Ulu Cami Meydanı’nda idam edilen Dr. Fuad: “Vatanım için yiğitçe kurban olmayı hep düşündüm. Şüphesiz asılmakta olduğum bu topraklara bağımsızlık bayrağı dikilecektir. Yaşasın hür ve müstakil Kürdistan.”
HABER MERKEZİ
94. yılında Kürt Ulusal Hareketi -III-
1925 Harekat’ı başladığında CHP’nin ılımlı kanadından olan Fethi Okyar Başbakan’dı. Eski bir ittihatçı olan Fethi Okyar’a göre harekat bölgesel bir irtica hareketi olup yaygın kalkışma değildi ve sıkıyönetimin ilan edilmesi ile bastırılabilirdi. Fethi Bey’in kabinesinde şiddet yanlısı bakanlar vardı. Dönemin İçişleri Bakanı Recep Peker hükümetin sert tedbirler alınmadığını söyleyerek istifa etmişti. 21 Şubat’ta Mustafa Kemal Ankara garında Heybeliadada istirahat eden İsmet İnönü’yü bekliyordu. Aynı günün akşamı Çankaya’da Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fethi Okyar, TBMM Başkanı Kazım Özalp Kürt hareket ile ilgili gelişmeleri görüşüyorlardı.
Fethi Okyar’ın meclise gönderdiği teskere ile 25 Şubat 1925’te sıkıyönetim ilan edildi. 2 Mart günü CHP grubunda yapılan tartışmalar sonunda Fethi Okyar Başbakanlık görevinden istifa etti. Yerine şiddet yanlısı İsmet İnönü atandı. Aynı gün uzun tartışmalardan sonra üç maddelik Takrir-i Sükun Kanunu ile Hiyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklik tartışmalar sonucunda kabul edildi. Diyarbekir’de Şark İstiklal Mahkemesi ve Ankara’da ise İstiklal Mahkemesi kuruldu. Şark İstiklal Mahkemesi Kürtleri, Ankara İstiklal Mahkemesi ise muhalifleri ve muhalif basını yargılayacaktı. 1925 Kürt Hareketini Komintern’e ”Devrimci Kemalist rejime karşı başkaldıran feodal, irticai hareketi” olarak gamazlayan TKP mensupları ve ilerici Türk aydınlarını da tırpanlanacaktı.
Ankara hükümeti Fransa ile yaptığı anlaşma sonucunda silahlı kuvvetlerini ve ağır silahlarını trenle Islahiye-Nusaybin hattından Kürdistan’a taşıdı. Hala Kürt hareketlerinin arkasında başta İngiliz, Fransız parmağı, soğuk savaş döneminde de Sovyetlerin parmağı ile şimdi ise ABD parmağının olduğunu iddia eden Türkiyeli aydın(cık)ların kulakları çınlasın! İlk başlarda Kürt kuvvetlerinin lehine esen rüzgar hükümet kuvvetlerinin hareket bölgesine ulaşması üzerine Türk güçlerinin lehine esmeye başladı. Takrir-i Sükun Kanunu’nun kabulünden sonra İstiklal Mahkemelerinin üyeleri seçildi.
Şark İstiklal Mahkemesi ve yargılamaları
Şark İstiklal Mahkemesi heyetinden sadece Ahmet Süreyya Özgeevren hukukçuydu. Mahkeme Başkanı Mazhar Müfit Kansu eski Vali, Ali Saip Ursavaş ve Lütfü Müfit Özdeş asker, Avni Doğan ise eğitimciydi. Mahkeme üyelerinin kimlikleri mahkemenin nasıl taraflı, özel görevli olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim bu mahkemede yargılanan bir Kürt genci sırf Türkçe bilmediği için idama mahkum edildi. İdam edilen çocuk bir gece savcı Özgeevren’in rüyasına girmiş “Beni niye Türkçe bilmediğim için idam ettiniz“ diye sitem etmiştir.Bu nedenle savcı, ile mahkeme heyeti arasında tartışma çıkmıştır. Bunun üzerine İsmet İnönü tarafından kendisine çekilen telgrafta ”Birbirinizle uğraşmayın görevinizi yapın” demiştir.
