HABER MERKEZİ
Özgürlük mücadelemizin direnmek yaşamaktır geleneğinin ilkelerini temsil eden Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek’in 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişi, Kürt halkına geçmişte olduğu gibi bugünde en büyük direniş kılavuzu olmaya devam etmektedir. 14 Temmuz direnişi, Kürt halkının yok edilmek istenen umuduna umut olmuş, yeniden yaşam iddiasını yaratmasında, inancının gelişmesinde büyük bir etkide bulunmuştur. Dolayısıyla Kürt halkının kendi değerleriyle yeniden buluşmasında, yeniden kökleri üzerinde yeşermesinde büyük fedakarlıklar göstererek şehit düşen 14 Temmuz Ölüm Orucu şehitleri başta olmak üzere tüm özgürlük şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Temmuz ayı vesilesiyle bir kez daha şehitlere olan bağlılığımızı yeniliyor anılarını yaşatma sözünü veriyoruz. Kuşkusuz dünyanın farklı farklı yerlerinde de ezilen, sömürülen halkların özgürlük mücadelelerinde büyük bedeller verilmiştir. Ve büyük direnişler sergilenmiştir. Ancak Kürdistan tarihi açısından 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişinin de ayrıcı büyük bir anlamı ve önemi vardır.
12 Eylül faşizm zulmü tüm Türkiye ve Kürdistan’ı etkisi altına aldığı bir dönemdir. 12 Eylül askeri faşist rejim, Kürt özgürlük mücadelesini sindirmek, yok etmek ve nefes aldırmamak için her türlü insanlık dışı yöntemleri, Amed zindanlarında sergilemiştir. Ancak 14 Temmuz direnişi, zindanlardaki bütün insanlık dışı uygulamaları, vahşeti gün yüzüne çıkarmış, 12 Eylül askeri faşist darbesine, onun ideolojik zihniyetine en büyük darbeyi indirmiştir.
Kürdistan’da devrimciliğin ilke ve ölçülerini ortaya koyan yaklaşım PKK’nin önder kadroları olan Kemal, Hayri, Akif ve Ali Çiçek yoldaşların temsil ettiği Apocu tavır olmuştur. 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişinde ortaya çıkan bu Apocu tavır, 12 Eylül cuntasını gerçekleştiren generallere diz çöktürmüş, düşmana boyun eğdirmiştir. Bu yoldaşların direnişleri en ağır tutsaklık koşullarında dahi direnerek kazanmanın anlamı ortama koymuştur. Yaşamak ve en önemlisi de yaşatmak için direnişin ne kadar büyük bir anlama sahip olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla Kürdistan da yaprak bile kıpırdayamaz denilen bir dönemde, adeta bir var olma mücadelesi direne direne verilmiştir. Bu anlamda 14 Temmuz bir direniş geleneğidir. Ve bu görkemli direniş geleneğinin yaratıcıları olan Kemaller, Hayriler adını özgürlük mücadelemizin tarihine altın harflerle yazdırmışlardır. Apocu direniş ruhlarıyla bir halkın umutlarını yeniden yeşertmenin paha biçilmez bir onur olduğunu göstermişlerdir.
Direnişle örülmüş bir tarih
Tarih, Diyarbakır zindanlarındaki vahşetin, özgürlük tutkusu ve iradesi karşısında duramayacağını, aşılabileceğini 14 Temmuz direnişiyle en yalın biçimde anlama kavuşmuştur. Bu da direnişin üstesinden gelemeyeceği zorluk, yaratamayacağı gelişme, ortaya çıkaramayacağı güzellik olmadığını doğrulamıştır. Nasıl ki, Diyarbakır zindanlarında sergilenen vahşet, Kemalleşerek aşılmışsa, 1992 güney savaşında işbirlikçi çizgiye Beritanlaşarak karşı durulmuşsa, 6 Mayıs 1996’da önderliğimize yönelik geliştirilen suikast saldırısı Zilanlaşarak kırılmışsa, 9 Ekim uluslararası komplosu yüzlerce yoldaşın bedenini ateşten çember yapmasıyla boşa çıkarılmışsa, tüm bu direnişler özgür yaşamın yaratıcısı önderlikle özgür yaşamı kurma iddiasında olanların inancını ve kararlılığını göstermektedir.
