HABER MERKEZİ – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye’de gelişen yeni sürecin ancak Önder APO tarafından yürütülebileceğini ve bunun için gerekli adımların atılması gerektiğini belirtti.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Güney Kürdistan’da bulunan Channel 8 televizyonuna verdiği röportajda, Türkiye’de gelişen yeni sürecin ancak Önder APO tarafından yürütülebileceğine dikkat çekerek, bunun için gerekli adımların atılması gerektiğini söyledi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, sürecin Kürtler açısından ulusal karakterde olduğuna dikkat çekerek, tüm Kürtlerin bu sürece destek vermesi gerektiğini belirtti.
Önder APO’nun 27 Şubat çağrısını, sonrasında yaşananları ve Türk devletinin yapması gerekenleri değerlendiren Murat Karayılan, sürecin gelişmesi için saldırıların mutlaka durması ve Önder APO’nun süreci direkt yönetmesi gerektiğini söyledi. Karayılan, sürecin sonuç almasında bunun bir şart değil, bir gereklilik olduğunun altını çizdi.
Röportajında, Türk Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı’nın açıklamalarına da değinen Murat Karayılan, “Böylesi açıklamalar süreci sabote ve provoke eden açıklamalardır. Gerçek değiller. Hem psikolojik savaş yürütüp gerçekleri çarpıtıyorlar, hem de bu tür konuşmalar yapıyorlar” dedi.
Karayılan, barış sürecinin Kürtlerin kimlik haklarının anayasal güvence altına almasıyla gerçekleşebileceğini, aksi durumda Kürtlerin büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağını belirterek bunun için herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğinin altını çizdi.
PKK Merkez Komite Üyesi Murat Karayılan’ın Channel 8’e verdiği röportajın tamamı şöyle;
Halepçe ve Newroz mesajı
“Halepçe katliamını kınıyorum, Halepçe’nin tüm şehitlerini saygıyla anıyor, anıları önünde eğiliyorum. Aynı zamanda bir Newroz arifesindeyiz, bu vesileyle Kürdistan’ın tüm parçalarındaki halkımızın ve Newroz’u kutlayan tüm Ortadoğu halklarının da Newroz’unu kutluyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan ve Zekiye Alkan şahsında Kürdistan’ın tüm şehitlerini saygıyla anıyor, onlara verdiğim sözü tekrarlıyorum. Onlar Kürdistan özgürlük mücadelesinde sürekli yaşayacaklardır.
Newroz bir direniş, kalkışma, birlik ve medya halklarının özgürlüğüne ulaştığı bir gündür. Böylesi tarihi günler bizim için mücadele kaynağıdır. Newroz’u Halkımız da coşkuyla kutluyor. Böylesi günlerde ulusal duygularımız daha kabarıyor. 2025 Newrozu’nun Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlük yılı olacağına inanıyor ve bu inançla da mücadele ediyoruz. Bu dönemde halkımızın en fazla da ulusal birliğe ihtiyacı vardır. Bu kutsal Newroz vesileyle Kürdistan’daki tüm parti, örgüt ve şahsiyetlere ulusal birlik çağrısı yapıyorum. Bu tarihi günde ulusal birliğimiz için çalışalım ve bu tarihi dönemi ulusal birlikle taçlandıralım.
Önder Apo’nun çağrısı dünyada yankı buldu
Önder Apo’nun demokratik toplum çağrısı tüm dünyada yankı buldu. ABD’den, Avrupa ve Çin’e kadar birçok kesim açıklama yaptılar. Bunların çoğunluğu da olumluydu. Bölgede ve Türkiye’de de çağrı temel gündem oldu. Halen de en başat gündem konumundadır. Yine Kürdistan’da da birçok çevre Önder Apo’nun çağrısı üzerine olumlu tepkiler gösterdiler, tutumlarını açıkladılar. Sanırım ilk kez bir çağrı her kesim ve herkes tarafından olumlu bir yankı buldu.
Önder Apo Kürdistan’da mücadele yürüten bir önderliktir ancak, geliştirdiği demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü çizgisiyle dünya çapında bir öncülük yapar duruma geldi. Dünya insanlık sorunları, kadın sorunları, demokratik sosyalist sistem temelinde geliştirdiği düşünce ve çözümler dünya genelinde tartışılır durumdadır. Önder Apo filozofik temelde düşünce geliştiriyor. Onun için takip ediliyor. Yine 52 yıldır mücadele yürütüyor. Bu sürenin yarısını da zindanda geçirdi. Mücadeleyi orada sürdürdü. Orada derin bir ideolojik, felsefi hat, düşünce geliştirdi. Bu yönüyle derindir. Sıradan bir durum değildir yaşadığı. O açıdan söyledikleri etkiliyor, yankı buluyor.
Bir de Kürt sorunu bölgesel ve hatta küresel bir sorundur. Kürdistan son derece stratejik bir coğrafyaya sahip. Burada 41 yıldır sürdürdüğümüz silahlı mücadeleyi de tüm dünya yakından takip ediyor. Önder Apo’nun çağrısının derin bir anlamı var, bir manifesto niteliğindedir. Kürdistan ve bölge sorunlarının çözümüne dair yeni bir yöntem önerisi yapıyor. İnsan tüm bunları birlikte ele alınca bu çağrı yankı yaptı. Türkiye’de de en temel gündem durumundadır. Yine 2025 Newroz’u için de halkımızın daha büyük coşkuyla Newroz’a katılımını getirdi. Böyle bir hat belirledi.
