HABER MERKEZİ – Hêvîdar Amed’in Kaleminden
Hor görmeyin
ne incinir, ne devriliriz
akıyoruz, hayatı akıtıyoruz
öyle rastgele değil
sağlam, kararlı ve bilerek yürüyoruz
her hikaye biraz biz
her gülüşte bir tutam hepimiz
her gözde anlamız her renkten
öyle bir gün değil
bir ömür hayatız
ve bu hayatta kadınlar olarak yalnız değiliz
sayılamayacak kadar çoğuz
mutluyuz yarınlar bizim
hor görmeyin
bu mutluluk hepimize
öyleyse hep birlikte mücadeleye
Çaresi mi ? Bahanesi mi olacak? Hangisini istiyoruz ? Peki ya sonuçları ?
Bir yakın zaman değil, yakında da bitmez. Ancak çok uzun bir zamandır var olan bir kültür, öz, yaşam ve mücadele var. Belki de en büyük sorunlardan biri de insanlık tarihini bir bütün ele almayıp, tarihi Sümerlerden başlatmak. Koca bir bilge insan (politik ahlaki insan) 300.000 – 350.000 yıl öncesine rastlanan, modern insanın ortak anasına da 200.000 yıl önce yaşadığına rastlanan insanlık bu kadar kısa bir zamana sıkıştırılmaktadır. 7.000 yıldır görülmedik kırım türü (değerlerin çalınmasından, ilk rahim- yüreğe – akla atılan oktan, cadı avına, namus belasından, giyotinlere, taciz, tecavüz, kıskançlığından, sokak ortası infazlara, ‘’tecavüzcü en masumun taşından’’ sokak ortası $ etiketli satış ilanına, vitrinlerden kapı önü paspasına, saçından tırnağına ) olmaktadır.
7.000 yıl devam eden amansız bir mücadele, hep kavga olan yaşamlar var, şimdi daha güçlü, örgütlü kadınlar var. “Amargi”yi bilmeyen yoktur herhalde. Ama ben yine de bir anlatayım hikayesini. Kelime anlamı “ÖZGÜRLÜK, ANAYA DÖNÜŞ” olan AMARGİ, Sümerler de kullanılmaktadır. Kimisi bir gelişme diyebilir ama gericiliğin en büyük ispatıdır. Sümerler öncesi var olan yaşam anlatılınca kimisince bir ütopya sanılmakta. Ancak gerçekten adil, sevgi ile doğa ile, hepsinin biri, birinin hepsi için olan hep birlikte ilkeli bir yaşam vardı, elbette zorlukları vardı. Ancak zorlukları çözüm için dışarıyı değil kendisini sorumlu görüp, doğa ile hep birlikte aşmayı bilmişler. Bireysel değil toplumsal, ekolojik ve bunlar ana-kadın tanrıça etrafında oluyordu. Bir saltanat değil emeğe dayanan bir saygının, sevginin yarattığı otoriteydi. En değerli olan ve değerini kaybetmeyen otorite sevgi ile olan değil midir ? Otorite sevilip, dinlenmektir. Ve en güzeli oluyordu. Ancak buna karşı gelişen erkek devlet aklı sistem kurumlaşması olan Sümerler de emek verilmiyor emek sömürülüyordu, sevgi değil korku inliyordu, saygı değil hakaret gelişiyordu. Ve buna isyan eden halk, kadın – erkek hep beraber “AMARGİ” diye haykırıyor, anaya dönmek istiyoruz. Ana özgürlüktü. Ana yaratıcı, emekçi, seven kadındı. Şimdi Sümerler benim tarihim diye kapışan ama hepsinin olan bu akıl 7.000 yıldır süregelmektedir. 7.000 yıldır Amargi diyenler ve Amargiye saldıranlar savaş vermekte. Başta özgürlük karşıtı kölelik olabilir ancak kaybetmedi savaşı Amargi. Özgürlüğün Ana yurdu kuruldu. Küçükte olsa kocaman bir yaşam şimdi Rojava.
