HABER MERKEZİ – Sterk TV’de yayınlanan özel bir programda konuşan Sozdar Avesta, tüm Kürdistan halkı ve Kürdistani hareketleri ulusal çıkarları ve özgürlüğü esas almaya çağırarak “Eğer bu şekilde hareket edilirse inanıyorum ki; tehlike ne kadar büyük olursa olsun Kürt halkının iradesi, hakikati tüm tehlikelerden daha büyüktür. Ve Kürtler tüm bu saldırıları, bu tehlikeleri bertaraf edebilir, ulusal birliği sağlayabilir” dedi.
Kürtlerin ve diğer halkların Kuzey-Doğu Suriye’nin tamamında ortak bir iradeyle Suriye’nin demokratikleşme sürecinde yer alabileceğini belirten Sozdar Avesta “Kazanımlara yönelik büyük tehlikeler var ama 2025 yılı büyük başarıların olduğu bir yıl olabilir. Bu vesileyle tüm kadınlara, gençlere, halkımıza, dostlarımıza, kurumlara, partilere, örgütlere çağrımızdır; anlaşmazlıkları ne olursa olsun bir kenara bırakmalı. Bu temelde herkes sürece doğru bir şekilde katılmalı ve üzerine düşen rolü oynamalıdır” şeklinde konuştu.
Sozdar Avesta’nın değerlendirmeleri şu şekilde:
Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için Kürt halkı ve dostları yıllardır amansız bir mücadele yürütüyor. Önderliğin fiziki özgürlüğü için başlatılan hamle kadınlar öncülüğünde gün geçtikçe daha da büyüdü. 2024 yılında genel olarak hamle nasıl geçti, eksik olan yanları neydi ve yeni önümüzdeki dönemde neler yapılması gerekiyor?
Sorunuzu cevaplamadan önce şunu belirtmek istiyorum; heval Cihan Bilgin’i, Nazım Daştan’ı, Minbiç ve Tişrin direnişinde şehit düşen savaşçıları, Eyn İsa’ya yönelik bombardımanlarda yaşamını yitiren Arap bir ailemizi, yine Kuzey-Doğu Suriye’de devam eden savaşta yaşamını yitiren tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Aralık ayı da büyük kayıplarımızın olduğu bir aydır. PKK’nin kuruluşunun hemen ardından 19-26 Aralık 1978 yılında Maraş’ta Alevi halkımıza yönelik bir katliam yapıldı. 28 Aralık 2011 yılında Roboski Katliamı yaşandı. Yine bu ayda Özgürlük Hareketi’nin öncü kadrolarından gerilla komutanı heval Adıl Biliki, heval Gülbahar, heval Armanç Goçkar ve zindanlarda “Hayata dönüş operasyonu” adı altında devrimciler dünyanın gözü önünde katledildi. Yine 2. Paris Katliamı’nda heval Evin Goyi, Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl katledildi. Aralık ayında şehit düşen bu yoldaşlarımız şahsında Kürdistan özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren tüm şehitlerimizi minnetle anıyor ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Şehitlere verdiğimiz sözümüzü bir kez daha yineliyoruz. İntikamlarını alacağız ve hayallerini mutlaka gerçekleştireceğiz.
Bu vesileyle bu sürece öncülük eden halkımızın direnişini selamlıyorum. Çünkü bu süreçte Rêber Apo’ya yönelik tecrit devam ediyor. Öncelikle Rêber Apo’yu selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Direnişini, duruşunu saygıyla, hürmetle ve özlemle selamlıyorum. Önderliğe yönelik tecrit devam ediyor. 2023 yılının Ekim ayında Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürdistan’ın statüsü için halkımızın dostları tarafından bir hamle başlatıldı. Bu hamle 2024 yılında da aralıksız bir şekilde dünyanın her yerinde devam etti. Milyonlarca insan bu hamleye katıldı. Hem 4 parça Kürdistan’da, hem de yurtdışında halkımız ve dostlarımız özellikle kadınlar ve gençler öncülüğünde büyük bir çaba, emek ve direniş sergilediler. Gece gündüz sokaklardaydılar, birçok farklı eylem ve etkinlik geliştirdiler.
