HABER MERKEZİ
QSD ve Koalisyon güçlerinin bir süredir DAİŞ çetelerine karşı yürüttükleri mücadele sonuna gelmiş ve bunun bir sonucu olarak da DAİŞ çeteleri Derezor’da çok küçük bir alana sıkışmış bulunmaktadır. Öyle ki gelinen aşama da hakimiyeti altında kalan bir toprak parçasının kalmadığını söylemek olanaklı hale gelmiştir. Özelikle de Bahoz’a QSD bayrağının çekilmiş olması da bunun bir ilanı olmuştur.
Birkaç yüz metre karelik alana sıkışmış kalan DAİŞ çetelerinin sıkıştıkları bu küçük alanda ne yapacakları da açığa çıkmıştır. Ki, bunu zaten kendileri, internete düşen, çekimlerini yaptıkları iç tartışmaların da dile getirmişlerdi. Orada üzerlerinde ağırlık olarak gördükleri kadınları, çocukları, en genel anlamda “savaşmaz” olarak kabul ettiklerini kendi içlerinden çıkardıktan sonra çatışmalara devam edeceklerini açıklamışlardı. Nihayetinde öyle oldu. En son teslim olacakların, QSD’nin kontrolü altına giren alanlara ulaşmasıyla birlikte çatışmalar yeniden şiddetlenmiştir.
DAİŞ’in Rojava ve Kuzeydoğu Suriye olarak adlandırabileceğimiz coğrafya üzerinde sabit alanda en son çırpınışlarını ifade eden bu çatışmaların o kadar uzun bir süreci almayacağını burada belirtmek gerekmektedir. Kuşkusuz DAİŞ çeteleri şuan da sıkıştıkları o çok küçük toprak parçası içerisinde önceden hazırladıkları yer atı sistemini ve erzak, cephane vb. lerini sonuna kadar kullanmak isteyecektir. Fakat bununla da bir sonuç alması mümkün görünmemektedir. Belki QSD’nin çatışmalarının sonuna doğru daha fazla ölümlerin yaşanmaması konusunda gösterdiği hassasiyetler çatışmaların biraz uzamasına ya da o alanların arama-tarama altına alınmasını biraz geciktirebTüm yazılarilir. Fakat böyle de olsa DAİŞ çetelerinin içerisine alındıkları çemberden çıkmaları tamamen olanaksız bir hale gelmiştir.
DAİŞ’in Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’de toprak hakimiyetinin sonu olarak değerlendirebileceğimiz bu gelişmenin, bundan sonra Suriye genelinde ve Ortadoğu’da savaşın direkt ya da endirekt tarafları arasındaki ilişkide yeni bir süreci başlatacağını söylemenin olanaklı bir hale geldiğini belirtmek mümkündür. Tabii bu aralarında yaşanan ve sıcak çatışmalar boyutuna varan sorunların, çelişkilerin biteceği anlamına gelmemektedir. Zaten bu mevcut durumda mümkün değildir. Çünkü Suriye’de her ne kadar kartlar yeniden karılıp, masaya yatırılmış olsa da, sorunlar henüz çözülmüş değildir. Hatta denilebilir ki, daha karışık bir hale gelebilme olasılığı söz konusudur.
Daha önce ABD ve Rusya arasında Suriye’nin geleceğine dair aralarında olan görüş farklılıklarına rağmen bazı konularda mutabık kaldıkları yönünde görüşler dile getirilmişti. Özellikle de soykırımcı faşist TC devletinin Efrin işgali döneminde bu konu üzerinde durulmuştu. Bu tartışmalarda Fırat’ın doğusu ve batısı diye adlandırılan coğrafyanın önemine dikkat çekilmişti. Gerçi ABD ve Rusya bu konuda vardıkları mutabakatı her yönüyle gerçekleştiremediler. Fakat bir oranda atmış oldukları adımlar da söz konusu oldu.
Derezor’un da düşmesiyle birlikte, DAİŞ’in Fıratın doğusu diye adlandırılan coğrafya da toprak hakimiyeti tamamen son bulmuş olacak. Ancak Suriye’de savaş DAİŞ’in yaşadığı bu yenilgiyle son bulmuş anlamına gelmemektedir. Suriye savaşında yer alan aktörlerin fazlalığı ve bunların Suriye geneline yayılmış olmaları bunu olanaksız kılmaktadır. Özellikle de Fırat’ı batısı diye adlandırılan coğrafya için bunu söylemek mümkündür.