PKK Kürtlerin soykırım koşullarında ortaya çıktı
PKK çok zor koşullarda kuzey Kürdistan’da ortaya çıktı ve parti olarak kendisini ilan etti. O dönem halkımız üzerinde derin bir asimilasyon uygulanıyordu. Kürt halkı tümden yok olmanın eşiğine gelmişti. Ölümün kıyısındaydı denilebilir. PKK öylesi koşullarda ortaya çıktı. 90’lı yıllarda toplumsal yeniden yapılanma yarattı. Diriliş devrimini gerçekleştirdi. Kendi kimliğini sahiplenmeyen bir toplum yeniden ayağa kalkarak zor koşullarda mücadele yürüttü. Sokaklara, meydanlara çıkarak göğsünü kurşunlara, tanklara karşı tutu. Bu direnişlerde yüzlerce insan meydanlarda şehit düştü. Diriliş devrimi öyle gelişti. Önder Apo o açıdan PKK kendi rolünü oynadı. Kürt sorununu masaya getirdi. Kürt kimliğinin yok sayılma durumunu ortadan kaldırdı. Soykırım ve asimilasyonun önüne geçti. O açıdan Önder Apo daha 1990’lı yıllarda PKK kendisini değişime tabi tutmalıydı, diyor.
Bilindiği gibi 1993’te Mam Celal Talabani arabuluculuğunda Önder Apo ile Turgut Özal arasında bir ilişki kuruldu. Tabi bu vesileyle, Mam Celal’ı saygıyla anıyorum, yürüttüğü mücadelesi, emeği hiçbir zaman unutulmaz. Bu vesileyle de saygıyla kendisini anıyorum.
İşte o dönem süreç gelişmedi maalesef. Müdahale gerçekleşti devlet içinden. Turgut Özal aslında faili belirsiz şekilde öldürüldü. Yine Eşref Bitlis de benzer yöntemle öldürüldü. Onlar böyle devlet içinden bir müdahaleyle tasfiye edildi. Süreç gelişmedi. Başka süreçler de yaşandı. 1998’de yine süreç vardı, buna karşı uluslararası komplo geliştirildi. Yine İmralı’da Önder Apo 2002’de PKK’yi feshetti. Örgütle yapılan görüş alışverişi sonucunda PKK feshedildi. Savaş durduruldu. Fakat o dönem içeride de tasfiyeci bir grup ortaya çıktı hem de dışarıda aynı şekilde, hareketi tümden tasfiye etmek istediler. Böyle olunca yeniden yapılanma gündemimize geldi ve PKK yeniden inşa edildi. Aslında Önder Apo daha 1990’larda imkanların oluşması durumunda PKK’yi feshetmeyi planlıyordu. Bir yenilik yapmaya çalışıyordu. Bunun için uğraşıyordu.
Fakat en son MHP Başkanı ve soldan-sağdan güçler birleşerek Türkiye’nin beka sorunu olduğunu belirterek, birlik olup PKK’ye, Kürdistan özgürlük hareketine karşı savaşmak zorunda olduklarını belirttiler. Buna gerekçe olarak da Türkiye’nin parçalanması tehlikesi tezini öne sürdüler. Bu savaş bize karşı böyle gelişti. 10 yıldır her türlü yöntemle bize karşı savaştılar. Her türlü silahı kullandılar. NATO’dan da destek alarak her türlü modern silahı elde ederek bize karşı savaştılar. Evet biz bu savaşta bedel ödedik ama yine de ayakta kalmayı başardık. Bizi tasfiye edemediler. Ancak bu kez aynı devlet Bahçeli önce parlamentoda DEM Parti’ye selam verdi, sonra biz iç barışı yapmaya hazırız mesajları verdi. Kürtler ve Türklerin barışabileceğini ifade etti. Sonrasında ise Önder Apo’ya çağrı yaptı. Önder Apo’da bu çağrıyı bir fırsat olarak değerlendirdi. Madem devlet de böyle bir şey istiyor, barış olmasını istiyor o zaman biz de değişim ve dönüşüm sürecini başlatalım dedi. Bizim açımızdan bu süreç esasta değişim ve dönüşüm sürecidir.
Önder Apo bu süreçte hiçbir koşul-şart öne sürmedi. Ancak bu konu düalist bir konudur. İki tarafı olan bir sorundur. Bir tarafın bir şey yapması için diğer tarafın da bir şeyler yapması gerekir. Belli ki devlet heyeti de bu süreçte Önder Apo ile bazı tartışmalar yürüterek yeni bir yöntem Kabul görmüş. Bizim atacağımız bir adıma karşı onlar da bir adım atmalılar ki karşılıklı adımlarla süreç yürüyebilsin. Yani bu öyle tek taraflı yürüyecek bir süreç değildir.
