HABER MERKEZİ
Önderlik Kürdistan üzerinde yaşanılan süreci yoğun bir soykırım olarak niteledi. Soykırım sadece fiziki soykırım değil, aynı zamanda kültürel, ekolojik, siyasi her anlamda soykırımdır. TC’nin tek bir politikası yoktur ki Kürt ve Kürdistan düşmanlığı amacı olmasın. TC her türlü imkanıyla; kaba ve yumuşak gücüyle Kürdistan halkını soykırıma uğratmak peşindedir. Bu anlamda önüne çıkan en büyük engel Apocu harekettir. Daha 1978’de PKK kurulurken ‘Kürdistan Sömürgedir’ tespiti yapılmıştı, Önderlik bunu yakın zamanda da defalarca tekrarladı. Sömürgeci TC devleti ve sömürge Kürdistan arasındaki ilişki zaman zaman görünürde olumlu bile olsa aslında her zaman için bir düşman ağıdır.
Cezaevlerinde pek çok genç yoldaşlar tutsak düşmelerine TC’nin polisleriyle arkadaşça sandıkları ilişkilerin neden olduğunu söylüyor. Örneğin polislerle yaptıkları bir halı saha maçı bile ciddi anlamda tehlike oluşturuyor. Yoldaşlar bu ilişkileri gündelik ilişkiler zannettikleri halde bu bir ajan faaliyettir. Polisler gençlik içerisinde sahte bir güven oluşturuyor, zaafları keşfediyor, zamanı geldiğinde ya da ihtiyaç duyulduğunda bunları gençliğe karşı kullanıyorlar. Örneğin Kürdistan gençliğinin bahis, madde, çete ilişkilerinin tamamında ilk-ilişki her zaman TC polisine dayanıyor. TC polisi gözüne kestirdiği bir gence bazı imkanlar sağlıyor, daha sonra bu imkanları gençlik aleyhine kullanmaya başlıyor. Burada ilişki kurulan ilk gencin farkında ya da farkında olmamasının bir önemi yoktur, o artık ajan faaliyet tarafından düşürülmüştür.
Örgütlü toplum ve birey bu sözünü ettiğimiz ağa kolay kolay düşmüyor. Çünkü onun olayları analiz edebildiği bir yoldaşlar topluluğu vardır. Duvarın arkasını bir biçimde görür ve davranışlarını ona göre düzenler. Özyönetim direnişlerinin esası da buydu. Devlet kendi ajan ağını engelleyen örgütlü devrimci merkezleri yok etmeye çalışıyordu. Gençlik daha önce özgürleştirmiş ve kurumlarını kurmuş bulunduğu mahalleleri devlet saldırısına karşı imkanlarının çok çok üstünde bir direniş ile korudu. Savaş tarihine geçecek, savaş uzmanlarının bile uygulanan tekniklere şaşırdığı bu direnişe gençlik layık olmalıdır. Ajan ağları konusunda uyanık olmalı tarihten bu yana yüzbinlerce Kürdü katletmiş bu devletin kendi devleti olmadığını bilmelidir. Faşizm koşullarında belki bazı yerlerde örgütlenme imkanı bulunmayabilir, bu durumda dahi her Kürt genci tek başına bir örgüt gibi hareket etmeli ve düşmanın yönelimlerini boşa çıkarmalıdır.
