HABER MERKEZİ – Önder APO’ın “Demokratik Konfederal Ortadoğu” projesinin, Filistin ve Kürt sorununun çözümünde alternatif olduğuna dikkat çeken DTK Eş Başkanı Leyla Güven, “Bu konuda herkesin amasız-fakatsız Filistin halkının yanında olması insani bir görevdir” dedi. Elâzığ Cezaevi’nde 22 Aralık 2020 tarihinden bu yana tutuklu bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, Ortadoğu’da yaşanan 3’üncü dünya savaşı ve çözüm arayışına dair Nujinha için yazı kaleme aldı.
Ortadoğu’da doğru temelde hesaplaşılmayan geçmişin günümüze zarar vermeye devam ettiğini dile getiren Güven, “Dünyanın en çok kutupluluğa evrildiği, üçüncü dünya paylaşım savaşının ön meselesi olduğu, kaotik bir atmosferin Ortadoğu’dan bütün dünyaya yayıldığını görüyoruz. Soykırım, etnik çatışma, kitle katliamları, mültecilik, yeni göç dalgaları, jeopolitik dengeler ve kitle imha silahları küresel düzeyde en çok konuşulan konular olmaya devam ediyor. Bunun karşısında kendi topraklarında binyıllardır beraber yaşadığı halklar, inançlar, mezhepler ve kültür ile iç barışını sağlamayan, onları bir zenginlik olarak değil asimile ve yok edilmesi gereken ‘şaki’ler olarak gören anlayışın, bütün boyutlarıyla devam ettiği bir Ortadoğu gerçekliği söz konusudur” dedi.
DEMOKRATİK KONFEDERAL ORTADOĞU
“Babadan oğula devredilen krallık, ağalık ve paşalık düzeninin maalesef hala da çeşitli biçimlerde devam ettiği bir coğrafyadır Ortadoğu” diyen Güven, “Bu nedenle de ‘insanlığın beşiği’ olarak da tanımlanan ana tanrıça yurdu Ortadoğu’da kriz ve kaoslar bitmek bilmiyor. Oysa Kürt halk Önderi Sayın Öcalan yıllar önce, ‘Demokratik Konfederal Ortadoğu bu coğrafya için en kapsayıcı ve toplumsal modeldir’ demişti. Eğer bu sistem hayata geçirilmiş olsaydı bugün Filistin halkı bu kadar yalnız kalmayacaktı. Bu topraklarda yaşayan bütün halklar, inançlar, ahlaki ve politik temelde ayağı kalkar ve direnen Filistin halkına siper olurdu” diye belirtti.
CİZRE BODRUMLARI İLE GAZZE
Devrimciliğin en temel tutumunun mazlum halkların yanında koşulsuz, şartsız yer almak olduğuna dikkat çeken Güven’in, yazısının devamı şöyle: “Ortadoğu’daki bütün devrimcilere ‘mazubanlık (ev sahipliği)’ yapmış olan Filistin halkı, haklı ve meşru bir dava yürütmektedir. Filistin ve Kürt halkının yüzyıllardır verdiği ‘var olma’ mücadelesi kendilerini uygar, medeni, demokrat, çağdaş vb. olarak tanımlayan bütün kesimlerin, ikiyüzlülüğünün, yalancılığının en somut kanıtıdır. Çünkü onlar, katliama maruz kalanın kim olduğuna, kimliği ve inancına hatta göz ve ten rengine göre ‘demokrat’ oluyorlar.
‘Bir ölüm yeter bin ömrü perişan etmek için’ der Burhan Sönmez. Oysa Filistin ve Kurdistan’da bir değil, bin değil, yüzbinler katledildi apansız! Normalleştirilmiş, kötülüklerin coğrafyası Ortadoğu’daki çaresi engellenmiş çaresizliklerin dehşeti içinde, ‘hawar, sahe (arapça-feryat etmek)’ sesleri yükseliyor. Acının tarifi yapılamaz kuşkusuz.
