HABER MERKEZİ- Kemal Söbe’nin kaleminden:
ORTADOĞU SAVAŞ DENKLEMİNDE KÜRTLER
Küresel güçlerin dizayn ettiği ABD seçimleri sonrası Ortadoğu, bir ay gibi kısa bir sürede Suriye’nin çöküşüne veya çökertilmesine şahit oldu. Ortadoğu diktatörlerinden biri olan Esad, küresel aktörlerin zamanlama bakımından şok bir hamlesiyle devrildi ve Rusya’ya sığındı. Türk devleti’nin doğrudan desteklediği ve Suriye’yi çökertilmesi de rol alan bu DAEŞ artığı cihatçı, ihvancı ve selefi çetelerin Suriye’ye kaos dışında sunabilecekleri yeni bir projeleri yok. Sadece küresel güçlere alan açtılar ve onların çıkarları doğrultusunda bir rol oynadılar. Suriye’nin geleceğinde kalıcı olmaları beklenmiyor. Bir karşı isyanla devrilmeleri de sürpriz olmayacak. Yeni Suriye denklemi, Ortadoğu ulus devlet rejimlerinin çözülüş şifrelerini de içinde barındırıyor.
Çökertilen Suriye’de yeni siyasal ve toplumsal sisteme yön verecek paradigma hiç kuşkusuz Rojava devriminin insanlığa ve Ortadoğu halklarına sunduğu demokratik özerklik ve federatif sisteme dayalı demokratik konfederal model olacaktır. Yeni Suriye demokratik konfederalizm modeli; Kürt ve Arap halkı başta olmak üzere, Süryani, Çerkezler, Dürziler, Aleviler, Ezidiler, Ermeniler, Hıristiyanlar, Sünniler ve Türkmenleri de kapsayan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma temelinde olacaktır. Ortadoğu’nun kangrenleşen ağır sorunlarına çözüm gücü bu paradigmadır. Bunun dışında bir kurtuluş seçeneği yoktur. Bu demokratik seçeneğin hayat bulması Ortadoğu için bir aydınlanma ve rönesans devrimi yaratacaktır!
Neo Osmanlı ve Mavi Vatan projeleri iflas etti
Dört parça Kürdistan için yeni statü modeli de Rojava’da hayat bulacaktır. TC’yi köşeye sıkıştıran da işte bu direnişle yaratılan hakikattir. TC, 3. Soykırım konseptini Rojava için güncellerken ortaya çıkan bu yeni küresel jeopolitik ve jeostratejik dengeler tüm hesapları alt üst etti. Barış ve çözüm sürecini yaratan iç ve dış konjonktürdeki bu yeni gelişmelerdir. NATO adına Suriye’yi yöneteceğini sanan Emevi fetihçi Neo Osmanlıcılık hayallerinin gerçekçi olmadığı çok kısa sürede netleşti. Türkiye’nin Ortadoğu denkleminde sanılanın aksine güçlü bir pozisyonu yok. İsrail elini kolunu sallaya sallaya Şam’a dayanırken, İran ve Rusya TC’nin Suriye ihanetine açıktan diş biliyor. Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalleri ve umutları yeniden diriltildi. Yunanistan ve Kıbrıs TC açısından yeni sorunlara gebe. Kara ve deniz sınırları tümden kuşatılmış durumda. Pratikte karşılığı olmayan psikolojik savaş argümanı ve halkı aldatma sloganı Neo Osmanlı ve Mavi Vatan projeleri iflas etti. TC’nin Kürt saldırganlığı ve Rojava düşmanlığının altında tüm bu küresel ve bölgesel iflas etmenleri var. Rojava saldırganlığı ve Efrin, Hatay hattındaki işgal girişimleri de bu hattı lehine kapatmaya dönük hamlelerdir.
