Özgür yaşama bir kültürdür, toplulukların farklılıkları bir kültürdür, ahlak, politika, sanat, inanç, gelenekler, siyaset, üretim birer kültürdür. Fakat tüketim asla bir kültür değildir.
HABER MERKEZİ– Kelimeler, kavramlar kuşkusuz konuşmak, yazmak gibi anlaşma, iletişim kurma ihtiyacından doğarlar. İlk sesler belki de anlamsız mırıltılar şeklinde çıkarıldığı günden günümüze değin insanlık aşama aşama seslerle anlaşmayı sağlamışlardır. Gelişen zaman içinde her maddeye, varlığa, olguya, maddi-manevi vs. bilincine varılan her şeye bir isim verilmeye başlanmış, o şey o isimle bütünleşmiştir. Böylece zaman içerisinde dil olgusu ortaya çıkmıştır. İletişim aracı olarak kullanılan dil tüm topluluklarda farklılık gösterse de her toplum kullandığı dil çerçevesinde birbirlerini anlamış, ortak duygu-düşünceleri ortak kavramlarla ifade etmeye başlamışlardır. Kavramların içeriklerini toplumda temsil ettiği anlam oluşturmaktadır. Elbette ki toplumların yaşam biçimlerine, gelenek ve göreneklerine göre kelimelerin, kavramların karşıladıkları anlamlarda değişiklikler de meydana gelmiş, sözcüklerin söylenişleri de farklılaşabilmiştir. Fakat bazı kavramlar var ki telaffuzları, kelime kökeni vb. farklı olsa da tarif ettikleri aynı ya da benzer durumlardır. Zaman içerisinde içeriğinde farklılaşmalar olsa da insanlığın ortak düşünce ve anlam dünyasına aynı çağrışımları yaparlar. Kültür kavramı bu ortak düşünce ve anlam dünyasının açığa çıkardığı kavramlardan biridir. Kültür kavramını kelime anlamıyla tanımlamaya kalkarsak muhtemelen çok fazla tanım getirmek zorunda kalırız. Nitekim sözlüklerde kültür kavramına dair yüzlerce tanımlama vardır ve hala yeni tanımları tartışılmaktadır. Belki de etimolojisine bakmakta yarar olabilir. Kültür sözcüğü Latince cultura’dan gelmektedir. Cultura inşa etmek, işlemek, süslemek, bakmak anlamlarına gelen Colere’den türetilmiştir. Örneğin Romalılar ‘mera işlemesine’ “agri cultura” demişlerdir. Arapça’da kültür anlamına gelen ‘hars’ sözcüğü kullanılmaktadır. Hars Arapça’da ‘tarla sürmek’ anlamına gelmektedir. Kökenine bakınca sözcüğün tarımla ilgili olduğu hemen göze çarpıyor. Kendi dilimiz olan Kürtçe’de kültür kavramının karşılığı çand’dır. Tarım yapmak için ise ‘çandini’ kavramı kullanılmaktadır. Günümüz Türkçesinde Türk Dil Kurumu’nun kültür kavramına alternatif olarak türettiği kelime ise sözlükte ‘ekin’ ya da ‘ekinç’ olarak geçmektedir. Demek ki diller farklı olsa da söylenişler değişiklik gösterse de kültür sözcüğü içerik olarak tüm toplumlarda toprağa, tarıma denk gelmektedir. Yani üretime, yani topluma denk gelmektedir. Bu sebeple de denk geldiği içerik toplumsaldır, tüm insanlığa aittir. Kimileri kültürü insanın kendinden doğaya kattığı her şey, kimileri insanlığın yarattığı her şey olarak tanımlarken kimileri de toplumun mirası demektedirler. Tanımlamaların hiçbiri yanlış değilken bazıları eksik kalabilmektedir. Önderliğimiz ise kültürü tanımlarken içeriğini daha geniş ele alarak kavram kargaşalarına yer bırakmamıştır. Önderliğimiz kültürü “geçmişten günümüze kadar insanların yarattığı tüm yapısallıklar ve anlamsallıklar bütünü” olarak tanımlamaktadır. Bu tanım insanlığın açığa çıkardığı maddi-manevi, somut- soyut tüm olguları kapsamaktadır.