Mahkemeler çok seri ve savunmansız olarak yapıldı. Şark İstiklal mahkemesi 4 Nisan’da yola çıkmış Adana’ya uğramış sonra 14 Nisan’da Diyarbekir’e gelmiştir. 15 Nisan’da Dr. Fuad ve Karacadağlı Şêx Eyyüp Gülpınar’ın duruşmaları yapılmış, 16 Nisan’da her ikisinin de idamına karar verilmiş, 17 Nisan 1925 tarihinde sabahleyin Ulu Cami Meydanı’nda idam edilmişlerdir. Dr. Fuad, “Vatanım için yiğitçe kurban olmayı hep düşündüm. Şüphesiz asılmakta olduğum bu topraklara bağımsızlık bayrağı dikilecektir. Yaşasın hür ve müstakil Kürdistan” deyip altındaki sehpayı tekmelemiştir. Dr. Fuad, Çermikli Hacı İbrahim Efendi’nin oğludur. Ferit Paşa’ya gönderdiği mektup gerekçe gösterilerek idam cezasına çarptırılmıştır. Ancak idamının asıl nedeni Azadî örgütünün Diyarbekir üyesi olması, fakir hastalara bedava bakması ve ilaç vermesi, Kürt kıyafeti ile dolaşıp Kürtlük propagandası yapmasıdır. İdamından önceki son gecesini cezaevi müdürünün izni ile eşi ile birlikte geçirmiş. İdamından sonra Fuad Erkmen isminde bir oğlu dünyaya geldi. İzmirde avukatlık yapmış, öğrenci iken Apê Musa’nın yurdunda kalmıştır. Diğer oğlu Muzaffer ise babasının ölümünden sonra “Öldürülenoğlu” soyadını almıştır.
Seyid Abdülkadir ve arkadaşlarının mahkemesi 23 mayıs 1925 günü başlar. 25 Mayıs 1925 günü S. Abkülkadir oğlu Seyit Mehmet, Bitlisli Kemal Fevzi Bey, Mehmet Tevfik Ahdi (Bavê Tujo), Kör Sadi hakkında idam cazası verilir. İdam kararları 27 Mayıs 1925’te Ulu Cami önündeki meydanda infaz edilir. İdam esnasında S.A.Kadir’in son sözleri, “Zaten sizler yakma ve harap etmek konusunda büyük şöhret sahibisiniz. Burayı da Kerbelaya çevirdiniz. Şunu biliniz ki dehşet ve sömürü ile şan ve şeref kazanılmaz. Yok olsun Türkler” der.
Mehmet Tevfik Ahdi (Bave Tujo) ise “Cesedimi bütün dünyaya gösteriniz ve herkes bilsin ki kişisel haklar için değil ulusal haklar için savaşıyorum. Yaşasın Kürdistan” der.
ve arkadaşlarının mahkemeleri ise 26 Mayıs’ta başlayıp, 28 Haziran’da bitti. Mahkeme sırasında sanıkların sorguları yapılırken özellikle şeyh sıfatını taşıyan sanıkların sorgularında harekatın din adına yapıldığı tezi doğrultusunda sanıklar yönlendiriliyordu. Ali Saip Ursavaş, Şêx Şeîd Efendi ile yaptığı özel görüşmelerde ifade vermesi için ikna etmeye çalışmıştı. Ancak Şêx Şeîd Efendi’nin mahkemedeki savunması dini ağırlıklı olmasına karşın kendisinden istenilen itirafçılık konumuna düşmedi. Mahkemede sanıkların ruhani kişilikleri dikkate alınarak kendilerine hakaret ediliyordu. Özellikle Silvan cephesi komutanı Şeyh Şemsettine… Mahkemede Binbaşı Kasım ihbarcılık yaptığını, Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya’nın harekatın Kürtlüğe evrilmesi için çalışmalar yaptığını anlatıyordu. 28 Haziran günü 81 sanıklı davada 46 sanık hakkında idam cezası çıktı.
