PKK’nin mücadelesi tarihi bir mücadeledir.
HABER MERKEZİ – Bugün kapitalizmin merkezi Avrupa’dır. Herkes Avrupa?ya gitmeye çalışıyor. Yasal yollardan olmayınca yasadışı yollardan akın ediyorlar. Ama Avrupa?nın tortu işlerinde, uyuşturucu pazarında ya da fuhuş sektöründe çoğunlukla yoksul ülkelerden gelenler sermaye, araç olarak kullanılıyor. Kadın en çok sömürüyü açık bir kesim olarak, ele alınıyor. Görünürde kadın-erkek hakları eşittir, görünürde özgürlükler vardır, ama dediğimiz gibi o sistemi ayakta tutmak için işsizlik, yolsuzluk, yozlaşma, çürüme, fuhuş, uyuşturucu, alkol gibi alışkanlıklar yaygın. İstedikleri kadar mücadele etsinler ya da terapi merkezi açsınlar, ama sistem buna açık, bunu öğretiyor. Bu açıdan gençliğin şunu bilmesi gerekiyor; o tür yaşam ya da özgür birey, liberal toplum dedikleri, ?isteyen istediğini yapar, istediği gibi yaşar? anlayışları gerçekten özgürlük anlayışları değildir. Daha da somutlaştırırsak çoğu genç 18 yaşına geldikten sonra birey olarak yaşıyor, yani ana-babadan kopuyor. Çalışmak zorundadır, çalışınca geliri belli, gideri belli. Sigortalanıyor, sigorta masrafları veriliyor. Öyle ki bir sendikal mücadeleye bile gidemiyor. Birey o kadar ilişkilerden koparılıyor ki, her şeyde devletle yüz yüzedir, her şeyi devlet eliyle, bürokrat eliyle halletmek zorundadır. Bütün gelir gideri banka üzerinden düzenleniyor. Her şeyin de bir masrafı bir karşılığı vardır, bütün yaşam alanları böyle dolduruluyor. Barınma, beslenme, giyinme, ulaşım, iletişim masrafları bireyin bütün enerjisini ve zamanını alıyor. Birey çalışmadı mı aç kalır, devletin kapısına gitmek ya da ucuza çalışmak zorundadır. Bu haliyle emekliliğine kadar çalışır. Emekli olunca da, büyük oranda yalnızdır, etrafında kimseyi bulamaz. Yani torunlar, büyük aile, akrabalar iç içe değildir. Kendine bakamaz hale gelince de bir yaşlılar yurduna gider, emekli maaş da oraya aktarılır ve böylece ölene kadar orada yaşar.
Dikkat edersek büyük aileden, aşiretten, toplumsallıktan gidip bir yaşlılar yurdunda yalnız başına ölmek var. Kapitalizmin bireyi küçükken nasıl ele alıp çalıştırdığı, nasıl ölüme gönderdiği, yolcu ettiği aslında iyice incelenirse; bu örneklerde çok iyi görülüyor.
Tarihsel perspektif içinde ele alırsak, toplumun en dinamik kesimi, haksızlığa en çok karşı çıkacak, en kolay isyan edecek, insani meziyetleri daha açık olan gençlik her zaman toplumsal muhalefetin, haksızlığa, zulme, baskıya isyan edenlerin yanındadır. Yapısı buna açıktır, çünkü gençlik toplumun tüm kesimlerini kapsıyor, ifade ediyor. Gençlik sadece toplumsal bir kategori değildir. Sadece ezilenler, yoksullar, köylüler, işçiler ya da küçük burjuvalar, burjuvalardan oluşmuyor. Toplumun bütün kesimlerinden oluşuyor. Bizim gibi ülkelerde genç nüfus çok yoğundur. Nüfusun yarısından fazlası gençlik kategorisine girer.
