HABER MERKEZİ – Ronî Med’in, Nûçe Ciwan ajansımız için kaleme aldığı Liberalizm konulu yazı serisinin son bölümü sizlerle paylaşıyoruz. Ronî Med bu serisinde liberalizme karşı ideolojik mücadele nasıl verilmelidir üzerine değerlendirmede bulunuyor.
Liberalizme karşı en doğru paradigmasal ve ideolojik mücadele, Önder APO’nun düşünceleri ve yaşam pratiğini esas almakla mümkündür. Önder APO, liberalizmi yalnızca bir ekonomik düzenin değil, aynı zamanda insanlık tarihindeki en büyük ahlaki çöküşlerden birinin ideolojik dayanağı olarak görür. Eleştirileri, yalnızca mevcut düzenin yanlışlarını ortaya koymakla kalmaz, aynı zamanda insanın toplumsal doğasını ve ahlaki sorumluluğunu yeniden merkeze alan bir özgürlük anlayışı sunar.
Önder APO’nun fikirleri, liberalizmin bireycilik kisvesi altında toplumu çürüten etkilerini derinlemesine analiz eder ve bu düzenin karşısına komünal bir yaşam modeli koyar. Bu modelde bireysel özgürlük, bireysel kazanç ve bencillik temelinde değil, toplumsal dayanışma ve kolektif sorumlulukla tanımlanır. Liberalizmin yarattığı yozlaşmaya karşı mücadele, yalnızca bir politik zorunluluk değil, insanlığın özüne dönmesi ve vicdanını yeniden inşa etmesi için hayati bir adımdır.
Bireycilik: Toplumun köklerine saplanan bıçak
Liberalizm, bireysel özgürlüğü kutsayarak, insanlığa yanıltıcı bir kurtuluş vaat eder. Ancak Önder APO’nun belirttiği gibi, bu bireysellik aslında toplumsal bağların çözülmesine ve insanın yalnızlaştırılmasına hizmet eder: “Bireycilik, toplumun köklerine saplanan bir bıçak gibidir; hem bireyi hem de toplumu kanatır.” (Demokratik Uygarlık Manifestosu, cilt 1)
Liberalizmin bireycilik anlayışı, bireyi toplumdan kopararak onun yalnızca çıkarları doğrultusunda hareket eden bir varlık haline getirir. Bu durum, insanın doğasına aykırıdır; çünkü insan, toplumsal bir varlıktır ve ancak toplumsal dayanışma içinde gerçek anlamda özgürleşebilir. Önder APO, bu noktada liberalizmin temel çelişkisini gözler önüne serer: “Bireysel özgürlük, toplumsal bağlardan koparıldığında, yalnızca güçlünün zayıfı ezdiği bir maskeye dönüşür.” (Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü)
Liberalizm, bireylerin yalnızca kendi çıkarlarını düşünerek bir denge yaratacağını öne sürer. Ancak bu denge, toplumsal dayanışmanın çöküşü pahasına kurulur. Önder APO bu durumu şu sözlerle ifade eder: “Toplum olmadan birey olmaz; birey yalnızca toplum içinde özgürleşebilir.” (Demokratik Uygarlık Manifestosu, cilt 2)
Bu anlayış, yalnızca ekonomik eşitsizlikleri derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumu ahlaki bir çöküşe sürükler. Bugün bir patronun işçiyi sömürmesi, zenginliğin az sayıda kişinin elinde toplanması ve rekabetin kutsanması, liberalizmin bireyci anlayışının doğal sonuçlarıdır. Bu düzen, dayanışmayı zayıflatarak toplumsal bağları yok eder ve insanlığı ahlaksızlık içinde bir yalnızlığa mahkûm eder.
Kapitalist liberalizmin bireycilik anlayışı, ahlakı bireysel kazançların bir aracı haline getirir. Önder APO, bu çürümeyi şu sözlerle tarif eder: “Vicdanı susturulmuş birey, kendi bencilliğinin kölesidir ve bu kölelik, toplumsal ahlakın yok olduğu yerde gelişir.” (Bir Halkı Savunmak)
Liberal birey, başarıyı bireysel kazançlarla ölçer ve bu uğurda her türlü ahlaki değerleri feda etmeye hazırdır. Rekabetin ve sömürünün doğallaştırıldığı bu düzen, insanı kendi bencilliğinin esiri yapar. Bu, yalnızca bireysel bir yozlaşma değil, aynı zamanda toplumsal ahlakın tümüyle çöküşüdür.
Toplumsal Ahlak ve Gerçek Özgürlüğün Yeniden İnşası
Liberalizme karşı gerçek mücadele, bireylerin bencillikten sıyrılarak toplumsal sorumluluğu benimsemeleriyle mümkündür. Önder APO, bu dönüşümü şu şekilde ifade eder: “Gerçek ahlak, bireyin yalnızca kendi çıkarını düşünmekten vazgeçmesiyle mümkündür. Toplumun kolektif çıkarlarını gözetmek, insan olmanın temel gereğidir.” (Demokratik Konfederalizm)
Liberalizmin dayattığı bireysellik ve rekabet anlayışına karşı, insanlığın özündeki dayanışma ve kolektif sorumluluğu yeniden keşfetmesi gerekmektedir. Bu, yalnızca bir ideolojik mücadele değil, aynı zamanda insanlık için ahlaki bir yeniden doğuştur.