İdam cezası alan liderler
İdam cezasına çarptırılan Kürt liderleri şunlardı: 1- Şeyh Seid, 2- Melekanlı Şeyh Evdıllah, 3- Takliyanlı Halit oğlu Kamil 4- Kardeşi Baba Bey 5- Gövdereli Şeyh Şerif 6- Faqıh Hasan, Fehm,i 7- Velirli Hacı Sadık Bey, 8- Çanlı Şeyh İbrahim, 9- Harputlu Şeyh Ali, 10- Harputlu Şeyh Celal, 11- Şeyh Hasan, 12- Garipli İzzet Bey oğlu Mehmet Bey, 13- Hênili Mistefa Bey, 14- Hênili Hacı Sali Bey, 15- Çanlı Şeyh Evdıllah, 16- Şeyh Ömer, 17- Hênili Şeyh Adem, 18- Madenli Kadri Bey, 19- Piranli Mellê Mehmet, 20- Farqinli Şeyh Şemsettin, 21- Termili Şeyh İsmail, 22- Termili Şeyh A. Latif, 23- Bellikanlı Mellê Emin 24- Hênili Bey oğlu Hasan, 25- Arap Abdi, 26- Kargapazarlı Halit oğlu Mehmet, 27- Sinikli Hasan oğlu Süleyman, 28-Öğretmen Musyanlı Mellê Cemil, 29- Az aşireti reisi Ömer oğlu Süleyman, 30-Şerif oğlu Süleyman, 31- Faqı Hasan’ın katibi Tahir, 32 Hênili Mustafa Bey oğlu Mahmut, 33- Şeyh Musa oğlu Şeyh Ali, 34- Bellikanlı Hacı Halit, 35- Diyadinli Timur Ağa, 36- Hınıslı Kamil Bey oğlu A. Latif, 37- Muşlu Mehmet, 38- Süleyman Bey 39- Bahri Bey, 40- Zorobadanlı Şeyh Cemil, 42- Yamaç aşiretinden Ali Baban, 43- Kargapazarlı Halit, 44- Mehmet oğlu Tahir, 45- Bucak müdürü Tayyip Ali, 46- Çerkez Jandarma Halit.
İdam cezası verilen Çapakçur kaymakamı Hüseyin Hilmi’nin cezası 15 yıl, Hênili Salih oğlu Hasan’ın cezası ise yaşı nedeniyle on yıla indirildi. Cemilpaşa Ekrem 10 yıl hapis cezası alırken yine Cemilpaşazade Kadri, Ömer, Cevdet, Memduh ve Muhittin beyler beraat etti.
Mahkeme başkanı Mazhar Müfit Kansu karar açıklandıktan sonra bir konuşma yaptı. Konuşmasında, “Kiminiz hasis şahsi menfaatlerinize bir zümreyi alet, kiminiz ecnebi kışkırtmasını ve siyasi hırslarını rehber ederek, hepiniz bir noktaya, yani Bağımsız Kürdistan kurulmasına yöneldiniz. Yıllardan beri düşündüğünüz ve hazırladığınız genel ayaklanmayı yaparak bu bölgeyi ateş içinde bıraktınız. Cumhuriyet hükümetinin azimli ve kesin hareket ve Cumhuriyet ordusunun öldürücü darbeleri ile ayaklanmanız, gericiliğiniz yok edildi. Siz döktüğünüz kanların, sömürdüğünüz ocakların cezasını adalet sehpasında hayatınızla ödeyerek hesap vereceksiniz. İşte Cumhuriyetin sert fakat adil yasalarının hükmü budur” diyecekti.
Şark İstiklal Mahkemesi’nin verdiği idam kararları 29 Haziran 1925’te o günkü ismi ile Elazığ kapısı sonra Dağkapı, şimdilerde ise Şêx Şeîd meydanı olan yerde infaz edildi.
Saraykapı’daki cezaevinden çıkartılan sanıklar birbirlerine zincirlerle bağlanmış şekilde meydana getirildiler. Ali Saip Ursavaş ortalarda bulunan Şêx Şeîd’i göremeyince sordu: Said Efendi nerede Şêx Şeîd kendisini soranı tanımıştı.
– Buradayım dedi. Sonra devam etti.
– Ali Saip Bey hani doğruyu söylersem beni kurtaracaktın. Kurtulmuş olsaydım seni Hınısa kuzu yemeye davet edecektim.