Biz adım attık, karşı taraf da atmalı
Devlet Bahçeli kendi başına hareket etmiyor. Belli ki devletin bir kesimi bu konu üzerinde düşünmüş, Türkiye açısından bir tehlike görüyorlar. Ancak bu tehlikeyi aşmak için Kürtlerle barışçıl bir süreç geliştirmek istiyorlar. Biz çağrıdan bunu anladık. Bahçeli, Önder Apo’nun çağrı yapmasını, bu temelde kendilerinin de umut hakkı kapsamında Önder Apo’nun özgürlüğünü tanıyalım dedi. Önder Apo buna karşı çağrı yaptı, biz de PKK olarak bu çağrıyı kabul ettik. 1 Mart’tan itibaren de ateşkes ilan ettik. Artık top Türk devletinin sahasındadır. Devlet bu sürecin gelişmesi için kendi sorumluluklarını yerine getirmelidir. Kimileri bunu bir koşul, şart olarak değerlendiriyor ancak bu böyle değil, bir zorunluluktur. Daha önce de söyledik, yönetimimizden birçok arkadaş da basında dile getirdiler; Biz bu süreci Kabul ediyoruz. Önder Apo’nun çağrısını Kabul ediyoruz ve ona göre de hareket edeceğiz.
Gerillayı biz değil Önder Apo ikna edebilir
Ancak bu süreci ancak Önder Apo geliştirebilir. Bu basit bir durum değil. Kadrolarımız maaşla savaş yürüten insanlar değil. Hepsi ideolojik inanç sahibi, fedai insanlardır. Onun için ikna edilmeleri gerekir. Bunu da ancak Önder Apo gerçekleştirebilir. Önder Apo’nun İmralı zindanından birkaç ayda bir, bir mesaj göndermesiyle, bir mektup göndermesiyle olmaz. Grupları ikna etmesi gerekir. Bunu biz yapamayız. Ben daha önce de bir açıklamamda söyledim; Ben bunu yapamam ve yapmam da. Bu hareketin önderi var, ancak bu önder bu ikna sürecini geliştirebilir.
Gerektiğinde gerilladan heyetler Önder Apo ile görüşmeli
Biz Kandil’e, Behdinan’a gelsin demiyoruz. Ancak özgür olması gerekir. Heyetlerin gidip kendisini görmesi, kendisinin de heyetleri göndermesi gerekir. Önder Apo, gerektiğinde çalışmalara, toplantılara iletişim kanalları üzerinden katılabilmeli. Özcesi aktif olarak sürece katılmalı. Aksi durumda bu süreç böyle yürümez. Şimdi kimileri ‘yürür, öyle bir mesaj göndersinler’ falan diyorlar. Ama biz biliyoruz bu süreç böyle yürümez. Çünkü bazı savaşçılarımız, komutanlarımız ikna değiller. İkna olmayan arkadaşlarımız, komutanlarımız var. en büyük ikna gücü de Önder Apo’dur. Önder Apo’nun sürece katılması gerekir. Süreç de böyle yürür. Her şey gelip orada durmuş. Bizim duyduğumuz kadarıyla Önder Apo’nun koşullarını biraz iyileştirmeye çalışıyorlar. Ancak bu yetmez. Önder Apo’nun özgür olması gerekir, heyetlerle görüşmesi gerekir. Hatta gerilladan bazı heyetlerin gidip gelmesi bile olabilir. Eğer sorun çözülmek isteniyorsa bu tür imkanların oluşturulması gerekir.
Kongre tarihini belirlemedik, bunun çağrısı Önder Apo’dan gelmeli
Önder Apo’nun çağrısı temelinde adım atabilmemiz karar almayı gerektirir. Bir hareket olarak, parti olarak her konuda tartışma yürüterek kararlar alıyoruz. Bizde öyle bir kişinin karar alması ve herkesin de bu kararı uygulaması gibi bir durum yok, hiçbir zaman da olmadı. Her şey ancak temel toplantımız olan kongre ile olur. Fesih için de silah bırakmak için de PKK kongre kararı gereklidir. Kongre bunun için toplanacak. Biz kongre tarihini belirlemedik. Devlet tarafı kongre tarihini belirleyip hemen kongreyi gerçekleştirin diye bir şey duyduk.
Kongrenin toplanması için saldırılar durmalı
Her şeyden önce tarih belirlemek ve kongre çağrısı yapmak, daha önce de söylediğim gibi Önder Apo tarafından yapılmalı. Biz mekân ve zamanı tam olarak netleştirebiliriz, bu konuda Önder Apo’nun perspektifi var. Ancak 500-600 kişinin hatta belki de daha fazla sayının katılacağı bir kongre için gerekli koşullar olmalı. Böyle bir kongrenin toplantısının gerekli koşullarının oluşmasını gerektiriyor. Daha koşullar sağlanmadan zaman geçirmeden, sürece yaymadan kongre yapın diyorlar. İnsan bu şeylere şaşırıyor. Biz ideolojik-siyasi bir hareketiz. Biz böyle temel bir kararı, sağlıklı şekilde, kimsenin dışında kalmadan, ayrışmadan, kimi grupların sürecin dışında kalarak savaşı sürdürmesin diye, ortak bir karar için, Önder Apo’nun perspektifi kapsamında herkesin sürece katılımı açısından kongrenin yapılmasına ihtiyaç var. Bunun için de iknanın olması gerekir. Kongre işte bu şekilde herkes açısından bağlayıcı olacak bir karar almalı. Kongre kararı olmazsa kimileri bu süreç bizi bağlamaz diyebilir. Onun için mutlaka kongre toplanmalı. Bunun için de saldırıların durması gerekir.