Bilindiği üzere Fırat’ın batısında Soykırımcı TC devletinin açık askeri işgali söz konusudur. Hatta buraları siyasal olarak ilhak etme yönünde atmış olduğu adımlar var. Bunu gerçekleştirirken “Kuvayi Milliye” adını verdikleri çetelerini kullanmaktadır. Denilebilir ki, bu çetelere dayanarak yapmış olduğu işgali meşrulaştırma çabaları içerisine girmektedir. Ancak bu ABD ile Rusya’nın aralarında varmış oldukları mutabakatla çelişmektedir. Sadece bu da değildir. Suriye savaşının başından itibaren kendi içerisinde değişkenlik ifade eden soykırımcı TC devletinin Rusya ile içerisine girdiği angajmanlarla da çelişmektedir.
TC devleti Fırat’ın batısı diye adlandırılan coğrafya da süren savaşı etkin öğesi olan, çetelerini Suriye’den çıkaracağı sözünü vermiştir. Hatta ihtiyaç olması halinde Suriye rejim güçleri ile koordineli bir şekilde, kendi çetelerine karşı ortak askeri harekatlar düzenleyebileceği garantisinde bulunmuştu. Ancak bugüne kadar vermiş olduğu ne sözlerin, ne de güvencelerin gereklerini yerine getirmemiştir. Rusya Dış İşleri Bakanı S. Lavrov ve diğer Dış İşleri sözcüleri bunu defalarca dile getirmişlerdir. Son günler de bunu sıkça tekrarlamaktadırlar.
DAİŞ’in Fıratın doğusu diye adlandırılan coğrafya da temizlenmiş olduğu bir süreçte S. Lavrov’un yapmış olduğu ve çok sık olarak tekrarladığı bu açıklamanın nedensiz olmadığı açıktır. Bu yönüyle dikkat çekicidir. Burada vermiş olduğu mesaj açıktır. Fırat’ın doğusunda olduğu gibi, Suriye savaşın kullanılan etkin güçlerinden TC devletinin kontrolünde olan çetelerin de artık devre dışı bırakılması gerektiğinin bir uyarısıdır. Bir başka değişle soykırımcı TC devletine yapmış olduğu bir çağrıdır. Açıkça “verdiğin sözlerin gereklerini yerine getir ve çetelerini buradan al, götür” demektedir. Eğer bunu yapmaya gücün yetmiyorsa, yapmış olduğu bu pisliğin temizlenmesi için, onlara karşı yürütülecek olan “başlatılmış olan askeri harekatta yerini al” demektedir.
DAİŞ’in Derezor yenilgisinin ardından hala devam etmekte olan Suriye savaşında bu aşamaya gelinmiştir. Hızlı bir şekilde Fırat’ın batısı diye adlandırılan coğrafya da önümüzdeki günlerde yaşanacak olanlar bu doğrultuda güçlü veriler sunmaktadır.
Bu noktadan itibaren DAİŞ’in Rojava ve Kuzey Suriye yenilgisinin, sıranın Fırat’ın batısına yuvalanmış olan TC işgal birliklerine ve çetelerine geldiğini söylemek olanaklıdır. TC devletinin ısrarla Fırat’ın doğusunu hedef olarak göstermesi ve bu konuda başta ABD ve Rusya olmak üzere uluslararası güçlere her türlü tavizi vermeye hazır hale gelmiş olmasının da bu gerçeği değiştirmesi daha fazla olanaksız hale gelmiştir.
Evet gelinen aşama da Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’de DAİŞ yenilmiştir. Fakat Suriye savaşı bitmemiştir. Fırat’ın batısında tüm şiddetiyle devam etmektedir. Önümüzdeki dönemde Suriye savaşı öne çıkan bu yönüyle gündemdeki yerini koruyacaktır. En ilginç olacak olanı da böyle bir gerçeklik içerisinde; soykırımcı TC devletinin kendi pisliğini temizlemekle karşı karşıya gelecek olmasıdır.
Cemal Şerik/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi