HABER MERKEZİ
DAİŞ bir devlet yapılanması olarak bitti, bitecek. Ancak DAİŞ bir anlayış ve zihniyet olarak sürecek.
DAİŞ nedir diye sorulacak soruya verilecek cevap, herhalde; Tüm insanlık tarihinin gelmiş geçmiş tüm kusmuğu demek en doğru cevap olacaktır.
DAİŞ insanlığın başına gelmiş geçmiş tüm faşizan, diktatörlük, despotluklardan daha ileri düzeyde bir vahşet örgütü olarak her zaman akıllarda kalacaktır. Ne, zamanının Sargon’u. Ne, zamanının Asur İmparatorluğu. Ne zamanının Moğol’u. Ne, zamanının İttihat-i Terakki’si. Ne, de Hitler’i bu düzeyde, açık bir şekilde herkesin göreceği bir biçimde bir vahşet uygulamamıştır. Mutlak vahşet denilecekse, bu en çok DAİŞ’in vahşeti için söylenmesi gerekecektir.
DAİŞ budur. Ancak DAİŞ nasıl ortaya çıktı? DAİŞ hangi anlayışlara dayanmaktadır? Bu zihniyeti açığa çıkran zemin nedir? Ve bu zemini besleyenler kimlerdir ve hangi anlayışları ve pratik politikalarıdır(?), diye de sormak gerekecektir.
Hiç oraya buraya çekmeden, bir kaç kelimeyle ifade edecek olursak, DAİŞ’i ortaya çıkaran zihniyet, ulus devlet yapısını açığa çıkaran kapitalist modernist zihniyettir. Kapitalist modernist zihniyet, ulus devleti dolasıyla milliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği ve bilimciliği geliştirmiştir.
Milliyetçilik ile halkları birbirine kırdırarak rant elde etmiştir. Dincilik ile farklı din ve mezhepleri hatta tarikatları kışkırtarak, birbirine bırakarak elde etmek istediği karı, rantı elde etmiştir. Cinsiyetçilikle bir cinsi diğer cinsi meta haline getirerek teslim almış ve bu yolda tüm emeğine el koymuştur. Bilimcilikle ise tüm insani değerleri yani ahlakı, maneviyatı tüketerek insanı insan olmaktan çıkarmış ve geliştirdiği ölüm teknolojisiyle de kendisini sonsuz kılmak için inanılmaz derece de insan katlederek paradan para kazanmıştır.
Evet, DAİŞ’i ortaya çıkaran bu dört hastalıklı zihniyet yapısıdır.
Milliyetçilikle, ”en üstün senin ırkın, senin milletin” demiş ve insanları birbirine karşı kırdırmıştır. Öyle ki, birini birine üstün kılan zihniyet ile düşmanlıklar yarattığı gibi bu hastalığa kapılanları da, kendileri özel sayarak başkalarını öldürmelerine haklılık gerekçeleri sağlamıştır. Hitler bunun en ileri ve en sade örneğidir. Belki de Hitler’den daha rafine bir biçimde İttihat-i Terakkicilerin Ermenilere, Süryan-Keldanlara, Pontuslulara, Çerkezlere, Rumlara karşı geliştirdikleri soykırımları dile getirmek daha doğrudur.
Dincilikle, kendi dininin en iyi, en doğru, olmazsa olmaz olduğunu insanlara yedirerek, dünyanın bu ucunda kalkıp dünyanın diğer ucundaki insanlara söz de kendi üstün dinlerini götürmek için ne kadar insan katledilmiştir? Amerika’da milyonlarcasının katledildiği, Afrika’da yine milyonlarcasının hem katledildiği hem de çalıştırılmak için köle haline getirildiğini, herkes bugün iyi bilmektedir. İşte dincilik budur. Kendi dışında olanı kafir görüp, her şeyine el koymayı, kendine ganimet sayıp katletmeyi meşru gören zihniyet, bu zihniyettir.
Cinsiyetçilik ile 5000 yıldır sürdürülmüş olan iktidarı tüm erkek cinsine bindirerek adeta kendinden geçercesine, tüm kadınları esir ve köle haline getirilmiştir. Öyle ki, Engizisyon mahkemelerinde sapık olan kimi Katolik papazlardan dolayı yüzbinlerce kadın ateşlerde, herkesin gözü önünde cayır cayır yakılabilmiştir. Dahası, milyonlarcası pazarlarda satıldığı gibi emekleri çalınmıştır.
