HABER MERKEZİ –
Mevcut ulus devlet yapılanmalarını büyük görüyorlar, küçültmek istiyorlar
Arap sahası en çok uyanacak saha, fakat bu ulus devlet milliyetçiliği gözünü kör etmiş durumda. Zayıf kalıyorlar. Tabii işin içine Katar, Libya, İdlib girince artık sessiz kalmaları mümkün değil. Zaten yakında bir Mısır-Türkiye savaşı çıkabilir diye birçok çevre konuşuyor. Şimdi Rusya, ABD, Avrupa arasında gerçekten de çıkar çatışmaları var, fakat ittifakları da mevcut. Birlikte yürütüyorlar. Ortadoğu’yu daha fazla sömürebilmek için Ortadoğu’nun gücünü daha çok düşürmek istiyorlar. Bunun için de var olan siyasi iradeyi daha fazla parçalama, darbelemek istiyorlar. Mevcut ulus devlet yapılanmalarını büyük görüyorlar, küçültmek istiyorlar. Daha çok başarabilirlerse parçalayacaklar, böylece birbiriyle çelişir ve çatışır kılacaklar. Böylece herkesi kendilerine daha fazla mecbur bırakacaklar. Ortadoğu’ya daha kolay hükmedecekler. Daha derin sömürecekler. Sermayenin akışı, azami kâr elde etme daha fazla olacak. Sermayenin güvenliğini de bu biçimde sağlamak isteyecekler. Arap sahasında yürüttükleri böyle bir parçalamadır. Eğer önü alınmazsa İran’da da Türkiye’de de bunu yapacaklar.
Bugünkü Türkiye ve İran yönetimlerinin göremediği, görse bile güncel çıkarları nedeniyle red ettikleri, görmezden geldikleri gerçeklik bu oluyor. Aydınların, siyasetçilerin, kadın, gençlik hareketlerinin, toplumsal hareketlerin de yeterince görüp anlayamadıkları gerçeklik budur. Ufukları buna yetmiyor. Düşünce de görmek isteseler bile iradeleri böyle bir duruma karşı mücadele etmeye yetmediği için aslında gerçekleri biraz da görmek ve duymak istemiyorlar. Bir kendini kandırma ve yanıltma var. Ama bilelim ki, küresel sistem bunu yapacak. Bu doğrultuda Ortadoğu’da kimler kendi çıkarlarına hizmet ediyorsa onu da devam ettirmek istiyorlar.
Özellikle mevcut Ortadoğu’nun parçalanıp yeniden yapılandırılmasında Kürt dinamiğinin belirleyici gücünü görüyorlar. Onun için Kürtleri de kendi politikaları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Bu nettir. Böyle bir kullanmada KDP çizgisi çok kolay yönlendirilen bir çizgi. Mevcut PKK çizgisi buna engel oluşturuyor. Bunun önünde engel Önder Apo’ydu, PKK’ydi. Onu etkisiz kılmak için Uluslararası Komplo temelinde 22 yıldır saldırı yürütüyorlar. Bugünde aynı şeyi sürdürüyorlar. Aslında PKK’ye, Önderliğe saldırırken Kürt dinamiğini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı öngörme temelinde bunu yapıyorlar.
Kürtleri karşıya almak istemiyorlar. Eskisi gibi Kürt dinamiğini yok saymıyorlar, TC gibi hepsini yok etmek de istemiyorlar. Kendilerinin ideolojik, stratejik yaklaşımlarına karşı olan özgür Kürtlüğü yok ederek işbirlikçi Kürtlük temelinde Kürt dinamiğini, Ortadoğu’yu kendi çizgileri temelinde yeniden yapılandırmak için kullanmak istiyorlar. Bu çok nettir. Bunun için gerçekten de önce Önder Apo’ya karşıtlık, düşmanlık yaptılar. Onunla başarılı olamayınca şimdi PKK’ye karşı mücadele ediyorlar.
Bu güçlerle PKK arasında sert bir ideolojik karşıtlık ve mücadele var. Fakat PKK’de değişim-dönüşüm yaşadı, sert mücadele Kürt dinamiğini zayıflatmaya da götürebilir. Onu da kendi çıkarlarına görmüyorlar. Yani mümkünse kendilerine karşıt olan Kürtlüğü yok ederek, zayıflatarak PKK’yi değişime-dönüşüme uğratıp denetim altına alınır kılarak bunu yapmak istiyorlar. PKK’ye de dayatılan budur.