Biz ateşkes ilan ettik, ama Türk devleti tarafından ‘ateşkes devletlerin işidir, PKK kendisini devlet yerine koyuyor, savaş mı var ki ateşkes ilan edelim’ açıklamaları yapılıyor. İyi de siz kendiniz barış yapalım dediniz. İç barışa ihtiyaç var diyorsunuz. Demek ki bir savaş var. Savaşın olmadığı yerde barıştan söz edilebilir mi? Bir savaş var ki siz Devlet Bahçeli’nin aracılığıyla iç barış yapalım diyorsunuz. Erdoğan da aynı şeyi ifade etti.
Terörün büyüğünü devlet uyguladı
Şimdi “terörsüz Türkiye” diyorlar. Bu ülkede en fazla da terörü siz yürüttünüz. Terör, tek taraflı değil ki. Cizre’de insanlarımızın üzerine benzin döküp yaktılar. Kürdistan’da böylesi vahşet düzeyinde terör yürütüldü. Terör ve şiddetten söz ediyorlar. Zaten Önder Apo biz Kürdistan özgürlük davasında şiddet ve savaştan çıkararak siyasi ve hukuku düzeye çekelim diyor. Biz bunun için karar almak istiyoruz. Bu en fazla da Türkiye için fayda sağlar. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Böyle bir şey Türkiye’de demokratikleşmenin önünü açar hem de ekonomik krizlerin aşılmasını sağlar. Türk devleti mevcut durumda tüm gelirlerini bu savaşa harcıyor. Bu Türkiye için olumlu bir şey. Bazı liderleri Türkiye yeni bir sürece girecek diyorlar. Bu doğrudur. Türkiye bu süreçten fayda sağlar. Biz Türkiye’de demokratikleşmeyi geliştirmek istiyoruz. Önder Apo köklü bir değişim dönüşüm gerçekleştirmek istiyor. Bu hem Türkiye hem de bölge içindir. Onun için Türkiye gerçekten savaşın durmasını istiyor ve barışın olmasını istiyorsa o zaman savaşı durdurmalı. Savaşı durdurmaya çalışanlara neden saldırıyorsunuz? Bu soru işaretidir. Eğer gerçekten Türk devleti tarafı bizim bu kararları almamızı istiyorsa. O zaman sürecin ihtiyaçlarına göre hareket etmelidir. Süreç ancak bu şekilde başarılı şekilde sonuç alır. Bu Önder Apo’nun aktif katılımını gerektiriyor. Savaşın durması gerekir ki kongrenin yapılması koşulları oluşsun. Herkes de biliyor ki, keşif ve saldırıların olduğu yerde kongrenin yapılması koşulları yoktur. Onun için bizim taleplerimiz öyle fazla değil, hatta talep bile değil, bir zorunluluktur.
Hakan Fidan-Yaşar Güler açıklamaları süreci tıkayan açıklamalardır
Her şeyden önce yaptıkları açıklamalar çözüme hizmet etmiyor, aksine tıkanıklık yaratıyor. Bilinmelidir ki, diyalog temelinde yüz yıllık sorunu çözmek açısından öyle tehdit içerikli açıklamalar, tek taraflı ve gerçek dışı açıklamalar çözüme hizmet etmez. Aksine tıkanıklığa neden olur.
Özellikle Türk savunma bakanı yaşar güler, savaşı yürüten bakanın konuşmaları sabote temelli konuşmalardır. Hem kamuoyuna yanlış bilgi veriyorlar, belki de devlet başkanına da yanlış bilgi veriyor. Biz başarmışız diyorlar. Biz PKK’yi Türkiye’de güçsüz kıldık, hatta bitirmişiz diyor. Oysa hakikat böyle değil.
Yaşanan durum patadır
Bir realite var. Realite, şimdiye kadar da bu hareketi tasfiye etmek istediler, ama yapamadılar. Ortada pata durumu var. Ancak dünya çapında bu tür işlerle uğraşan uzmanlar, bir devlet isyan eden bir hareketle savaşıp onu tasfiye edemiyorsa bunun kendisi kaybetmedir. Buna karşı isyan eden bir hareket hâkim devletin saldırılarına karşı ayakta durabiliyorsa, tasfiye olmuyorsa o vakit başarılıdır. Bunu vaktinde ABD dış işleri bakanı Kissinger de söyledi. Başka da birçok uzman böyle tanımladı. Türk devleti 41 yıldır bize karşı savaşıyor ama bizi tasfiye edemedi. Hakikat böyledir.