Trump’un sözcüsü olduğu merkezi hegemonik güçler, Çin-ABD gerilimine odaklanırken Ortadoğu’yu hızlı bir şekilde bir dengeye oturtma arayışındalar. Klasik soğuk savaş aparatları hızla tasfiye ediliyor. İsrail-Arap-İran sorunu yeni bir aşamaya taşınırken Türk-Kürt savaşına dönük de sahada kapsamlı planlar ve planlamalar var. Sahada yürütülen mekik diplomasisi önemli ipuçları sunuyor. KDP’ye yakın bir statüyü Rojava’da hayata geçirme ve Rojava, Başur hattını birleştirmenin altyapısını oluşturma temelinde bir arayış olduğuna dönük bilgiler alttan alta yayılıyor. Olası bir TC-Rojava savaşını önlemeye dönük Koalisyon güçlerinin denetiminde Kobane, Minbiç ve Tirşin hattında bir tampon bölge oluşturma girişimi gelişebilir. Sınırlar hattında koalisyon güçleri denetim sağlarken iç kesimler tümden QSD’nin denetiminde olacak. Suriye’nin geleceğinde Türk tezlerini işleyen ENKS gibi KDP denetimindeki derin yapıları da kapsaması için bir ısrar var. Kuzeyde Hüda-Par vb. oluşumlar da bu plana dahil edilmek isteniyor. Bölgedeki diplomatik kaynaklar Masrur Barzani’nin apar topar yaptığı Erdoğan ziyaretinin zamanlamasını da oldukça manidar buluyor. Güney Kürdistan liderliğine oynayan Masrur’un rakibi Neçirvan Barzani’yi pasifize etmek istediği sır değil. Yeni dönemde Neçirvan Barzani’yi Irak Cumhurbaşkanlığına kaydırmaya yönelik bir hamle sürpriz olmayacaktır. YNK’nin Kürt toplumunda karşılık bulan Kürt ulusal birlik tutumu boşa çıkarılmak isteniyor. Buna karşın DAIŞ fatihi Rojava devriminin ortaya çıkardığı gerçekçi ve esnek müzakere diplomasisinin başarısı bu kirli planların önündeki en önemli engeldir. Halklara dayalı eşitlikçi demokratik bir yönetim sistemi önerme noktasındaki akılcı hamlesi Kürt halkı ve bölge halkları için en büyük umut ve güvencedir.
Hakikati uzun süre gizleyemez
TC, küresel güçlerden destek görmüş olsaydı çoktan Rojava’ya işgal girişimine başlamıştı. Konjonktürel süreç şimdilik buna imkân sunmuyor. Temkinli ve tedbirli olmakta yarar var. T.C. ısrarla bunu zorlamaya devam ediyor. Kürt halkının bütünlüklü ve örgütlü direnişi buna imkân vermiyor. Küresel güçlerin alacağı pozisyon, Kürt özgürlük mücadelesinin göstereceği reaksiyon sonuç üzerinde belirleyici olacak. TC her ne kadar Kürt halkına karşı 3. tasfiye ve çökertme konseptinde ısrarını sürdürse de küresel ve bölgesel denklemin ortaya çıkardığı nedenlerden dolayı TC’nin ivedilikle Kürt halkı ve öncüleriyle kalıcı bir barış zorunluluğu da ortaya çıkmıştır. Sömürgeci kayyum rejiminde ısrar, alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete oyunları ve sabote çabalarına karşı iddia edildiğinin tersine TC’nin pozisyonu Kürt halkı ve örgütlü mücadelesi karşısında oldukça zayıf. Cephede savaşan gücü bulmakta zorlanan TC tekrar Kürtleri asker olarak cepheye sürme telaşında. Bunun için formül bulma derdinde. Giderek derinleşen ekonomik ve sosyal kriz de Kürt halkına karşı yürütülen haksız ve kirli savaşın topluma çıkardığı sefalet ve ahlaki çöküş faturası daha da görünür kılıyor. Savaş ülkeyi tüketiyor. Özel savaş medyasının barış karşıtı savaş çığırtkanlığı ve kirli üstenci dili de bu hakikati uzun süre gizleyemez.