PKK tarihi, 14 Temmuz direnişinde olduğu gibi her anı, her adımı direnişle örülmüş bir gerçeğe sahiptir. Bu nedenle 14 Temmuz direniş geleneği Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından bundan sonrası içinde izleyeceğimiz pusula ve gelişim rotamız olacaktır. 12 Eylül faşizmine karşı duran direniş ruhu, özgürlüğü de yeniden inşa edecek olan ruhtur çünkü. Ve bu ruh Mazlum Doğan yoldaşın “Direniş zafere, teslimiyet ihanete götürür” ruhuyla mayalanmıştır.
“Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistanı Özgürleştirelim” hamlesinin öncülüğünü yapan Leyla Güven’in Diyarbakır zindanında 8 Kasım 2018 günü başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi de aynı bu ruhla gelişmiştir. Tüm zindanlara, dört parça Kürdistan’a ve dünyanın dört bir yanına yayılarak yeniden özgürlük ruhu vücut bulmuştur. Otuz yedi yıl sonra Büyük açlık grevi direnişçileri de tıpkı 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişçileri gibi faşist-soykırımcı zihniyete karşı bedenlerini açlığa yatırarak büyük bir ideolojik mücadele vermişlerdir.
Leyla Güven ve Ölüm Orucu direnişçileri şahsında Büyük Açlık Grevi Direnişine katılan tüm devrimci ve yurtseverlerimiz büyük bir başarı elde ederek önderlikle görüşme yapılmasını sağlamışlardır. Bu anlamda açlık grevleri direnişçilerinin gösterdikleri tarihi iradenin, fedakarlığın ve inancın 14 Temmuz direniş ruhuyla büyük bir bağı vardır. Böylelikle direnişle elde ettiğimiz her kazanımın bizi daha fazla şehitlerle buluşturduğunu ve mutlak başarıya ulaştırdığını gördük. Bu gün aynı ruhtur bizi var eden, bu gün aynı ruhtur düşmana en büyük darbeyi vuran. Dolayısıyla artık bundan sonrası için izlenmesi gereken “Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistanı Özgürleştirelim” hamlesinin ikinci aşamasını Temmuz ayı şehitlerinin ruhuyla daha fazla yükseltmektir.
Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım…
Büyük öncülerimiz Kemallerin, Hayrilerin şahsında şehitler ayı olarak andığımız Temmuz ayına en anlamlı yanıtı, kuşkusuz direniş hamlesi ekseninde mücadeleyi daha fazla tırmandırarak vermektir. Yeniden dirilişimizin, yeniden var olmamızın ve toplumsal değerlerimizin öncüsü Önderliğimizin mutlak anlamda özgürleşmesini sağlayabilmektir. Aksi taktirde Önderliğe olan yetersiz yoldaşlığı aştığımızdan bahsedemeyiz. Tarihi sorumluluklarımızı yerine getiremeyiz. Bu nedenle söz konusu direniş hamlemizin, amaçladığımız hedefler temelinde başarıya ulaşana kadar kesintisiz devam etmesi için her birimizin büyük sorumlulukları var. Hele ki, biz kadınlar olarak çok daha fazla sorumluluklarımız olduğu açıktır.
Bilindiği üzere “Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistanı Özgürleştirelim” şiarı temelinde hareketimizin Ekim 2018’de başlattığı hamle, önderliğimizin özgür ve çalışır koşullarının yaratılmasını hedeflemiştir. Bu hamle ile İmralı işkence ve tecrit sisteminin kırılması amaçlanmış, 200 günlük büyük açlık grevi direnişiyle, sonunda İmralı kapıları aralanarak tarihi bir başarı kazanılmıştır. Büyük açlık grevleri direnişi ve 31 Mart yerel seçimleriyle AKP-MHP faşizmi büyük darbeler almıştır. Böylelikle İmralı da önderliğimize uygulanan ağır tecrit sisteminin kırılması için direniş hamlesinin birinci aşaması başarıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu başarı önemli olmakla birlikte İmralı tecrit sisteminin tamamen ortadan kaldırılması için daha fazla mücadele edilmesi gerekmektedir.
