İsyan duygusu gelip bir genci bulduğunda eğer o genç isyanını duygu olmaktan çıkarıp eyleme geçiyorsa, yeni bir anlama kapı aralar
HABER MERKEZİ – Gençliğe dair tanımlamaların anlam sınırları genç olmayanlar tarafından giderek belirsizleştirilse de, bu tanıma ve bu kimliğe sahip çıkacak olan nihayetinde gençlerdir. Gençlik, her şeyden önce belli bir yaş kategorisidir. Sıkça dile gelen insan hissettiği yaştadır belirlemesi, insanların kendi zamanlarını yaşayamamış olmalarına hayıflanmalarının dahi önünü alacak olan bir sanrı yaratıyor. Halbuki, ne yaşamışsak oyuz. Ne kadar yaşamışsak o kadarız. Ne kadar anlam yaratmışsak oyuz. Zamanı ne kadar hızlı ve dolu yaşamışsak oyuz. Tanımımızı az biraz esneterek zamanın ruhunu yakalayarak yaşayanlar belki geç yaşlanır diyebiliriz.
Yaş itibariyle gençlik kategorisine girmek esas ama yeterli değildir genç olmak için. Etnik olarak Kürt olanların Kürtlük tanımıyla alakası olmadığı gerçeğini Kürt gençleri iyi bilir. Gençlerin de bu durumda kendilerine sorması ve cevaplarına göre kendilerini ele almaları gereken bazı sorular vardır. Bu yazıda, gençlere bazı sorular sormak ve bu soruları gençlerin kendine sormasını istiyorum.
Kolay değişiyor musunuz?
Değişim sizin için yaşamın olağan bir akış boyutu mu yoksa zorunlu olarak katlanılan durum mu? Değişimi kanıksamak zor mu yoksa alışmak günlük akış içinde kolay eriyen bir yaşam parçası mı? Kolay değişim varsa gençlik vardır. Eğer kişi yaş itibariyle genç de olsa kolay değişmiyorsa, kalıplara giriyor ve bir türlü çıkmasını başaramıyorsa, hatta değişimi ölmek gibi duyumsuyor, elindekileri kaybedeceği bir durum olarak ele alıyorsa, o kişinin genç olduğunu iddia etmek zordur. Gençlik dinamizmi her an zihniyetten ruhsal yapılanmaya, bedensel aktivitelerden dile kadar bir değişim yaratmıyorsa gençlikten söz edilemez. Genç, her an değişim gücünü gösterebilen, her an hayatın yönünü görerek nasıl yaşanacağı konusunda fikir sahibi olan ve yaşam tanımına göre yaşamını şekillendirmeyi başarandır.
Sık şaşırıyor musunuz?
Hayatın karşımıza çıkardıkları karşısında şaşırmak hayatın her an yenilenen farklılıklarını hissetmekle ilgilidir. Eğer karşınıza çıkan olaylar, durumlar ya da tüm yaşam parçaları karşısında yaşınızı aşan bir olgunluk gösteriyorsanız, bu zaten yaşınızı aşmış bir durumda olduğunuzu, artık pek de genç sayılamayacağınızı gösterir. Kiminde politik olmakla özdeşleştirilen anlayışlı olma, mimiklerine hâkim olma, duygularını belli etmeme şeklinde uzayıp giden telkinler kişinin kendini yaşamasının önünde dağ kadar bir engel oluşturur. Öncelikle tanımı yanlış yapılan politik olmak durumunu doğru tanımlamak gerekir. Politik olmak, yalan söylemek ya da ikiyüzlü olmak, gerçek yüzünü gizlemek değildir. Politik olmak, yaratıcı gücü kendinde somutlaştırabilmektir. Karşısındakini anlamakla başlar. Anlam vermek, tahlil edebilmek, yeni olanı planlayabilmek ve eylemsel adımı atabilmekle devam eder. Başka bir konu olduğu için politik olmaya fazla değinmeden, şaşırmamanın bir yaşlanma durumu olduğunu belirtmek isterim. Şaşırmayı başaramayan yaşlıların her şeyi görmüş geçirmiş, her şeyi deneyimlemiş, şaşıracak kadar yeni hiçbir yaşam öğesi kalmadığı hissinde olmaları kesinlikle gençlik tanımının sınırlarında değildir.
Gençlik şaşırmalıdır. Gördükleri, duydukları karşısında duyguları ve düşünceleri harekete geçmeli, eski olanlar yerinden oynamalı, sarsılmalı ve kimi düşünce-duygular gitmeli, yerine yenileri gelmelidir. Biz biliriz, biz gördük, zaten biliyorduk havası aslında yaşam karşısında reflekslerin bir alışkanlığa dönüştüğü, kiminde ezberlermiş tepkilerin dahi gelişmediği bir yarı ölüm durumdur. Aslında ölmektir. Eğer bir insan olaylar, durumlar karşısında şaşıramıyor, çığlık atamıyor ve yüz hatları gerilmiyorsa o insanın kendi anlam zamanını yaşadığından söz etmek zordur.