Bir varmış, bir yokmuşu anlatmayacağız elbette. Ahh eski günler diye basında, filmlerde anlatılanları duyunca şaşırıyor bazen insan. Bir de bize eskiydi, yok artık inancı yaratmak istiyorlar. Oysa biz Ortadoğu, Kürt halkı ve kadınları olarak ahh eski denilen özlemleri yaşıyoruz. Bir Kobanê sokağından geçerken toplanmış anneleri, sokakta koşan, güle oynayan, şarkı söyleyen çocukları, yakan top oynayan genç kadınları görmek hasret değil. Sokakta ellerinde yemek tabağı sıcak sıcak yetiştirmeye çalışanları, zorla elinden tutup ille de bize geleceksin diyenleri görmek hasret değil. Aksine bu yaşam anlayışı ve kültürü var burada. Yine doğaya dost kadınlar ve bir halk. Efrîn’i duymayan yoktur. Efrîn deyince zeytin ağaçları ve bin bir çeşit ağaç, yeşillik gelir akla. Bir yeşil sevgi adası. Efrîn halkı geçimini doğadan sağlardı. Doğayla bir bir halk, doğayı incitmeden sevgiyle bir birliktelik. Bir zeytin dalına bile kıyamayan, bu nedenle tek bir sopa, demir, toplama aparatı bile kullanmadan elleriyle toplarlar. Yine kadınlar burada tüm feodal, geri, devletçi anlayışa rağmen kadınlar o kadar da değersiz değildi ama bir mücadele vardı .Ve şimdi bu yaşamı bir varmış bir yokmuşa getirmelerine de izin vermeyeceğiz elbette.
Rojava Kadın Devrimi: Özgürlük ve Mücadele Hikayesi
İnsanlığın var olmayı hak ettiği yerde demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü kimlikli devrim oldu. Rojava kadın devrimi, tarih boyunca süregelen toplumsal, kültürel ve cinsiyet eşitsizliklerine bir başkaldırı olarak yükselmiştir. Bu devrim, kadınların yalnızca kendilerini değil, tüm toplumun geleceğini şekillendirmek için kararlılıkla mücadele ettikleri bir süreçtir. “Hor görmeyin, ne incinir, ne devriliriz” diyerek seslerini yükselten kadınlar, hayatı akıtıyor ve sağlam, kararlı bir şekilde daha iyi bir gelecek için yürüyorlar. Her hikaye biraz bizdir; her gülüşte bir tutam hepimizi bulmak mümkündür. “Bir ömür hayatız” diyen kadınlar, hayatın sunduğu zorluklara karşı yalnız olmadıklarını hissediyorlar.
Sayıları sayılmayacak kadar fazla olan bu kadınlar, yarınların kendilerine ait olduğunu biliyorlar. Bu mutluluğun sadece kendilerine değil, hepimize ait olduğunu vurguluyorlar ve bu nedenle “hep birlikte mücadeleye” davet ediyorlar. Mücadelenin öncülüğünü savaş mevzisinden, eğitimine, meclisinden, kooperatifine, yaşamın her alanında genç kadınlar yapmaktadır. Bu anlamda her alanda bu devrimi sahiplenecek olan, devrime katılacak, savunacak ve devrimi yaşayacak olan genç kadınlar olmalıdır. Devrimi kültüründen, ilkesine genç kadınlar yükseltecektir.
Rojava, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplum anlayışının pratikte uygulandığı bir alan olarak kendini göstermektedir. Kadınların, ekolojik ve toplumsal birikimleri göz önüne alındığında, bu süreçte kadın özgürlüğünün sadece bireysel değil, toplumsal bir mesele olduğu anlaşılmaktadır. Rojava kadın hareketi, alternatif bir yaşamın nasıl inşa edilebileceğinin örneklerini sunarak, tüm insanlığa umut aşılamaktadır. Sonuç olarak, Rojava kadın devrimi, sadece bir bölgesel direniş değil, tüm insanlık için adalet ve eşitlik mücadelesinin parçasıdır. Bu kıymetli süreç, geleceğe dair büyük umutlar taşırken, kadınların sahip oldukları güç ve birliktelik ile daha iyi bir dünya için mücadele etme azmini simgelemektedir. Hep birlikte bu devrimi sahiplenmek ve devam ettirmek, insanlığa hizmet eden bir sorumluluktur. Bu bağlamda, Rojava kadınının mücadelesi, sadece bir bölgesel sorunu değil, evrensel bir özgürlük ve adalet arayışının parçası olarak okunmalıdır.