BEHDÎNAN – Tecridin kırılması ve İmralı sisteminin aşılmasının, kadın mücadelesinin güçlü bir biçimde gelişmesine de bağlı olduğunu söyleyen KJK Yürütme Konseyi Üyesi Çiğdem Doğu, bunun bilinciyle sürekli aktif mücadele içinde olduklarını vurguladı.
KJK Yürütme Konseyi Üyesi Çiğdem Doğu ile söyleşimizin ikinci bölümü şöyle:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı 25 yıldır tecrit, işkence ve soykırım sistemi en ağır biçimlerde uygulanıyor. Bu ağır tecrit sistemi, kadınlara nasıl yansıyor? Tecride karşı Kürt kadınları öncülüğünde süren direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rêber Apo’nun kadın sorununu çözmeye dönük yaklaşımı, radikal çözümleyici içeriktedir. 25 Kasım’ı, kadına karşı uygulanan bu dehşet şiddeti tartışıyoruz. İşte Rêber Apo, bu şiddeti dönemsel, belli kişiler veya kesimler üzerinden değil de devletlerin, iktidarların, erkek egemenliğinin ürettiği bir sistem sorunu olarak ele alıp çözümlemiştir. Daha da ötesi bu sisteme karşı kadınların tıpkı birinci kadın devriminde olduğu gibi ikinci bir kadın devrimi yaparak kendilerini demokratik bir sisteme kavuşturmaları gerektiğini belirtmiş ve bunun pratik olarak da önderliğini geliştirmiştir. Yani erkek egemenlikli sistemin, devlet ve iktidarların kendilerini üzerinden inşa etmiş oldukları temele yönelmiştir, esas hedefe yönelmiştir. Kadına karşı uygulanan bu çok yönlü şiddetin kaynağı da zaten bu sistemin kendisidir. Dolayısıyla şiddet boyutuyla da ele aldığımızda; erkek bir yandan bu kadar gücü, politik, askeri, ekonomik ve ideolojik silahı kendinde merkezileştirirken, kadın tam tersine silahsızlandırılmıştır, yoksullaştırılmıştır, politik ve ideolojik araçlardan uzaklaştırılmıştır, güçsüzleştirilmiştir. Rêber Apo, aynı zamanda kadının bu güçsüzleştirilmesi gerçeğine karşı da savaş açmıştır.
SORUNUN ASIL KAYNAĞINI GÖSTERMİŞTİR
Kurdistan’da kadın bir yandan ağır soykırım saldırıları, diğer yandan da sömürgecilikle iç içe geçmiş erkek egemenlikli sistem saldırılarıyla karşı karşıyadır. Kurdistan’da sömürgeciliğe, işgale karşı doğru bir mücadele verilecekse bu sistemin en ağır biçimde hedeflediği kadının da bir irade haline gelmesi, kendini her açıdan örgütlü bir güce kavuşturarak mücadele gücü haline gelmesi gerekir. Rêber Apo, Kurdistan zemininde bu evrensel soruna cesaretle el atmış, sadece teorik değil pratik olarak da çözümünü kadınlarla birlikte geliştirmeyi esas almıştır. Kadında çözüm gücünü oluşturarak, egemen erkeğin sorun kaynağı olma tespitini geliştirmiş, özgür kadın kadar özgür erkek olma hakikatini de ortaya koymuştur. “Erkeği öldürme”, “erkekten kopuş”, “erkeğin dönüşümü” gibi çok önemli tespitlerde bulunarak sorunun asıl kaynağını göstermiştir. Yaşamın ve toplumun bütünlüklü diyalektiğini ele aldığımızda, her iki cinsin egemen-köle ikileminden kurtularak doğru bir kişilik ve ilişki geliştirme perspektifinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu görürüz. Genellemeci bir tarzla toplumsal devrimi gerçekleştirmek, sömürgeciliğe karşı mücadele etmek yeterli değildir, aynı zamanda bu toplumu oluşturan kadın ve erkek bireylerin de radikal bir dönüşümü yaşamaları şarttır. Kadın ve erkek cinsinde, bireylerinde demokratik ve özgürlükçü değişim yaşanmadan bir toplumsal devrimden, Kurdistan’ın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir.