Bilimcilikle ise yapılanı Hitler’in gaz odalarına bakmak yeterlidir. Hiroşima ve Nagazaki’de atılan bombaların ortaya çıkan sonuçlara bakmak yeterlidir. Üretilen onca Nükleer Silahla dünyamız yaşanılamaz hale getirilmesine bakmak yeterlidir.
Evet, düşünün ki, bu zihniyet yapısı ve taşları bir gurup insana yükleniyor. Ve düşünün ki, bu bir gurup insanın eline öldürücü silahlar geçiyor. Ya da düşünün ki, bu bir gurup insan bir araya geliyor. Ortaya çıkacak olan nedir diye sorulacak olursa, tek bir kelime ile cevap verilecek ise, Faşizm demek gerekir. Ancak faşizmin en rafine hale getirilmiş olanı bu DAİŞ’tir dememiz gerekiyor.
Evet, DAİŞ’i arayacaksak buralarda arayacağız. Ya da daha net bir şekilde DAİŞ’i görmek istiyorsak, daha önceleri TC Devletinin geliştirdiği; Şark Islahat Planı’na bakacağız. DGEP projelerine bakacağız. Milli Bütünleşme Projelerine bakacağız. Ve en son olarak 2014 yılından ve daha sonraları ise yenilen Çöktürtme Planlarına bakacağız.
Çöktürtme Planı’nın bir kaç maddesini buraya alarak, DAİŞ’in kimlerden ve hangi anlayışlardan beslendiğini görmek ilgi çekici olacaktır.
Örneğin bu planın bir yerinde; “Bizim çözümümüzde herkesin anladığı dilde konuşmak. Sri Lanka’da ne olduysa ve ne yapıldıysa, PKK’ye karşı bizde uygulayabiliriz” denilmektedir.
Sri Lanka’da nelerin olduğunu az çok dünya basınında öğrenebilmiştik. Binlerce, on binlerce sivil insan katledildi, köyler, kasabalar yakıldı, yerle bir edildi. Binlerce tecavüz, kaçırma yaşandı. Özcesi, bir insanlık vahşeti yaşandı. Ve bu vahşeti kendilerinin de yapabileceklerini açıktan ifade etmeleri, özü itibariyle kendi zihniyetlerini yansıtmaktadırlar. DAİŞ işte budur.
Benzer bir şekilde aynı belgede; ”Ablukaya alınan yerleşkelerde, yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır” denilmektedir. Burada dile getirilenler TC adındaki devletin yapmak istedikleridir, bizler DAİŞ’ten söz etmiyoruz. Sözü edilen yerleşkeleri ve yaşam alanlarını tahrip etme TC askerlerinin yapacaklarıdır. DAİŞ’te böyle yapmamış mıdır?
Dahası, ”Yapılacak bastırma operasyonlar da 10 bin illa 15 bin imha, 8 bin civarı yaralı, 5-7 bin arası tutuklama, bombalanmış küçük ve büyük yerleşim alanlarında 150-300 bin civarı insanın yer değiştirmesinin terör örgütünü felç etme, işlevsizleştirmesini sağlaması düşünülmekte” denilmektedir. Üstelik yapılması düşünülen tüm eylemler sistematik olarak devlet terörü olduğu halde, güya bunları da ”terörü” felç etmek için yapacaklarmış! Zaten DAİŞ hem Irak’ta hem de Suriye’de ve dünyanın birçok yerinde bunu yapmıştır.
Bunlar elbette yetmez, ”Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) acilen harekete geçirilmeli. Bölücü örgütün yurt dışında bulunan kanalları geçmişte yapıldığı gibi, yayınlarının engellenmesi yanında izin veren ülkeler nezdinde görüşmelerin yapılması, yayınlarının bozulması, internet sitelerine erişimin engellenmesi gerekmektedir” denilerek, Kürt halkının tüm maddi ve mali değerlerine el koymanın kararını vermektedirler. Aynen DAİŞ bir yere girdiğinde, yaptığı gibi. Her şeye, ”Tekbir” deyip el koyması gibi.