Zindanlarda tutsak yoldaşlarımız hem açlık grevi, hem de mahkemelere gitmeme ve ailelerle görüşmeme eylemi yaptılar. Hem Türkiye ve Bakûr zindanlarında, hem Rojhilat, hem de Avrupa’da tutsak olan siyasetçiler, partimizin militanları büyük bir direniş sergiledi. Dediğimiz gibi halkımız da farklı ve anlamlı eylemlerle bu hamlede yer aldı. Rêber Apo’nun felsefesine layık olan eylemlerden biri de Önderlik Savunmalarının okunmasıydı. Gerilla alanlarında da birçok anlamlı eylem yapıldı. Kürdistan Özgürlük Gerillaları bu hamleye öncülük etti. Hem Kürdistan’da, hem Medya Savunma Alanları’nda, Zap’ta, Xakûrkê’de, Metina’da, bu alanların tamamında gerilla düşmana taviz vermedi ve direniş şuana kadar da devam ediyor. Hamle çerçevesinde fedai eylemler yapıldı.
23 Ekim’de TUSAŞ yerleşkesine kahraman yoldaşlarımız Asya Ali ve Rojger Hêlîn tarafından fedai eylem gerçekleştirildi. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü içi yürütülen mücadeleyi en üst düzeye ulaştırdılar. Eğer tecrit bu şekilde devam ederse, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün koşulları sağlanmazsa bu eylemlerin hangi düzeye ulaşacağının uyarısını yaptılar. Halkımızın dostları da bu hamlede çok önemli ve stratejik bir rol oynadılar. Kadınlar, gençler, öğrenciler, sanatçılar, Nobel ödüllü aydınlar, işçi sendikaları hamleye güç verdi, renk verdi ve daha da zenginleştirdiler hamleyi. Bütün eylem ve etkinlikler 23 Ekim’de Rêber Apo ile görüşme sağlanmasının zeminini oluşturdu. Yapılan görüşme bu direnişin ve kolektif emeğin sonucuydu.
AKP-MHP OLMAYAN BİRŞEYİ VARMIŞ GİBİ ALGI YARATIYOR
Rêber Apo, Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede tecridin devam ettiğini belirtti. Şüphesiz tecrit hala aralıksız bir şekilde devam ediyor. Buna paralel olarak bazı tartışmalar da yürütülüyor. Hem hareketimiz, hem arkadaşlarımız bu konuda birçok açıklama da yaptı. O günden bu yana her gün özellikle özel savaş medyası yani havuz medyası sanki bir süreç varmış gibi algı yaratıyor. Tecrit yokmuş gibi, varlık-yokluk savaşı verilmiyormuş gibi, Rêber Apo ve onun şahsında halkımıza yönelik soykırım siyaseti yürütülmüyormuş gibi, ‘bu hafta, bugün, yarın görüşme yapılacak’ algısı yaratıyor. Bunu da soykırım siyaseti yürüten iktidar ortağı Bahçeli’nin eliyle yapıyorlar. Heval Cemal bir süre önce bir programda, yine hareketimiz yaptığı yazılı açıklamalarla bu siyasete ilişkin önemli uyarılarda bulundu. Düşman olmayan bir şeyi varmış gibi bir algı yaratmak ve zaman kazanmak istiyor.
Hamlenin daha da büyümesini, evrenselleşmesini ve katılım sağlanmasını engellemek için, yine Kürdistan’da bazı kişilerde beklenti yaratmak için olmayan bir şeyi varmış gibi gösteriyorlar. Bu da AKP-MHP’nin soykırım siyasetidir. AKP sürekli böyle bir siyaset yürütüyor. Mesela; 2006 yılından 2015 yılına kadar da birçok kez ateşkes kararlı alındı, diyalog gelişti. Tüm bunlara rağmen tek bir adım atmadılar, Anayasa’da tek bir kanun değiştirmediler, çözüm olması için bir hamle geliştirmediler, Kürt halkına hizmet edecek tek bir düzenleme yapmadılar. Sadece iktidarlarını kalıcılaştırma üzerine bir siyaset yürüttüler. Şimdi de aynısını yapıyor. Önderlik ile yapılan görüşmeden bu yana aynı siyaset devam ediyor. Peki, bu siyasete karşı bizim ne yapmamız gerekiyor? 2025 yılı bu anlamda çok önemli bir yıldır. Artık bölgenin dizayn edilmesi de belli bir aşamaya ulaşıyor. Rêber Apo bundan 25 yıl önce 2000 yılında komplo sürecinde 2025 yılına dikkat çekmişti.