– Ne yapalım seninle Hınıs’ta kuzu yiyemiyeceğim Said efendi.
– Ben mahkemede doğruları söyledim. Doğruların cezası bumu. Ali Saip kendisine takılır
– Şeyh Efendi bundan hafif ceza olurmu?
– Bundan daha ağırını söyle bakalım Saip Bey
– Bu kadar Türk kanının dökülmesine, ocakların sönmesine sebep oldun. Cezanı çekeceksin.
– Seni severim ama rüzu mahşerde seninle hesaplaşacağız.
– O gün babasız bıraktığın masum çocuklarla,ocağını söndürdüğün biçarelerle mahkeme olacaksın.
– ‘Zalim ve katillerle elbette mahşerde hesaplaşacağız’ dedi ve idam sehpasına ilerledi. Boynuna ilmeği geçirdiler. Son olarak ”Torunlarımız bizlerle utanmayacaklardır. Onlar daha iyisini yapıp bizim hesabımızı soracaklardır” dedi.
İnfazların yapıldığı meydan subay eşleri, memur eşleri, subaylar, istiklal mahkemesi üyeleri ve işbirlikçi eşraf ile doldurulmuştu. İdam edilecek olanlara hakaret ediyorlar her yapılan infazı alkışlıyorlardı.
Şark İstiklal Mahkemesi 28 Haziran sonrasında da yargılamalara devam etti. Sıkıyönetim Mahkemelerinde olup İstiklal Mahkemesinin bakması gereken dosyalar Elazığ’a gönderildi. 18 Haziran’da Çanlı Şeyh Abdullah ve Lice İnzibat Komutanı Hüsnü idama mahkum edildiler. Mahkeme 30 Temmuz sonrası Urfa’ya giderek buradaki davaları sonuçlandırdı. Hoca İbrahim Ethem Efendi hakkında halkı ayaklanmaya kışkırtmak isnadı ile açılan davada verilen idam kararı 6 Temmuz günü uygulandı.
İngiliz parmağı mı?
Resmi ideoloji ve onun anarahminde büyüyen Türk solu, ilerici olduklarını iddia eden kemalist aydınlar ve Türk solunun etkisindeki utangaç Kürt aydınları 1925 Kürt Hareketinin arkasında hep bir İngiliz parmağı arayıp durmuşlardır. Peki gerçekten böyle bir parmak var mıydı? Bu çevrelerin iddialarının en büyük gerekçesi Lozan görüşmelerinde anlaşma sağlanmayıp çözümünün Cemiyet-i Akvam’a bıraktıkları Musul meselesidir. Türkiye savaştan yeni çıkmış, o günün şartlarında İngiltere ile Musul için bir savaşı göze alamazdı. M. Kemal Musul’un Misak-i Milli sınırları içerisinde kalması halinde yoğun bir Kürt nüfusunun oluşacağını, Kuzey Kürdistan’daki Kürtler için bir çözüm bulunamazken başına ikinci bir belayı sarmak istemiyordu. Zira Musul’un Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalması demek Kürdistan’ın her iki parçasının bütünleşmesi demekti ki. M.Kemal’in TC tapusunu almak için acelesi vardı. Bu nedenlede Lozan konferansını yürüten heyet Türkiye’ye döndüğünde 1. Mecliste hararetli tartışmalar yaşandı. Türk ve Kürt kökenli milletvekilleri Musul sorununun Cemiyet-i Akvam’a gönderilmesini Musul’un satılması olarak görmüşlerdi. M.Kemal bu nedenle ileride Lozan Anlaşması’nın TBMM’nin onayından rahatça geçmesi için 1. Meclisi fesh ederek 2. Meclisi seçti.
İngiltere ile ilişkilerini sıklaştırdı. Bunu sadece siyasal alanda değil 1924 İzmir İktisat Kongresinde aldığı kararlarla ekonomi alanında da gösterdi. İngiltere’nin güdümünde olan Cemiyet-i Akvam’da TC lehine bir kararın çıkamıyacağınıda gayet iyi biliyordu.