Yaşar Güler Türkiye’yi kandırıyor
Ancak Yaşar Güler tüm bu hakikati gizleyerek, savaşı teknikle yürütüyor, çocukları bu savaşta değil, halkın çocuklarını parayla bu savaşa gönderiyorlar, fakir insanlar bu savaşa gönderiyorlar ki bunlar da yoğunluklu olarak savaşı teknikle yürütüyorlar, savaş uçaklarıyla, top atışlarıyla saldırıyorlar. Savaşı böyle yürütüyorlar. Bunların hepsi de büyük bir harcama demektir. Sonuçta da her hafta açıklamalar yaparak bu kadar PKK’liyi tasfiye ettik diyorlar. Bunlar yalan bilgilerdir. Her şeyden önce yaptıkları hava saldırılarının bize etkisi yoktur. Biz bunun tedbirini almışız. Ama her seferinde saldırı gerçekleştirip Garê’de 8, bilmem Zap’ta 5, Xakurkê de kaç kişi tasfiye ettik diyorlar. Bunların hepsi yalandır. Türkiye’yi kandırıyorlar. Yöneticilerini de kandırıyorlar. Gerçeklik böyle değil. Öyle söylediği gibi kimse de gidip teslim olmaz. Bu hareketin her bir ferdi kahraman bir insandır. Onur ve şerefi için hiç düşünmeden canını verebilir. Bizler fedai insanlarız. Kim gidip onlara teslim olur, kimse de gitmez. Onun için böylesi açıklamalar süreci sabote ve provoke eden açıklamalardır. Gerçek değiller. Hem psikolojik savaş yürütüp gerçekleri çarpıtıyorlar, hem de bu tür konuşmalar yapıyorlar. Oysa biz hakikati biliyoruz. Onun için böyle olmaz diyoruz. Öyle dedikleri şeylerin gerçekleşme koşulu da yoktur. Biz bu yaklaşımları reddediyoruz. Ama biz Türk devletinin ortak görüş sahibi olması gerektiğini söylüyoruz ki anlaşılan böyle bir durum yoktur. Eğer Kürtleri yanınıza alıp barışmak istiyorsanız böyle tehditlerle olmaz. Kürtler onurlu insanlardır. PKK’liler olarak bizler fedai insanlarız. Kim yanınıza bu şekilde gelir. O açıdan bu tür konuşmalar sürece denk konuşmalar değil. Bu savaş üslubudur.
Sorunu çözmek üslup ve zihniyet değişimini gerektirir
Eğer devlet bizimle, Kürtlerle Osmanlıdan gelen sorunlarını, ki cumhuriyetten bu yana 100 yıldır devam sorunu çözmek istiyor ve bu şekilde de Türkiye’yi yaşadığı çıkmazdan çıkarmak istiyorsa o zaman sadece dillerini değil, zihniyetlerini de değiştirmek durumundalar. Mevcut zihniyet kürde düşman zihniyetidir. Bu düşmanca zihniyeti değiştirmezlerse biz nasıl silahları bırakırız. Biz bunlar düşmanlık yapmak istemediklerini, bizden birileri sivil hayata girdiğinde kendisine saldırmayacaklarını bilmeliyiz ki silahları bırakalım. Ama bunların ağzından kan damlıyor. Peki biz bu durumda bunlara nasıl güvenelim? Onun için devlet içinde aklı selim varsa, ki biz bu süreci geliştirmek isteyenlerde bu aklı selimin olduğuna inanıyoruz, bu tür çıkışlara, açıklamalara hâkim olmalılar, izin vermemeliler. Dilde, zihniyette yeni bir süreç başlatabilelim.
Esas olan süreci yönetenlerdir, Yaşar Güler değil
Biz bu sürece stratejik yaklaşıyoruz. Önder Apo sürece stratejik yaklaşıyor ve biz de Önder Apo’ya katılıyoruz. Ancak bunun gelişmesi için onlar da kendilerinde değişim yapmalılar. Biz Devlet Bahçeli’de biraz değişim olduğunu gördük. Önder Apo’da bunu söylüyor. Ancak belli ki yaşar güler gibi birisinde hiçbir değişim yoktur. Öyle barıştır, halklar arasında ortak inanç geliştirme gibi bir şeyle alakası yoktur. Bu yaklaşım ancak süreci ağırlaştırır, sabotajcı yaklaşımlardır. Ama biz öyle dikkate de almıyoruz bunları. Biz devlete bakıyoruz. Bunlar esas kişiler değiller. Esas olarak bu süreci yürütenlerin tutumları bizim için önem arz ediyor.
NATO savaş dengesini devlet lehine değiştirmek istedi
PKK ideolojik, siyasi ve toplumsal bir harekettir. Sadece gerilla hareketi, savaşçı bir hareket değil. Belki de %10’nu askeridir. Toplumsal bir harekettir, kadroları var. PKK şu anda kuzey Kürdistan’da kendi tarihinin en güçlü zamanını yaşıyor. Gerilla konusunda acemi değiliz. Biz NATO’nun savaşta oluşan dengeyi Türk devleti lehine değiştirmek istediğini, bunun için silahlı insansız hava aracı (SİHA) teknolojisini verdiğini gördük. Parçalarını nereden alacaklarını gösterdi ve Türk devleti de bunları alarak montaj sanayisini geliştirdi. Şimdi kendisi de geliştiriyor ama esasta tüm parçalarını dışarıdan getiriyor. Bunu savaş dengesini Türk devleti lehine değiştirmek üzerinden yaptı. 2016’dan bu yana SİHA’ları verdi. Bu teknikle bize darbe vurup, tasfiye etmek istediğini görünce 2018’den sonra tedbir aldık. Kuzey Kürdistan’daki gücümüzü hafiflettik. Eylemlerimizi azalttık. Bu bizim için stratejik olarak kazanmak için geliştirdiğimiz bir taktik yaklaşımdır.