Nitekim, İmralı koşulları, İmralı tecrit sistemi dahi, zaten kendi başına önderliğimize yönelik sistemli imha uygulamalarının devam ettiğini göstermektir. Görüldüğü gibi, faşist-soykırımcı zihniyet inkar ve imha siyasetinin bin bir türlü kılıfını bir kaç görüşmeye izin verdikten sonra tekrar oluşturmakta ve hala dayatmasındadır. Her türlü özel savaş politikalarını devreye sokmaktadır. Öyle ki, geçtiğimiz süreçte yandaş medya yoluyla Önderlikle-PKK, Önderlikle-HDP arasında spekülatif haberler yaparak süreci kendi lehine çevirme arayışına girmiştir. Her türlü oyun ve hileye baş vurmaktan geri durmamıştır. Bu iktidarcı, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet 23 Haziran İstanbul seçimlerine bir kaç gün kala dahi, süreci muğlaklaştırarak Kürt halkı üzerinden politikalar geliştirmeyi amaçlamıştır. Ancak Kürt halkının önderliğine olan bağlılığı ve kazandığı politik duruş tüm bu yaşanan özel savaş politikalarını boşa çıkarmayı bilmiştir.
AKP hükümetinin yıllardır Kürt halkı üzerinden kendini var etmek istediği politikalar artık deşifre olmuş ve Kürt halkı bu oyuna gelmemiştir. Kürt halkının ve demokratik çevrelerin direniş hamlesi kapsamında ortaya koydukları kararlı, ısrarlı ve iradeli duruş özgürlük mücadelemizi daha fazla güçlendirmiştir. En önemlisi de “Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım, Kürdistanı özgürleştirelim” hamlesi etrafında gelişen direniş, faşist-soykırımcı zihniyetten ve onun siyasetinden hesap soran anlayış ve tutum tüm demokratik kesimlere ayrıca büyük bir cesaret vermiştir.
Kemal ve Hayri’nin mücadele tutkusu
Özellikle Kürt analarının faşist polis baskısı ve terörüne karşı sokaklara çıkarak, zindanların önünü direniş alanlarına dönüştürmesi, düşmandan hesap sorması 14 Temmuz direniş ruhunun nasıl toplumsallaştığını gözler önüne sermiştir. Beyaz tülbentli anaların direnişi insanlığın vicdanına seslenerek büyük bir yankı uyandırmıştır. Faşizme en ağır darbelerden birini vurarak, direniş hamlesinin birinci aşaması olan büyük açlık grevinin zafer kazanmasında belirleyici bir rol sahibi olmuştur. Artık bundan sonrası “Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistanı Özgürleştirelim” hamlesinin giderek her yerde daha da radikal, güçlü ve bütünlüklü bir biçimde eylemselliklerle yürütülmesidir. Israrlı ve kararlı bir mücadele kesinlikle İmralı duvarlarını parçalayacak, önderliğimizi özgürleştirecek ve mutlak zaferi getirecektir. İşte tam da Ekim 2018’de başlattığımız hamlenin Temmuz ayında Kemallerin ruhuyla yükseltilmesinin anlamı burada yatmaktadır. Kemaller, Hayriler Önderliğin özgürlük yürüyüşünü canları pahasına sahiplenmeyi Diyarbakır zindanlarında onur bildiler.