TC açısından çöküşten ve bölünmeden kurtulabileceği tek seçenek Kürt özgürlük mücadelesi ve baş müzakerecisi Sayın Öcalan ile geliştireceği anayasal güvencelere dayalı kalıcı bir barış seçeneğidir. Türkiye için yol ayrımı ve karar zamanıdır. Ya onurlu bir barışın yolunu açarlar ya da Ortadoğu girdabında çözülenler kervanına katılırlar. Siz bakmayın güçsüzlüktür, pozisyon zayıflığıdır diyen özel savaş safsatalarına. Yenilgidir gibi kavramlar içi boş manipülasyonlardır. Kürt halkının moral ve motivasyonunu azaltmak ve pazarlık gücünü kırmak için barış söylemlerini tehdit ediyorlar ve barışa karşı tepki örgütlemek istiyorlar. Kürt halkının en büyük güvencesi Sayın Öcalan’ın tarih ve toplumsal bilinci ve halkına tutku düzeyindeki bağlılığıdır. Ortadoğu cehenneminde ayakta kalan tecrübe abidesi Kürt özgürlük mücadelesi fedaileridir. Sayın Karayılan’ın son açıklamalarının satır aralarını herkes çok iyi okumalı. Soykırım ve çökertme konseptine karşı yenilmez toplumsal öz savunmanın ve devrimci halk savaşının ulaştığı görkemli duruşadır güven. Barış gücünü bu fedai direniş kararlılığından almak. Sahip olduğu pozisyon ve psikolojik üstünlükten almak, fedai duruşundan almak halkının gücünden ve desteğinden almak. İşte barış hamleselliğini böyle okumak gerekiyor. Ortadoğu’nun çehresini değiştireceğiz diyen Sayın Öcalan’ı tarih bir kere daha doğrulamış oluyor. Kürt özgürlük ütopyası ete kemiğe bürünüyor, PKK ve Önderliği insanlığa ve Ortadoğu halklarına büyük kazandırıyor!
TOLA WELAT
Özel savaş rejiminin PKK karşısındaki çaresizliği
Kürtler kırk yıl önce meşru var oluş yolu olan silahlı mücadeleye başladıklarında, inkârcı rejim güçleri, Kürtlerin yürüttükleri silahlı mücadeleyi iki günde bitireceklerini söylediler. Arkadan kırk yıldan biraz daha fazla zaman geçmesine rağmen Kürtlerin ulusal mücadeleleri binlerce misli büyüdü. 1984’te onlarca militanın başlattığı mücadele bugün milyonların yürüttükleri bir mücadeleye dönüştü ve dünya halklarına bile ilham kaynağı olan bir yaşam çizgisi haline geldi. İnkârcı rejim ise, kırk yıldır PKK’yi bitirdiği rüyasını görüyor. PKK bitti diyenlerin sayısı belki binleri aştı ve hepsi de bitti. Aslında özel savaş rejiminin sözcüleri öyle çaresiz ve zavallı duruma düşmüşler ki ne konuştuklarını bilmiyorlar. RTE, Urfa’da, üçüncü yolun olmadığını, PKK’nin ya silahları gömeceğini ya da gömüleceğini hayal ediyor. Bu söylem, aslında çaresizliğin ve zavallılığın bir ifadesi olmaktadır. Süleyman Soylu İçişleri bakanıyken az kaldılar bitirdik diyordu ama kendisi bitti.
Aynı nakaratları RTE kaç kez söyledi sayısını hatırlamıyoruz. Ellerinden gelse, Kürt özgürlük mücadelesini bir kaşık suda boğmak istiyorlar ama Kürtler eski Kürtler olmadığı için bunu ancak rüyalarında başarıyorlar. Taktik gereğince de olsa İmralı’ya Önder Apo’nun ayağına kadar gidiyorlar. İmralı’ya Önder Apo’nun ayağına kadar gitmeleri PKK ve Kürtlerin ulusal mücadelesi karşısında ne kadar aciz kaldıklarının bir kanıtıdır. PKK’nin, Kürt halkının ulusal varlıkları kabul edilene kadar silahlı mücadeleye devam edeceklerini sanırım en iyi TC devletinin yöneticileri çok iyi biliyorlar. Kürt halkının gençleri eğlence olsun diye silahlı mücadeleye başlamadılar. Kürt sorununu PKK ve Kürtler yaratmadı. Kürtler ulus olarak kabul edilseler, ulus olarak yaşamaya başlasalar, ulus olarak var olurlarsa silahlı mücadeleye doğal olarak son verirler, yasal demokratik siyasetle yollarına devam ederler. Özel savaş rejimi Kürtlerin ve PKK’nin herhangi bir ulusal hak talep etmemelerini, asimile olmayı kabul etmelerini istiyor.