Gençlik hareketleri güçlü etkiler yaratabilir, davalar, toplumsal davalar yaratabilirler, ancak sistemi aşma, yeni sistem kurma, devrimleri başarıya ulaştırmada tek başına yetmezler. Yani böyle bir devrim de yoktur. Gençliğin ayaklandığı, örgütlendiği, sonuçlandığı bir devrim yoktur. Ama bütün devrimlerin dinamosudur, ana gücüdür, birçok yerde de öncü gücüdür. İşte en etkili gençlik hareketleri 20. Yüzyılda, 68 Avrupa öncü hareketleri, gençlik ayaklanmaları diyebileceğimiz emperyalizme, haksızlığa, dogmatik Sosyalizme hepsine de karşı çıkmış bir isyan vardı. Aynı yıllarda Türkiye?de büyük bir devrimci uyanış vardı. Mahirlerin, Denizlerin, İbrahim?in öncülüğünde tüm toplumsal muhalefete koşturan, kucaklayan, ona yetişmeye çalışan bir gençlik hareketi vardı. Çünkü başka devrimci hareketler yoktu, örgütlenmemişti. Toprak işgallerinden, fabrikalara, grevlere kadar, üniversite işgallerinde kadar bütün toplumsal dinamiklerin, muhalefetin içinde, önünde gençlik vardı. Ama Türkiye Cumhuriyeti, gerek iktidar anlayışı, gerek emperyalist sistem, NATO ile ilişkileri bunu biçti. 12 Mart müdahalesiyle gençlik liderlerini imha etti, hareketler büyük oranda tasfiyeye uğratıldı, bölündü parçalandı. 12 Eylül ile de var olanlar ezdirildi. Dikkat edersek büyük bedeller ödenmesine, büyük toplumsal dalgalanmalar yaratılmasına rağmen, aslında tasfiyesi çok kolay oldu. Rejimi de öyle çok uğraştırmadı. 12 Eylül geldi, bir hafta bile sürmedi, darmadağın etti, dozer gibi hepsinin üzerinden geçti. Halen 12 Eylül anayasasının yarattığı toplumsal şekillenme hakimdir. O döneme kadar gençlik daha idealisttir, daha toplumsaldır, örgütlenmeye açıktır, dinamiktir, araştırmaya yatkındır. Fakat siyaset tehlikeli hale getirilince, üniversiteler de kıskaca alındı, tüm toplum korkutuldu sindirildi, ?kendini kurtar?, ?köşeyi dön? felsefesi pohpohlandı, öne çıkarıldı. Bu açıdan gençlik hareketlerinin, örgütlenmelerinin tek başlarına sonuç almaları mümkün olmuyor. Vietnam?da gençlik örgütü, hareketleri etkili oldu. Fakat daha sonra Vietnam İşçi Partisi örgütlendi Ho Chi Minh önderliğinde, öyle başarıya ulaştı.
Bu bağlamda ele alırsak aslında en çok incelenmeye değer ya da rol oynamış hareket PKK hareketidir. PKK bir gençlik hareketi olarak doğdu, bunu çok net olarak söyleyebiliriz. Aydın gençlik hareketiydi. Kürdistan’da felsefenin, ideolojinin, düşüncenin gelişme ortamı zaten yoktu. Kürdistan bastırılmış, işgal edilmiş, kontrole alınmış, ne yöne açılıp açılmayacağını tamamen askeri ve siyasi stratejiler etrafında planlanmış. Kapitalizm geliştikçe, Türk Devleti Kürdistan?da kendine güveni arttırdıkça, asimilasyonu hızlandırmak için okullar açtı. 60’lardan sonra Kürt gençleri arasında okuyan sayısı artınca, üniversitelere gitmeye başladılar. 70’lere doğru, yükselen devrimci hareketin içinde yer aldılar. Deneyim kazandılar, dünyayı tanıdılar, dünyadaki olaylardan, gelişmelerden haberdar oldular ve öyle devrimci mücadeleye dâhil oldular. İşte bu hareketlerden biri de PKK idi. Başkan Apo İstanbul, Ankara?da üniversite yıllarında ideolojik araştırmalar yaptı, düşünce oluşturdu. Bu düşünceler etrafında arkadaş grubu edindi, örgütledi, disipline etti. Böylece PKK’nin temelleri Ankara?da atıldı, sömürge merkezin, başkentinde. Bu da diğer sömürgelerle kıyaslandığında aslında doğal bir sonuçtu. Arkadaki sömürgelerde de öyle. O hareketlere öncülük edenlerin çoğu kapitalist metropollerde okuyan aydın gençlerdi. PKK bütün Kürdistan’ı, bütün Türkiye Cumhuriyeti sistemini, mekanizmalarını derinden sarstı, temellerinden sarstı. Bir gençlik hareketi olarak başladı, Kürdistan’da faaliyetlerini yaygınlaştırdı. Daha önce aydın devrimci gençliği aldı, eğitti, kadrolaştırdı, militanlaştırdı. Giderek gençlik hareketi olmaktan çıkmaya başladı. Mesela ilk arayışları örgütleme çalışmalarında bir gençlik birliği, gençlik örgütü kurma planı, tartışması var. Fakat daha sonra hareketin büyüdüğü görülünce, daha yeterli, daha kapsamlı, daha profesyonel bir örgütleme arayışı öne çıkıyor. Vietnam, Bolşevik Partisi, Sovyet devrimi başarıları var, onlardan da esinlenmiş, onlardan da haberdar bir gençlik grubu. Böylece 1978 yılında PKK’nin kuruluşuna gidildi. Ama dikkat edelim, PKK’yi kuranların hepsi Ankara?da çalışmalara başlayan, çalışmaları örgütleyen gruptu. Bütün çalışmanın öncüsü, dinamosu, düşünce gücü başta Önder Apo olmak üzere ilk gruptur. Kürdistan’dan da katılan arkadaşlar var, ancak yine de belirleyici olan dediğimiz gruptur. Kürdistan’dan katılanlar da Ankara?dan gelen gruptan daha yaşlı değildi, hatta daha gençti. Tamam, bir gençlik grubu olarak PKK oluşturuldu, PKK’nin temelleri o kadrolarla atıldı. Günümüze kadar da aslında bu niteliğini korudu. Bugün HPG’yi bir gençlik örgütü olarak çok rahat tanımlayabiliriz. Binlerce gerillayı ele alırsak, yaş ortalaması çok çok gençtir. Yani gençlik örgütü olarak nitelemek yanlış değildir.