Kürdistan özgürlük mücadelesinin direniş geleneğini ve onun ilkelerini en gerçekçi tanıma kavuşturdular. Kemal Pir, Türkiyeli bir yoldaş olarak önderliğin geliştirdiği Kürt özgürlük mücadelesinin aynı zamanda Türkiye halklarının da özgürlüğü olacağına yürekten inanmış ve bu bilinçle Kürdistan özgürlük mücadelesine gönül vermiştir. Ve bu yüzden Kemal Pir “yaşamı uğruna ölecek kadar seviyorum” diyerek kavgaya durmuştur. Önderlik, Kemal ve Hayri yoldaşların mücadele tutkusunu bu temelde dile getirmektedir. “Hayri, nefes nefese örgüt çalışmalarını, propagandasını yaşayan, bunun dışında tek bir boş günü bile olmayan büyük bir kişiliktir. Kemal, tepeden tırnağa kadar her şeyini partinin hizmetine sunmuş, her şeyi ile partinin mücadele çizgisini yaşayan, yine partinin yaşam tarzını nefes nefese götüren bir kişiliktir.” Bu nedenle Ekim ayı şehitlerinin direniş ruhuyla başlattığımız Önderliğin özgürlüğünü hedefleyen direniş hamlesini, Kemallerin, Hayrilerin nefes nefese verdikleri mücadeleyle tarzıyla daha fazla yükseltmeliyiz. Onların yanlışlar karşısında susmayan, ilkelerden asla taviz vermeyen, geriliklerle uzlaşmayan kişilikleriyle faşist soykırımcı zihniyete karşı durmalıyız. Kemallerin ve Hayrilerin izinde olmak, özgürlük hayallerini gerçekleştirmek her türden faşizme ve gericiliğe meydan okumayı gerektirir. Haksızlığa karşı susmamayı, partileşme çizgisinden taviz vermemeyi gerektirir.
Kadınların daha güçlü mücadele yürütmeli
14 Temmuz ölüm orucu direnişi, çizgisi tüm halkların, ezilenlerin ve kadınların demokratik değerlerini, özgürlüklerini temsil etmektedir. Bu nedenle Kürt kadınları olarak, Kadın özgürlük mücadelemizin yaratıcısı Önderliğimizin özgürlüğünün sağlanması en temel önceliğimizdir. Önderliğimizin en büyük yoldaşları olan Kemallerin, Hayrilerin temsil ettiği toplumsal değerler biz kadınların da en büyük özgürlük değerleri olduğunu biliyoruz. Dikkat edilirse, bugün yaşamın her alanında kadına dayatılan bir tecavüz kültürü söz konusudur. Erkek egemenlikli zihniyet, kadına hiç bir yaşam alanı bırakmamakta, taciz ve tecavüzü adeta meşrulaştırmaktadır.
Yaşamın koruyucusu kadınlar hedeflenerek, dünyanın her yerinde onlarca kadın eşi, babası, kardeşi ve sevgilisi tarafından her gün katlediliyor. Erkek akıl, toplumu kendi sistemine entegre etmek için öz değerlerinden uzaklaştırıyor. Kadınlara başta olmak üzere topluma ahlaksızlığı dayatarak toplumun içini boşaltılmaya çalışılıyor ve yozlaştırılıyor. Kadın cinayetleri, tacizi, tecavüzü had safhadadır. Kadınlara yönelik bu baskı, şiddet ve ahlaksızlığa karşı mücadele etmek için onlarca sebebimiz var. Kadınlara dayatılan iradesizleştirmeye, düşmanın teslimiyetçi dayatmasına karşı biz kadınların daha güçlü mücadele yürütmesi için bir değil binlerce gerekçemiz var. Bu nedenle erkek aklın yarattığı faşist zihniyete karşı ancak 14 Temmuz direniş ruhuyla karşı koyarsak, örgütlülüğümüzü geliştirirsek, özgürlüğümüzü geliştirebiliriz. Kemallerin direniş çizgisinde kendimizi örgütledikçe toplumsallığımızı yaratabilir, özgürlüğü yeniden inşa edebiliriz. Şimdi bu bilincin yol açtığı mücadele tarzı ve ruhuyla, direniş hamlemizi daha fazla yükseltebilir ve erkek aklın toplumun ve kadının önüne kurduğu engelleri aşabiliriz.