PKK ve Kürtler 1993 yılından beri siyasi çözüm istiyor
Ancak böyle olursa Önder Apo için umut halkının olabileceğini sözde söylüyorlar. Ancak özel savaş rejiminin sözcüleri, Önder Apo’nun, Kürtlerin ve PKK’nin böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceklerini bilemeyecek kadar cahil değiller. Özel savaş rejimini en iyi tanıyan Önder Apo’dur. Kendi başbakanını asan bir devlete hiçbir zaman güven olmaz. Üçüncü yol yokmuş gibi, PKK, ya silahları gömüp kendisini tasfiye edilecekmiş ya da özel savaş rejimi tarafından bitirilecekmiş. Yıllardır PKK’ye ve tüm Kürdistan’a yönelik operasyonlar yapıyorsunuz ama kendiniz bitiyorsunuz. Sanki PKK’yi bitirebileceklermiş de ama kan dökülmesini istemedikleri için bunu yapmak istemiyorlarmış çünkü PKK’nin kendiliğinden bu silahlı mücadeleyi bitirmelerini istiyorlarmış gibi konuşuyorlar. Gece gündüz gerilla alanlarına bombalar yağdırıyorlar, Rojava’ya saldırıyorlar ama her defasında kendileri tükeniyor geçmişi tekrarlıyorlar. RTE ve Eski savaş bakanı Hulusi Akar ve tayfası bu operasyonların son umutları olduğunu söylemişlerdi.
Yani PKK’yi bu birkaç yıl içinde bitiremezlerse artık bir daha kesinlikle bitiremeyeceklerini ve kendilerinin biteceğini yani sadece hükümet olarak değil rejim olarak tümden biteceklerini çok iyi biliyorlar. PKK’yi bitirebileceğini bilen bir devlet Önder Apo’nun ayağına kadar gitmez. “Öcalan gelsin mecliste konuşsun” demez. Bir HDP/DEM parti vekili, Öcalan gelsin mecliste konuşsun dese hemen hakkında soruşturma başlatırlar ve hapse atarlar, çünkü kaç Kürt vekili örgüt propagandası yapıyorlar diye haklarında soruşturma başlatmışlardı ve zindana atmışlardı. Selahattin Demirtaş hala zindanda tutuluyor. Her gün DEM partililere yönelik operasyonlar yapılıyor, tutuklamalar oluyor. AKP MHP faşizan rejiminin Kürt sorununu çözmek gibi bir niyeti yoktur. Şiddetin bitmesini isteyen bir devlet/hükümet önce Kürt halkının ulusal varlığını kabul ederler ve demokratik olurlar. Kürt sorunu çözülürse şiddetin biteceğini en iyi bu devlet çok iyi biliyor. Ama bu devletin Kürt sorununu çözmeye hiç niyeti yok. PKK ve Kürtler dağda silahlı mücadeleyi tercih etmiyorlar ama inkâr rejimi Kürtleri ulus olarak kabul etmiyor ve yok etmek istiyor.