Bunlarla da yapılmak istenenler sınırlı değildir. Çöktürtme Planı adlı belgenin bir yerinde: ”Terör örgütünün uzantısı malum partinin kadroları ve ellerinde bulunan belediyelerin kademeli olarak tasfiyesine öncelik verilmesine azami önem verilmesi gerekmektedir. İç İşleri Bakanlığı yetkisinde olan belediyeler terör örgütünün yardakçısı sözde partiden alınıp, devletimizin denetimine verilmelidir” denilmekte ve halkın demokratik kanallarda elde ettiği belediyeler tek tek el koyarak, yerine kendi Emirlerini atayacaklarını açıktan söylemişler ve de kendi Emirlerini zoraki belediyelerin başına vermişlerdir. Aynen nasıl ki DAİŞ bir alana girmişse, herkesi kafir ilan ederek yaptıkları gibi. AKP yardakçı deyip tasfiye etmek istemekte DAİŞ ise kafir deyip yapmaktadır.
Daha çarpıcı olan ise, suçun işlenmesine yapılan teşviktir.
”Savcının karşısına çıkma korkusu ile silahını kullanmaktan çekinen personelin yapmış olduğu davranışın sonuçlarının çok ağır olabileceği, bu sebeple şehit verebileceğimiz…
Hain bir saldırı sonucu tabuta girmek yerine savcının karşısına çıkmanın tercih edileceği tüm personel tarafından benimsenecektir” denilmektedir.
Dikkat edilirse görülecektir ki, her türlü suç işlemeye sonuna kadar kapı aralanmaktadır. Hatta suç işlemeye yanaşmayanlar, tabuta girme yerine savcıların karşısına çıkmanın daha iyi olacağı söylenmektedir. DAİŞ cenneti vaad ederek her şeyi serbest kılarken, Erdoğan’ın Çöktürtme Planı, serbest kılmayı vaad etmektedir.
Yine; ”Tank ve benzeri zırhlı araçlardan yapılacak atışlarda isabetlenen alanların dışına sekmesi durumunda da herhangi bir sorumluluğun olmadığı bilinmelidir. Devletimizin içinden geçtiği bu zor dönemde ilan edilmemiş de olsa yüksek ölçekli bir atış gerekmektedir” denilmiş ve Cizre’nin, Sur’un, Nusaybin’in, Gever’in, Silopi’nin ve Şırnak’ın nasıl ve hangi zihniyetle bilinçli hedeflenerek yıkıldığı net anlaşılmaktadır. TC faşist yapısı bunları yapmayı planlarken ya da yapmışken, DAİŞ’te bunların tümünü yapmıştır. Birisinin gerekçesi devletlerinin bekası birinin gerekçesi, elden giden İslam Devleti olmuş. Ancak ortaya çıkan sonuçlar aynıdır.
Peki yukarıda sıraladıklarımız tüm anti insani ve anti hukuki tüm eylemlerin hangileri DAİŞ’in yaptıklarından geri kalmaktadır?
Hatta TC devleti adındaki terör yapısının yaptıkları DAİŞ’in yaptıklarından daha fazla değil midir?
Ya da, DAİŞ’i ararken gözlerimizi biraz kuzeye çevirip bizatihi esas DAİŞ’çiyi ve DAİŞ’çileri görmemiz mümkün değil midir?
Ya da, DAİŞ’i esasta yürütücü gücünün TC devleti daha doğrusu Erdoğan ismindeki sapkın kişilik olduğunu net değil midir?
Eğer net ise, neden DAİŞ’in üzerine topyekûn birlikte gidilmiyor?
Neden DAİŞ’in başına bu kadar müsamahalı yaklaşım sergileniyor?
Evet, çok uzağa gitmeye ve derinliğine dalmaya gerek yoktur. DAİŞ hemen yanı başımızda, tüm devletler arası kurumların bizatihi içerisinde yer almaktadır. DAİŞ, NATO’nun üyesi, DAİŞ Avrupa Birliği’ne girmek için can atmakta. DAİŞ Avrasyacılık adı altında her gün Putin ile dans etmekte ve de DAİŞ’in lideri TC’nin bir Cumhurbaşkanı olarak her gün ekranlarda.
DAİŞ görülmek isteniyorsa, öncelikli olarak bu zihniyetin ve bu zihniyetin bir temsiliyeti olan Erdoğan ismindeki sapkın kişilik görülmelidir ki, DAİŞ’in tümüne karşı tedbir alınsın.
Kasım ENGİN