HABER MERKEZİ
Hitler’in Polonya’yı işgal günü olan 1 Eylül, bir daha olmasın bilincini geliştirmek için, savaşa karşı barış mücadelesi için değerlendiriliyor.
Eğer eski güçlü emperyalistler 1 Eylül’e gelen yıllarda, Sovyetler Birliği’nin (SB) önerdiği faşizme karşı yaptırımlar için ittifakı kabul edip, Hitler faşizmini SB’yi yıkacak el olarak kullanmasalardı, Hitler faşizminin dünyayı işgal saldırganlığı gerçekleşmeyecekti. Hitler ve müttefikleri 57 milyon insanı katledemeyecek, sayısız kent ve köyü yok edemeyeceklerdi.
Bu olamayınca, Sovyetler Birliği ve halklar daha büyük bedeller ödeyerek faşist emperyalizme karşı, devrimlerle ve devrimci savaşla barışı gerçekleştirmek zorunda kaldılar.
Soğuk savaş döneminde ABD emperyalizminin (ve müttefiklerinin) işgalleri ve savaşları, neredeyse faşist emperyalizmin yaratttığı katliamları bulan sayıda insanı katletti. Tek fakla, Hitler ve müttefikleri, bu işi 5 yıl gibi az zaman süresince gerçekleştirirlerken, ABD ve müttefikleri bunu yarım asır gibi uzun bir sürede gerçekleştirdiler. Böylece Hitler faşizmi vahşetinden daha az göze battılar.
Bugün de ABD’nin ve diğer emperyalistlerin işgalleri yeni koşullarda sürerken, emperyalistler arası rekabet yeniden paylaşım savaşını hazırlıyor.
Bu arada burjuva devletlerin bölgesel işgal ve savaşları kendisini gösteriyor. Özellikle Ortadoğu’da. Siyonist İsrail, Türkiye ve Suudiler bölgesel yayılmacı savaşta bu kategoride başı çekiyorlar.
Erdoğan faşizmi, içte ve dışta savaşla, gücünden büyük savaşçılıkla diğerlerinden öne geçmeye çalışıyor. Yeni Osmanlıcı savaşçılıkla şovenizmi tırmandırarak içerde diktatörlüğünün kitle desteğini artırmaya da uğursuzca çaba harcıyor.
Yeni Osmanlıcı savaşçılığı sahada iflas etmesine rağmen bu kez Kürde karşı işgalci savaşçılığı ısrarla sürdürüyor. Erdoğan faşizminin Kürde karşı işgal savaşları, Türkiye’de faşizmi, faşist rejimi ise Kürde işgal savaşçılığını koşullandırıyor.
2015’den beri bu süreç hızlanarak sürüyor.
Fakat Erdoğan faşizmi, vahşetine rağmen hesapladığı gibi hızlı sonuç alamadı. Başta direniş gelmek üzere değişik nedenler, bu uğursuz hesabını bozdu. Direnişin sürekliliği yenilgisinin koşullarını hazırlıyor.
Türkiye halkı, eğer Kürdün onurlu barış isteğiyle omuz omuza Erdoğan faşizmin kirli ve işgalci savaşına karşı daha kitlesel ve kararlı biçimde durabilseydi, faşizmin yenilgisi çok daha hızlanacaktı.
Yarın 1 Eylül barış mitingleri var.
Erdoğan faşizminin içte Kürdistan belediyelerini yeniden işgaline karşı talep an’ın isteği olarak önde olacak.
Aynı zamanda, Erdoğan faşizminin kirli ve işgalci savaşlarına karşı talepler 1 Eylül’ün tarihsel öneminin güncel yaşamsal talepleri.
1 Eylül mitinglerinde aslolan özellikle Türk işçi ve ezilenlerinin bu talepleri yükseltmeleri ve mitinglere katılmaları.
Çünkü, Erdoğan faşizminin ‘Aşil Topuğu’ burada. Yeni Osmanlıcı ve politik islamcı işgalcilikle Türk halkından kitlesel desteğini ayakta tutar ve yükseltmeyi hesaplarken, Türkçülükle ve ulusalcı şovenizmle Türk halkından daha geniş kesimleri desteğine alabilmekte.
Kürt halkının ve sayın Öcalan’ın, Türk işçi ve ezilenlerine onurlu ve demokratik barış önermekte ısrar etmelerinin nedeni de faşizmin beslendiği bu çöplüğü ve çürümüşlüğü kurutmak.
Erdoğan faşizminin kirli savaşına ve işgalciliğine karşı, 1 Eylül mitingleri yeni ve kitleselliği yüksek bir demokratik barış mücadeleciliğine başlangıç olabilirse, faşizmin desteğinde heyelan yaratmanın dönemecine dönüşür.
Ne Soylu’nun valilerinin dayattığı, savaşa, kayyuma, Saray’a, halkların kardeşliğine ilişkin vb. sloganlara yasakları söker. Ne sonrası süreçte Erdoğan faşizmi, aşağı doğru yuvarlanmasını saldırılarla durdurabilir. Ne de savaş naraları ajitasyonunu sürdürebilir.
Türk işçi ve ezilenleri, savaşa karşı demokratik tüm güçler, savaşa bütçeyle ekmeği kesilenler, kamu emekçiliğinden ve akademiden tasfiye edilerek açlığa mahkum edilenler, kadınlar, öldürmeye ve ölmeye gönderilen gençler, 1 Eylül miting alanlarına akmalı. Saray’ı ‘Aşil Topuğu’ndan yakalayarak, Kürde kirli ve sömürgeci savaşçılığa, kendilerine faşist rejim karanlığına dur demelidir.
Ziya Ulusoy/Yeni Özgür Politika