Bu durumda Kürtlere ulus olarak var olmak için silahlı mücadele dışında başka bir yol bırakılmıyor. Devlet Kürtleri ulus olarak kabul ediyor da Kürtlere gelin yasal zeminde siyaset yapın diyor da Kürtler kabul etmiyorlar mı? PKK ve Kürtler 1993 yılından beri siyasi çözüm istiyor, Kürt sorununu silahla değil siyasetle çözelim diyor ama inkâr rejimi Kürt sorunu yoktur “terör” var diyor. İnkâr rejimi Kürtleri ulus olarak kabul etmiyor, bütün sorun budur. Kürtleri ulus olarak kabul etmeme zihniyeti bütün sorunların kaynağıdır. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye Suriye gibi iç savaşa sahne olmayana kadar Kürt sorununun olduğunu kabul etmeyecekler. Esad rejimi bile yıkılacağı güne kadar Kürt sorununun çözümünden bahsetmedi. Kürt halkının inkârı konusunda en koyu faşizan rejimin Türkiye’deki inkâr rejimi olduğu için Kürt halkının ulusal varlıklarını kabul etmeleri için daha çok mücadele etmek gerekiyor. Çünkü Kürtlerin en çok inkâr edildikleri ülke Türkiye’dir. Türkiye’deki inkâr rejiminin Kürtlerin ulusal varlığını kolayca kabul edeceklerini düşünmeyelim.
Kürt sorunu çözülemeyene kadar Ortadoğu’ya huzur gelmeyecektir
Evet, Kürtler büyük bir gelişme sağladılar, bilinç kazandılar, büyük bir Önderliğe sahipler. Ancak Kürtlerin ulusal varlığını kabul ettirmek için olağanüstü bir mücadele gerekiyor. Çünkü inkârın en derini ve en katısı, en faşizanı Türkiye’de var. Irak ve Suriye’de kolay olmadığına göre Türkiye’de çok daha zor olacağını bilerek daha büyük bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Kürt sorununu çözmek şurada dursun daha Kürt sorununun varlığını bile kabul etmiyorlar. Bir sorunu çözmek için önce sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor. Irak, Suriye ve Türkiye’nin sınırları beraber çizildiğine göre, şimdi sıra Türkiye’ye geliyor, yani Türkiye’ye belki askeri bir müdahale olmaz ama siyasi olarak bazı yaptırımlarla karşı karşıya geleceğini düşünüyoruz. Çünkü Kürt sorunu çözülemeyene kadar Ortadoğu’ya huzur gelmeyecektir. TC’nin Kürt halkının ulusal mücadelesini askeri olarak bitirmesine imkân olmadığına göre geriye her türlü mücadele yöntemini kazandırıcı olarak devreye koymak gerekiyor. TC’nin Kürt zihniyeti inkâra dayalıdır. Kürtleri ulus olarak kabul etme konusunda zerre kadar bile bir zihniyeti yok.
Öyle olsaydı Kürtlerin kırk yıllık silahlı mücadelesine “terör” demezdi. Demek ki bu devletin mayasında inkâr etme var. Türkiye Irak ve Suriye gibi bir iç savaşa sahne olur demiyoruz ama böyle bir tehlikenin olduğu ihtimali de var. Çünkü Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi Türkiye’deki olası bir değişime bağlıdır. Bir taraftan Öcalan gelsin mecliste konuşsun diyorlar ama diğer taraftan inkârın ve zulmün en kötüsüne devam ediyorlar. Bütün bunlar karşı tarafın niyetini açıkça ortaya koyuyor. AKP MHP faşizan rejimi Kürt sorununu çözmek istemiyor, Kürt halkına ve PKK’ye kibarca nazikçe ve tehditkâr bir dille gelin teslim olun kendinizi tasfiye edin diyor. Askerî olarak yapamadıklarını kibar bir dille siyasi olarak yapmak istiyorlar. Yani Önder Apo’ya ve PKK’ye Kürtlerin ulusal mücadelesinden vazgeçin, asimile olmayı kabul edin diyorlar. Yani Önder Apo’nun eğer özgür olmasını istiyorsa PKK’ye silah bıraktırsın, örgütü lağvetsin ve Kürtler için bir talepte bulunmasın diyorlar ve belki bu durumda Önder Apo için sözü edilen umut halkının olabileceğini söylüyorlar.
