HABER MERKEZİ
Anlattığım yaşamı özgürlük türküsü biçiminde anlayanlar, müthiş savaşçı olarak karşılık verebilirler. Aptallar ise, ayaklar altında çiğnenip gidiyor.
Ama herkes, bu kitabın herhangi bir figürünü temsil ediyor. Hiç kimse burada dışta kalmamıştır. Ne mutlu bize ki, düşmana bile bu kitapta öyle bir yer vermişiz ki, nefes nefesedir. Bu kitaba göre, düşmanın dörtnala kalkması heyecan vericidir. Düşman paşalarının ağzından alev fışkırıyor. Bu da güzel bir gelişme. Ayakaltı olup ezilenler var. Bu da, kitabın gerçeğidir.
Oblomovlar var, aptallar var, kitapta onların da yerleri var. Izdıraplar, acılar, trajediler, bunlar kitabımızın zaten vazgeçilmez gerekleridir. Kitabın sevgileri de gelişiyor. Bu da olmalıdır. Çılgınlıkları, delilikleri kadar; büyük aklı, mantığı da iç içedir.
Ve dikkat edilirse, bunu Türkiye veya Kürdistan’da hemen herkes yaşıyor. Herkes bu anlamda soluk soluğa oynuyor. Karda kıyamette asker nasıl oynuyor? Faili meçhul cinayetler nasıl korkunç işleniyor? Özel savaşın çok çeşitli bölümleri nasıl haince planların peşindeler, yakıp yıkıyorlar? Zindanlarda onbinler nasıl işkencelere alınıyor? Dağda savaşçılar nasıl akla hayale getirmedikleri bir yaşamı hem büyük bir tutkuyla, hem de büyük trajik biçimiyle yaşıyorlar?
Bunu bir irade ortaya çıkarır. Bunu yaşatan benim.
Bizimki yazılmamış, yaşanan bir romandır. Akıllı olan burada kendi yerini daha iyi belli eder.
Yaşatılıyor.
Aldığımız bütün tedbirler, mantık gücü kadar, büyük irade gücü, hemen herkese bir rol oynatacak düzeydedir.
Bu romanın temelleri 1970lerde atıldı.
Başlangıcıydı. Trajik ve çok can alıcı süreçleri vardı.
Ama 1990’ların ortalarına baktığımızda, roman bütün halklar gerçeğine, düşman gerçeğine mal olmuş, herkesi nefes nefese yaşama veya yaşatmanın gerçeğine götürmüştü ve şimdi sonuca doğru gitmek istiyor.
Kurtulamayacağınızı hepiniz biliyorsunuz.
Aldığım tedbirler ne düşmanı rahat bırakıyor, ne de dostları.
Çıldırtıcıdır, bazıları için bitiricidir. Bazıları için delirticidir. Bazılarını acıdan acıya, bazılarını çok trajik bir sona götürür. Bazılarını da büyük bir coşkuya kaldırarak intikam aldırır.
Önemli olan bu süreci herkese yaşatmaktır.
Bu, irade gücü, yola getirme gücüdür.
Yaşarsak, hepinize nasıl yaşatacağımızı da gösteririz.
Bazı önderler vardır, siyasi çizgiyi belirler. Siyasi çizginin kendine göre bir mücadele süreci olur. Bizimkisi sadece öyle değil: Çizgi var, fakat bizim siyasi-askeri çizgimiz, birçok partide olduğu gibi bir uygulama çizgisi değil, bir roman planına benziyor. Yaşamla o kadar bütünsellik içinde, geri yaşamla çizginin ilerleticiliği iç içe geçmiş, tahrik ediyor.
Herkes ayağa kalkıyor.
Daha doğrusu, bizim tarz ve üslubumuz bunu artık yakalamış.
O açıdan, yaşadığınızı bir de bu yönüyle ele almalısınız.
Düşmanın ağzından alev saçan paşaları neden bu duruma geldiler? Bir burjuva kocakarısı karşımızda başvezir olduğunda neden böyle tırısa kalktı? Kimse tutamıyor. Adeta bizim romanımızın içinde bir duruma getirildi. Daha öncesinde kocakarının hiçbir yeteneği, özelliği yoktu. Neden bizimle savaşa giriyor? Her taraf böyle birden ayağa kalkıyor. Halkımızın evleri başına yıkıldı, binlerce köy yakıldı. Neden?