Savaş rantçıları gerçekleri gizliyor
Şimdi bu savunma bakanı ya da emekli kimi generaller bizim bu taktiğimizi ranta dönüştürmek istiyorlar. Biz güçten düşürdük ve eylem yapamaz hale getirdik diye propaganda ediyorlar. Ancak TUSAŞ eylemi en merkezi yerde de eylem yapabileceğimizi gösterdi. Asya Ali ve Rojger Helin fedai temelde savaştılar. Ondan öncesi de Rojhat ve Erdal arkadaşlar Ankara’da iç işleri bakanlığında nasıl savaştıklarını gösterdiler. Bu düzey var. Fakat bunlar tüm bu gerçeği göz ardı ediyor, çarpıtıyor ve başardık diyorlar. Oysa bunlar rantçıdırlar. Kendilerine yer yapmaya çalışıyorlar.
PKK tasfiye olduysa neden kuzeyde operasyonlar gerçekleştiriliyor
Madem PKK’yi bu kadar güçten düşürmüşler şimdi neden Dersim, Serhat, Şırnak ve diğer yerlerde yasaklı bölgeler ilan edip operasyonlar yapıyorlar? Havadan ve karadan operasyonlar gerçekleştiriyorlar. Realitenin bu olmadığını kendileri de biliyorlar. Biz tüm eyaletlerde varız. Ancak biz kendimizi hazırlıyoruz ve onlar da biliyorlar. Biz çağa göre modern bir Gerilla yapısı geliştiriyoruz ki, kendisini her türlü silah tekniğine göre savunup savaşsın diye hazırlık yapıyoruz. Onlar da biliyorlar. Biz bu konuda geliştik de. İkincisi de biz bu devletin bizi teknikle tasfiye etmeye çalıştığını gördük. Biz de tekniğe yoğunlaştık. Biz bir gücüz, bir iradeyiz. Öyle basit ve sıradan değiliz. İçeriden olsun, dışarıdan olsun onları darbeleyecek teknikler elde ettik.
Şimdiye kadar 24 SİHA düşürdük, savaş bakanı bu gerçeği toplumdan gizliyor
Biz şimdiye kadar onların 24 SİHA’sını düşürdük, bunların görüntülerini yayınladık ki, bunlar yere düşüp parçalandı ve halk gidip onların fotolarını çekti. O vakit biz samimiyiz diyen bakanları neden bunların görüntülerini yayınlamıyorlar, neden üstünü örterek halktan gizlemeye çalışıyorlar? Neden yalan konuşuyorlar? Neden ‘PKK, SİHA düşürecek düzeye ulaşmış’ demiyorlar. Belki herkes bilmiyor ama onlar gerekirse Ankara’ya kadar her yerde hava saldırıları gerçekleştirebilecek düzeydedir. Gerillada da değişim-dönüşüm gerçekleşti. Gerilla bu sürece girdi. Önü açıktır. Söyledikleri gibi tasfiye olmuyor.
‘Belki de kendi devletlerini de kandırıyorlar’
Üçüncüsü de kimileri söylediklerimizi konuşmadan ibaret sayabilir ama bunların hepsi göz önünde olan şeylerdir. Türk devleti ben NATO’nun ikinci ordusuyum diyorsa, NATO’nun tüm modern silahlarını kullanıyor. KDP ve Irak’ın desteğini alıyor. Tüm bu desteklerle bizi Zap’tan atacağını, Zap’ı işgal edeceğini söyledi. Peki bunu yapabildi mi? Hayır. Zap bizim elimizdedir. Türk devletinin ayağı halen Zap suyuna ulaşabilmiş değil. Deraluk’ta üs yaparak oradan Zap suyunu görüyor. Ötesine geçemiyor. Çünkü bu alan gerilla kontrolündedir. Her türlü yasaklı silaha karşı 4 yıldır direnen gerilla nasıl teslim olacak? Bunu söyleyenler yalancıdır. Psikolojik savaş yürütüyorlar, belki de kendi devletlerini de kandırıyorlardır. Bunu bilemiyorum.
Yıllık komuta konseyi toplantımızı gerçekleştirdik
Biz her yıl gerçekleştirdiğimiz komuta konseyimizin toplantısını bu yıl da gerçekleştirdik. Ancak geçen yıllar gibi basına yansıtmadık. Çünkü biz, Önder Apo’nun yürüttüğü bu sürece denk bir şey olmadığını, basına vermenin sürece uygun olmayacağını düşünerek basına yansıtmadık. İlk olarak bunu sizinle paylaşıyorum.
Toplantımızda şimdiye kadar yaşanan tecrübeler, yaşanan gelişmeler üzerine geniş kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. Toplantıya sunulan raporlar ve yapılan tartışmalar sonucunda yeni bir savaş doktrinine ulaştık.
