HABER MERKEZİ –
Rojava’da, Kuzeydoğu Suriye’de DAİŞ’in yenilgisinin ilan edileceği günler içerisinde bulunuyoruz. Belki bu yazı yayınlandığında bu ilan gerçekleştirilmiş olacak. Fakat bir gerçeklik var. O da, her ne kadar DAİŞ yenilgiye uğratılmış olsa da, ona karşı mücadelenin bitmeyeceği gerçekliğidir. Kuşkusuz bunun nedenleri var. DAİŞ’in oluşumu, ilişkilerindeki karışıklıklar, kendine bulduğu dayanaklar, örgütlenme bu nedenler arasında belirtilebilir. O nedenle de her ne kadar yenilgiye uğratılıp, hakimiyet alanlarını kaybetmiş olsa da, DAİŞ farklı biçimlerde kendini var etme olanaklarına sahip olacaktır.
Mevcut durumda DAİŞ ve onun geleceğine dair görüş oluştururken, değerlendirmelerde bulunurken mutlaka bu gerçekliğin görülmesi ve ona göre de bir yaklaşım içerisinde olunması gerekecektir. Eğer böyle bir yaklaşışım içerisinde olunmazsa, başarı sarhoşluğuna kapılarak ardından telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşılaşmak olanaklı bir hale gele gelecektir. Nitekim Irak’ta böyle olmuştur. DAİŞ başkentlerinden biri olan Musul düştükten kısa bir süre sonra Irak merkezi yönetimi “DAİŞ kesin yenilgiye uğratılmıştır” anlamına gelen bir açıklama da bulunmuştu. Oysa bunun gerçeği ifade etmediği sahada olan herkes tarafından görülmekte ve bilinmekteydi. Çünkü DAİŞ Musul’da, Selahattin’de, Tikrit’te vb. daha birçok merkez de kendini bir yönüyle eski BAAS örgütlülüğü üzerinde var ederken, diğer yönüyle Sünni Arap aşiretlerine dayandırmıştı. Hatta Musul’u o kadar kısa süre de direnmesiz bir şekilde ele geçirmesinde de bu gerçeklik belirleyici bir rol oynamıştı. O nedenle de DAİŞ, Musul vb. merkezlerden çekildikten sonra buralardaki belirli bir oranda da kalsa örgütlülüğünü korumuştu.
Nihayetinde Irak merkezi yönetiminin “DAİŞ’i yenilgiye uğrattık” diye yapmış olduğu açıklamadan sonra DAİŞ’in yeniden eylemlerine başlaması ve belirli bölgelerde askeri etkinliğini kurması da bu gerçekliği doğruladı. Gelinen aşamada da Irak’ta eylemlerini yoğunlaştırdı ve etkinlik alanlarını genişletme arayışları içerisine girdi, Hemrin Dağı’nı kendisi için bir askeri üs haline getirdi.
DAİŞ’in Suriye’deki örgütlenmesi de Irak’takine benzer bir yol izlemişti. Özellikle de Kuzey Doğu Suriye’de Derêzor’da, Reqa vb. kentlerde böyle oldu. Tabii DAİŞ Suriye’deki örgütlenmesinde farklılıklar vardı. Çünkü DAİŞ kendisi ilk önce Irak El Kaidesi olarak örgütlenmeye başlamış, sonra Irak İslam Devleti adıyla anılmış, daha sonra etki alanını Suriye’ye taşırarak “Irak-Şam İslam Devleti” adını almış en son olarak ta kendini “İslam Devleti” olarak ilan etmişti.
Burada, DAİŞ, Suriye’de de örgütlenirken Irak’ta kine benzer bir yol izledi derken kast edilen bu gerçeklik değildir. Burada kast edilen benzerlik Suriye’de örgütlenilirken içerisine yerleşilen Sünni Arap aşiretlerine kendilerini dayandırmış olmalarıdır. Yine bu aşiretlerin her ne kadar Suriye devlet sınırları içerisinde olmalarına rağmen Irak Saddam rejimi ve Irak- BAAS Partisi olan yakın ilişkileridir. DAİŞ Suriye’de ilk örgütlenirken kendine dayanak olarak bunları almıştır. Özellikle de Dêrezor’da böyle olmuştur. Suriye rejiminin etkisini kuramadığı, denetimi sağlayamadığı Dêrezor’da aşiretler üzerinde Suriye iç savaşından önce de Irak BAAS partisi etkiliydi. Saddam rejimi yıkıldıktan sonra bu bölge, BAAS partisine bağlı güçlerin geri çekilme ve üstlenme alanları haline gelmişti. Ve bundan da Suriye rejimi haberdardı.
Şimdi Dêrezor’da DAİŞ’in yenilgisi ilan edilmek üzere. Fakat var olan bu gerçeklik, her ne kadar DAİŞ Rojava’da, Kuzeydoğu Suriye’de yenilgiye uğratılmış olsa da etkisini bir biçimiyle bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğini göstermektedir. DAİŞ’in yenilgisi daha ilan edilmeden Hama yakınlarında bir yolcu otobüsüne karşı gerçekleştirmiş olduğu bombalı saldırıda böyle bir gerçekliğin yaşanabileceğinin emarelerini taşımaktadır.
Bu gerçeklik saha üzerine bilgisi olan, gözlemde bulunan farklı güç ve çevreler tarafından da dile getirilmektedir. Hatta denilebilir ki, DAİŞ’in yenilgisinin ilanından sonra tarafların üzerine mutabık kaldıkları konuların başında bu gerçeklik gelmektedir. Tabii bu gerçekliğe DAİŞ’in uluslararası güçlerle, başta da TC gibi, bölge üzerine stratejik planları olan devletlerle olan yakın ilişkisi ve bunlar tarafından sürekli olarak kullanılma pozisyonunda olması eklenince, öncekinden farklı da olsa kaçınılmaz bir hale gelecektir.
2018 yılının son günlerin de Ortadoğu’ya dair yapılan siyasal analizlerde “Kartların yeninden karıldığı” dile getirilmişti. Şimdi DAİŞ’in Rojava’da, Kuzeydoğu Suriye’de yenilgisinin ilanının gerçekleşeceği şu günlerde; karılan kartların açıldığını, kimin elinde hangi kart varsa onun masa da açıldığı bir sürece girilmiştir. 13-14 Şubat tarihleri arasında Varşova’da, 14 Şubat’da Soçi’de ve bu toplantıların gerçekleştiği günlerde Münih’te isimleri ve toplanma gerekçeleri farklı gösterilmiş olsa da yapılan toplantılar böyle bir anlam ifade etmiştir. Bu toplantılarda dağıtılan kartlar içerisinde kimin eline hangi kart varsa o kart masaya yatırılmıştır. Tabii bundan en fazla kaybeden soykırımcı, sömürgeci faşist TC devleti olmuştur. Aç tavuk misali rüyasında darı görmüştür. Fakat Türk devleti Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmuştur.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Cemal Şerik