Çünkü acı ve ölüm insan ruhunda her zeminde aynı hassasiyeti, aynı tahribatı yaratır. Bu nedenle Gazze’de parçalanmış küçücük bedenlerin Roboski’de katır sırtında taşınan çocuk bedenlerinden bir farkı olabilir mi? Ya da soykırıma uğrayan Yahudilerin yollarda açlıktan ve soğuktan ölen çocukların bir farkı olabilir mi? Cizre bodrumlarında diri diri yakılan Kürt ile Gazze’de başına tonlarca bomba yağdırılan Filistinlinin farkı olabilir mi?
FİLİSTİN VE KÜRT HALKI ÜLKESİZLİĞE İSYAN ETTİ
Kurdistan’da panzer tekerleği altında can veren Kürt çocuklarıyla, enkazlardan cansız bedenleri dahi çıkarılamayan Filistinli çocukların farkı olabilir mi? Bütün bunlardan kaynaklı olarak da Filistin ve Kürt halkı, haklı olarak kesintisiz intifada ve serhıldan da oldular. Haklarımız özgürlüğün en büyük düşmanının halinden memnun köleler olduğunu biliyor. Kapitalist Modernite’nin böl-parça-yönet, yönetemediğini de katlet stratejisi herkes tarafından bilinmektedir. Bununla da yetinmeyip toplumların zihinlerinde yarattığı tahribat çok derindir. Örneğin; sosyal dayanışma duygusunu köreltip, onun yerine sadaka kültürünü yerleştirdiler. Örgütlü toplum bilincini adeta felç edip, onun yerine bireycilik ve ideolojisizliği ikame ettiler. Cemiyet yerine cemaat yaşamını tercih ettiler. Yoksulluk ve yoksunluk derinleştikçe acı ve zulme dahi şükreden biatçı birey tipolojisi geliştirdiler. Bütün bu kötülükler karşısında Filistin ve Kürt halkı gerçekliğin bilgisine, ancak başkaldırarak ulaşabilir. İlkesi ile hareket edip kendilerine dayatılan ‘ülkesizliği, kimliksizliği, topraksızlığı’ asla kabul etmediler ve her fırsatta yeniden, yeniden isyan ettiler.
HEGEMONİK GÜÇLER KRİZ VE KAOS ÜRETİYOR
Ortadoğu’da bunlar yaşanırken, dünyada da ilginç gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Örneğin dünyanın en büyük hegemonik güçleri, teknolojik, küresel bütün imkânlara rağmen huzurlu değiller. Çünkü bu ülkeleri bencil, sahtekâr, katliamcı ve işgalci iş insanları yönetiyor. Bu faşist ülkelerin kaynaklarının en büyük bölümü ajanlık ve istihbarat faaliyetlerine harcanıyor. Başta kendi ülke halkları olmak üzere bütün toplumu manipüle ederek baskıcı rejimlerini tahkim ediyorlar. Sınırlarına duvarlar örerek, ülkelerini tarumar ettikleri halkların gelmesini engellemeye çalışıyorlar. Oysa kirli ellerini bu ülkelerden çekseler, Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile kendi kendilerine fazlasıyla yetecektir. Bu hegemonik ülkeler kendi tezlerini güçlendirmek için çelişkiler yaratarak, sürekli kriz ve kaos üretiyorlar. Bu nedenledir ki; İsrail devleti, Filistinleri, Türkiye devleti Kürtleri, batılı güçlerde (İsrail hariç) bütün Ortadoğu’yu ‘terörist’ ilan ediyorlar. Çünkü bu tanım egemenlerin işini kolaylaştırıyor. Malum, terörist dediklerine her türlü soykırım ve katliamı uygulayabiliyorlar. Bunu yaptıklarında hiç kimse de karşı koyamaz, diye düşünüyorlar. Bunu en iyi ezilen halklar biliyor.