Çok derin ve uzun olan bu konuyu bu biçimde özetlemeyle yetinelim. Asıl belirtmek istediğimiz husus; Rêber Apo’nun neden uluslararası ve bölgesel bir uzlaşı sonucu komployla esaret altına alındığı ve yine bu 25 yıldır neden eşi görülmemiş bir tecride maruz bırakıldığı hususudur. Rêber Apo, Kürt sorunu ve kadın sorunu gibi kimsenin dokunmaya cesaret edemediği, kaçındığı, es geçtiği bir alana sadece dokunmamış, radikal bir tarzda çözümleyip güç haline getirmeye çalışmıştır. Kürt’ün demokratik ve özgür bir güç haline gelmesi kadar kadınların da demokratik ve özgür bir güç haline gelmesi de tam bir uzlaşı ve bütünlük içinde olan hegemon erkeklik tarafından kabul edilmezdir. Hegemonyalarının akıbetini, bu sorunun varlığı ve devam etmesi belirlemektedir. Bu nedenle İmralı’da Rêber Apo şahsında bu özgürlük çizgisini teslim almaya, öldürmeye çalıştılar, çalışmaktadırlar. Bu özgürlük çizgisi büyük bir etki yaratmakta, dengeleri sarsmaktadır. Bu çizgi, başta kadınlar olmak üzere Kürtlerin dışında da tüm ezilen ve özgürlük arayışı olan kesimleri etkilemektedir. Hegemon erkek sisteminin bulduğu çare, İmralı ağırlaştırılmış işkence sistemidir. Rêber Apo şahsında bu çizgiyi tecrit altına alarak Kurdistan’ı, Kürt kadının özgürlük mücadelesini, iradesini tecrit altına almayı hedeflemektedirler.
SAVAŞ HER YERDE DEVAM EDİYOR
Ne Rêber Apo sadece kendisiyle sınırlı bir bireydir ne de İmralı hapishanesi kendisiyle sınırlı kalan bir hapishanedir. İmralı’da sistemler arası bir savaş vardır. İmralı, soykırım ve hegemon erkek sistemini temsil ederken; Rêber Apo da buna karşı özgürlük sistemini temsil etmektedir. Bu nedenle İmralı’da Önderliğin geliştirdiği direniş, kendisiyle sınırlı bir direniş değildir. Bu savaş, İmralı mekânıyla sınırlı bir savaş değildir. Nasıl ki düşmanın uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit ve teslim alma politikaları, İmralı ile sınırlı kalmayıp tüm Kurdistan’a hatta bölgeye yayılıyorsa, Rêber Apo’nun buna karşı geliştirdiği direniş de kendisiyle sınırlı kalmayıp özgürlük mücadelesi verenlere yayılmaktadır. Bu savaş, her yerde devam etmektedir.
Kadın boyutuyla değerlendirdiğimizde de; AKP-MHP faşizmi, başta Özgürlük Hareketi olmak üzere tüm demokratik mücadele güçlerinin tasfiye edilmesi üzerinden iktidarını yürütmektedir. Yaşanan tüm kriz ve kaosa rağmen ayakta kalabilmesinin nedeni de bu şartla kendisine verilen destektir. AKP’nin ve ittifak içinde olduğu MHP, Hüda Par, Yeniden Refah Partisi gibi partilerin tüm söylem ve pratiklerine kadın düşmanlığı damga vurmaktadır. Hepsi de aynı baskı makinesinden çıkmış gibi kadın ve Kürt düşmanlığında aynıdırlar. Hepsi de önce kadını, kadın iradesini vurarak, kadın düşmanlığı yaparak iktidarlarını süreklileştirebileceklerinin bilincindedir. Bunun başını da AKP çekmektedir.
AKP-MHP faşizminin İmralı’da geliştirilen ağır tecritle paralel bir biçimde geliştirdiği kadın düşmanı politikalarını, bu anlamda nasıl bir savaş yürüttüğünü biraz daha açabilir misiniz?