Önümüzdeki süreçte Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü mutlaka sağlanmalıdır. Bu da elbette ortak bir mücadeleyle olur. Önderliğin fiziki özgürlüğü için Uluslararası Komplo’dan bu yana devam eden bu mücadele daha zengin ve farklı yol-yöntemlerle devam etmelidir. Hem Türkiye’de, hem de bölgede yaşanan sorunların çözümü Kürt sorunun çözümü ile bağlantılıdır. Kürt sorunun çözümü de Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü ile bağlantılıdır. Bundan dolayı Türk devleti çözüm geliştirmek istemiyor, çözümden korkuyor. Özellikle AKP-MHP iktidarı Kürt sorununun demokratik yollarla çözüldüğü taktirde Rêber Apo muhatap alındığı taktirde artık her yerde hareketi ‘terörize’ eden bir siyaset ve bunun üzerinden ilişki yürütemeyeceklerini biliyorlar. Türkiye’de yaşanan ekonomik, toplumsal, tüm sorunları halının altına süpürüyorlar, sadece ‘ülkenin güvenliği tehdit altında’ diyerek Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen savaşı öne çıkarıyor. Bu yüzden çözümün gelişmesini istemiyorlar.
Rêber Apo son görüşmesinde, ‘Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ dedi. Bu önemlidir. Kendileri de biliyor; Rêber Apo’yu takip ediyorlar, okuyorlar, bu sorunun muhatabı olduğunu ve sorunu çözebileceğini biliyorlar. Rêber Apo’nun gücünden, bu halkın felsefesinden korkuyorlar bu yüzden tecridi daha da derinleştiriyorlar. Kürdistan halkı, özgürlük hareketi, halkımızın dostları, özgürlük ve demokrasi güçleri 2025 yılında mücadeleyi, direnişi daha da büyütmeli, güçlü bir şekilde birlik olmalı. Gençler, kadınlar ve halkımızın dostları hamleye daha fazla öncülük etmelidir. Herkes Rêber Apo’nun rol ve misyonunu gördü. Artık birçok sınır aşıldı bu yüzden önümüzdeki yılı Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı yıl yapmalıyız. Umudumuz budur ve mücadelemiz de bu temelde devam edecektir.
Sizin de belirttiğiniz gibi Rêber Apo’nun yıllar önceki tespitleri bugün tek tek ortaya çıkıyor. Bugün dünyada Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi gündemde, bunun örneği de Suriye’dir. HTŞ 12 gün içinde Suriye’yi ele geçirdi. Şu an yeni yönetimin yol-yöntemlerinin ne olduğu belli değil ama herkes de biliyor ki yeni yönetim Sünni çizgisinden geliyor. Rojava ve Suriye ise birçok farklı inanca, kültüre ve kimliğe sahiptir. Bu dönem nasıl yorumlanmalı? Çünkü işgalci Türk devleti şimdiden HTŞ ile yakın ilişkiler kurmak istiyor. Bu durum Suriye’de yaşayan tüm halkları ve Rojava Devrimi’ni nasıl etkileyecek?