Kültürün toplumsallıkla bağı verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi tartışmasızdır. Peki kültür toplumdan topluma aktarılarak gelişiyor ve yayılıyorsa, yani kültür toplumların ortak mirasıysa ve tarımla yani üretimle bağlantılıysa peki nasıl oluyor da tüketim gibi üretimin tam zıttı bir durum kültür olarak tanımlanabiliyor? Bu durum kapitalizmin tüm gerçeklikleri çarpıtmasıyla yakından alakalıdır. Kapitalizmin kendisini hakim kılabilmek oynamayacağı hiçbir değer kalmamıştır. Kapitalizm sistemini toplumsallığı, kültürü ortadan kaldırmak üzerine kurmuştur. İktidarını korumak için toplumu en küçük yapı taşına kadar parçalamak zorundadır. Bu yüzden en çok buradan saldırmaktadır. Çünkü mevcut toplumsallık dağıtılmadan topluma karşıt yeni bir sistem kurulamaz.Topluma dair mevcut her şey geri ve tutucu gösterilerek kendisini modern ve özgür göstermektedir. Böylece toplumsallık, komünalite ortadan kaldırılarak birey ön plana çıkarılmıştır. Bunun için toplumun kültürünü de yani ahlakını, politikasını, inançlarını, siyasetini, sanatını, yaşayış biçimini hepsini hedef almaktadır. Bu haliyle kapitalizm Önderliğimizin vurguladığı gibi tam bir toplum ve kültür karşıtlığıdır. Kapitalizmin olduğu yerde toplumdan, kültür öğelerinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü varlığı bu olgulara karşıtlık üzerindendir. Fakat bireycilik, tüketim, emek gaspı, yozlaşma, kültürsüzlük vs.vs. yi yan yana kullanmak yanlış olmayacaktır. Kapitalizmin geliştirmeye çalıştığı toplumu ve kültürü kapitalist toplum- kültür olarak kullanması da tamamen ideolojiktir. Kapitalizmin var oluş gerçeği toplum karşıtlığıyken kapitalist toplum, kapitalist kültür tanımlamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Algılar yönlendirilerek kendisini kabul ettirmeye çalışmaktadır. Elbette ki kapitalizm de kullanacağı argümanları bilinçli tercih etmektedir. Kapitalizm toplumundan kopardığı bireyi tanrılaştırarak kendisinden daha önemli ve kudretli başka bir şey olmadığına inandırmaktadır. Bireylerin kültürünü öne çıkarmaktadır. Halbuki bireylerin toplumu olmaz, çünkü birey tek başına toplum olamaz. Dolayısıyla bireylerin kültürü de olmaz. Toplumundan, kültüründen kopan birey bencil, bireyci, tüketici, hazırcı, emeksiz, işlevsel olmayan, yani insanlıktan dolayısıyla toplumsallıktan uzaklaşan bir duruma gelmektedir. Geriye artık sadece insan taklidi, müsveddesi kalmaktadır. Endüstriyalizmin gelişmesiyle birlikte insana, topluma, kültüre, emeğe, sanata ve siyasete dair her şey kırıma uğramış ve satışa uygun hale getirilmiştir. Endüstriyalizmle makinalar sadece insan gücünün yerini almamıştır. O makinaları emek sömürüsü için yönetenler zaman içinde insanların beyinlerini, ruhlarını ve duygularını yönetmek için de kullanmışlardır.