Özgürlük Hareketimizin tüm Kurdistan’da geliştirdiği kadın kazanımları, örgütlenmesi, sistemi vardır. Bunun yarattığı bir toplumsal düzey vardır. AKP-MHP faşist ittifakı, dincilikle milliyetçiliğin cinsiyetçilik harcıyla karıştırılmasından oluşmuştur. Cinsiyetçi politikalarla Kurdistan’da kadın açısından ortaya çıkan kazanımlara ağır saldırılar geliştirilmiştir. Kürt kadınları öldürmelerden, tecavüzlere, tutuklamalardan işkencelere, yoksullaştırma, ajanlaştırma, fuhuş ve uyuşturucuya sürüklemeye kadar çok kirli ve acımasız yöntemlerle hedeflenmiştir. Yine kadın özgürlük kurumlaşmaları hedeflenip kapatılmıştır, çalışamaz hale getirilmek istenmiştir. Kurdistan’da halkın kazandığı belediyelere kayyumlar atandığında kayyumların ilk işi, kadın kurumlarını kapatmak, kadın çalışanları işten çıkarmak olmuştur. Kürt Kadın Hareketini, örgütlenmesini, kurumlarını hedefleyerek meşru ve etkili bir güç olmasının önünü almaya çalışmıştır. Korucuları, uzman çavuşları, toplumun ve kadının üzerinde büyük bir baskı gücü olarak kullanmaktadırlar. Geleneksel cinsiyetçi kültürü, feodal kültürü, dincilik ve mezhepçiliği planlı ve sistemli bir biçimde kullanıp Kürt kadınlarının kazanmış olduğu hakları, hem devlet hem de toplum üzerinden gasp etmeye çalışmakta, açığa çıkan etkiyi tasfiye etmeye çalışmaktadırlar. Çocuklara dönük de açıktan öldürme, öldüreni yargılamama, işkence yaparak teslim almaya çalışma, asimilasyon, korkutma, sindirme saldırıları oldukça yoğundur. Bu saldırılarla da hem Kürt toplumunun geleceği ve hem de Kürt analarının özgürlük iradesi teslim alınmaya çalışılmaktadır. Yine Kürt dil ve kültürünün taşıyıcısı olan kadın üzerinde bu yönlü de saldırılar geliştirilmektedir. Zindanlarda kadın tutsaklara dönük çok yönlü saldırılar gerçekleştirip teslimiyeti ve pişmanlığı dayatmakta, binlerce kadın tutsak onurlarıyla bu işkence ve saldırılara karşı direnmektedir.
AKP-MHP faşizmi, öte yandan Türkiyeli kadın hareketlerini de sindirmeye çalışmakta, sistem içi kazanılmış hakları geri almakta, kadın katliamlarını, tecavüz saldırılarını gerçekleştirenleri serbest veya cezasız bırakarak bu saldırıları normalleştirip meşrulaştırmaktadır. Dinci argümanları kullanarak kadınları nesneleştirmekte, insanların samimi inancını istismar edip hegemonyasını sağlamlaştırmaya çalışmaktadırlar. En son anayasa değişikliği gündemi ile de esasta demokratik güçleri ve kadın iradesini tasfiye ederek hegemonyasını perçinlemeyi amaçlamaktadır.
TASFİYE ETME SAVAŞI YÜRÜTÜYOR
Bakurê Kurdistan’da ve Türkiye’de bunlar gerçekleşirken Rojava, Başûr, Şengal ve Maxmûr’da, yine Avrupa gibi dış alanlarda da kadın özgürlük düzeyini geriletip tasfiye etme savaşını yürütmektedir. Özellikle de MİT ve özel savaş taktiklerini yoğun olarak kullanmaktadır. Kürt kadın öncüleri hem fiziki olarak hedeflenip katledilmekte hem de toplum içinde bu yönlü mücadele eden, örgütlü olan kadınlar tehdit edilip pasifleştirilmeye çalışılmaktadır. AKP-MHP faşizmi bu açıdan açıktan Kürt kadınlarına dönük savaş yürütmektedir. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi Rojava devrim alanlarını işgal edip orada çetelerin öncülüğünde tam bir gerici erkek sistemi geliştirilmiş, kadın kazanımları faşizanca işgalci bir biçimde tasfiye edilmiştir. Buradaki kadınlar çok ağır saldırılarla karşı karşıyadır.
