HABER MERKEZİ
Bugün 1 Mayıs tüm dünya da İşçiler, Emekçiler; Birlik, Mücadele ve Dayanışma günlerini bir bayram coşkusu ile karşılayacaklar.
Bugün her ne kadar biçimde ve sorunlarının dile getirilişlerinde farklılıklar söz konusu olacak olsa da; işçiler, emekçiler dünyanın her tarafında eylemlerinin ortak paydası; sömürünün olmadığı, eşitlik, özgürlük idealinin geçerli olduğu bir dünyaya olan özlemlerini hep birlikte haykıracaklardır. Kürdistan ve Türkiye işçileri, emekçileri de böyle bir gerçekliğe bağlı 1 Mayısı kutlayacaklar.
Bugün her zamankinden daha fazla Kürdistan ve Türkiyeli işçilerin, emekçilerin hem kendi içlerinde hem de uluslararası alan da birliğe, mücadeleye ve dayanışmaya ihtiyaçları var. Öyle ki, AKP-MHP bloğunun her yönüyle kendini hükümran hale getirdiği faşist diktatörlük koşullarında bu gerçeklik kendini her zamankinde daha yakıcı bir hale getirmiş bulunmaktadır.
İşçiler, emekçiler yaşam koşulları itibarıyla Türkiye tarihinde her açıdan en zorlu dönemlerini yaşamaktadır. Ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda duyduğu tüm ihtiyaçlarının karşılanması önünde en ciddi engelleme, baskı ve kısıtlama ile karşı karşıyadırlar. İçerisinde bulundukları böylesi bir süreçte; ekonomik, siyasal ve demokratik alanda bugüne kadar mücadeleleri sonucunda elde ettikleri tüm kazanımları neredeyse tamamıyla gasp edilmiştir. Sendika üyelik haklarından, grev ve toplu sözleşme hakkının kullanımına varıncaya kadar bu gerçeklik söz konusudur. Çalışma güvenceleri kalmamıştır. Almış oldukları ücretler, ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin çok gerisine düşmüştür. Açlık sınırlarının çok altında kalan bir yaşama mahkum edilmişlerdir. Tamamen AKP-MHP faşist iktidarına itaat eder bir pozisyonda tutulmaya çalışılmaktadır.
Bir yanda bunlar yaşanırken diğer yandan da bunlar dışında Kürdistanlı ve Türkiyeli işçilere, emekçilere ne bir seçenek nede yaşam hakkı tanınmamaktadır. Emekten, eşitlikten, özgürlükten yana örgütlülüğü ifade eden sendikalara üye olan kamu emekçilerinin, belediyeler de ve farklı devlet kurumlarında çalışan işçilerin buralardan uzaklaştırılmış olmaları da bu gerçekliğin somut bir ifadesi olmaktadır.
Elbette Türkiyeli ve Kürdistanlı emekçilerin sorunları ve karşı karşıya bırakıldıkları zorlanmalar, baskı ve yasaklar bunlarla da sınırlı değildir. Aynı zaman da derinleştirilen ücretli kölelik koşullarında, demokrasiden ve toplumsallıktan uzak bir yaşam dışında önlerinde hiçbir seçenek bırakılmayarak kelimenin gerçek anlamıyla dört dörtlük bir köle haline gelmekle karşı karşıya bırakılmışlardır. Hatta 18. -19.yy’ın vahşi kapitalizmine taş çıkartacak olan bir yaşama mahkum edilmişlerdir.
Bu çok açık ve herkesin birebir tanık olduğu bir gerçekliktir. Değişik işçi kurumlarının ve çalışma örgütlerinin yayınladıkları istatistik verilerde bunu doğrulamaktadır. Güvencesiz çalışanların oran olarak çok ileri boyutlar ulaşması, bunlar içerisinde kadın ve çocuk işçi sayısının korkunç rakamlara varması, iş kazalarında artan işçi ölümleri ve sakat kalmalar, işsizlik oranında yükseliş, her gün iğneden-ipliğe gelen zamlar, iflas eden küçük esnafların her gün daha kabarık sayıya ulaşması, bir yandan bunlar yaşanırken de AKP-MHP faşist bloğu etrafında yuvalanmış bir avuç yalaka sermayedarın her gün servetlerine yenilerini eklemiş olmaları vb.leri de bu gerçekliğin yaşanan en somut örnekleridir.
Kürdistan ve Türkiyeli emekçiler 1 Mayıslarını ekonomik ve yaşamsal alanda var olan bu zorlanmaların en üst bir düzeye ulaştığı koşullarda karşılamaktadır. Fakat tüm bunlara karşı kıyasıya, büyük bedeller ödemeye hazır bir direniş ve mücadeleye de tanık olmaktadırlar. Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimci, demokratik, özgürlükçü güçler Kürdistan ve Türkiye’nin dağlarında, ovalarında, kentlerinde bunun mücadelesini yürütmekte ve bu uğurda şehitler vermektedirler.
Bugün ise mücadele tüm bu alanlarla birlikte zindanlarda daha ileri bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır. Leyla Güven in öncülük ettiği Süresiz Açlık Grevleri biçiminde süren bu direniş mücadelesi zindanlarda binlerce tutsağın katılımı ile devam etmekte ve sınırları; Kürdistan ve Türkiye’i aşarak başta Avrupa olmak üzere, Kanada, Galler vb. gibi ülkelere kadar taşmıştır. Gelinen aşamada da uluslararası alanda demokratik kamuoyunun ve duyarlı çevrelerin temel gündemlerinden bir haline gelmiştir.
Altıncı ayını doldurmak üzere olan Leyla Güven’in öncülüğünde devam eden ve şu ana kadar 8 şahadetin yaşandığı bu direniş, talepleri itibarıyla zindan duvarlarını aşmaktadır. Tamamen AKP-MHP faşizmine karşıdır. Temel talebi ise; Türkiye’nin Demokratikleşme, Kürdistan’ın Özgürlük Mücadelesi ile özdeşmiş olan Önder Apo üzerindeki mutlak tecridin kırılarak AKP-MHP faşizminin yıkılması olarak belirlenmiştir. Bu yönüyle de AKP-MHP faşizmine karşı, Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci, demokratik, özgürlükçü güçlerin yürüttüğü kıyasıya mücadelenin en güçlü temsilini üstlenmiştir.
Kürdistanlı ve Türkiyeli İşçiler, Emekçiler; Birlik, Mücadele ve Dayanışma günlerini böyle bir gerçeklik içerisinde karşılamaktadır. Bu temel de görev ve sorumluklarını yerine getirdiklerinde Uluslararası alanda Dünya İşçi ve Emekçileri ile mücadelelerini ortaklaştıracaklar ve gerçek anlamda emeğin günü olan 1 Mayıs’ı karşılamış olacaklardır.
O nedenledir ki, her yıl olduğundan daha fazla Kürdistanlı ve Türkiyeli işçiler, emekçiler, devrimci, demokratik, özgürlükçü güçler, AKP-MHP faşizmine karşı olanlar bu ortak payda da bir araya gelmelidirler. Meydanları, sokakları doldurmalı ve her alanda Demokrasiden, Özgürlüklerden yana olan istemlerini en güçlü bir şekilde dile getirerek, mücadele bayraklarını daha da yükseklerde dalgalandırmalıdırlar.
Şimdi haydi 1 Mayıs’a diyerek bu bayrağı meydanlarda, sokaklarda dalgalandırmanın zamanıdır.
Cemal Şerik