Gençlik örgütü gerilla ordusuna dönüştü. 40 yıldır Türkiye?de yenilmeyen siyasi, askeri, diplomatik, ekonomik, ideolojik güce kavuştu. Kürt toplumunu derinden sarstı, Kürt toplumunun büyük bir kesimini mücadeleye kattı, canlandırdı, harekete geçirdi. ?Olmaz, yapılamaz? denilen bütün bu işler başarıldı. Türkiye?de Denizlerin, Mahirlerin başlattığı ideolojik mücadele PKK öncülüğünde, şahsında Türk devletinin soykırımcı, inkârcı yüzünü açığa çıkardı, yani perdeyi yırttı, deşifre etti.
Devlet kendini Ortadoğu’da önce, batılı, demokratik, Avrupa kurumlarını esas almış bir devlet olarak yutturmaya çalışıyordu. İşte binlerce profesörü, doçenti, akademisyeni üniversitelerde boy gösteriyordu, ama aslında ne kadar basit, ırkçı, faşist bir zihniyetin cenderesinde olduklarını, ona hizmet ettiklerini, onu sorgulamadıklarını, onunla hesaplaşmaya bile yanaşmadıklarını gördü. Türkiye?de ırkçılık olağanlaşmıştı. Tekçi sistem, tek devlet, tek millet, tek dil tanrı kelamı gibi, Kur-anın ayetleri gibi akademik dünya açısından da kabul görmüştü. Bu açıdan PKK cumhuriyet ve toplumun bütün değer yargılarını sorguladı, sarstı. Her konuda yeni başlangıçların, yeni atılımların öncülüğünü yaptı, zeminini oluşturdu.
Bu gelişmeler dalga dalga bugün Ortadoğu’ya yayılıyor, dünyayı etkiliyor. Şengal direnişinden, Kobanê direnişine kadar bugün bütün dünya haberdar. Bugün işte DAİŞ’in merkezi, başkenti Rakka daha çok Kürt hareketinin öncülüğünde kuşatılmış. Yani DAIŞ oraya kadar kovalanmış. Ortadoğu?da DAİŞ’İ durduran DAIŞ’ın yükselişini kıran asıl güç işte bu harekettir. Ondan sonra diğer devletler, güçler biraz cesaret aldı, zaman kazandılar, büyük koalisyonlar oluşturdular, fakat hala da Kürtler dışında aktif savaş güç yoktur. Farklı kombineler oluştursalar da, diyelim ki Amerika gibi güçler hava saldırılarıyla mücadele etse de, asıl savaşan Kürtlerdir. Onlar böyle bir mücadeleyi, böyle bir örgütü kaldıramıyorlar. Fakat Kürt hareketinin dünyayı, Ortadoğu’yu etkilemesi, sürekli ve bilinçli olarak engellendi. Bu konuda PKK eleştirilebilir. Kendi mekânını daha iyi kurabilirdi, kendini daha iyi taşıyıp tanıtabilirdi, kuşkusuz yapılacak başka şeyler vardı. Ama Amerika ve Avrupa baştan beri PKK’yi terörist örgüt olarak ilan ettiler, sınırlandırmaya çalıştılar. Onun devrimci kimliğini, geleneğini gördüler, örttüler. Türkiye, İran, Irak, Suriye Kürtleri kuşatan bu çember PKK hareketinin kendi toplumları içinde etkisini frenlemek istediler. Yoğun inkâr, yoğun sansür uyguladılar. Avrupa basınında bile yaygın bir sansür vardı, PKK’ye kapatılmıştı. PKK Arap dünyasında, Ortadoğu’da en fazla gelişebilecek, alternatif olabilecek, devrimci silsileyi oluşturmayı savunuyordu. Bunu engellediler. Ama DAİŞ’e karşı yürütülen mücadeleyle hem Suriye, Irak gibi devletlerin kendileri yıkıldı, sistemleri çözüldü. Türkiye yıkılmamak için bugün can havli ile direniyor, ?Beka sorunumuz var? diyor. İşte ordusunu Suriye?ye soktu, Amerika, Avrupa ve tüm dünyada Kürtler üzerine kıran kırana pazarlık yapıyor. İşi tehdit ve şantaja kadar götürüyor. Ne olursa olsun, her şart altında Kürtleri durdurmam lazım? diyor. Birinci dünya savaşında Ermeniler, Asuriler, Rumlar ve diğerleri yok edildi. Kürtler yok edilme sürecine alındı. Bu ?üçüncü dünya savaşı? dediğimiz süreçte de Türkiye o geleneği tamamlamak istiyor. Yani Kürtleri yine inkâr ederek, statüsüz bırakarak, yok oluş süreci içinde tekçi yapılanmayı, stratejiyi deldirmeden egemen kılmak istiyor. Yani işte Erdoğan bugün Rabia olarak parti programına da aldığı tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan? Kemalistlerin 1924-5’lerde kurduğu ideolojik çerçeveyi, devlet yapılanmasını Kürtlerin jenosit sürecinde eritilip yok edilmesini aynen sürdürmek istiyorlar.