Kapitalizmin toplum karşıtlığı özellikle endüstriyalizmle birlikte kültür karşıtlığı biçiminde somutlaşmaktadır. Maddi ve manevi kültürün nerdeyse tüm öğeleri kültür endüstrisi yoluyla kullanılmaktadır. Özel savaş yoluyla ideolojik tüm kaynaklar, psikolojik savaş merkezleri, medya, sanal dünya aktif kullanılarak algılar yönlendirilmekte, yönetilmektedir. Kendi tercihimiz olduğunu düşündüğümüz tüm şeyler aslında bu ideolojik merkezler yoluyla bizler farkına dahi varmadan bizlere dayatılmaktadır. Reklamlarla beğenileri ve zevkleri dahi yönlendirilemeyen birey nerdeyse kalmamaktadır. Maddi öğelerin dışında manevi öğeler de maddeleştirilerek pazara sunulmaktadır. Akla gelebilecek her şey kapitalizmde satın alınabilir ve satılabilir duruma getirilmektedir. Emek en başat alım-satım konusu olurken devamla kar amaçlı sömürülmüş ve biriktirilmiş artı ürün, maddi olan her türlü öğe, sevgiler, fikirler, tecrübe, yetenekler, inançlar ve tüm kutsallıklar dahi metalaştırılarak satışa sunulmaktadır. Hele bir de bu birey kadın ise ek olarak bedeninin tüm parçaları da her türlü reklam ve satış malzemesi haline dönüştürülmektedir. Ve bu alınan-satılan tüm şeyler çılgınlık düzeyinde el değiştirmektedir. Kapitalist pazar her ayrıntıyı düşünerek insanların ihtiyaç duyacağı veya hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağı birçok şeyi tek sefer kullanılmak üzere bireye göre hazır halde pazarlamaktadır. İstenen ürün istenen miktarda üretilmekte, istendiği zaman piyasaya sunulmakta, istendiği zaman piyasadan çekilmektedir. Hatta öyle ki birçok zaman piyasalarda rekabeti arttırmak için birçok ürün çöpe atılmaktadır. Tüketebildiğin kadar tüketebileceğin bir dünya modeli yaratılmıştır. Tüketim o kadar artmıştır ki dünya ortadan kaldırılamayan, dönüştürülemeyen atıklar sayesinde kocaman bir çöplüğe dönmek üzeredir. Saç teli dahi satın alınıp satılabiliyorken bu tüketim anlayışına kültür denilebilir mi? Bu tatmin olmaz, aşırı üretim ve diğer taraftan sınırsız tüketim ekonomiyi, ekolojiyi, insan bedenini ve ruhunu tükenişe doğru götürmektedir. Maddi ve manevi tüm değerler fazlaca ve süratle tüketilmektedir. Adeta bir tüketim çılgınlığı yaşanmaktadır. Eğlence için tüketim, zevk için tüketim, haz için tüketim, psikolojik rahatlama için tüketim, kendini ispatlama için tüketim, yemekten öğürene kadar tüketim, üretim fazlasını pazardan çekmek için tüketim, üretemediği için tüketim, sadece tüketmek için tüketim… Üretimi kapitalist sermaye, endüstriyel kuruluşlar yaparken tüketimi toplum yapmaktadır. Toplum üretim eyleminden tamamen uzaklaşmış sadece tüketen pozisyona gelmiştir. Toplum anlamsallıklarını, manevi kültür öğelerini dahi üretemez, dışarıdan pazarlayarak tüketir hale gelmiştir. Halbuki kültürü de toplumsallaşmayı da yaratan insanın asıl eylemi üretimdir, yaratmaktır. Toplum dediğimiz olgu insan kümelerinin rastgele biraraya gelmesiyle oluşmuş bir organizasyon değildir. Son derece bilinçli ve ortak değer yargılarıyla yani ortak mirasla oluşturulmuştur. Binyıllardır devam eden bir insanlık kültürü vardır. Özgür yaşama bir kültürdür, toplulukların farklılıkları bir kültürdür, ahlak, politika, sanat, inanç, gelenekler, siyaset, üretim birer kültürdür. Fakat tüketim asla bir kültür değildir. Sadece tüketmek hiçbir dönemde bir kültür özelliği olmamıştır. Aksine kültür karşıtlığıdır. Çünkü kültür sürekli gelişerek ilerlemektedir. Yani üreticidir. Üretim açığa çıkarmaktadır. Kültür tüketilemediği gibi tüketim de kültür olamaz. Tıpkı karşıtı olduğu halde kendini topluma sıfat yapmaya çalışan kapitalizmin toplumunun olamayacağı gibi kapitalizmin kültürü de olamaz. Olsa olsa kapitalist kültür-süzlük olabilir. Bu haliyle tüketim kültürü yerine tüketim kültürsüzlüğü dememiz daha uygun olabilir. O yüzden kapitalist kültür ve kapitalizmin geliştirdiği tüketim kültürü kavramını kabul etmemek gerekmektedir. Farklı grupların çıkarları için bilinçlerimize yerleştirmeye çalıştıkları kapitalist kültür, tüketim kültürü, sanal kültür,arabesk kültür, popüler kültür vb. gibi özel savaş argümanlarına karşı mücadele etmeliyiz. Bu ideolojik saldırılara karşı tarihsel-toplumsal kültürün, toplumların ortak değer yargıların korunması, tüketilmemesi ve sonraki nesillere de aktarılması gerekmektedir. Bu dünyadaki sorumluluklarımızdan biri de budur. Gerçek özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet, ahlak ve politika hepsi bu ortak mirasta mevcuttur. Kapitalizm yarım bin yıldır tüketmeye devam ediyor. Bu tüketime karşı başkaldırma zamanı çoktan geldi, geçiyor.