Baas rejiminin yıkılmasına ilişkin şunu belirtmek istiyorum; ne olursa olsun Esad bir diktatördü, 53 yıl boyunca aynı rejim, aynı zihniyet devam etti. Elbette bu rejimin yıkılmasını tüm halklar, özellikle de Suriye halkları bir bayram olarak gördü. Halk ne istiyorsa biz ona değer veriyoruz, önemli görüyoruz. Bundan dolayı Kuzey-Doğu Suriye halkları ve Suriye’de yaşayan halklar böylesi önemli bir süreçte mücadele içine girdiler. Özellikle de Kuzey-Doğu Suriye halkları. Halkımız çok onurlu bir duruş sergiledi. Öncelikle halkımızın bu direnişini selamlıyorum. 27 Kasım’da başlayan saldırıların bizim için çok açık bir mesaj olduğunu biliyoruz. HTŞ yönünü Suriye’ye verdi ama Türk devletinin 2011 yılından bu yana beslediği, farklı ülkelerden gelen ve özünde DAİŞ olan SMO çeteleri Kuzey-Doğu Suriye alanlarına saldırdı.
HTŞ’nin Şam’a girmesi aralarında ABD, İsrail, İngiltere gibi ülkeler tarafından planlanmıştı. Türk devletinin derdi ise farklıydı. AKP-MHP iktidarının en büyük derdi Kürtlerdir. Kürt halkına düşmanlık yapıyorlar bundan dolayı tam da partimizin kurulduğu gün olan 27 Kasım’da çetelerinin yönünü Til Rifat ve Efrîn işgalinin ardından halkın geçtiği Şehba’ya verdi. Bu çeteler halka vahşi bir şekilde saldırdı. Halkımız bir kez daha göç etmek zorunda kaldı. Fakat bu göç halkımızın daha fazla zorluk yaşamaması ve katliamlara uğramaması için Özerk Yönetimin planlaması sonucu güvenli alanlara ulaştırıldılar. Fakat buna rağmen bu çeteler vahşi saldırılarda bulundular, bu da Türk devletinin ve çetelerin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar hala devam ediyor. Türk devleti 2 strateji üzerinden çalışmalarını yürütüyor.
Bir; HTŞ’’ye de destek veriyorlar, diğer çeteleri de destekliyorlar. Şuan geçici bir hükümet var Suriye’de, sanırım Mart ayında ancak yeni hükümet kurulur. Bu yüzden Türk devleti şu anda yeni hükümeti kendisine göre dizayn etmek istiyor. Kendisine göre bir hükümet kurmak istiyor. Suriye’yi çiftlikleri gibi görüyorlar ve bu şekilde at koşturmak istiyorlar. Sürekli Suriye’ye gidip geliyorlar. MİT gidiyor, Dışişleri Bakanı gidiyor yani Şam’a heyet üstüne heyet gidiyor. Farklı yol yöntemlerle de HTŞ’yi etkiliyor. Alevileri, Durzileri, Asurileri, Kürtleri, HTŞ’de yer almayan Arapları hepsini bir kenara atmak ve kendisine bağlı bir kesimi, ajan bir örgütü Suriye’ye yerleştirmek istiyor. Yani Beşar Esad’ı arayacak bir duruma getirmek istiyor, şimdiden bunun hazırlığını yapıyor. Diktatör Erdoğan’ın zihniyeti ancak kendisine bağlı, kendisi gibi bir iktidar kurmaktır.
ŞAM’DAKİ YENİ İKTİDAR TÜRK DEVLETİNİN PLANLARINI UYGULARSA SORUNLAR DEVAM EDER
Bir taraftan bunu istiyor, diğer taraftan ise yani ikinci ve asıl hedefi SMO çetelerinin eliyle Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal etmek ve devrimin kazanımlarını yok etmek. 2011 yılında gerçekleşen büyük devrimin ardından Kuzey-Doğu Suriye’de inşa edilen sisteme aralarında SMO çetelerin olduğu El Nusra, DAİŞ gibi çeteler tarafından saldırılar yapıldı. Bu saldırılar 13 yıldır devam ediyor. Buna rağmen halkımız özerk bir yönetim kurdu, kurumlarını inşa ettiler. 13 yıldır da demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma temelinde bir sistemle kendilerini yönetiyorlar. Bu sistem tüm dünyanın dikkatini çekti. Sadece Suriye ve Ortadoğu değil, tüm dünya bu sistemi kendisine bir model olarak ele alıyor. Türk devletinin korkusu da demokratik özerk yönetim modelidir, demokratik ulus sistemidir. Çünkü demokratik ulus sisteminde tüm halklar kendi dilleriyle, kültürleriyle, inançlarıyla, renkleriyle topraklarında yaşayabilir.