Önder Apo ve PKK bu devletin zihniyetini çok iyi biliyor
Kürt halkı Önder Apo olmadan özgürlük olmaz diyor. İnkârcı rejim bunu çok iyi bildiği için, Kürt halkına ve PKK’ye, Önderinizin özgür olmasını istiyorsanız silahı bırakın, örgüt olarak kendinizi feshedin, dağıtın diyorlar. Önder Apo’ya, eğer özgür olmak istiyorsan örgütüne silah bıraktır, örgütünü tasfiye et diye tehdit ediyorlar aslında. Oysaki Önder Apo için özgürlük Kürt halkının ulusal varlıklarının kabulüdür. TC devleti eğer PKK’yi bitirebilseydi, Şeyh Sait’in ve Seyit Rıza’nın başına gelenler Önder Apo’nun ve daha birçoğunun başına gelirdi ve Kürt halkına korkunç bir yönelme olurdu. Bunca mücadeleye rağmen hala Kürtleri ve PKK’yi bitireceğini hayal eden bir devletin PKK’yi bitirdiğinde Kürtlere neler yapacağını düşünmek bile istemiyoruz. Bu kadar tecritte rağmen Önder Apo’ya dokunamıyorlarsa bu, PKK’nin çok güçlü olmasından ve Kürt halkının Önder Apo’ya sahip çıkmalarından dolayıdır. PKK’yi bitirdik, bitti tükendi diyenler neden Önder Apo’ya örgütüne silah bıraktır diyorlar? PKK karşısında çaresiz kalanlar bu gibi kandırma amaçlı yöntemlere başvururlar.
Önder Apo ve PKK bu devletin zihniyetini çok iyi biliyor. TC’nin Kürt halkının ulusal varlıklarını kabul etmeleri kolay olmayacaktır ama başka çareleri de yoktur. Daha çok direniş, birazda Türkiye halkının zamlardan ve ekonomik sorunlardan kaynaklı olarak sokaklara çıkması ve rejimi zorlaması bir değişime yol açabilir. Çünkü bu rejim Türkiye halkına da ekonomik olarak çok zarar veriyor. Çünkü faşizm herkese zarar verir. RTE Urfa’da üçüncü yolun olmadığını söyledi, aslında doğru söyledi yani iki yol var kendileri için, ya Kürt halkının ulusal varlıklarını kabul ederler ya da biterler. Bizde kendi cephemizde iki yol olduğunu söyleyelim. Yani ya Kürtler kabul edilir ya da inkâr rejiminin sonu Osmanlı gibi olur. Kendileri için söyledikleri iki yoldan hiçbiri olmayacak ama Kürtlerin söylediği iki yoldan birisi birkaç yıl içinde kesin olacak.
İnkâr rejimi ya bitecek ya da Kürtleri kabul edecek
Önder Apo’ya örgütüne silah bıraktır demeleri PKK karşısında ne kadar zavallı duruma düştüklerinin bir ifadesi olmaktadır. Çünkü PKK’yi bitiremedikleri sürece Kürtleri daha fazla inkâr ve asimile edemeyecekler. Çünkü PKK inkâr ve asimile siyasetinin önündeki en büyük engeldir. Bunun için operasyonlarda ısrar ediyorlar belki bu sefer bitiririz diye. Ama bunun mümkün olmadığını bildikleri için taktik gereği de olsa İmralı’ya Önder Apo’nun ayağına kadar gidiyorlar. Kürt halkının ulusal varlıklarının kabul edilmediği durumda PKK’nin silah bırakmayacağını, mücadeleye son vermeyeceğini en iyi TC devleti biliyor. Çünkü PKK’yi bitiremedikleri sürece Kürtlerin ulusal mücadelelerini bitiremeyeceklerini ve Kürtleri asimile edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı PKK’yi bitirmekte ısrar ediyorlar. Ancak PKK’nin on milyonlarca Kürt halkının kendisi olduğunu AKP MHP faşizan rejimine hatırlatalım. Kürt halkı var olduğu sürece PKK daha çok büyür ve çoğalır.