Dünyaya dair beğenileriniz beğenmediklerinizden fazla mı yoksa az mı?
Tabi ki beğenilenler ile beğenilmeyenleri terazinin kefesine koyamayız. Ama kolay beğenenlerden olmak, aslında kabullenmişlikten gelir. Mevcut olanı kabullenmek, beğenileri oluşturur. Beğenilen, kabul edilendir. Eğer bir sistemi kabul etmezseniz, o sistemin yarattıklarını da beğenmezsiniz. Eğer beğenileriniz fazlaysa sistemi kabul etmediğinizi söylemenin de bir anlamı yoktur. Beğenmemek, kabul etmediği karşısında kabul edilebilecek olanı yaratma sorumluluğu yükler insana. Beğenmiyorum demek, ben daha iyisini yaparım, söylerim, bilirim, eylerim anlamına gelir. Sistemiçileşen insan, daha iyisini yapmama, eylememe, gerçekleştirmeme adına, sorumluluk altına girmeme adına beğenilerinin eşiğini oldukça aşağılara çekmektedir. Mevcut olana razı edilmektedir. Bir anlamda derinleştirilmiş kölelik diyebileceğimiz durumun oluşması da bu yolladır. İnsanlar yaratma iddiası gösteremedikleri sürece mevcut olanlara katlanmak zorunda kalacaklardır. Beğenmedikleri sistemlerini değiştiren topluluklar her zaman genç, dinamik kalmayı başarmış topluluklardır. Gençler de eğer beğenmediklerini söyleyebiliyor, ifade edebiliyorsa, beğenmediği karşısında beğenilecek olanı yaratma iddiasındaysa, bu sorumluluktan korkmuyorsa gerçek bir gençlik yaşanıyor diyebiliriz. Yoksa beğenmemeye rağmen, beğeniyormuş gibi yapmak da, iki sistem arasında sıkışmaktır. Bu anlamda postmodernizmin gideceği yerin kapitalist modernite olduğunu bilmek zor değildir.
Beğenmemek daha güzeli, iyiyi ve doğruyu aramaktır. Aramak, insanın en kutsal eylemidir. Gençlik, kutsal arama eylemini kendinde somutlaştırdığı kadar beğenmedikleri karşısında beğendiklerini bulacak, yaratacak ve yaşayacak dinamizmi olan yeni toplumdur.
Sık sık isyan duygusu içinde buluyor musunuz kendinizi?
Yoksa kendinizi olup biteni anlamaya çalışırken mi buluyorsunuz?
İsyan duygusu da varolanı beğenmeme, kabullenmeme ile ilgili bir durumdur. Varolanı kabullenmeme ve bununla birlikte kabullenmediklerini reddetme tavrı bir genç tavrıdır. Kabullenmeme pasif bir eylemdir. Red, ise kabullenmemenin eyleme geçmiş halidir. Kabullenilmezlikler eyleme geçmezse kişiyi tam da deklase unsur denilen duruma getirir, lümpenleştirir. Bundan dolayı neleri kabul etmediğini bilmek kadar kabul etmediklerine karşı redler geliştirmek ve kabuledilebilirleri yaratmak önemlidir. Tersi durumda gençlik geçer gider. Ve bu durumda yaşam istenmeden yaşanmış olup çıkar. İsyan, gençlerin varolanı kabullenmeme eylemlerinin en görünür halidir. Bu kimi zaman bir duygu, kimi zaman bir beğeni, kimi zaman bir giyim tarzı, kimi zaman konuşma biçimi, kimi zaman da kendi dünyasını değiştirmeye bir adım, özgür yaşam kararlılığı olarak formlaşır. İsyan duygusu negatif bir duygudur. Negatif olması kadar bünyesinde pozitif potansiyeli en fazla barındıran duygudur. Bundan dolayı inşaya en yatkın duygudur diyebiliriz. Kişinin kendini ve özgür yaşamını inşa etmesinin temelinde isyan vardır. Bizler eğer varolanlara isyan etmeseydik kendimizi yaratma arayışına gitmezdik. Kendimizi ve yeni yaşamımızı yaratma arayışımız isyanın doğurduğu çocuklardır diyebiliriz.