Savaş dayatılırsa direnerek kazacak güçteyiz
Geçen süreçte savaş hem yer üstünde hem de yer altında yürütüldü. Son yıllarda havadan da savaş yürütüldü. Özcesi biz hem yer üstünde, yer altında hem de havadan savaşı uzmanca yürütecek kapasiteye ulaştık. Bu şekilde Türk devleti ile bir dengeyi inşa edecek duruma gelmişiz. Savaş doktrinimiz de bu temelde oluştu ve biz kazanacağımıza da inanıyoruz. Aldığımız bu karar, Önder Apo’nun çağrısından önceydi. Ocak ayında toplantımızı yaparak kararlaşmaya gittik. Toplantımızda hazır olan tüm komuta yapımız Türk devletinin her türlü saldırısına karşı cevap olabileceğine, her yerde savaşı geliştirebileceğimize inanıyor. Bizim ulaştığımız düzey budur. Bunda bir abartı durumu yoktur. Ancak biz, Önder Apo’nun çizgisine, çağrısına bağlıyız. Onun için biz yıllardır geliştirdiğimiz tüm hazırlıkları iptal edebiliriz. Kararımız da budur. Önder Apo bir çizgi geliştiriyor, bu çizgi sadece bizim için değil, tüm bölge içindir, yeni bir çizgidir ki biz bu çizginin Kürt halkı için de yeni bir süreç geliştireceğine inanıyoruz. Onun için biz buna bağlı olacağız. Ancak Türk devleti bunun için ön açmaz da üzerimize silahla gelirse, biz de netleştirdiğimiz savaş doktrini temelinde direnerek kazanacağımıza da inanıyoruz. Biz HPG olarak Önder Apo’nun çağrısı temelinde yeni sürece hazırız. Ama aynı zamanda savaşa da hazırız. Bunun herkes tarafından bilinmesi gerekir. Hakikat budur. Onun için psikolojik savaş amaçlı yaptıkları açıklamalarla her gün bilmem kaç kişiyi öldürdüklerini söylemeleri gerçeği yansıtmıyor, gerçek pratikte yaşanandır.
Çağrı özde PKK’yedir ama tüm bölge için yeni bir yöntem içeriyor
Yapılan çağrı PKK içindir. Önder Apo yeni bir yöntem geliştiriyor. Talimat şeklinde değil. Savaş ve şiddetten ayrı siyasi ve hukuki bir yöntem geliştirmek istiyor. Bu anlamda bu çağrı herkes içindir, tüm Ortadoğu içindir. Ama direkt olarak PKK içindir. Fakat geniş kapsamda bakıldığında herkes için yeni bir yöntemdir. Rojava’da PKK yoktur. Zamanında bazı PKK savaşçıları oradaydı. Ancak orada PKK olarak yoktur. Ancak Rojava ve kuzey ve doğu Suriye halkı Önder Apo çizgisini esas alıyor. O anlamda onlar da bir yöntemi esas alabilir. Benim bu konuda bir bilgim yok. Siz soruyorsunuz, Rojava’da yapılan anlaşmada bunun etkisi var mı diye, o konuda bir bilgi sahibi değilim. Ancak özerk yönetim QSD sorumlularının konuşmalarına bakılınca Önder Apo’nun onlara gönderdiği mektubun ve 27 Şubat’ta yaptığı çağrının etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Eğer bu çağrı ve mektup olmasaydı belki de QSD o çerçevede bir anlaşma yapmayabilirdi. Belki de farklı şeyler de gündeme gelebilirdi. Ama bana göre Önder Apo’nun yaptığı çağrının QSD komutanı Mazlum Ebdi ile Suriye geçici başkanı Ahmet Şara arasında yapılan anlaşmaya etkisi olmuş.
QSD-Şam anlaşması ilk adım olarak olumlu ancak abartılmamalı
Siz anlaşmanın içeriğini soruyorsunuz, ilk adım olarak belki olumlu değerlendirilebilir. Ama çok da abartmamak gerekir, diye düşünüyorum. Bazı iyi maddeleri var. Özellikle tüm inanç ve etnik yapıları kapsayan madde, yine Kürt halkını resmi olarak tanıyan, anayasal haklarını tanıyan madde, göçmenlerin, özellikle Efrin, Serekaniye ve Gire Spi halkının yerlerine dönüşünü ön gören maddeler olumludur.
‘Alevi katliamı anlaşmayı gölgeliyor’
Yaşanan olaylar bu anlaşmayı gölgede bırakıyor. Örneğin sahilde, Latkiye’de alevi halka yönelik gerçekleşen saldırılar durdurulmadı. Tarafsız kurumların yaptıkları açıklamalara göre günlük olarak yüzden fazla insan öldürülüyor. Buna anlam vermek mümkün değil. Bizce QSD komutanlığı bu konuya eğilmeli. Bu olayları, katliamları sert şekilde kınamak gerekli ve katliamlar bir an önce durdurulmalı. Eğer yeni bir Suriye gerçekten inşa edilmek isteniyorsa, kimse bu şekilde hedeflenmemeli. QSD’nin prensipleri demokratikleşmektir. Adında da demokrasi var zaten. O zaman herkesi kapsamalı. Onun için bu katliamların durması için daha ciddi girişimler olmalı. Bu yaşananlar anlaşmayı gölgeledi.
Anayasa tüm halkları kapsamalı
Bir de anlaşmadan üç gün sonra bir anayasa taslağı yayınlandı. O da takip ettiğimiz kadarıyla Kürtler, Araplar, Dürziler ve diğer Suriye halkları bunu kabul etmediler. Çünkü tek taraflıdır. Ben de baktım. Örneğin demokrasi kavramını hiç içermemesi benim de dikkatimi çekti. O kadar sayfa yazılmış, bir devrim gerçekleştirdiğini söylüyor, devlet nasıl yönetilecek, devlet başkanının görev ve yetkilerinin ne olacağını söylüyor ama demokrasi kavramını içermiyor.
