HABER MERKEZİ- Kemal Söbe’nin Kaleminden
“Aradan 44 yıl geçmesine rağmen, 12 Eylül rejimi katmerleşerek devam etmektedir. Hükümetler geldi geçti, başbakanlar değişti, cumhurbaşkanları değişti, meclisteki vekiller defalarca değişti, bakanlar kurulu kaç defa değişti, ama 12 Eylül rejimi değişmedi, çoğalarak ve daha da şiddetlenerek devam ediyor. 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyi sadece bir askeri bir darbe olarak görmek yanlış olur. 12 Eylül, Türkiye’de bir sistem yarattı. Darbenin amacı sadece gelişen toplumsal mücadeleyi bitirmek, ezmek değil, mücadele edemeyen, direnmeye cesaret edemeyen, korkak, edilgen ve pasif bir toplum yaratmayı hedefledi. 12 Eylül’ü, 12 Mart’ın bir devamı olarak ta değerlendirebiliriz. Toplum karşıtı ilk darbe 12 Mart 1971’de oldu, sol ve demokratik kesimler hedeflenerek, toplumsal mücadelenin önüne geçilmek, bitirilmek istendi.
12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin arkasında NATO ve Batı emperyalist güçlerle onların Türkiye’deki yerel ayakları olan komprador işbirlikçi burjuvazi var. Türkiye’de olası bir devrim, sermayenin sonunu getirebilirdi, bütün servetlerini kaybedebilirlerdi. Bundan korkan bir Tüsiad ve global sermaye güçleri, hem bu toplumsal mücadeleyi bitirmek ve hem de Türkiye üzerinde siyasi ve ekonomik olarak daha çok hakimiyet kurmak için, 12 Eylül askeri darbesini yaptırdılar, bütün sol, sosyalist, yurtsever, devrimci güçleri hedefleyerek bitirmek istediler. Sadece belli bir devrimci kesim üzerinde değil, aslında bütün toplum hedeflendi, devrimcilere sempati duyan sol ve devrimci güçlerin örgütlü olabilecekleri bütün şehirler, köyler ve mahalleler günlerce hatta aylarca asker ablukasına alındı. 12 Eylül bütün Türkiye’yi açık bir hapishaneye çevirmişti, binlerce, on binlerce devrimci demokrat ve yurtsever insan tutuklanarak zindanlara konuldu, bir o kadarı da yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Sadece 2 yılda 200 devrimci işkenceyle ve asılarak öldürüldü. 12 Eylül, zindan içinde zindan yaratmak demektir. Darbe sadece devrimcileri zindana koymakla kalmadı, devrimcileri siyasi amaçlarından vazgeçirmek için insanlık dışı ne varsa hepsini denediler ve sonuç almak istediler. Zindanda devrimciler siyasi hedeflerinden vazgeçirilip, esir alınırsa, dışarıdaki mücadele daha kolay bastırılır ve toplum ürkütülür, mücadeleye destek olmazlar hesabını yapıyorlardı, darbeci güçler.
12 Eylül’ü çok yönlü olarak değerlendirmek mümkündür. Hem bir baskıcı darbe hem Türkiye’yi dışarıya daha çok bağımlı hale getiren bir rejim, hem anayasayı değiştirip işçi haklarını ve ücretlerini dondurma, hem serbest piyasa ekonomisini daha çok yaygın hale getirme, kamu mülkiyetlerini özelleştirme ve her şeyi özel holdinglere satma ve hem de korkak ve pasif bir toplum yaratmayı hedefledi, 12 Eylül. Dikkat edilirse 1980 ler de Türkiye’de korkunç bir zam dönemine girildi, her şeyi özelleştirme kampanyaları başlatıldı, her hafta zam üstüne zam yapılıyordu, ülkenin kapıları ardına kadar açılmıştı global sermaye güçlerine . Özallı yıllar, global sermayenin Türkiye’yi hem siyasi ve hem de ekonomik olarak kuşatma altına aldığı yıllardı ve bu kuşatma hala devam etmektedir. En son AKP eliyle onlarca kamu mülkiyeti özelleştirildi, satıldı. Özellikle 12 Eylül sonrası oluşan hükümetlerin hepsi global sermayenin ve onun ülke içindeki uzantısı ve temsilcisi olan Tüsiad’ın direk temsilciliğini ve hizmetçiliğini yapmışlardır. Bu arada Özal la sivil olarak yoluna devam eden 12 Eylül rejimi Türkiye’de mafyavari ve çetevari bir hırsızlar hükümetleri yarattılar. Her tarafta hırsız, mafya ve çeteler türedi, devletin içi çetelerle doldu, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve devletin parasını yan cebe koymak bir kültüre dönüştü, iktidara gelen partiler zenginleşerek gittiler. Sadece bu kadarla kalınmadı, toplumsal bir yozlaşma ve çürüme başladı. Kürdistan sürekli özel olarak cunta rejimiyle yönetildi. Özellikle son yıllarda Kürdistan harap edildi ve bu saldırılar devam ediyor. Yasal zeminde de Kürtlerin kazanımları hedefleniyor, iradeleri kabul edilmiyor. DEM belediyelerine kayyum atanmaları ve DEM’e yönelik saldırılar artarak devam etmektedir.
AKP hükümeti, 12 Eylül rejimini temsil ediyor. Zaten siyasal İslamcı güçler, 12 Eylül’ün bir ürünü olarak peydalandılar. Şu an, Türkiye’nin hiçbir döneminde olmadığı kadarıyla dinci cemaat ve tarikat ülkenin başına bela edildi. 12 Eylül en çok kendisini Amed zindanlarında sonuca ulaştırmak istemiştir, ama en çokta Amed zindan direnişlerinde ve dışarıda gelişen büyük direnişlerle gereken dersi almıştır. Kürdistan Ulusal Devrimci Mücadelesi, 12 Eylül’ün hasaplarını ters yüz etmiş, 12 Eylül’ün en azından Kürdistan’da deflerini dürmüştür. 12 Eylül rejimi ve geleneksel inkarcı sistem, Kürdistan’da siyaseten iflas etmiştir. 12 Eylül, Türkiye’ye her yönden çok kan kaybettirdi ve toplum hala bunun enkazı altındadır. Kürdistan Ulusal Devrimci Hareketi. 12 Eylül rejiminin yarattığı ve toplumu esir ettiği baskıcı sistemi bütün Türkiye ve Kürdistan’da ortadan kaldıracak, yeni bir yaşamın temellerini inşa edecektir. Türkiye ve Kürdistan’da yeni ve özgür bir yaşamın kurulacağına olan inanıcımız tamdır…”