İsyan duygusu gelip bir genci bulduğunda eğer o genç isyanını duygu olmaktan çıkarıp eyleme geçiyorsa, yeni bir anlama kapı aralar. Bu anlam, varolanın giderilmesi ve yeninin inşasına giden yoldur. Tersi durumda, isyan duygusunu bir tarafa bırakıp anlamaya çalışıyorsa o genç, kesinlikle varolana tabi olmaktan başka bir yol yoktur gideceği. Anlamaya çalışmak, varolanı kendine kabullendirmeye çalışmaktır. Bundan dolayı, gençliğin sistem karşısında varolma mücadelelerinin ilk eylemi, varolanı anlamaya çalışmak için sistemin mekanizmaları gibi düşünmekten kesinlikle uzak durmaktır. Sistemin okulları, öğretmenleri, memurları, polisleri, öğrencileri, işçileri, işsizleri ya da köleleri gibi düşünerek yaşamsal çelişkilerin çözümleneceğini düşünmek ölümdür. Böyle bir yolun izlenmesi, insanın kendi zihnindeki özgür insan duyumsamasını çiğnemesi, ayaklar altına almasıdır. İnsan, kendi içine doğan özgür duyumsamaları öldürdükçe, bu duyumsamaları sistemiçileştirdikçe kendini öldürür. Bir gencin kendini öldürmesinin en kötü ve en kölece yolu, kendi sistem dışı duygularını sistemiçileştirmesi ve hegemonik sistemlerin uzantıları olan kurum, kuram, kişi ve kavrayışları anlamaya çalışarak kendini yok etmesidir. Bu durum, genç birinin gençliğini reddetmesiyle özdeştir. Çünkü yeniyi, zor olanı ve yapılmayanı yapmaya çalışmak cesaretli gençlerin işidir.
Yanlış yapmaktan korkuyor musunuz?
Eğer gençler yanlış yapmaktan korkuyorsa kesinlikle gençliklerinden bir şeyler kaybettiklerini anlamalıdırlar. Yanlış yapmaktan korkmak, ikinci adımı atacak zamanı olmayanların işidir. Gençliğin bu korkularla, az kalan yaşamı iyi yaşayayım kaygısıyla ürkek yapacak duygularla işi yoktur. Yanlış yapmaktan korkmak, önceden çok yanlış yapanlara mahsustur. Ki gençliğin bunca deneyimleri yoktur. Ah vah edeceği yaşanmışlıkları da yoktur. Kesinlikle yanlış yapmaktan korkmadan hayatın her alanına atılmak, özgürlüğün korku duvarlarını yıkmakla başladığını bilmek, bir gençlik ilkesidir.
Temkinli misiniz?
Gençlerin atacakları adım öncesi uzun uzadıya düşünmemelerini yaşlılar cahillik (Kürtçe xaşîm) olarak değerlendirir. Oysa temkinlilik insanın yeniye yönelik adım atmasını engeller. Önceden yürünmeyen yollarda yürümek için cesaretli olmak gerekir. Çok temkinli olan insanlar, önceden yürünmeyen yollardan yürümezler. Kesinlikle yürünmüş, denenmiş ve sonucu kanıtlanmış yolları tercih ederler. Gençliğin yürünmemiş yol tercihini ise salt macera ya da cehalet olarak değerlendirmek kesinlikle yanlıştır. Çünkü gençlik keşfetmek ister. Yeniyi bulmak ister. Bu dünyaya, bu evrene kendi varlığını hissettirmek ister. Ki bu her gencin, her insanın hakkıdır. Yaşlandığı halde bu amaçlarından taviz vermeyenler de vardır. O insanlarda büyük ve benzersiz bir gençlik ruhu bulunduğunu da itiraf etmek gerekir. Temkinlilik, yaşamının arayış, buluş, yine yeniden arayış, yeni yaratma ve yepyeni duyumsamalar yaşama kısmını tamamlamışların işidir. Eğer gençlerde bu yönlü bir temkinlilik varsa gençliklerinden şüphe etmeleri gerekir.
Soruları çoğaltıp sorulara göre verilecek cevapları da açımlayabiliriz. Ancak anlaşılması gereken, gençliğin anı en anlamlı, en dinamik ve kendileri olarak özgürce yaşamalarıdır. Yarınının fazla hesaplamak, her an bir sonraki adımın hesabı içinde kaybolmak, yanılmaktan ve yanlış adım atmaktan travmatik düzeyde korkmak, yeniden başa dönmekten korkmak, sürekli yorgunluk hissi yaşamak ve yorulmaktan korkmaya dönüşen bir sendroma düşmek Hepsi kapitalist modernite sisteminin insanlarda yarattığı yaşamını garantiye alma yaklaşımının sonuçlarıdır ve sistem içinde yaşamını garantiye alma mevcut derinleştirilmiş kölelik sisteminin bir yerinde yer almaktır. Çark hazırdır, sen de bir dişli ya da posa olabilirsin diyor sistem. Hegemonik sistemin garantisi budur. Gençlik bu çarkın içine girmeyecek kadar, hatta bu çarkı kıracak kadar güce, özgür duyumsamaya, anlamlı yaşam istemine ve zamanı özgür yaşama hedefine sahiptir. Yaş itibariyle genç olan arkadaşlarımızın da zihniyet, duygu, düşünce ve eylem olarak genç olabilmeleri de bu soruları kendilerine sorarak yaşam anlamını yükseltmeleriyle bağlantılıdır.
Dilzar DÎLOK