HABER MERKEZİ – Veysi Sarısözen Yazdı.
“Biz DEM Parti heyetiyle Erdoğan arasında yapılacak görüşmeyi beklerken, CHP’ye yakın medyanın iki tanınmış gazetecisi Timur Soykan ile Murat Ağırel’in evlerine şafak baskını yapıldı ve her iki gazeteci gözaltına alındı.
Saray rejimi çok “ucuz”, fakat önlem alınmazsa ağır sonuçlar doğuracak bir taktik planı 27 Şubat çağrısının yapıldığı günden beri adım adım uyguluyor. “Süreç içinde faşizmin son aşamasına” geçebilmek için DEM Parti ile CHP arasında ittifak imkanını yok etmeye çalışıyor. Çağrı öncesinde saldırısının sivri ucunu DEM Parti’ye yöneltmiş, onu “PKK’nin uzantısı” olarak yaftalamış, CHP’yi de DEM Parti’yle ittifaktan “terörle işbirliği” korkutmacasıyla (bu partinin içindeki ulusalcıların Kürt düşmanı tutumunu da kullanarak) uzak tutmuşken, çağrı sonrasında rotayı değiştirmiştir. Şimdi DEM Parti’yi fiili müzakere sürecinde oyalarken, saldırısının sivri ucunu CHP’ye çevirmiştir. Böylece DEM Parti’yi ve Kürt halkını, “erken seçim sürecinin” dışına sürükleme yolunu tutmuştur.
Bu ucuz taktik, aynı anda hem Başkan Apo’nun başlattığı “barış ve demokratik toplum sürecini”, hem de Özel-İmamoğlu grubunun başlattığı “erken seçim sürecini” baltalamak ve böylece iktidarın ömrünü uzatmak amacına yöneliktir. Açıktır ki, CHP’nin aktif desteği olmadan “barış ve demokratik toplum sürecini” başarıya ulaştırmak neredeyse imkansızdır, aynı zamanda DEM Parti’nin aktif desteği olmadan “erken seçim sürecini” başarıya ulaştırmak kesinlikle mümkün değildir. Erdoğan işte bu gerçeğe oynuyor.
Şu anda somut durum şöyledir: Erdoğan iki büyük gücün baskısı altındadır. Metropollerde Türk halkının yüzde 70’e yakın çoğunluğu rejimi erken seçime, Kürdistan’da ise Kürt halkının neredeyse tamamı ve TSK’yı Zap’ta kilitleyen gerilla Erdoğan’ı “silahlı mücadeleye son verme” karşılığında demokratikleşmeye zorluyor. Her iki zorlamanın ortak amacı diktatörlük rejiminden demokrasiye geçiştir. Her iki güç farklı yollardan aynı amaca yöneliyor.
Ancak, farklı yollardan ortak amaca yönelmenin önünde sözünü ettiğim rejimin “ucuz taktiği” yıkıcı bir engel oluşturmaya başlamıştır. Kürt halkını oyalayarak hareketsizliğe mecbur eden rejim, CHP’ye saldırıyı tırmandırarak bu iki gücü karşı karşıya getirmek üzeredir. Muhalefeti tasfiye etme taktiği tasfiye edeceği partileri “sıraya” koymuştur. Şu anda CHP’ye yönelik saldırı, belli bir aşamada DEM Parti’ye de yönelecektir. Erdoğan bunu yapabilmek için zaman kazanmaya çalışıyor.
Bu açmazdan çıkış “erken seçim süreci” ile “barış ve demokratik toplum sürecini” uyumlaştırmaya bağlıdır diye düşünüyorum. Her iki parti önümüzdeki bir ya da iki ayı büyük bir dikkatle gözlemlemelidir. Çünkü bu bir iki ay içinde “barış ve demokratik toplum sürecinin” kaderi çizilmiş olacaktır.
Bana kalırsa CHP bu aşamada erken seçim kampanyasını yürütürken, bir yandan da fiili müzakere sürecini doğrudan TBMM çatısı altına çekmek için güçlü bir çıkış yapmalı, DEM Parti ise bir yandan fiili müzakere sürecinde kendi rolünü oynarken, diğer yandan saflarındaki sosyalist bileşenleri metropollerde erken seçim kampanyasına yönelmelidir.
Benim görüşüme göre, DEM Parti sosyalist bileşenlerinin “barış ve demokratik toplum sürecinde” rolleri ne kadar sınırlıysa, erken seçim sürecinde rolleri sanılandan da büyük olacaktır.
Bu bir kaç aylık dönemin sonunda ya “barış ve demokratik toplum süreci” başarıya ulaşacak, demokratikleşme yolunda ciddi adımlar atılacak ve böylece erken seçim süreci de kendiliğinden faşist zorbalıkla önlenemeyecek, kendi doğal yolunda ilerleyecek ya da demokratikleşme gerçekleşmezse, Türk ve Kürt halklarının ezici çoğunluğu erken seçim mücadelesinde birleşerek demokrasinin önünü açacak.
Bese Hozat’ın dediği gibi adı konmayan süreç tıkanmıştır. Ancak Başkan Apo, son aile görüşmesinde başlattığı süreci sonuçlandırma konusunda “umutlu” olduğunu söylerken, tıkanmanın aşılabileceğini de işaret etmiştir.
Evet, bir kaç ay herkes kendi yolunda tereddüt etmeden yürümeye devam etmeli, CHP ve DEM Parti’yi karşı karşıya getirme oyununa gelinmemelidir. Türk halkının çoğunluğu rejimi erken seçime mecbur ederken, Kürt halkının çoğunluğu da rejimi demokratikleştirmeye zorlamalıdır.
Yazımı sonlandırırken, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü’nun ANF’de yayınlanan mülakatını hem CHP’nin, hem de DEM Parti’nin dikkatle okumasını da, izninizle tavsiye edeceğim. Bu mülakattan hareketle, DEM Parti demokratikleşmenin olmazsa olmaz şartı dediğim “Öcalan’a özgürlük” talebini en küçük taviz vermeden savunurken, CHP de iktidara geldiği ilk gün “genel af” ilan edeceğini açıklamalıdır. Rejim en azından ikisi de aynı kapıya çıkan bu tutuma, Başkan Apo’yla yürüttüğü fiili müzakere nedeniyle itiraz etme imkanına sahip değildir.
Görüldüğü gibi, farklı yollardan ve farklı “terimlerle” aynı amaca yürümek mümkün ve muhtemeldir.”