HABER MERKEZİ –
1 Mayıs’a en çok direniş yakışır. Direniş, toplumdaki tüm sesleri bastırdığını ve kendi sesini duymanın paranoyasında olan faşist sistem karşısında özgür insanın sesi olunduğunda daha bir anlam kazanır. Faşizm insandan korkar. En çok da kadından korkar. Bugün Türkiye’de kız çocuklarına, kadınlara ve her türden kadınca değere yapılan saldırı, faşizmin katıksız uygulanışıdır. Faşizm toplumdan, toplanmaktan korkar. Doğası gereği AKP-MHP faşizmi de kendi özgür iradesiyle biraraya gelen üç insandan korkuyor ve korktuğu için de sürekli saldırıyor. AKP-MHP faşizminin işçiliği ne hale getirdiği, yoğun işsizlikle, komşu ülkelerde savaşı körükleyip mülteci akını yaratarak ucuz işçiliği arttırmakla toplum bireylerini, emek insanlarını birbirine düşman hale getirmek istiyor. Ekmek kavgası deniyor. Oysa insandan başka hiçbir canlı yoktur ki, geçimini sağlamak için insan kadar onursuzlaştırılmaya katlansın.
Tüm sosyalist örgütler, Kürdistan özgürleşmeden Türkiye devriminin ve demokratikleşmesinin gerçekleşmeyeceğini bilmelidir. Kürdistan özgürleşmeden hiçbir sınıf ve cins özgürleşmez. Bu direniş günlerinde analara hakaret eden, saldıran, saygısızlık eden faşist AKP-MHP zihniyetine karşı eyleme geçmemek için hiçbir neden yoktur. Yine hayatın en büyük emeği olan analık emeğine ve kadınlık onuruna sahip çıkamayan örgütlerin başka yapacağı bir şey olamaz. Tutuklu bir kadının elleri kelepçeli halde doğumhaneye götürülmesi ve elleri kelepçeli bir şekilde doğum yaptırılması karşısında yapılacak tek şey, bunu yaptıran sistemi yıkmaktır. Bu direnişe sahip çıkmayan, bu faşist saldırılara karşı çıkamayan hiçbir hareketin özgür yaşama şansı yoktur. Bugün direnen Kürt kadınlarıyla birlikte faşizmi yıkma mücadelesini veremeyen örgütlerin, kurum ve kişilerin direniş tarihinde yer alması zordur. Kurulan, yok olan ya da marjinalleşen örgütler tarihi bunu ispatlar.
Kadınların faşizmden intikamı, yanyana gelmeyi suç sayan ve yanyana gelen herkese saldıran faşizme karşı direnmekten, yanyana gelmekten, toplanmaktan, büyümekten ve gücünü büyütmekten geçer. Yaşamın en büyük emekçileri, yaşamın tanrısal direnişçileri olan kadınlar, bu yılki 1 Mayıs’a bu büyüme ve toplumu yaratma ruhunu verecek, 1 Mayıs’ta faşizmi yıkmanın büyük iradesini ortaya koyacaktır.
Kadın kadar toplumda öncü konumda bulunan gençlik de daha aktif olacak, direnişe en aktif katılımı gençler yapacaktır. Sistem karşıtlığı, kabullenmediği sistemi yıkmanın iradesini ve eylemini yükseltmekle mümkündür. Yoksa gençliğin faşizmin elinde bir nesne olmak dışında kaderi olmaz. Gençlik, tecridi kırma ve faşizmi yıkma, özgür yaşama özgür iradeye adım atma eyleminden alıkoyan ne varsa, bu engelleri aşarak öncülük rolünü oynayarak ve faşizme hakettiği darbeyi vurarak toplumun öncüsü olmayı tıpkı 68 kuşağının ruhuna yakışır bir tarihsel yürüyüşe geçecektir.
Türkiye’de direniş, tüm toplumsal kesimleri ilgilendiren bütünlüklü bir olgudur. Efrîn’de bu kadar katliam ve talan olurken, Kürdistan dağları her gün bombalanırken, sınır uçlarında her gün kolberler vurulurken, kadınlar elleri kelepçeli doğum yapmaya zorlanırken, fabrikalarda endüstriyalizmin kurbanı olan işçiler için hiçbir tedbir alınmazken ve yüzlercesi birden ölen işçilerin ardından bir de ailelerine saldırılırken, faşist sistem karşısında onuruyla dimdik ayakta duran analara her gün hakaretler ediliyorken hep susanların, bu faşist sistemi yıkmak için eyleme geçmeyenlerin karşılaştıkları ve karşılaşacakları her tür saldırı ve hakaret, tek kelimeyle onların hakettiğidir. Toplum bir bütündür.
Kürtlerin yüzyıldır karşı karşıya oldukları soykırım karşısındaki direnişi görmezden gelmek, tüm saldırıları ilahi bir hakikat gibi kabullenmek tabi ki tüm toplumsal kesimlerin, tüm siyasi duruşların, işçilerin, memurların kaderi olmuş ve nihayetinde sahibine dönmüştür. Öyle ki, bugün Türkiye’de emekçi sınıflar büyük oranda direnişten koparılmış, ayrıca sosyalist kesimler de yürüttükleri mücadeleyi işçi sınıfı endeksine oturtmaktan vazgeçmiştir. AKP-MHP faşizmi, işçileştirdiği kesimleri işten attırma tehdidiyle kendine bağımlı hale getirmiştir. Faşist iktidar seçimler sonrası düşüşe geçtiğinde birçok işçi-emekçi de içinde bulundukları konumdan çıkmayı tercih etmiş ve başka örgütlenmelere yönelmişlerdir.
Kürdistan özgürlük mücadelesinde Mayıs ayı, şehitler ayıdır, direniş ayıdır. Verilen büyük bedeller kadar, kendini inşa etmenin en güzel zamanıdır. Direniş zamanıdır. Varolma zamanıdır. Bu 1 Mayıs’ı direnişle karşılamak, AKP-MHP zihniyetinin Türkiye’deki tüm kesimleri, tüm sınıfları teslim alma girişimi ve bunun için yapılan saldırıları görerek faşizmi yıkmaya yönelmek, bu 1 Mayıs’a verilecek en doğru anlam olacaktır. 31 Mart seçimlerinde iktidardan düşen AKP-MHP faşizminin iktidarı bırakması için demokrat, devrimci, yurtsever tüm kesimlerin direniş meydanlarına gitmesi, emeğin özgürlüğünü, ülkenin özgürlüğünü, özgür toplumsallaşmayı haykırması, direnişe yakışan tutum olacaktır.
1 Mayıs dünya emekçiler gününe Türkiye ve Kürdistan’da verilecek en güzel cevap, AKP-MHP faşizmini yıkarak emeğin sömürüsüne son vermek, emekçilerin zihniyetinin işgal edilmesini durdurmak, toplumu faşizmin tek tipleştiriciliğinden kurtarmaktır.
Dilzar DÎLOK