26 Nisan 1926’da çok yakın bir zamanda barış anlaşmasının kesin olduğun da Büyükelçi Lindsay İngiltere Başbakanı Chamberlein’e yazdığı raporda İsmet İnönü ile görüşmesini şöyle aktarıyor: ”Eğer Türkiye’de sorun yaratmayı isteseydik ülkenin bir ucundan öbür ucuna isyan başlatabilirdik. Fakat böyle yapmadık ve bunu bilmesi gerekiyor. Geçen yıl Mart’ta Şêx Şeîd isyanının en üst noktada iken ona aktardığım bir gözlemimi hatırlamıyor mu? O zaman ona hiç şüphesiz Türkiye’nin isyanı yakında bastıracağını, isyancıların esir alınabileceğini, bunların tek tek tahkikattan geçirilip yüzleştirilmelerinin mümkün olabileceğini anlattım fakat ona İngiltere’nin isyanda yer aldığına dair hiçbir kanıt’ta bulunamayacağını da peşinen söyleyebilirdim. Ve şimdi İngiliz müdahalesine ilişkin ne gibi kanıtlar bulduklarını soruyorum. Bu İsmet’i sarsmaya yetmiş görünüyordu. Böylelikle 1925 Kürt isyanında İngiliz parmağı olduğuna dair bir suçlamada bulunmaya teşebbüs edemedi.” İsmet İnönü ise Hatıralarının 2 Cildi’nde Şêx Şeîd İsyanı’nda İngiliz parmağı olduğu yönünde hiçbir delilin bulunmadığını itiraf eder.
Siyasal Bilgiler Profesörü Ömer Kürkçüoğlu ise ”Britanya’nın Kürt meselesinde menfaatleri mevzubahisti, dolayısı ile isyanı yakın takibe aldı, fakat destekleyici bir konumda olmaktan çekindi. Britanya’nın isyanı desteklememiş olmasının sebeplerinden biri de, Irak Mandasındaki Kürtlere hakim olmak açısından yeterince sıkıntılı olmasıydı. Şey Mahmut bunun en iyi örneğidir. Öte yandan, Türkiye ile arasını bozarak onu tekrar Sovyetler Birliğine itme ihtimalini göze alamazdı”.
Geçerken Ahmet Mesut tarafından İngiliz belgelerinin tercümesinden oluşan İngiliz belgelerinde Kürdistan kitabının 131 sahifesinde yer alan belgeye de değinmekte konu açısından fayda görüyorum. Şeyh Ali Rıza Efendi İran’da iken İngiltere’nin Kürtlere yardım etmesi için İngiltere’ye gitmek ister. Bu talebini aracılarla İngiliz elçiliğine iletilir. Ancak şu cevabı alır: ”Majestelerinin hükümetinin kendilerinin açmak istedikleri husustan haberdar olduğunu ve dolayısı ile İngiltere’ye seyahat etmesinin hiçbir faydalı amaca hizmet etmeyeceğini söylemelisiniz. Özerk veya bağımsız bir Kürdistan devletinin oluşturulması sorumluluğunun majestelerinin hükümetinin programında hiçbir yerinin olmadığının şüphesiz farkındasınız.”
Neden başarılı olamadı?
1- Binbaşı Kasım, Hormek aşiretinin ileri gelenlerinin -özellikle M. Şerif Fırat’ın-, Daraheni Milletvekili Hamdi ve Çapakçur İlkokulu öğretmeni M. Zeki Dündaralp’ın ihbarları sonucu Ankara Kürt hareketinin hazırlıklarını öğrenir.
Ankara, Beytülşebap İsyanı ile şüpheleri daha da kuvvetlenmesi üzerine Cibranlı Halit Bey, Yusuf Ziya Bey, teğmen Ali Rıza’nın tutuklanması ile Azadî örgütünün öncülüğü modern aydınlardan muhafazakar dindar kesimin eline geçmesi, hareketin muhafazakar önderlikçe yürütülmesi.