Suriye halkı demokratik bir Suriye’nin inşasını bekliyor. Ancak belli ki bu işte başkalarının da eli var. Suriye dış işleri bakanı Irak’a geldi. Irak, Suriye dış işleri bakanı ile basın açıklaması yaptı. Orada söylediği bazı şeyler dikkat çekiciydi. Biz Suriye ve Irak olarak dış müdahalelere karşı kendimizi korumalıyız. Bunlara karşı durmalıyız, dedi. Dikkat çekiciydi, çünkü Suriye’nin esas sorunu dıştan yapılan müdahalelerdir. Özellikle Türk devleti Suriye’yi bir eyaleti gibi ele almak istiyor. Her şeyde müdahale ediyor. Bu anlaşmadan sonra da hemen oraya gittiler. Acaba Kürtlere ne tür haklar verildi diye. Orada dış işleri bakanı biz Kürt halkının haklarının garantiye alınmasını talep ettik diyor. Bu tamamen psikolojik bir argümandır. Onlar Kürt halkı orada bir hak elde etmesinler diye gittiler. Statü alırlar mı almazlar mı diye. Basınlarında bunu tartışıyorlar. Özcesi Kürt karşıtlıklarını sürdürüyorlar. Suriye’nin yeniden inşasına da müdahale ediyorlar. Suriye’nin ne kadar düzeleceği de belli değil. Gerçekten de alevi halkına karşı yapılan katliamlar halen durmuş değil. Bir de dışarıdan yapılan müdahaleler Suriye’nin geleceğini tartışmaya açıyor. Ancak genel hatlarda yapılan anlaşma bir temel oluşturdu. Eğer ona göre bir anayasa hazırlanırsa yeni Suriye eskisinden biraz farklı olabilir. Aksi durumda yayınlanan anayasa taslağı zihinsel alt yapısına göre dar kalır. Herkesi kapsamaz. Örneğin orada hiçbir şekilde Kürt halkından söz edilmiyor. Oysa geçen süreçte en fazla direnen, mücadele eden Kürt halkıdır. Yine diğer halklardan da hiç söz edilmiyor. Fakat yine de anlaşma genel olarak ilk adım açısından olumludur.
Tüm Kürdistan güçlerine önemli rol düşüyor
Silah bırakma konusunda birkaç hususu söylemek istiyorum. Bu süreç birçok kesimi etkileyecek. Türk devleti Kürtlerin bölgede statü sahibi olmasını kendisi açısından tehlike olarak görüyor. Hep böyle yaklaşmıştır. Fakat bizimle devlet arasında 1990’lı yıllarda oluşan ve 2000’e kadar oluşan denge Başur Kürdistan’da statü kazanılmasını sağladı. Türk devleti ilk başlarda kendisi için kırmızı çizgi olarak değerlendirdi. Ancak o denge durumunda gelişti. Eğer Türk devleti kendi içinde Kürt halkının kimlik haklarını tanır ve iç barış sağlarsa, o zaman diğer parçalardaki Kürtlere düşmanlığın hiçbir gerekçesi, nedeni kalmaz. Ancak eğer kimlik haklarını tanımadan silah bırakılırsa, o vakit başta Başur Kürdistan olmak üzere diğer Kürdistan parçaları üzerinde büyük tehlikeler oluşur.
Kürtlerin kimlik hakları tanınmazsa tehlike büyük olur
O açıdan biz Türkiye’nin Kürtlerle gerçekçi bir barışı geliştirmesini istiyoruz. Kürt halkının kimlik haklarını tanımalı. Eğer öyle olursa Kürtlerle dostluk kurar. Şimdi bazı Kürt kesimlerine dost olduklarını söylüyorlar, ancak bu taktiksel bir dostluktur, kimse de kendisini kandırmamalıdır. Kürtleri birbirlerine karşı kullanmak için taktikler geliştiriyor. Gerçek bir dostluk için kendi içindeki Kürtlerin kimlik haklarını tanıması gerekir. Bu temelde silah bırakma olur. Öyle olmazsa olmaz. Biz böyle bir mücadele yürütüyoruz. Önder Apo bu süreci mücadele süreci olarak değerlendiriyor. O vakit tüm Kürt tarafları da bu gerçeği görerek destek vermelidir. Türkiye’de Kürtlerin kimlik haklarının tanınması, anayasanın o temelde hazırlanması ve barışın da böyle olması, ki barış öyle gelişirse o zaman Türkiye’de kazanır hem de Kürtlerle bölge çapında bir dostluk kurar, ama eğer öyle olmazsa Türk devleti Kürtler için hep tehlike olacaktır.
Bu süreç Kürtler açısında milli karakterdedir
Onun için diğer Kürdistan parçaları açısından da son derece önemlidir. Önder Apo da bu dikkatle ele alıyor. Tüm çabalarını da bu temelde geliştiriyor. Biz hem hareket olarak hem de tüm Kürtler olarak bir araya gelerek Önder Apo’nun elini güçlendirmeliyiz. Türk devleti hile, kandırma yollarına baş vurmasın ve Kürtlerin haklarını tanısın diye çaba sarfetmelidir. Bu Kürtler için milli bir meseledir. Tüm Kürtler bunun için mücadele etmeli. Barışsever, demokrasiden yana olanlar, Kürtlerin dostları önder Apo’nun yürüttüğü sürece bu şekilde destek olmalıdırlar.
Son olarak Ramazan Bayramı’nı da kutluyorum. Tüm Kürt halkına ve İslam alemine kutluyorum. Umuyor ve diliyorum ki bayram eşitlik, özgürlük bayramı olmasını diliyorum.