Türk devleti de bunu engellemek istiyor. Bu yüzden saldırı üstüne saldırı yapıyor. Til Rifat’a, Şehba’ya, Minbiç’e, Qereqozax Köprüsü’ne, Tişrin Barajı’na saldırıyor. Hedefi tüm Kuzey-Doğu Suriye’yi özellikle de Özerk Yönetimi yenilgiye uğratmaktır. Bu sistemden korkuyor. Şam’ın da bunu görmesi lazım. Şam’daki yeni iktidar şuan bunun keyfini çıkarıyor, mutlular, herkes onları ziyaret ediyor ama eğer onlar da Beşar Esad’ın, Baas rejiminin pratiklerinden bir sonuç çıkarmazsa, Suriye’deki tüm oluşumların görüşlerini alan, demokratik, federatif, özerk yönetimlerin olduğu bir model inşa etmezse ömrü uzun olmaz. Çünkü hem Irak, hem de Suriye’de Baas rejiminin yıkılmasının sebebi tekçi, merkezi zihniyetti. Yıllarca bu şekilde iktidarlarını sürdürdüler bu da yıkılmalarına neden oldu.
Aslında şu an Türkiye’de de bu yaşanıyor. Ankara’da olan diktatörlük Şam’dan çok daha fazladır. Zaten bu yüzden Türkiye değişim sırasının kendilerine gelmemesi için modelini başka yerlerde de hakim kılmak istiyor. Ama sorunların çözümü demokratik bir modeldedir. Suriye’de tüm halkların, inançların, kültürlerin birlikte yaşadığı bir model inşa edildiğin o zaman Suriye tüm Ortadoğu’ya örnek olur. Şam’daki yeni iktidar bu şekilde yapmayıp Türk devletinin planlarını uygularsa ne Şam, Şam olur, ne de Suriye’deki sorunlar, krizler sona erer.
Kuzey-Doğu Suriye’de Rêber Apo’nun felsefesi temelinde 13 yıl önce kurulan sistem, kadın özgürleştiği taktirde toplumun da özgürleştiğini tüm dünyaya gösterdi. Bundan dolayı halklar Rojava’yı kutsal görüyor ve örnek alıyorlar. Fakat Türk devleti devrimden bu yana Rojava’ya yönelik saldırılarını aralıksız bir şekilde sürdürüyor. En son 2 Gazeteci arkadaşımız hedef alınarak katledildi. Tüm bu saldırılara karşı özellikle kadınlar devrimi nasıl savunmalıdır?
Kuzey-Doğu Suriye Devrimi kadın devrimi olarak tanımlanıyor, öyledir de zaten. Kuzey-Doğu Suriye Devrimi ve sistemi kutup yıldızı gibi görünüyor, bu kadar anlamlıdır. Bu vesileyle tüm kadınların direnişini selamlıyorum. Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar başladığında, Halep hattında, Til Rifat’ta YPJ savaşçıları büyük bir direniş sergiledi, bazıları esir düştü, şehit oldu. Çok büyük ahlaksızlıklar yaparak savaşçılara işkence ettiler, bu da çetelerin zihniyetini ve devrimden ne kadar korktuklarını gösteriyor. Kuzey-Doğu Suriye’de kadınların ayaklanmaları, kurdukları sisteme sahip çıkmaları çok çok önemli ve değerlidir. Bu vesileyle hepsini selamlıyorum. Mesela; Zenubiya Kadın Meclisi üyeleri, yine Minbiç Kadın Meclisi’nin 3 üyesi vahşi çeteler tarafından katledildi, o kadınları da hürmetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
SMO zaten DAİŞ çetelerinden oluşuyor, hepsi devşirmedir. Bu yüzden şu anki esas hedefleri kadın devrimi yenilgiye uğratmak, kadınları katletmek, tecavüz etmek, kadınların, insanlığın değerleriyle oynamaktır. Bundan dolayı kadınlar Kuzey-Doğu Suriye’de var olan kazanımlarını hem savundular, hem de geliştirdiler. Peki bundan sonraki süreçte bu nasıl olmalıdır? Kazanımların geliştirilmesi tüm Suriye’ye mal edilmelidir. Mesela deklarasyon yayınladılar, şuan yürüyüşler yapıyorlar, mitingler, oturumlar gerçekleştiriyorlar, tüm dünyaya açıklamalar yapıyorlar, bunlar önemlidir ve tüm Suriye’ye yayılmalıdır. Mesela; Suriye Kadın Meclisi bir deklarasyon yayınladılar, bu da çok önemliydi. Şuan tam da Suriye Kadın Meclisi’nin çalışma yürütmesi gereken bir dönem. Nasıl bir Suriye olmalı, nasıl bir anayasa yazılmalı, kadınlar anayasada nasıl yer almalı bunlar çok önemlidir.
