HABER MERKEZİ -Ahmet Kahraman kaleminden
“Rojava Kürtleri, kan ve yangın nehirlerinden geçip, Türklerin bombardıman salvolarına direnerek dünlerden bugünlere geldiler. Kürtlüğünden pişmanlardan Hakan Çavuş’un toparlayıp koordine ettiği, Recep Erdoğan’ın başkomutanlığını yaptığı İslam söylemli uluslararası haydut çeteleri, Suriye ülkesini ele geçirdiklerinde, onlardan en azından sıcak bir bakış, yaklaşım ve tehditkar olmayan bir dil beklediler.
Ama olmadı. Çünkü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce “terörist” ilan edilmiş, başlarına ödül konulmuş “Fatih edalı dinciler” birer kuklaydı. Onları, ipin ucunda oynatıp, hırıltılı bir sesler konuşturanlar da yeminli Kürt düşmanı Türk rejimiydi.
O nedenle, haydut fatihlerin, “kellesine” karşılık 10 milyon dolar ödül konulmuş lideri olan Colani, kendini ülkeye Cumhurbaşkanı ilan eden toplantıya Kürtleri çağırmadı. Geçenlerde düzenlenen “Suriye’nin yeniden yapılanması” konferansına da…
Türkler böyle buyurmuştu, çünkü. O nedenle haydut fatihler, Araplardan sonra, ikinci büyük halk topluluğu olan Kürtlerin varlığını “yok” sayıyorlardı. O nedenle Suriye’nin kader toplantılarına çağırmıyorlardı.
Aynı Türkler, Suriye’de işgalci, ama şimdi “asli unsur”du. Afganlar, Arnavut, Tacik, Türk, Çeçen teröristler de ordu komutanı, yönetimde bakan, bürokraside baş; ama Araplardan sonra en büyük halk topluluğu olan Kürtler “dışlanan” idi.
Oysa kendi küllerinden doğan Kürtler, Birleşmiş Milletler yasası gereğince, “kendi kaderlerini tayin hakkı”na sahipti. Ülkelerini de kan bedelinde, haydutlardan korumuşlardı. Ayrıca düne kadar sesi çıkmayan, 3-5 yüz bin kişiden oluşan Dürziler bile, kendi kaderlerini avuçlarına alıp özerliklerini ilan etmişken…
Ve Rojavalılar, 60 milyonlukluk devletsiz Kürt varlığının bir parçasıydı. Ama birileri onlara devleti çok görüyor, “sana yaramaz” diye akıldanelik yapıyordu. Oysa Kürt’ün, Afrika kıtasının Ugandalısından, Kongolu veya Kenyalı’sından; bir Arap ya da Makedonludan eksiği yoktu. Kürtlerin, itilip kakılarak yaşaması da “Tanrısal kader” ve “Zerdüşt’ün öngörüsü”değildi. Kürtler de Fransızlar, Almanlar veya Hollandalılar gibi, kaderini tayin hakkına sahiptir.
Kürt’ün de herkes gibi yurdunun başı dik egemeni olma hakkı vardır. Bu konuda Cezayirliden, Vietnamlı ya da Meksikalı’dan eksiği yoktur.
Üstelik kimilerininki gibi ülkeleri çalıntı malı, Kürtler ise yurt hırsızları değildir. Kürtler, kendi ana yurtlarında var olup çoğaldılar. Kendi uygarlıklarını, yaşama biçimlerini yaratarak, tarihin derinliklerinden geldiler. Ülkelerinin dokunulmaz sahibi olduklarını hissederek yaşamalılar.
Özgürce ve bağıra bağıra o lirik dillerinin nağmeleri, kılamlarını söyleme, govend kollarında diz kıra kıra, herıkleşen figürler oluşturma hakkını, çekip almalıdır işgalcinin elinden. Kürt için govend, salt bir eğlenti değildir. Hayatın kendisi, özgürlüğün vücut diliyle dışa vurumudur. Özlemlerin dile getiren dans figürüdür. Kürt’ün sevinci, başkaldıranların zafer narası ya da yenilginin vücut diliyle anlatılan hüznüdür.
Kürtlerin bir devleti, en azından özerk bir yönetimi olmadığı için, Türklerin yaptığı gibi, dayak ve işkence ile dillerini öğretmiyorlar. Kürt’ün malı mülkü, baştan başa ülkesi, hırsıza, talancıya açık.
Çocuklar, anne ve babalarına uygulanan işkencenin tanığı olarak, travmalı bir ruhla büyüyor ve yaşıyorlar.
Devlet ya da özerk bir yönetime sahip olmak Kürt ruhuna aykırı ve sağlığına zararlı değildir. Bağımsız ya da özerk hayat, “Kürt milliyetçilerinden Kürtlere tuzak” hiç değildir. Serfinaz olmaktır, böylesi bir hayat. “Berxudan”, kısacası özgürlükleri doyasıya yaşamaktır devlet ya da özerklik sahibi olmak.
Avrupa kıtasında birkaç yüz bin kişilik Andora, Lüksemburg, Monako birer devlettir. Kuzey İtalya’da Ladinler özerktir.
Ve esaret ya da modern kölelik, Kürtlere kader değildir. Bu çember kırıldı, tüm Kürtler için kırılmalı. Baksanıza Rojava’da, Kürt’ün kimlik kaydı, künyesi de yoktu. Doğu Kürdistan Kürtler için sıram sıram darağacı ormanı, Kuzey esir kampıdır. Tüm bunlar, devletsizlikten.
O nedenle bu halk, Türklere demokrasi inşa etmek için, ölüm nehirlerine atılmadı, atılmıyor. Rojavalı Kürtler, Türklerin Suriye’ye efendi olması ve kara giysili, kara bayraklı, kara araçlara binili, kara yüzlü haydutlar ipin ucundaki kukla olsun diye ölmediler. Kürt kızları bunun için, Kobanê’de tankların bacasında bomba olarak patlatmadılar.
Haydi Kurdo, de rabe Xorto, Batı dünyası ardındayken Rojava’da, devletleşmenin ilk adımı, özerklik zamanı.”