TC bazı durumları istismar ediyor, bunları toplumu ve özellikle gençliği düşürmek için kullanıyor. Özellikle ilk gençlik yıllarını yaşayan bazı gençler yoğunlukta olmak üzere bu propagandaya kanıyorlar. Örneğin Amed’de bir spor kulübü üzerinden yurtseverlere işkenceler ve katliamlar yapmış faşist bir polis müdürü kahraman gibi gösteriliyor. Oysa bu şahsın en büyük hedefi Amed’de yurtsever oyları %10 civarına düşürmekti, küçük bir araştırmayla bile konuya dair haberler ortaya dökülüyor. Eğer kahramanlaştırılması gereken birileri varsa onlar da bu halk için canını feda eden sayısız genç kadınlar ve gençlerdir. Bir diğer düşürme ağı ise sahte cemaatlerdir. TC devleti Efrin’i işgal ederken her bir camide ‘Fetih Suresi’ okuttu. Tek bir cemaat İslam’a aykırı bu faşistliğe itiraz etmedi. DAİŞ’i ezen Apocu gençlik bu konuda büyük bir aydınlatma yaratsa da gençlik içerisinde hala TC’nin dini istismar etmesine kanan bazı arkadaşlar var. Bugün Diyanet İşleri kesin olarak bir ajan yuvasıdır. Zulme alkış tutan, itiraz etmeyen dilsiz şeytanlara halkımız kesinlikle kanmamalıdır.
Özyönetim direnişleriyle felç edilmiş olan Türk devleti büyük korku içerisindedir. Öyle ki sözde ‘güvenlik’ özde ‘işgal ve soykırım’ faaliyetlerine ayrılan bütçe sebebiyle halk açlığa mahkum edilmiştir. Türk devleti artık sonunun geldiğini biliyor, bu yüzden de tüm gücüyle saldırarak kendisini kurtarmaya çalışıyor.
Bu arada yeni bir devrimci ayaklanmayı engellemek adına ajan ağını genişletme ve kalıcı kılma çabası var. TC 1980 darbesinden sonra bile olmayan ölçüde faşist bir devlet haline gelmiştir. Kürt halkının bütün demokratik kazanımları olan kurumlar gasp edilmiştir. KHK adı altında memurların ve bazı meslek kuruluşlarının üzerine korku salmaktadır. Demokratik kurumların olmadığı yerde meslek kuruluşları, yerel basın, işadamları tamamen devlet kontrolüne geçmiştir. Bu kurumlar işgalci TC ile kesin bir işbirliği içerisindedir. Zaten Kürdistan’da devletin imkanları seferber edildiği halde halktan kimsenin katılmadığı faşist etkinliklerde bu üç grubun işbirliğini görmekteyiz. Tüm yerellerde kimi memur, basın ve kimi işbirlikçi çevrelerin oluşturduğu ajan faaliyet iddiamızı doğrulamaktadır. Bir takım esnaf da bir ölçüde bilinçsiz şekilde ajanlaştırılmıştır.
Özgürlük hareketinin imkanları her zaman aynı düzeyde olmuyor. Savaş sanatı çok sayıda strateji içeriyor. Bugün Bakur’da süreç demokratik çalışmaya izin vermiyor. TC devleti tüm gücüyle gerillaya saldırdığı halde sonuç alamıyor. Sözde zafer ilan eden TC yöneticileri alay konusu haline geliyor. Devletin saldırılarıyla sonuç alma ihtimali de bulunmuyor. Sadece özgürlük hareketine ve halka zarar verebildiği kadar zarar vermek ve böylece elini güçlendirmek istiyor. Sabırsız saldırı bir yenilgi nişanesidir, TC’nin sabırsızlığı da böyledir. Zaten kendileri de ‘beka sorunu’ diyerek itiraf ediyorlar. Yurtsever Kürdistan halkı fırtına öncesi sessizliğinin farkındadır. Şimdilerde sessiz olsa da devlet Kürdistan’da yurtseverliği asla teslim alamayacaktır. Tarih bunun sayısız örneğiyle doludur. Almanya’da nazi faşistlerini herkes destekliyordu ama yenilgi sonrası herkes bundan büyük utanç duymaya başladı. TC devleti ve onun özel savaş piyonlarının geleceği de aynıdır. Zaten çıkar ilişkileri üzerine kurulu ajan yuvaları dağıtılacak, bu ajanlar halka ve özgürlük hareketine hesap vereceklerdir. Başta gençlik bu konuda uyanık olmalı, kendini geliştirmeli ve hesap sormalıdır.