Özgürlük mücadelesini öz savunma boyutunda silahlı olarak yürüten kadın örgütlenmelerini ve öncülerini özellikle hedeflemektedir. YJA Star, YPJ komuta ve savaşçı yapısı, faşist TC’nin özel hedefi halindedir. Bununla birlikte Fransa gibi bir yerde Evîn Goyî arkadaşın katledilmesinin arkasında Türk devletinin olduğu çok açıktır, herkesin bildiği bir gerçektir. Yine Başûr’da Nagihan Akarsel arkadaşı katledenlerin arkasında da Türk devleti ve MİT vardır. Dağ savaşında HPG ve YJA Star güçlerine dönük görülmemiş bir düzeyde, kimyasal ve taktik nükleer silahlarla, gelişmiş teknik silahlarla saldırmaktadır. Burada genel anlamda gerillayı tasfiye etme planı olmakla birlikte, özelde askeri anlamda uzmanlaşan, profesyonelleşen ve öz savunmasını en güçlü bir biçimde geliştiren kadın ordulaşmasını da tasfiye etme planı vardır.
Tüm bunların ve daha da belirtemediğimiz birçok saldırı ile Kurdistan’da kadın özgürleşmesi boyutuyla ortaya çıkan gelişmeleri, bu gelişmelerin giderek bölgeyi ve dünyayı etkileyen etki gücünü kırma, hafızalarda yer edinmesini önlemeye çalışma hedefi vardır. Bu nedenle dünya hegemonik erkek güçleri de bu saldırılara onay vermekte, desteklemektedirler. İmralı’da Rêber Apo’ya dönük ağırlaştırılmış tecrit saldırıları ile birlikte kadınlara dönük tecrit ve tasfiye saldırıları bu anlamda paralel bir biçimde yürümektedir. İmralı’da nasıl ki iki sistem savaş halinde ve Rêber Apo buna karşı muazzam bir direniş geliştiriyorsa genel olarak da kadınlar buna karşı direniş geliştirmektedir. Bu, çok büyük bir savaştır. Bu savaşı, Rêber Apo’nun ‘üçüncü cinsel kırılma’ diye ifade ettiği bu dönemde kadınlar ve demokratik güçler lehine gerçekleştirmek, bunun için sonuna kadar direnmek bizlerin esas amacı ve görevidir.
DÜNYADA KADIN ÖRGÜTLENMELERİNİ GÜÇLENDİRMEDE İDDİA SAHİBİYİZ
10 Ekim’de uluslararası alanda 74 merkezde enternasyonal dostların, aydınların Rêber Apo’nun özgürlüğü için başlatmış olduğu hamle, bu anlamda kadın mücadelesi açısından da çok önemlidir. Kadın hareketi olarak bu hamlenin gelişip büyümesinde, süreklileşmesinde kendimizi sorumlu görüyoruz. Rêber Apo’nun dünya demokratik güçlerini, sistem dışı hareketleri bu kadar etkilemesi, kadın özgürlük mücadelesi boyutuyla muazzam bir dalgalanma yaratması, 21. yüzyıla yön vermektedir.
Genel anlamda Kürt Kadın Hareketi olarak gerek TC faşizminin ve gerekse de uluslararası hegemon güçlerin dayatmış olduğu erkek egemen saldırılara karşı daha güçlü mücadele edip Kurdistan’da, Ortadoğu’da ve dünya çapında kadın örgütlenmelerini kaynaştırma ve geliştirip güçlendirmede, ortaklaşmayı sağlamada iddia sahibiyiz. İmralı sisteminin aşılması, tecridin kırılması, aynı zamanda kadın mücadelesinin güçlü bir biçimde gelişmesine bağlıdır. Bunun bilinciyle kadın hareketi olarak sürekli aktif mücadele içinde olduğumuz ve olacağımız açıktır.
KJK’nin başlattığı “Bi jin jiyan azadî re, ber bi şoreşa jinê ve” hamlesini, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dayanışma ve Mücadele kapsamında nasıl ele alıyorsunuz? Bu anlamda 25 Kasım için nasıl bir çağrıda bulunuyorsunuz, bu yıl için esas mesajınız nedir?