Bundan dolayı bir yandan demokratik bir Suriye için, diplomatik, siyasi alanlarda çalışmalar yürütülmelidir. Zaten basından takip ettiğimiz kadar bu yönde önemli çabalar da var. Kadın Hareketi olarak bu büyük mücadeleden güç alıyoruz ve sonuna kadar da destekliyoruz. Çünkü bu savaşta en çok kadınlar katlediliyor. Nerede olursa olsun Kadın Özgürlük Hareketi olarak bu zihniyete karşı tutumumuz nettir. Bu anlamda verilen mücadele çok önemlidir. Bir diğer önemli nokta ise kadın savunmasıdır. Savunma güçleri olarak YPJ var, iç örgütlenmede kadın savunması var, öz savunma var, devrimci halk savaşında tüm kadınlar savunmalarını yapabilmeliler. Sadece Rojava’da değil veya Kuzey-Doğu Suriye’de değil Suriye’nin tamamında bu zihniyete karşı tüm kadınlar yaşam hakkını, öz savunmasını hakkını kullanabilmeli ve bu temelde bilinçlenmeli, örgütlenmeli, eğitmeli. Örgütlü olmayan tek bir kadın kalmamalıdır. Tam da bunun zamanıdır. Çünkü şuan her zamankinden daha fazla tehlike altındalar. Buna karşı öz savunma geliştirilmelidir.
ROJAVA’DA ÖZGÜR KÜRDÜN OLMADIĞI BİR SÜREÇ BAŞLATMAYI HEDEFLİYORLAR
Bir diğer mesele ise, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de birlik olmak çok önemlidir. Kadınlar verdikleri mücadele ile her alanda buna öncülük etmelidir. Kürtler arasında birlik olması lazım. Mesela basından takip ediyoruz; Kürtlerin birlik olmasına ilişkin QSD Komutanının açıklaması var, Özerk Yönetimin açıklaması var, birçok hareket, Kürt halkının dostları, din alimleri Kürtler birlik olmalı diye açıklama yapıyor ama bir kesim bu açıklamalara kulak tıkıyor, birlik olmak istemiyor. En çok da geçtiğimiz dönemde muhalefette yer alan bir kesim birlikten yana değil. Kürtler 102 yıl önce birlik olup, programlı bir şekilde Lozan’a gitmediler ve kandırıldılar, bugüne kadar da o anlaşma ile esir alındılar. Şu anda da aynı şeyleri Şam’da yapmak için çabalıyorlar. Yine 21. Yüzyılda Rojava’da Kürt birliği olmadan anlaşmalar yapmayı hedefliyorlar.
