HABER MERKEZİ
Kürt özgürlük mücadelesinde tarihi bir günün arifesindeyiz. Bir dirilişin, direnişin kendi zaman diliminde gerçekleştiği bu günlerde, 35. yıl dönümünü bir kez daha yad ederken doğru dersler çıkarılması kadar uygulanması da bir o kadar önem arz etmektedir. 15 Ağustos, yok oluş sürecindeki bir halkın kaderini belirleyen hamle olmuştur. 15 Ağustos 1984 atılımı sadece Eruh ve Şemdinli eylemleriyle sınırlı bir atılım olmaktan öte anlamlar taşımaktadır. Her şeyden önce bir özgürlük tercihidir. Tarihi kararlaşmadır, cesaret örneğidir, direnme ruhudur, başarma azmidir, sınırsız öz güvendir, halk için iradenin ortaya konmasıdır, yurtseverlik bilincinin ete kemiğe bürünmesidir. Kürt halkının kendi öz gücüne dayanarak yeniden tarih sahnesine çıkışıdır, yeni bir doğuştur. Kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkını kullanmasıdır. Asimilasyoncu, soykırımcı egemen güce karşı mücadele kararıdır. Halk olarak baş aşağı gidişe müdahale ve direnişe davettir.
Diriliş ve direniş bayramı olarak karşıladığımız 15 Ağustos’un direnişçi ruhuna her zaman kinden daha fazla bu günde ihtiyaç duymaktayız. Sömürgeci faşist Türk devleti eskiden olduğu gibi günümüzde de asimilasyoncu soykırımcı politikalarını sürdürmeye devam etmektedir. Hatta baskı ve şiddeti daha fazla tırmandırarak çok vahşi bir biçimde sürdürmeye devam etmektedir. Soykırımcı savaşı uygulama da hiç bir kural tanımadan çok pervasızca sürdürürken kapsamını daha fazla genişletip derinleştirmiştir. Kendi sınırlarını aşarak nerede bir Kürt kazanımı varsa kırmızıya saldıran boğa misali hedef alıp saldırmaktadır. Hiç bir kazanıma tahammül etmeyerek savaşı dayatmaktadır. Güney işgali, kuzey doğu Suriye federasyonuna yönelik saldırı hazırlıkları dikkate alındığında diktatör Erdoğan’ın gözü kan bürümüştür. Bütün cephelerden özgürlük hareketimize karşı bir kuşatma ve imha amaçlı operasyonlar geliştirilmektedir. Kürtlerin elde ettiği kazanımları zorla ellerinden almak isteniliyor. Bu zorbalığa karşı durma, var olma mücadelesini yürütmek zorunda bırakılmaktayız…
İşte bu nedenledir ki 15 Ağustos mücadele ruhuna ihtiyaç vardır. 15 Ağustos atılımını öz savunma refleksi olarak ele almak durumundayız. 15 Ağustos ruhunun günümüzdeki anlamı Kürtlerin meşru savunma hakkını ifade etmektedir. Kürtlere direnmekten başka seçenek bırakılmayan soykırımcı devlete karşı 15 Ağustos ruhuyla karşılık vermekten geçmektedir. İnsan olmanın en temel haklarından biri de yok olmamak için kendini korumadır, savunmadır. 15 Ağustos hamlesinin günümüzdeki anlamı meşru müdafaadır.
Kürt sorunu dediğimiz temel insani yaşam sorunlarının çözümü konusunda demokratik seçeneklerin dışındaki yöntemlerin uygulanması, sorunu çözmez, tam tersine kangren hale getirdiğini yaşadığımız acı tecrübelerden bilmekteyiz. İnkar ve imha eksenli politikalar kendisiyle birlikte sürekli karşı bir direnişi geliştirmesi kaçınılmazdır. Kendi kimliğiyle yaşam hakkı elinden alınan bir halkın her günü 15 Ağustos atılımı gibi direnişlerin geliştirmesi en doğal hakkıdır. Türk devleti anti Kürtlük üzerinden oluşturduğu stratejilerle yol almaya çalışıyor. Devlet, kendisini Kürt karşıtı cepheye konumlandırmıştır. Askeri, siyasi, diplomasi, ekonomik çıkarlarını bu karşıtlık üzerinden kurduğu ilişkilere dayandırmaktadır. Bölgenin reel gerçeğini okuyan her güç şunu çok rahatlıkla görmektedir ki, Kürt sorunu sadece Türkiye’nin değil, bölgenin en başat sorunu haline gelmiştir. Kürtlere rağmen Kürt sorunu çözülemez. Bu sorunu Kürtlerin yokluğu üzerinden okumalar yapmak siyasi körlüktür. Askere havale ederek, şiddet eksenli politikalar dayatmak en çok denenmiş yöntemler olarak kullanılmasına rağmen sorunu çözmekten uzaktır. Geriye sadece barışçıl, demokratik yöntemler kalmaktadır.
35 yıllık mücadele pratiği muazzam derslerle doludur. Kıt imkanlarla, nicel ve nitel zayıflıkları barındırmasına rağmen sömürgeci soykırımcı bir sisteme karşı sürdürülen bir mücadeledir. Aşırı güç dengesizliğine rağmen sürdürülen bir yaşam mücadelesi olmuştur. Kesintisiz, nefes nefese sürdürülen bir mücadele geçmişi, geleceğimizi şekillendirmenin de teminatıdır. Dünyada belki de eşine ender rastlanan bir mücadele geçmişinin izinden yürümek, o havayı solumak, o ruhu taşımak oldukça önemlidir. Kuşkusuz bu mücadeleyi ilmik ilmik dokuyan önder Apo’nun yol arkadaşlığı belirleyici olmaktadır. Herhangi bir tarz değil, önderlik tarzı dışında hiç bir tarzın kazandırmayacağı bilinmektedir. Kazandıran ve başaran önderlik tarzıdır.
15 Ağustos atılımının 35 yıl dönümünü geride bırakırken mücadelenin final yılına dönüştürmeye çok yakın olduğumuzun bilinciyle, başarmak ve kazanmak tutkusuyla kendimizi katmalıyız. 15 Ağustos diriliş bayramına yaraşan kutlamada bu temelde olmalıdır.
Bir yıl önce 15 Ağustos günü Şengal’de şehit düşen Mam Zeki Şengali arkadaşın şahsında bütün devrim şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Rauf KARAKOÇAN/Yeni Özgür Politika