Bu açıdan PKK’nin mücadelesi tarihi bir mücadeledir. Yani Ortadoğu’nun kültürel zenginliklerini, bu ulus-devletlerin parçalayıcı, mezhepçi, ırkçı, milliyetçi, halkları boğan, birbirine kırdıran, maddi kaynaklarını birbirinin aleyhine kullanan, çeteleşmiş, işgal ordularına dönüşmüş, polis devlet yapılarına karşı aslında tek seçenek, tek alternatif sunabiliyor. Bu kararlı ve iyi bir şekilde örgütlenirse PKK ciddi darbeler yemezse, hedeflerine giderek ulaşırsa kesinlikle Ortadoğu’da yeni bir devrimci dalganın, mevcut yapılanmaların dışında halklara bir yol açmanın, nefes borusu açmanın öncüsü olacaktır.
Emperyalist ülkeler, işte bölgedeki ulus-devletler statülerini korumak, nüfuslarını çıkarlarını güvenceye almak istiyorlar. Halklar mı yok olmuş, şehirler mi yıkılmış, kültürler mi bertaraf edilmiş onlar için hiç sorun yok. Yeter ki egemenlik oluşsun. Yüzbinlerce insan mı öldü hiç sorun değil. Dikkat edelim bölge sorunlarının hiç biri çözülmüyor. İşte ?Arap Baharı? dedikleri ayaklanmalar, bazı hükümetler devrildi, Saddam gitti, Mısır?da rejim değişti, Kaddafi’yi öldürdüler. Ama ağır çelişkiler, ağır sorunların hiçbiri çözülmüş değil. Bu bataklıkta ya da devletlerin kirli ilişki oyunlarında DAIŞ türedi. Öyle oldu ki DAIŞ hepsini yutmaya başladı Ortadoğu?da, herkes için tehlike oldu. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için de bula bula Kürtleri buldular. Büyük orduları vardı, her yıl yüz milyarlarca para harcıyorlardı silah donanımları için. Ama hiç biri DAİŞ’e karşı tutunamadı. Hep dışladıkları, sınırladıkları, sesini kısmaya çalıştıkları Kürtler Ortadoğu’yu DAİŞ belasından kurtardı. Avrupa’nın güvenliğini de aslında Kürtler sağladı. DAİŞ’in bütün aktif unsurları Kobanê savaşında, şimdiye kadar verdikleri savaşlarda ağır darbe aldı. Yoksa o tempoyla gitseydi şimdi DAIŞ bütün Ortadoğu’yu ele geçirmişti. Avrupa ülkeleri de orada öyle rahat oturamazlardı, yaşayamazlardı. Aslında hepsi günümüz dünyasında güvenliğini de varlığını da, selametini de PKK öncülüğünde yürütülen mücadeleye borçludurlar.
PKK’nin yarattığı büyük toplumsal dinamizm, devrimci alternatif, halkların birliğini kardeşliğini savunan, Ortadoğu federasyonunu, konfederalizmi savunan başından günümüze kadar bu kimliğinde ısrar eden, giderek geliştiren, dönüştüren, zenginleştiren bir çizgi izledi. Sonuçları belki bugün çok iyi görülmüyor, ya da bazılarının çok hoşuna gitmiyor, ama dediğimiz gibi bunlar zamanla daha iyi görülecektir.