Genel olarak kadına dönük şiddete karşı mücadeleyi elbette bir günle sınırlı ele almıyoruz. Mücadele stratejimizin temel bir yönü de zaten buna karşı öz savunmamızı her boyutuyla ve her anda geliştirmektir. Mirabel Kardeşlerin katledilmesinin anısına cevap olarak ortaya çıkan bu güne elbette ki büyük değer biçiyor, her açıdan anlamlandırmaya ve cevap olmaya çalışıyoruz. Bu açıdan birkaç yıldır KJK merkezimiz 25 Kasım’ı sadece 25 Kasım günü ile sınırlandırmadan, bazen 10-15 güne güne, bazen kasım ayına yayılacak biçimde eylem ve etkinlikler biçiminde planlamaktadır. Bu yılın etkinlikleri de 20-25 Kasım tarihleri arasında planlanmıştır. Elbette ki alan kadın örgütleri kendi ihtiyaçlarına ve özgünlüklerine göre daha geniş bir zamana yayarak planlayabilmektedir. KJK hamlesinin sloganı olan “Jin Jiyan Azadî ile Kadın Devrimine Yürüyoruz” sloganı, 25 Kasım etkinlikleri için de temel bir slogan olarak ele alınmış, ayrıca bir slogan belirlenmemiştir. Çünkü gerçekten kadına karşı şiddetin esas çözümü kadın-yaşam-özgürlük felsefesi ile kadın devrimi mücadelesini vermekten geçiyor.
25 KASIM’A GÜÇLÜ ANLAM VERMEK İÇİN
Yoğun savaşın yaşandığı günleri yaşıyoruz. Bu açıdan bu 25 Kasım’da her alanda, hem kendi yerelinde ortaya çıkan kadına dönük özgün sorunları ele alıp gündemleştirmek hem de dünya ve Ortadoğu’da yaşanan savaşları, kadın ve çocuklar için ortaya çıkardığı sonuçları gündemleştirmek önemli olmaktadır. Bununla birlikte kadına dönük şiddet çok yönlü ele alınıp ekonomik, hukuki, sağlık, eğitim, öz savunma, siyasi vb. her yönüyle değerlendirilmelidir. Kurdistan’da ve Ortadoğu genelinde göç, yoksulluk, işsizlik, emek sömürüsü, kadın katliamları, tecavüz, fuhuş, uyuşturucu kullanımı vb. sorunlar çok yaygın sorunlar olarak yaşanmaktadır. Tüm bunları bütünlüklü bir biçimde ele alıp çözümleriyle birlikte tartışmak, buradan da örgütlülük ve mücadele gücünü açığa çıkarmak, bu güne güçlü anlam vermek açısından önem arz etmektedir.
Bu ortaya çıkan sorunları, milliyetçi-dinci-bilimci ve cinsiyetçi hegemon erkek aklının, siyasetinin ve askeri politikalarının sonucu olarak ele almak da önemlidir. Çünkü sadece açığa çıkan sorunu değil, sorunu açığa çıkartan özneleri, olguları, kurumsallıkları da tartışıp yargılamak gerekmektedir. 25 Kasım kadınlar açısından sadece mağduriyetlerini ortaya koyan bir gün olarak değil, hegemon erkekliğin radikal bir biçimde yargılandığı bir gün olmalıdır. Bu açıdan kadına karşı uygulanan şiddetin verilerini ve sahiplerini en zengin yöntemlerle ortaya koymak, sembolik kadın mahkemeleri kurmak, kadın adaletini daha görünür hale getirmek gerekmektedir.
KADIN DEVRİMİ PERSPEKTİFİYLE DEĞERLENDİRME
Yine çok önemli bir yanı öz savunma bilincini geliştirmektir. Çünkü kadın bu donanımlı erkek egemen sistem karşısında ne kadar örgütsüz ve öz savunmasız kalırsa bir o kadar ezilmekte, sömürülmekte, kullanılmaktadır. Kadının varlığını koruması, öz savunmasını gerçekleştirmesi, yaşamın, toplumun, doğanın, çocuğun, güzelliklerin ve anlamın korunması anlamına gelmektedir. Her kadın ölümü, tüm bunların da bir kez daha ölmesi, geriletilmesi demektir. Bu anlamda 25 Kasımlar öz savunma bilincinin yaygınlaştığı günler haline gelebilmelidir.
