HABER MERKEZİ – Ronahi Lolan’in Kaleminden
Bazen sosyal mecralarda dolaşırken gözlerimize oradan da zihinlerimizdeki 100 milyar nöronlardan belki birkaçına denk düşen olay, olgu ve eylemler yazmaya ilham oluyor. Düşündürtüyor, tartıştırıyor, iyice pişirip harmanladıktan sonra servis etme gereksinimi doğuruyor insanda. Neticede insan paylaşmakla kendini var eden bir varlıktır. Her ne kadar kapitalist modernite çağının lanetli hastalığı olan neo – liberal politikaların etkisiyle şekillendirilmeye çalışılan bir toplumun fertleri olsak da 75 yıldır coğrafyamızda yükselen güneş bizi hep komünalitenin yaşamsal bütünlük olduğu bir toplumsallıkta tutmakta ısrar ediyor.
Ê birde devletli uygarlık sisteminin yozlaştıran, özüne yabancılaştıran, kendi gerçekliğinden koparan ve ahlaki yönden çökerten etkilerine diğer halklara nispeten daha az bulaşmış bir Kürt toplum realitesi var. Bu iki realite birleşince yıllardır asimilasyon politikalarına maruz kalınan özel harp okul ve akademilerinde yitirdiğin öz güç, öz bilinç ve öz güveni tekrardan kazanma koşullarına erişiyorsun. Haliyle bilincine zerk eden ‘’Evren sensin, sen evrensin’’ çözümlemesi insanı keşfetme, keşfettikçe paylaşma istemi doğuruyor.
Velhasıl erk zihniyetin teslim alamadığı, Lilith’in öfkesini kuşanmış kadınlar ‘’Umudun kendisine umut hakkı tanımak ne haddinize’’ pankartıyla ön perdede insan haklarının korunmasını ve dünya refahının sağlanmasını gözetiyormuş gibi gösteren Avrupa Bakanlar Konseyi’ne gereken mesajı ulaştırmıştı. Geride kalan tüm paylaşım savaşlarında olduğu gibi üçüncü dünya savaşını da halkları birbirine düşmanlaştırarak körükleyen ve pastanın en büyük dilimini kendine ayırmaya çalışan bu hegemon güçler yine yeniden kadın devriminin kalbi olan Rojava’ya dönük saldırıların gerçekleştirilmesinde bir oldu birlik oldu.
Varşova Paktı ve Kuzey Atlantik karşıtlığı, yani NATO ve BRICS şeklindeki iki çıkar savaşı veren karşıt güç söz konusu Kürdistan ve Ortadoğu olunca çıkar çatışmalarını bir kenara bırakıp, isyana kalkmış ezilen ve sömürülen halkların demokratik konfederal sisteminin yıkımı için güç birliği yapabilecek denli ahlaksız ve ilkesiz hareket edebiliyorlar. Çünkü onların ortak noktada birleştiği emek sömürüsüne dayanan kapitalist sisteme en büyük tehdit Önder APO’nun paradigmasına dayanarak inşa edilen demokratik konfederal sistemin yaşamsallaştırılmaya çalışıldığı Rojava’dır.
Ateş olsa cürmü kadar bile yer yakmaya güç getirmeyecek, prostattan bacakları iki büklüm olmuş ve derin kuytu Bahçeli’sini Kürtlerin mezarlığına çevirmiş Devlet ”Kürtler bizim canımız PKK, YPG, PYD can düşmanımızdır. DEM ya Türkiye partisi olacak ya da tükenmekten ve derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacak” diyerek yıllardır Kürt – PKK ayrıştırmasını derinleştirmekten geri durmadığını ve Kürdün yaşama koşulunu Türk olmaya bağladığını bu ucube sözleriyle zihnimize bir kez daha zerk ederken, faşist soykırımcı sitemlerinin temellerini dinamitlediğimizi de yüzüne dolan kirli kanın öfke dolu ifadesine yansıdığını da gördük. Onlarla işini bitirmiş, gardiyanlık görevini icra etmede ihtiyacını gidermiş hegemon güçlerin, işgal altına alma girişimlerinin onlara doğru ilerlediğini fark etmiş olacaklar ki alelacele Rojava’ya saldırma planını devreye soktular. Bu planı devreye sokmadan önce de Türkiye ve Bakur Kürdistan’da halkın ve bilhassa gençlerin enerjilerini Kayyum darbeleriyle emmeye çalıştılar.
Bunca şey yaşanıyorken Türkiye ve Bakur Gençliği nerede? Nerede o, gören varsa söylesin? Düştü düşüyor dedikleri Kobani için bedenlerini dikenli tellerle örselenmiş hakikati bölücü sınırlara korkusuzca vuran gençler nerede?
Bizleri kurtuluşa götürecek olan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya’nın, Haki ve Kemal’in devrimci birliktelikleri gibi Rojava Devrimin’de sırt sırta verdiğimiz asil devrimci birlikteliği ilke edinen sol sosyalist devrimci gençler nerede? MLKP’li Ivana Hoffmann; TKP/ML-TİKKO’nun Rojava komutanlarından, silah arkadaşımız, devrimci yoldaşımız Nubar Ozanyan’ın ardılları ve mücadelesine bağlılık sözü vermiş gençler nerede? Tüm ezilen mazlum ve emekçi halkların sömürülme düzenine son vermek için göğüs göğüse çarpıştığımız yoldaşlarımızın izinden yürüyen toplumun öncü dinamikleri nerede?
Bu birliktelik ruhunu mu yitirdik; devrimci ilkelerimizde, zulüm karşısında içimizde biriken ama birikmekle kalmayıp harekete geçiren öfke gibi duygulanımlarımızda aşınmalar mı var? Cevabı koca bir HAYIR olmalı bu sorunun. Çünkü kadınlar, gençlik ve sosyalist gençliğin birlikteliği İslamo – faşizmin, TC’ye bağlı SMO çetelerinin Ortadoğu’da yaratmaya çalıştığı büyük kaosu ve Rojava Kadın Devrimi’ne dönük işgal saldırılarını durduracak irade ve güce sahiptir. Bu Devrim hepimize halkların birlikteliğinden, devrimci direnişten kalan mirastır ve korumak hepimizin sorumluluğundadır.
Çarmıha çivilensin diye verilmemiş o ellerimizin tel örgüleri ve beton istiflerini parçalayıp devrim topraklarına doğru akış halinde olmamızın zamanıdır. Zihinlerimizi ve yüreklerimizi sağlamlaştırıp devrimi işgalcilerin işgal yuvaları olarak bellediği tüm dünya topraklarına yaymak için Rojava’ya sökün etmenin zamanıdır. Zafer yolunu gözlüyor senin, geç kalmak yitim anda var olmak kurtuluştur…