Özgür Kürdün olmadığı bir süreç başlatmak istiyorlar. Mesela kadınlar buna karşı durabilirler, eleştirileriyle, duruşlarıyla karşı durmalı ve kabul etmemeliler. Bu bilinçte ve bu güçteler. Kadınlar birlik olarak buna öncülük edebilirler. Mesela yaşamda kadınlar birlik olmuş durumdalar. Kürdistan’ın tüm parçalarında, yurtdışında kadınlar birlik olmuş durumdalar. Bu önemlidir. Farklı ulustan kadınlarla da ilişkileri var, Suriye’de de Arap, Süryani, Durzi, Alevi kadınlarla birlik olmuş durumdalar. Bundan kaynaklı kadınlar bu süreçte ulusal birlik konusunda daha fazla öncülük rolünü ve misyonunu yerine getirmeli. Kadın devrimi hem demokratik, ekolojik, hem kadın özgürlüğünü, toplum özgürlüğünü esas alan bir devrimdir. Zaten kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Suriye’de kadın haklarının savunması Kürt kadınları öncülüğünde yapılıyor.
Hem Suriye Kadın Meclisi, hem de Kongra-Star ve YPJ gibi savunma güçleri çok büyük kazanımlardır. Takip ettiğimiz kadar çabaları da var, bunları daha da geliştirmeliler. Şehadetler de yaşanabilir, mücadele de ağır olabilir, saldırılar da devam ediyor ama halkımız da bedel ödemeden özgür olunmadığını öğrenmiş durumda. Efrîn direnişi sürecinde anneler şunu belirtiyordu; aç kalabiliriz ama ülkesiz kalamayız, özgürlük olmadan yaşayamayız. Kadınlar özgürlük olmadan yaşayamaz, hiçbir zaman özgürlüklerini de bir kişiye teslim etmemelidirler. Bu da birliklerini güçlendirmekten ve kazanımlarını savunmaktan geçiyor.
Geçtiğimiz yıla damgasını vuran mücadele alanlarından biri de gerilla alanlarıydı. YJA Star gerillaları öncülüğünde Ankara’nın merkezinden tutun Kürdistan dağlarına kadar gerillalar işgalci Türk devletine ağır darbeler vurdu. Gerillanın 2024 yılındaki mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu vesileyle özgürlük gerillalarını tüm komutanları ve HPG-YJA Star savaşçılarını saygıyla selamlıyorum, sevgilerimi yolluyorum. 2024 yılında faşist Türk devleti, hem Cumhurbaşkanları, hem de Genelkurmay Başkanları ve Savunma Bakanları, 2024 yılında özellikle Medya Savunma Alanları’nı kilitleyeceğiz dediler. Yani gerillayı tasfiye edeceklerini belirttiler. Bırakın bunun gerçek olması, başta Bakûr olmak üzere tüm gerilla alanlarında, Amed’den Dersim’e, Botan’dan Mardin’e, Serhat’tan Zagroslara, Metina, Zap ve Xakûrkê’ye kadar Kürdistan özgürlük gerillaları amansız bir mücadele verdi. Kahraman, fedai yoldaşlarımız şehit düştü. Bu vesileyle bir kez daha 2024 yılı şehitlerini, saygı ve minnetle anıyorum. Kürdistan özgürlük gerillaları düşmanın saldırılarına karşı mevzilerini savunuyorlar. Tek bir alanda bile geri adım atmadılar.
Gerillaya karşı 4 yıldır aralıksız bir şekilde saldırılar sürüyor ama gerilla Batı Zap’tan tutun Metina’ya, Tepê Bahar’a, Tepê Cûdi’ye kadar bu alanların tamamında büyük bir direniş sergiliyor. Bundan dolayı gerilla profesyonel bir performans sergiledi. Zengin ve yeni yol-yöntemler kullandılar. 2024 Newrozu’nda Kürt halkına müjde verildi. Gerilla düşmanın hava saldırılarına karşı önlemlerini geliştirdi, özellikle de SİHA ve İHA’lar düşürüldü. Düşmana birçok kez darbe vuruldu. Gerilla hem alanlarını, hem mevzilerini savundu, hem sayısını arttırdı, hem de tüm alanlarda mücadelesini yürüttü. 2024 yılında yapılan en üst düzey eylem de TUSAŞ’a yapılan eylemdi. Bu eylem gerillanın iradesinin, gücünün ne kadar büyük olduğunu gösterdi.