Kadın öz savunması tek boyutlu değildir. Yaşamın tüm boyutlarıyla ve en önemlisi de özgürlük bilinciyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle öz savunmayı bireysel bir korunma olgusu ile sınırlandırmadan, bunu da içermek üzere bir strateji, bir sistem dahilinde ele almak gerekmektedir. İşte bu nedenle 25 Kasım’ı kadın devrimi perspektifi ile bütünlüklü değerlendiriyoruz. Demokratik ulus, demokratik özerklik ve kadın devrimi perspektifi, kadın sorunlarını çözmek ve özgürleşmesine doğru yol almak açısından stratejik bir önemdedir. Bu nedenle 25 Kasım aynı zamanda bu doğrultuda bilinçlenmenin geliştirildiği günler olarak da anlam kazanmaktadır. Kadına karşı uygulanan şiddete karşı Rêber Apo’nun ortaya koymuş olduğu demokratik ulus, demokratik özerklik çözümü, bu perspektifle iç içe özgün-özerk örgütlenen kadın devrimi esas çözüm olmaktadır. Bu yönüyle de biz 25 Kasım’ı, Önderliğin kadın devrimi perspektifini, demokratik kadın konfederalizmini anlama, anlatma, daha fazla geniş kesimlere yayma, uygulama gücü olma anlamında Önderliğin fiziki özgürlüğü için geliştirilen hamlenin bir boyutu olarak da ele almaktayız. Yani KJK hamlesi ve Önderlik hamlesi bu anlamda iç içedir, bütünlüklüdür. 25 Kasım etkinliklerini de böyle değerlendiriyoruz.
ÖZEL SAVAŞIN ANLAŞILMASI GEREKİR
Bu 25 Kasım’da önemle ve özenle ele alınması gereken bir konu da; başta faşist TC devleti olmak üzere dünya çapında egemen iktidarların uyguladıkları özel savaş stratejileridir. Ki bunu baştaki değerlendirmelerimizde de vurgulamaya çalıştık, 3. Dünya Savaşı, özel savaşın en yoğunlaşmış ve yaygınlaşmış olduğu bir savaş düzeyini ifade etmektedir. Bu açıdan özel savaşın çok yönlü anlaşılması, daha da önemlisi aşılması açısından gündemler oluşturulmalı, bu doğrultuda ortak kadın politikaları belirlenebilmelidir. Hem özel savaş ve hem de fiziki savaşlarda kadına ve çocuklara karşı işlenen suçlar, yine doğayı da sahiplenerek doğaya karşı işlenen suçlar deşifre edilmeli, hatta bu suçlar için resmi mahkemelerde ya da gayri resmi sembolik kadın mahkemelerinde davacı olunmalıdır. Böylelikle suçların üzerinin örtülmesine izin verilmemeli, hegemonik erkekliğin şiddet suçları daha görünür hale getirilmelidir.
Eylem ve etkinliklerde esas hedefimiz kadınlardır, ancak bununla birlikte erkeğin, gençlerin, çocukların da bu konularda bilinç ve duyarlılık sahibi olması elbette ki çok önemlidir. Bu anlamda bu kesimleri de kapsayan eğitim, atölye vb. faaliyetler geliştirilmelidir. Erkeği dönüştürme perspektifi üzerinden erkeği kendini sorgulayan ve özgürlüğe yönelten bir tutum olmalıdır. Yine çocuklarda ve gençlerde daha erken yaşlarda kapitalist sistemin, toplumsal cinsiyetçiliğin etkilerine karşı farkındalık oluşturulmalıdır.
EN GÜÇLÜ BİÇİMDE KARŞILAMAYA ÇAĞIRIYORUZ
Bu yılın 25 Kasım’ını bu ana çerçeve doğrultusunda karşılamayı hedefliyoruz. İnanıyoruz ki çok zengin ve yaratıcı içerikte, öğretici, örgütleyici ve harekete geçirici bir süreç olarak değerlendirilecektir. Kürt analarını, genç kadınlarını, kadın örgütlerini, hamle ruhuyla 25 Kasım’a katılmaya ve tüm kadın katliamlarına, faşizme ve erkek hegemonyasına karşı tavrını en güçlü bir biçimde ortaya koymaya; yine Ortadoğu ve dünya genelindeki kadın örgütlerini, bu 25 Kasım’ı en güçlü bir biçimde karşılamaya, şiddetin kaynağını kurutacak tarzda ortak örgütlülük ve bilinç gücünü büyütmeye çağırıyoruz.