KADINLAR ELİYLE ONURLU BARIŞ YAYILACAK
Filistin halkı 1948’den bugüne birçok kırım ve katliam yaşadı. Tıpkı Kürt halkının Dersim, Ağrı ve Zilan’da vb. yaşadığı katliamlar gibi! Kendi kutsal topraklarında çarmığa gerilen halklarımız kendi varlıklarını Avrupa’nın zihinsel haritasına kan, ter, gözyaşı ile yazdırdığını, gelinen aşamada dost da düşman da bilmektedir. Gazze’de katledilen oğlunun kanını yüzüne sürerek, intikam yemini eden anne ile Cizre’de bodrumda can veren iki oğlunun tabutları arasında dik duruşuyla meydan okuyan Esmer annenin duruşu ne kadar da birbirine benziyor. Tıpkı Leyla Xalid, Leyla Qasim, Sakine Cansız ve Arin Mirkanların cesur duruşları gibi. Erkek egemen dünyada üretilen savaş politikalarına karşı, Mezopotamya coğrafyasında, ana tanrıça kültürünün ardılları kadınların ve yüreği yanan fedakâr analarımızın elleriyle Ortadoğu’da kalıcı ve onurlu bir barış bütün dünyaya yayılacaktır.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI AYAĞA KALKSA…
Kuşkusuz Kürt ve Filistin halkları geride kalan yıllarda kendi eksik pratiklerinden kaynaklanan, yetmezlikleri görüyor ve biliyorlar. En çok da ‘dost bildikleri’ kesimlerin sinsi ve işbirlikçi tutumlarının, yaralayıcı yaklaşımları hafızalardan hiçbir zaman silinmeyecektir. Filistin’de yaşanan soykırımda trajik bir duruma da şahitlik ediyoruz. Bugün Filistinlileri yerlerinden, hayatlarından sürmeye çalışanlar on yıl önce Avrupa’da bütün toplama kamplarında tutulan ve büyük bölümü öldürülen Yahudi ailelerin çocukları ya da torunlarıdır. Destekçileri ise vaktiyle Yahudilerin soykırımını organize edenlerle iş birliği yapan devletlerdir. Tuhaf ama durum tam da budur. Neyse ki; sağduyulu ve kendi yaşadıklarından doğru dersler çıkaran insanlarda var. Örneğin; Almanya’da yaşayan yüzlerce Yahudi aydını bir bildiri yayınlayarak yaşanan insanlık suçuna ses yükselttiler. Tıpkı Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde yüzlerce akademisyenin Kürtlerin şehirleri bombalanırken, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisini yayınladıkları gibi. Oysa dünyadaki aydınlar, yazarlar kısacası bütün insan hakları savunucuları ayağa kalksa ne İsrail Filistinlilere ne de Türkiye Kürtlere bu zulmü uygulayabilir. Bir gün mutlaka ezilen, ötekileştirilen, katledilen kadınların ve toplumun sesi bütün dünyada yankılanacak ve onurlu barış bu kutsal topraklarımızda hâkim olacaktır.
AMASIZ FİLİSTİN HALKININ YANINDA OLUNMALI
Sonuç olarak; bütün dünyanın gözü önünde Filistin halkına soykırım uygulanıyor. Görevleri bu soykırımı durdurmak olan uluslararası kurum ve kuruluşlar her zamanki gibi sadece ‘Büyük endişe duyuyor ve çok kaygılı’ olduklarını ifade ediyorlar. Bizler Kürt halkı olarak bu kurumların ikiyüzlülüğünü yakından biliyoruz. Bu nedenle önemli olan Ortadoğu ülkelerinin tutumudur. Örneğin, Rusya-Ukrayna savaşında batılı güçler büyük bir kararlılıkla Ukrayna etrafında kenetlendiler. Bu güç ve moral ile Ukrayna, Rusya gibi dünya devi bir ülkeyle bir yıldan fazladır savaşabiliyor. Eğer Ortadoğu’daki 57 Müslüman ülke de böyle bir kararlılık gösterse barış müzakereleri derhal başlar ve Filistin halkının talebi gerçekleşir. Bu ülkelerin kendi menfaat ve çıkarlarını, ticaretlerini askıya alıp katliamı durdurmak, gibi bir sorumluluğu var. Bu konuda herkesin amasız-fakatsız Filistin halkının yanında olması insani bir görevdir. Bizler de Kürt politik tutsaklar olarak; cesur Filistin halkının yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bizler hem coğrafyada hem de direnişte hem acılarda kardeşiz. Filistinli annelerin acılı yüreğinden öpüyor, onların fedakârlığı karşısında saygıyla eğiliyoruz. Filistinli politik tutsaklara ve bütün halkına sevgi ve saygılarımızı gönderiyor, haklı ve meşru davanızda her zaman yanında olacağımızı belirtmek istiyoruz.”