2- Yapılan hazırlıklardan haberdar olan Ankara henüz hazırlıklar tamamlanmadan Piran provakasyonu ile harekete erken doğum yaptırtması,
3- Hareketin askeri starateji ve taktiklerini yönlendirecek Cibranlı Halit Bey, Teğmen A.Rıza,Yzb. İhsan Nuri gibi askeri unsurların tutuklanma ve diğer nedenlerle tasfiye edilmesi. Hareketin cephe komutanlığını yapan şeyhlerin ve eşrafın askeri strateji ve taktikleri geliştirecek bilgilerden yoksun olması,
4- Hareketin, hareketi dış dünyaya tanıtımını yapacak diplomasive basın faaliyetlerinden yoksun olması,
5-Hareket kitleler içerisinde örgütlenmemişti,
6- Hareket belli bir bölgede meydana geldi. Kürdistan’ın diğer parçalarıyla ilişki sağlayamadı,
7- Hareket hızla yaygınlaşmış ancak Elazığ’ın elde tutulmaması, Diyarbekir’in düşürülmemesi hareketin durgunlaşmasına neden olmuştur,
8- Harekete katılacağına dair söz veren şeyhler, aşiret reisleri olayların gelişimini izleyerek 15 Mart’tan sonra harekete katılmamışlardır. Bazı şeyh ve aşiret reisleri de kemalist sisteme biat etmiştir,
9- Hareketin siyasi yönü zayıf kalmış, askeri yönü tarafından perdelenmiştir.
10- Elazığ’ın iki gün içerisinde yeniden hükümet güçlerinin eline geçmesi ile hareketin Dersim üzerinden Erzincan’a uzanması gerçekleşmemiş, böylece kuzeyden gelen Türk ordu güçlerinin önü kesilememiştir.
11- Cibranlılarla Varto ve Kıği mıntıkasındaki Xormek ve Lolan aşiretleri arasındaki husumet nedeniyle bu aşiretlerin devletin yanında yer alması hareketin Muş-Varto ve Çapakçur cephesinin Kıği bölgesinde ilerlemesini engellemiştir.
12- Kemalistlerin “İngilizlerin tahriki ile vatan bölünmek isteniyor” propagandası muhafazakar Türk halkı üzerinde etkileri olmuştur. Sovyetler Birliği’ne bağlı TKP, Komintern’e hareketin ”Devrimci kemalistlere karşı yapılmış feodallerin öncülüğünde gerici bir hareket” olarak rapor etmiştir. Buna rağmen hem muhafazakarlar, hem sosyalistler Kemalizmin tırpanını yemekten kurtulamamışlardır.
Hareketin sonuçları
1- Sivil Kürt halkı Türk ordusu tarafından katliama uğratılmış, köyleri yakılmış, evleri yıkılmıştır.
2- 1925 hareketından sonra Türkiye’de tek parti, tek şef, tek bayrak ,tek vatan dönemi başlamıştır. Bu sistem halen geçerliliğini korumaktadır.
3- 1925 Kürt Ulusal hareketinden sonra Sadabat Paktı, Bağdat Paktı, Cento gibi Kürt karşıtı ittifaklar kuruldu.
4- “Şark Islahat Plan”ı hazırlandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere bu plan ile politikasını icra ediyor.
4- 1925 Kürt Ulusal Hareketinden Kürtler asimilasyon kıskacına alındı.
5- Şêx Şeîd’in hareket merkezi olan Daraheni 1926 yılında kaza yapılarak Elazığ’a bağlandı.
6-1925 Kürt Ulusal Hareketi feodallerin önderliğinde bir hareket olmasına, eksik ve yanlışlarına karşın Kürt ulusal bilincini oluşmasında bir kilometre taşı olmuştur.
7- Bu hareket sonrası Kürt dili yasaklandı. Kürtleri asimile etmek için Yatılı Bölge Okulları kuruldu.
8- Hareketin bastırılmasından sonra Kürt aileler Türkiye kentlerine sürgün edildi. TBunların yerine Karadeniz, Afganistan’dan Özbekler getirilip bölgeye yerleştirildi.
Kürtler Kürdistanın dört parçasında ulusal demokratik hakları, ülkelerinde özgürce yaşamak için 20 yüz yıl boyunca mücadele ettiler. Başarılı olmaları için iki şeye muhtaçtırlar:
- Tarihlerinden ders çıkartıp, geçmişteki hataları tekrarlamamaları
- Kendi içlerinde birliklerini sağlayıp, dış dünyaya iyi anlatmalıdırlar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Yusuf Serhat FAİK