İşte PKK geri planda olsun, Önder Apo’nun geliştirdiği yeni paradigma, ideolojik, örgütsel çizgi temelindeki ayrışmalardan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmak istiyorlar. Demokratik Konfederalizmden kendileri de yararlanmak istiyor. KCK’yi, HPG’yi tümden red eden bir yaklaşımları yoktur. Karşıtlıkları ideolojiktir. Kürdistan’ın bütünlüğünü sağlayan ve Ortadoğu’yu parçalamaya dönük girişimlerine karşı çıkan ideolojik, siyasi çizgiyi ortadan kaldırmaya dönüktür. Denetime alınmış, küçültülmüş bir PKK’ye biraz razı görünüyorlar. Tabii bunu PKK’ye kabul ettirebilirlerse… Olmazsa PKK’nin merkezi yapısını parçalayarak, parçaları denetim altına almak, parça parça PKK’nin yarattığı değerleri kullanmak istiyorlar. Mevcut haliyle böyle bir yaklaşımları var.
İlginçti, geçen yaz bu çevrelerden bir tane değerlendirme gelmişti, bize öğütler veriyordu. ‘Niye hala PKK diyorsunuz, KCK deyin, HPG deyin, yönetiminiz KCK adına açıklamalar yapsın. Niye PKK adına yapıyorsunuz, niye PKK bayraklarını bu kadar büyük tutuyorsunuz. KCK, diğer bayrakları çıkarın, küçük bir PKK bayrağını da bunların yanına koyun. Böyle daha iyidir’ diyorlardı.
Dikkat edilirse, PKK üzerinden sorun yaratılmak isteniliyor. Sanki bunu Başûrê Kurdistan yaratıyormuş gibi görünüyor ama aslında onlar küresel sermaye sisteminin politikalarını, düşüncelerini temsil ediyorlar, dillendiriyorlar. Onlara bunları söyletenler var. Bizim içimizde de böyle yeni bir tür tasfiyecilik geliştirme çabaları, etki altına alma çabaları var. 2008 Zap operasyonu sürecinden itibaren böyle bir dayatma vardı. Aslında Zap’ta istedikleri olsaydı Başûrê Kurdistan yönetimini etkili hale getirerek PKK’yi onların denetimindeki Ulusal Kongre çerçevesinde denetlenir hale getireceklerdi. Başaramadılar. Şimdi de çeşitli biçimlerde böyle bir denetim geliştirmek istiyorlar.
Çünkü Önder Apo’nun özgürlük, demokrasi, demokratik birlik, özellikle de Demokratik Konfederalizm temelindeki birlik ve demokratikleşme düşüncelerini kendileri için en büyük zarar, en büyük tehlike, en büyük düşmanlık olarak görüyorlar. Dünyaya ve Ortadoğu’ya dayattıkları daha fazla ulus devlet parçalanması, daha çok ulus devlet milliyetçiliği ve diktatörlüğüne karşı alternatif sistem, Demokratik Özerklik temelindeki Demokratik Konfederalizm oluyor. Kürt sorununun Demokratik Konfederalizm çözümü, Ortadoğu sorunlarının demokratik Ortadoğu Konfederalizmi temelindeki çözümü, yine dünyada devletlerin diktatöryel hegemonyasına karşı Dünya Demokratik Konfederalizminin geliştirilmesi düşüncesi mevcut sistem için en çok korkulan, en fazla düşmanca görülen düşünce oluyor. Ona karşıdırlar. Onu bilelim. Buna karşı saldırıyorlar.
Önderliğe düşmanlık, Önderliği izleyen PKK’ye düşmanlık, karşıtlık bu temelde gelişiyor. Çünkü kendi politikalarının alternatifi olarak gelişebilecek yegane gücü Önder Apo’nun geliştirdiği yeni çizgide görüyorlar. O çizgiyi tehlikeli buluyorlar, yok etmek istiyorlar. Onun için de Önderliğe dönük politikaları var. PKK’ye dönük ayrı politikaları var. KCK’ye, HPG’ye dönük ayrı politikaları var. Parçalara dönük ayrı politikaları var. Böyle çok sinsi, çok yönlü yaklaşımlar gösteriyorlar. Bunların bilinmesinde fayda var.
Şimdi bütün bunlara karşı mücadele nasıl olmalı? Her şeyden önce bu gerçekliği görüp doğru anlamak lazım. Yani TC’nin yeni konseptini de doğru görmek lazım. Bu konsepte destek veren, onay veren politikaları da doğru görüp anlamak gerekiyor. Bölgesel güçlerin politikalarını, yerel işbirlikçi güçlerin politikalarını, özellikle de küresel hegemonik sermaye güçlerinin politik yaklaşımlarını doğru görmek, anlamak, onlara uygun bir politik yaklaşım göstermek gerekiyor. Onlar arasındaki çelişki ve çatışmaları görüp anlayan, onlardan yararlanabilen ama esas olarak da kendi öz gücüne, öz mücadelesine dayanan bir ideolojik-politik çizgi izlemeye kesinlikle ihtiyaç var.