14 Temmuz ve PKK gerçeği
PKK tarihi büyük direnişlerin ve kahramanlıkların yaşandığı tarihlerle dolu olduğunu hala da görmeye devam ediyoruz. Geçmişte olduğu gibi şimdi de her anı adeta direnişle yaratılıyor. Dolayısıyla inanç ve umut PKK’nin kök saldığı, kendini bunun üzerinden var ettiği temel değerlerdir. PKK’nin direniş ruhu, hayat damarı önderliğine olan bağlılığı, inancı ve umudundan kaynağını almaktadır. Çünkü PKK, bir önderlik gerçeğidir. Bu gerçeğe bağlılık en büyük moral merkezi, yaşam kaynağıdır. İşte tam da PKK’nin anlam gücü, zihniyet tarzı ve bilinci 14 Temmuz direnişinde, yaşam felsefesine ve ilkesine dönüşmüştür. Kemallerin, Hayrilerin, Ali Çiçeklerin ve Akiflerin özgürlük inancı, mücadeledeki kararlılığı, yaşama olan bağlılığı düşmana diz çöktürmeyi bu değerlerle başarmıştır.
Düşmanın dayattığı teslimiyetçi, ihanetçi çizgiye karşı direnişçi çizgiyi, ilkeyi açığa çıkarmıştır. Bu nedenle 14 Temmuz ve PKK gerçeği etle tırnak gibi birbirine bağlı bir hakikattir. Ve bu hakikat toplumsal değerlerin bileşkesidir. Bu anlamda Diyarbakır zindanında sömürgecilere inat anlamlı yaşamın özgürlük felsefesiyle yaşanılacağına inanılarak hareket edilmiş, yaşamın ancak ihanetle olabileceği dayatmalarına karşı ise onlar eylemleriyle onurlu yaşamı yaratmışlardır. İnsan iradesinin ve özgürlük bilincinin baskı, şiddet ve işkence ile teslim alınamayacağını devrimci duruşlarıyla göstermişlerdir. Bu gerçekten yola çıkarak Kürt halkı, halklar ve kadınlar olarak her türlü baskı ve sömürüye Kemal Pirlerin ruhuyla karşı koyabiliriz. Ve ancak bu direniş çizgisinin ve bu ruhun biz kadınları özgürlüğe taşıracağına kesinlikle inanıyoruz.
Özgürlüğün, özgürlük ruhunun zaman ve mekan tanımaksızın tüm sömürgeci güçlere karşı her koşulda durduğu açıktır. Dolayısıyla özgürlük ruhu 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişiyle 12 Eylül faşist-askeri rejimine, onun sömürgeci zihniyetine nasıl karşı durduysa ve zafer kazandıysa, 8 Kasım 2018’de Leyla Güven öncülüğünde gelişen süresiz-dönüşümsüz Büyük Açlık Grevleri direnişi de aynı özgürlük ruhu ve bilinciyle, faşist soykırımcı zihniyete karşı durmuştur. Önderlik şahsında Kürt halkına, kadınlara dayatılan sömürgeci zihniyet büyük bir darbe almıştır. Bu temelde “Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım, Kürdistanı özgürleştirelim” hamlesinde şahadete ulaşan tüm şehitlerimizi bir kez daha saygıyla anıyor, şehitlerin umutlarını, özlemlerini, özgürlük hayallerini başarıya ulaştıracağımızı belirtiyoruz.
Önderliğimizin de ifade ettiği gibi “insan doğduğu topraklara bağlılığıyla insandır. İnsan, içinde yer aldığı etnik topluluğa bağlılığıyla insandır. İnsanın bu anlamda bir sosyal gerçekliği vardır, o gerçekliğe bağlı olduğu oranda insandır.” Leyla Güven bu hakikati kavrayarak “yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoldaşı olmayı amaçlıyorum” derken bize de Kemallerin yoldaşı olmakta ısrarlı olmayı hatırlattı. Bu yüzden özgürlük mücadelesinin ardılları olarak bize düşen tek hakikat, yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoldaşı olmayı başarabilmektir. Tarihe karşı sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirebilmek için…
Arya ANDOK