Too Many Requests from Your Network
Please complete verification to access this content.
HABER MERKEZİ – Selim Ferat Yazdı.
“Öcalan’ın çağrısından sonra ölçeği yüksek bir sosyal ve politik depremin meydana geldiğini yineliyorum.
Astral yankılarına tanık olduğumuz bu çağrıdan sonra, aklı başına gelenler oldu.
Kafası karışık olanlar, daha da karmaşa bir döngünün eşiğine geldiler.
Bilinmesine rağmen, hesapta olmayan sorulardan biri: Kürtler ne istiyor olmuştu…
Bu çağrının ilk planda öngördüğü hedeflerden birini, Türk ve Kürt sorununun çözülmesi olarak not ediyorum.
Kürtler’in Türk devletiyle bir sorunu var.
Türkler’in, devletin azmettirmesi sonucunda, Kürtlerle bir sorunu var.
Bu iki halkı tarihi bir kavşakta bir araya getirebilecek, devasa bir projeden bahsediyoruz.
Zor ama, imkansız değil.
Çağrıdan bir süre sonra, Türkiye karıştı, İmamoğlu’nun tutuklanması, Öcalan‘ın çağrısının Türkiye’de yarattığı politik depremin sadece bir emaresi.
Gündem altüst oldu.
Radikal dönüşümler öneren Kürtler, hedeflerine ulaşmak için basamaklı bir güzergah önerdiler.
Yakın tarihteki Rojava örneğinde olduğu gibi:
Rojava adı yeni bir tanımlama olarak tarihe geçti.
Bu yeni formun statik olmadığına tanık olduk.
Rojava Kantonları, Rojava Özerk Yönetimi, yeni doğan “Rojava“nın devamı oldular.
Kürtler eskisinden daha emin, etkili ve güçlü bir mücadele yürüteceklerini, Rojava örneğinde gösterdiler.
Yaşam da, mücadele de devam ediyor…
Yeniden Türkiye’ye dönersek:
Türkiye son durumda çapraz ateşin orta yerinde, İsrail’in tarihi dersinden sonra, İran’ın açıkça uyarıda bulunduğu ülkeler arasındaydı.
Almanya yurtdışı gizli servisi BND, Rusya’nın NATO topraklarına saldırı yapabileceği analizinin bende ilk çağrışım yaptığı ülke Türkiye oldu.
Nedeni, Rusya, Avrupa ve Arap dünyası arasında yol bulmaya çalışan Türkiye, son dönemde Rusya yörüngesinden uzaklaşmış bulunuyor ve böylece Rusya’nın hışmına hedef olabilir.
Esad’a bir gece vakti giden Putin, Erdoğan’a zifiri karanlık bir gece vakti neden gitmesin ki?
Ve Kürdistan bağlamında:
Ufukta ne var sorusu bana göre daha mantıklı.
Kürtlerin hedeflerinden vazgeçmediklerini son olarak Mustafa Karasu’nun son açıklamalarından okuyor ve anlayarak, süzerek, aktarıyorum.
Kürdistan halkı 50 yıllık mücadele boyunca kendisini yeniden yaratma gücü buldu;
2006 yılında Amed’de yükselen serhildan, serhildanları daha da yükselten bir doruk noktası olarak tarihe geçti;
“Kürdistan sömürgedir“, onyıllarca süren radikal ve örgütlü bir mücadelenin sonucunda, tarih yazdı.
Mücadele, kendisine yabancılaştırılan bir toplumsal gerçekliği parçalayarak, oluşturulan Kürt’ü eleştirerek, gelişti. Mücadele kendilerini feda edenlerin öncülüğünde, kurtuluş ve özgürlük yürüyüşünü başlattı.
Silahların susması, kendini feshetme, bunlar devasa dönüşümler.
Yapın diyorlar, adım atmıyorlar.
Sabırlıyız, göreceğiz, bileceğiz, vaadlerini yerine getirmezlerse, hareketimiz beklemez, değerlendirerek, gerekenleri yapacağız.
İmralı sisteminin dağıtılmasının önündeki engeli “mevzuatımızda yok“a bağlıyorlar.
Bahane ve gülünç!
Sorumluyuz, onlar sorumluluk almıyorlar.
Sözümüzün arkasındayız, onlar değil.
Yola devam edeceğiz, temkinliyiz.
Yeni bir mücadele dönemine giriyoruz.
Kürt halkının temel hakları, kendi öz yönetimi vazgeçilmez haklardır.
Kısa sürede beklentimiz: Öcalan’ın özgürlüğü, Türk devletinin adım atması, Rojava’ya saldırıların durdurulması, PKK’nin terör listesinden çıkarılması…
Bu özet aktarımdan sonra, soruyorum:
Türkiye nereye ve Türkiye ne istiyor?”