Rêber Apo felsefesinde kendisini eğiten gerillanın neler yapabildiği heval Asya Ali ve Rojger Hêlin şahsında ortaya çıktı. Bu arkadaşlar mektuplarında önümüzdeki yılın perspektifini de vermişlerdi. Gerilla nasıl bir gerillacılık yapabilir, nasıl örgütlenebilir, hedefine nasıl kilitlenir, Apocu tarzda eylem yapıp nasıl sonuç alınacağını gösterdiler. Mektupları hem savaş doktrini, hem de özgür yaşam manifestosu gibidir. Özgürlük gerillaları her alanda bunu esas almalı. Pusulası Rêber Apo olanın rotasını bulabileceğini gösterdiler. Rotasını doğru bulan sonuç alabilir. İnanıyoruz ki; özgürlük gerillaları ulaştıkları bu performanslarını 2025 yılında Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için yürütülen hamlede, devrim değerlerini savunmada ve Kürt sorunun çözümünde sergileyeceklerdir. Bu anlamda gerillanın stratejik rolü devam ediyor.
Son olarak vermek istediğini bir mesajınız var mı? Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için, Kürtlerin Ortadoğu’da statü sahibi olması için nasıl bir çalışma yürütülmeli? Kadınlara, gençlere, tüm özgürlükçü güçlere yeni yıl mesajınız nedir?
Halkımıza yönelik soykırım saldırıları devam ediyor, yine Rêber Apo’ya yönelik ağır tecrit sürüyor. 21. Yüzyılın haritası çiziliyor, bölge yeniden dizayn ediliyor. Bu anlamda Kürt halkı için ne kadar tehlike varsa, bir o kadar da fırsat ve imkan var. Kürt halkı artık 100 yıl önceki halk değil. 100 yıl önceki tehlikenin aynısı var deniliyor doğrudur, düşman hala 100 yıl önceki zihniyetle hareket ediyor ama hesaplamadığı bir şey var, Kürtler 100 yıl önceki Kürtler değil. Rêber Apo öncülüğünde özgürlük hareketi, Kürdistan gençleri ve kadınlarıyla, Ortadoğu halklarıyla, demokratik ulus çizgisinde verdiği mücadele ile çok önemli bir düzey ortaya çıkardı. Bu anlamda Kürt ve Arap halkının birliği stratejiktir ve sadece bugün için değildir. Rêber Apo, Ortadoğu’da 20 yıl boyunca mücadele etti ve büyük emekler verdi. Şam’da, Lübnan’da verdiği mücadele ile Suriye halkı için büyük bir irade ortaya çıkardı.
Bundan dolayı Kuzey-Doğu Suriye halkı başta olmak üzere tüm Kürdistan halkı, tüm siyasi partiler, Kürdistani partiler, başta Rojava’daki partiler bir kez daha kendilerini kandırmamalı, küçük çıkarlar peşinde olmamalı, ulusal çıkarları ve özgürlüğü esas almalılar. Bu fırsatı çok iyi kullanmalılar. Bu görev herkese düşüyor. Eğer bu şekilde hareket edilirse inanıyorum ki; tehlike ne kadar büyük olursa olsun Kürt halkının iradesi, hakikati tüm tehlikelerden daha büyüktür. Ve Kürtler tüm bu saldırıları, bu tehlikeleri bertaraf edebilir, ulusal birliği sağlayabilir. Kuzey-Doğu Suriye’nin tamamında ortak bir iradeyle Suriye’nin demokratikleşme sürecinde yer alabilirler. Bu şekilde Kürdistan’ın diğer parçalarında da Kürt birliğini daha da güçlendirebilirler. Kazanımlara yönelik büyük tehlikeler var ama 2025 yılı büyük başarıların olduğu bir yıl olabilir. Bu vesileyle tüm kadınlara, gençlere, halkımıza, dostlarımıza, kurumlara, partilere, örgütlere çağrımızdır; anlaşmazlıkları ne olursa olsun bir kenara bırakmalı. Bu temelde herkes sürece doğru bir şekilde katılmalı ve üzerine düşen rolü oynamalıdır. Şimdiden Hıristiyanların, halkımızın, dostlarımızın ve tüm halkların 2025 yılını kutluyorum.