Liberalizmin bireyciliği yalnızca ekonomik sömürüye değil, aynı zamanda insanlığın ahlaki ve vicdani çöküşüne neden olmuştur.
Ancak bu düzenin karşısında durmak, sıradan bir karşı çıkış değil, insanlık onuru adına radikal bir direnişi gerektirir. Önder APO’nun komünal ahlak ve dayanışma anlayışı, bu yozlaşmaya karşı insanlığın kurtuluşu için bir umut ışığıdır. Perspektifi, mücadeleyi yalnızca sistemin ekonomik ve sosyal boyutlarına yönelik bir eleştiriyle sınırlandırmaz; aynı zamanda insanlığın ahlaki yeniden doğuşunu, kolektif bir özgürlük hareketiyle mümkün kılar.
Direniş, yalnızca liberalizmin sistematik eşitsizliklerine karşı değil, aynı zamanda bireyci zihniyetin insanın düşünce ve yaşam pratiğinde yarattığı yozlaşmaya karşı da kökten bir mücadeleyi ifade eder. Bu direniş, insanı bireysel bencillik sınırlarından kurtarıp, onu kolektif dayanışmanın ve toplumsal sorumluluğun aktif bir öznesi haline getirir. Liberalizme karşı direniş, bu anlamda ahlaki bir sorumluluğu ve radikal bir yaşam pratiğini içerir.
Liberalizme karşı radikal direniş, yalnızca bireylerin kendi çıkarlarından sıyrılmasıyla değil, aynı zamanda bu çıkar düzenini üreten sistemin kökten değişmesiyle mümkündür. Önder APO’nun şu sözleri, bu mücadeleye rehberlik eder: “Toplumsal sorumluluğun olmadığı bir yerde ne ahlak ne de özgürlük mümkündür. İnsanlık, bu sorumluluğu üstlenmediği sürece, sistemin kölesi olmaktan kurtulamaz.” (Demokratik Konfederalizm)
Bu ilkeye göre radikal direniş, yalnızca protestolar veya sistem eleştirileriyle sınırlı bir hareket değildir. Toplumu dayanışma temelinde yeniden inşa etmek, bireyci ahlaka karşı kolektif bir yaşam modelini hayata geçirmek anlamına gelir. Kapitalizmin dayattığı rekabetçi düzenin yerine komünal değerleri koyan bu mücadele, gerçek bir insanlık devriminin yolunu açar.
Liberalizme karşı mücadele, yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda bireysel bir dönüşümü de zorunlu kılar. Bu dönüşüm, insanın kendi vicdanını susturan bireycilik kısır döngüsünü kırmasıyla başlar. Bugün, liberal birey yalnızca sessiz bir seyirci değil, aynı zamanda bu düzenin gönüllü bir öznesi haline gelmiştir. Bu sessizlik, insanlığın en büyük trajedisidir.
Radikal direniş, bireyin bu sessizliği bozmasını ve vicdanını yeniden uyandırmasını farz kılar. Önder APO, bu noktada direnişin ahlaki boyutunu şöyle ifade eder: “Vicdanı harekete geçmeyen bir insan, hiçbir zaman özgürleşemez. Vicdanın eylemi, özgürlüğün temelidir.” (Bir Halkı Savunmak)
Bu direniş, bireyin yalnızca kendi çıkarlarını değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluklarını da sorgulamasıyla mümkün olur. Vicdanı uyandırmak, bireyin kendi iç dünyasında bir devrim yapması ve bu devrimi toplumsal düzleme taşıması anlamına gelir.
Sonuç: İnsanlık İçin Ahlaki Bir Devrim
Liberalizme karşı mücadele, insanlık tarihindeki en derin ahlaki ve vicdani direnişlerden biridir. Bu mücadele, yalnızca bireysel özgürlük ve çıkar düzenine karşı değil, aynı zamanda insanlığın özünü yeniden keşfetmesine yönelik bir devrimdir. Önder APO’nun şu sözleri, bu mücadelenin anlamını özetler: “Gerçek özgürlük, bireyin yalnızca kendisi için değil, toplum için yaşamasıdır. Bu yaşam, insanlığın en büyük devrimidir.” (Bir Halkı Savunmak)
Liberalizme karşı mücadele, insan olmakta ısrarın mücadelesidir. Kapitalizm ve bireycilik, insanı yalnızlaştırıp vicdanını körleştirirken, toplumsal dayanışmayı yok eder. Gerçek özgürlük, yalnızca bireysel çıkarları savunmakla değil, toplumsal sorumluluk ve kolektif değerler etrafında şekillenir. İnsanlık, ancak dayanışma, adalet ve kolektif sorumluluk temelli bir dünyada, onurunu ve özgürlüğünü yeniden kazanabilir. Bu direniş, insanın özüne dönüşüdür ve kendi vicdanını, ahlaki sorumluluğunu yeniden inşa etme savaşıdır.