Köyleri yakılanların acıları nelerdir? Diyarbakır’ın nüfusu birkaç yıl öncesinde 300.000 iken, şimdi iki milyonu geçiyor. Bu, kitabımızın büyük gücünü gösteriyor. Doğrudan etkim altında ortaya çıktı.
Diyarbakır’a taşırılan köylülerin şimdi acıları nelerdir? Diyarbakır’da açlık, soğukluk şimdi onlara ne yapıyor? Bir odada 30 kişi nasıl yatıyor?
Zindanlar dolmuş, olduğu biçimiyle taşırılmış.
Binlerce faili meçhul cinayet var, acımasız katliamlar var ve yine parçalanan cesetler var. Korkunç işkencelerden geçirilerek imha edilenler var. Bunlar romanda sayılmayacak kadar fazla. İşte, dağların soğuğunu müthiş yiyenler var, ayaklarını paramparça edenler, yine kendilerini mayınlarda paramparça edenler var.
Neden?
İrade var, benim iradem var.
Kim, ne kadar, nasıl ikna edilebilir? Bir de bu yönüyle anlamak isterseniz, çok şey var. Örneğin ben neden bu kadar etkili yapabildim? Köyün en güçsüz çocuğundan bugün ülkenin veya ülkelerin en etkileyici bir kişiliğine nasıl ulaştık?
Nasıl yaşayacağız?
Ve hâlâ tatmin olmuş değilim. Bu kadar altüst etmeme rağmen, hiçbir şey tam istediğim gibi değil ve hoşuma gitmiyor. Tatmin olamıyorum. Bir çılgın mıyım, bir ilah mıyım veya büyük bir maceracı mıyım? Büyük bir politik deha mıyım?
Halk savaşçısı mıyım?
Mutlaka anlamaya çalışmalısınız. Yaptık, oldu. Ayarladım kendimi, biraz nefes nefese gerçekleştirdim. Biraz çalışmayla işte bu gelişmeler ortaya çıkıyor. Eskiden kimse ciddiye almıyordu, ama şimdi kimse etkisinden kurtulamıyor. Ne düşman, ne dost kurtuluyor. Hepsi çılgına dönmüş tipler. Görüyorum, her gün karşıma çıkıyorlar. Gözleri faltaşı gibi açılmış, daha da açtıracağım.
İntikamımı daha büyük almanın çabaları içindeyim. Çünkü kötülükten, çirkinlikten intikam almak, benim yaşam odağımdır. Bütün geriliklere karşı korkuncum.
Sonuç çıkarmasını bilmek gerekiyor. Bu ne anlama geliyor? Sanıldığından daha fazla kimilerini, mevcut yaşamlarından dolayı bin defa öldürmek gerekiyor. Sıkça benim kendime sorduğum bir soru var. Bazen halk içine çıktım mı, “yarısını” diyorum “bunların, kılıçla kesmeliyim. Tabii bunun anlamı şudur: Kötülüklerini kesmeliyim, çirkinliklerini kesmeliyim, düşkünlüklerini kesmeliyim. Direnen varsa, fiziki olarak da kesmeliyim. İşte bir savaşçının hırsı, iddiası…
Kocakarı gibi adamlara, karılara bakarım. Bin defa öfke duyarım, lanet getiririm. Bu bende hırs olur, beynime sıçrar ve o irademe yansır.
Sizlerin böyle yanları var mı? Ortadadır, ben hepsini gerçekleştiriyorum. En güçsüz, en zavallıca, alay edilen bir kişilikten, şu anda adeta herkesle alay edercesine, romansı bir yaşam yaşatıyorum.
Güçlü olan kim?
Ve henüz intikamı tam almadım, işte biraz almışım. Ve dışımdaki ödleklerle, pasiflerle, bitiklerle kıyaslamak gerekiyor. Bunlara da bu kitapta yer verilmiş. Ama kahredercesine!
Açıktır.
Beni kontrol altına almak mümkün değildir. Beni etkisiz bırakmak mümkün değildir. Çünkü en büyük etkileyen ben oldum.
Keşke biraz diğerleri gibi genç olsaydım da, yüklenseydim… Kürt halkı büyük fedakarlığa kalkmış. Eskiden beş kuruş yardıma bile üşenirdi. Her şeyini sunuyor şimdi. Yine de beş para etmez diyorum. Daha değişik ve daha başka vermeleri lazım. Ve oluyor da…
Halklar Önderi Abdullah Öcalan