Doğru stratejik bakış önemli
Süreç karmaşık. Olaylar çok karmaşık. Hiç öyle kolay anlaşılır bir durum yoktur. Hele hele öyle pratikleşilebilir bir durum yoktur. Çok iç içe geçmiş, çok karmaşıklaşmış bir durum var. O nedenle anlayış çok önemli. Doğru anlamak ve ideolojik-stratejik bakabilmek, ideolojik ve stratejik bakış temelinde doğru politikalar ve taktikler geliştirmeyi bilmek lazım. Yani bu dönemde taktikçi olmak gerekiyor. Politikacı olmak lazım. Politik esnekliği etkili bir biçimde uygulayabilmek gerekli ama bunun mutlaka bir ideolojik-stratejik çizgiye bağlı olması, o temelde yönetilmesi lazım. Çizgiden koparsa her an kullanılmaya açık olur. Başkalarına hizmet eder hale gelir. Tehlikeli olur. İdeolojik-stratejik hattı olmayan, bu hatta dayanmayan, bu hattı görmeyen her türlü politik-taktik yaklaşım tehlikelidir. Politik esneklik yapacağız diye ideolojik-stratejik doğrultuyu, çizgiyi, katılığı kaybetmemek lazım.
Tabi sadece ideolojik-stratejik bakışa da dayanıp kaskatı kalmamak, pratikte yaratıcı olamaz, üretken olmak lazım. Öncelikle bu durum önem taşıyor. Çünkü bütün bunlara karşı doğru mücadelenin yolunu Önder Apo aydınlatmış bulunuyor. Demokratik Özerliğe dayalı Demokratik Konfederalizm siyaseti tüm bunlara karşı politik çözüm programını ifade ediyor. Özgür Kürdistan, Demokratik Ortadoğu formülü temelinde bu gerçekleşebilir bir durumdur. Böyle bir durumun mücadele çizgisini de 14 Temmuz aydınlatıyor. Ama öncelikle bu gerçekliği görüp, bunların gerektirdiği günlük, yaratıcı politik-pratik uygulamaları geliştirici olmak lazım. Bunu biraz da topluma, halklara, Ortadoğu’ya yayabilmek gerekli. Hemen Demokratik Konfederalizm çizgisinde bölgesel-küresel düzeyde en geniş ittifaklara ulaşabilmek, toplumsal dinamikleri aydınlatabilmek gerekli. Ama sistem içi çelişkileri de iyi görmek, geliştirmek, onların o çelişki ve çatışmalarının ortaya çıkardığı imkan ve fırsatlardan yararlanabilmeyi de bilmek lazım. Başka türlü mücadele etme, işgal ve soykırım saldırılarını boşa çıkartmak mümkün değildir.
Tabi diğer yandan mücadele önceliklerini doğru tespit etmek lazım. Biz bir süredir bunun üzerinde de duruyoruz. Böyle bir dönemde politik açıdan herkesle ilişki ve mücadele içinde olmak gerekli ama herkesin de durumunu aynı görmemek lazım. Böyle bir süreçte en büyük tehdit, tehlike AKP-MHP-Ergenekon ittifakı temelinde TC’nin geliştirdiği soykırım ve işgal saldırıları oluyor, bunları içeren konsept en büyük tehlikedir. Dolayısıyla en önde ve en yoğun mücadele edilmesi gereken, mücadelede başa alınması gereken hedef de kesinlikle budur. Bu bakımdan da doğrultu yanılgısına düşmemek lazım. Birçok çevre bizi yanıltmaya çalışıyor. Kimileri İran’ı önümüze hedef olarak sürmeye çalışıyor. Kimileri Kürt-Arap çatışması yaratmaya çalışıyor. Bazı Arap güçlerini önümüze hedef gibi göstermeye çalışıyor. Bu konularda yanılmamak lazım.
Doğru stratejik bakış önemli. Baş düşman, baş hedef kesinlikle mevcut soykırımcı-işgalci saldırıları yürüten TC, onu oluşturan AKP-MHP faşizmi ve onun yıkılmasıdır. Buna dayalı bir pratik gelişmeyi de tabi daha yaratıcı bir biçimde yürütmek lazım. Bu temelde propaganda-ajitasyon faaliyetlerini etkili kılmak gerekli, diplomaside daha yararlı olmak lazım. Kürdistan’ın bütünlüğüyle, parçaların özgünlüğünü daha iyi birleştirebilmek gerekli. Özgürlük Hareketi mücadelesi içerisindeki çeşitli örgütlere yeterince rol oynatabilmek lazım. Gençlik kendi rolünü oynayabilmeli, Özgür Kadın Hareketi rolünü etkili oynayabilmeli. Tabi bunlarla birlikte Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde yürütülen mücadeleyi de öngörmek, ideolojik doğrultu kadar stratejik çizgiyi de doğru anlayıp bütün çalışmaları böyle bir stratejik hatta bağlamak önemli. Bunun için de gerillanın öncülüğü, gelişimi, mücadelesi önemli oluyor.
Duran Kalkan