HABER MERKEZİ – Her oluşum süreçlerini ele aldığımızda tarihsel gelişim aşama süreçlerini bilmekte fayda vardır. Üniversitelerin kuruluş amacını ve süreçlerini araştırmak bu anlamıyla önemli olmaktadır. Tarihsel kuruluş amacını bilmek anı anlamamızı sağlayacaktır. Kapitalist modernite tarafından nasıl çarpıtıldığı, sistemin kendi iktidarı doğrultusunda nasıl kullanıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Üniversiteler, öyle sistem içinde kullanıldığı gibi özgür yaşam inşa amacından öte tam aksi olan kendi iktidar olgusunu daha da derinleştirme ve hâkim kılma amaçlı kurulmuştur.
Uygarlık öncesi ve sonrası toplumlar için bilgi ve bilim ahlaki-politik toplumun bir parçasıyken bulunduğumuz sistem içinde karşıt bir duruma evirilmiştir. Kapitalist modernite sistemi içinde kurulan üniversitelerin ilimin ve bilmenin yeri olarak tanımlanmasının hakikatten ne kadar uzak olduğunu günümüzde üniversite öğrencilerine sunulan çarpık yaşamlardan görmekteyiz. Bilmek, öğrenmek demek bir bilincin uyanışı anlamına gelmektedir. Yani toplumsal baskılar karşısında durmayı, refleks oluşturmayı, duyarlılığı gerektirmektedir. Bilinç; bilmeyi, öğrendiklerini harekete geçirmeyi gerektirir. Nitekim günümüzde öyle yaşanmadığı görülmektedir. Bireysel özgürlük adı altında sadece kendi yaşamını düşünen, sahte bir yaşam, ahlaki politik toplumdan uzak bir yaşam dayatılmaktadır. Bu ise en çok üniversite öğrenci gençliğine karşı geliştirilmektedir.
Özgürlük, insan yaşamının en kıymetli, değerler ve anlamlarla dolu ifadesiyken şimdilerde ise sistemin liberal dayatmalarıyla en fazla çarpıtılan, sistemin ağzından düşürmediği demagojik bir sakıza dönüşmüştür. Üniversiteye giden her kişi özgür yaşayacağı düşüncesiyle, konforlu bir yaşam sloganları ile inandırılmak istenmiş, toplumsal yaşam gerçekliğinden uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Özgürlük, bireylere indirgenecek bir yaşam biçimi olarak düzen içinde sunulmaktadır. Özgür yaşam, toplumsal bağları en güçlü biçimde koyarak, ahlaki-politik ölçülerden oluşmaktadır. Her insanın yaşam amacı üniversite okumak, meslek sahibi olmak bireysel refah üzerine koşullandırılarak bir yaşam tarzı olamaz. Dikkat edelim her gencin üniversite okuma nedeni kendi ayakları üzerinde duracağı parayı elde etme, bireysel özgürlüğünü de bu temelde ele almaktır. Bütün yaşamı boyunca kulu kölesi olacağı para sistemini tam olarak görmemektedir. En başından belirttiğimiz gibi tarihte akademi, ilim yerleri hangi amaçla kuruluyken günümüzde bütün yaşamını iktidarın kulluğunu, köleliğini yapacağı, böylesi bir sisteme hazırlayacağı yere dönüşmüştür.
Tabi üniversitelerin toplumsal tarihsel karşılığını unutmamak lazım. Toplumda üniversite okuyan her bireyin kendini dinletmede, öncülük ve otoritesi olmaktadır. Halk içinde üniversite okuyan bireye her şeyin en doğrusunu bilir gözüyle bakılmaktadır. Bunun temel kaynağı doğal toplumlarda bilginin, bilmenin toplumda bir karşılığının olması, toplumsal özden kopuk olmamasıdır. Bilgi ve bilmenin toplumun hayati çıkarları dışında kullanılmadığı gibi bir saygınlığı vardı. Devlet sistemli üniversitelere baktığımızda yani günümüzdeki karşılığı ise tamamen iktidarın kendi amaçları için kullandığı kışla yuvaları olmaktadır. Nasıl ki ordularda devlet iktidarını, zihniyetini korumak amaçlı askerler yani sistem jandarmaları yetiştiriliyorsa üniversitelerde bu amaçla kullanılmaktadır. Kapitalist modernite kendi sistemini kurma, geliştirme amaçlı en fazla sistem elemanlarını burada yetiştirmektedir. Kendi tekellerinde çalıştıracağı köleleri burada yarattığı sahte özgürlük adı altında bir hayat sunduğunu idea etmektedir. Yalan üzerine kurulu bir sistem içinde doğru bir yaşam kurulmadığını hepimiz bilmekteyiz. Üniversiteden mezun olmuş bir bireyin güzel, özgür bir yaşam kurması safsatadan öte bir şey değildir. Böyle bir yaşam hayalini kurma istemi “ Para komutanın” peşinde koşan gönüllü bir köle dışında başka bir şey olmayacaktır.
Üniversiteler üzerinden uygulanan bu özel savaş ile toplum dizayn edilmek istenmektedir
Önder APO: “Ulus-Devletin yeni tapınağı, üniversiteler başta olmak üzere okul yapılarıdır.” derken iktidarın temel amaçlarını çok net ortaya koymaktadır. TC devletinin kuruluş aşamasından bugüne kadar değişen hükümetin kendi iktidar yapısına göre üniversiteleri nasıl değiştirdiğini görmekteyiz. Son olarak AKP-MHP’nin üniversiteleri getirmiş olduğu noktaya bakalım. İslami kılıf adı altında milliyetçi, faşist üniversiteler oluşturma peşindedir. Özel savaş hükümeti olan AKP’nin üniversitelere uyguladığı özel savaş hiçbir süreçte bu kadar fazla ve açık uygulanmamıştır. Üniversiteler üzerinden uygulanan bu özel savaş ile toplum dizayn edilmek istenmektedir. Neredeyse toluma karşı uygulamak istediği her ahlak dışılığı üniversiteler üzerinden meşru kılmaya çalışmaktadır. Genç kadınlara yapılan tecavüz sonrası faili meçhul ölümleri, ajanlaştırma, fuhuş, kayyumlarla kendi kadro yapısını oluşturma, açlık ile terbiye etme yöntemlerini öncelikle üniversiteler üzerinden uygulamaktadır. Şimdi bu toplumu tasarımlamak değil de nedir? Burada yaşanan daha kötü durum ise hiçbir şey olmamış gibi var olan duruma alışıp devam edilmesidir. Hiçbir süreçte, halka yönelik, üniversitelere bu kadar zulüm olmamıştır. Ortaçağ engizisyon, istiklal mahkemelerinde idam edilen insanlarla, her gün zindanlarda ölümlerin yaşanması arasında ne fark var. Düşüncelerinden kaynaklı zindanlarda çürümeye bırakılan insanlara bugün aynı şey uygulanmıyor mu? Üniversitelerde kendi düşüncelerini dile getirdiği için yargılanan, cezaevinde olan binlerce öğrenci var. Burada yapılmak istenen ulus devlet zihniyeti ile kendi tapınaklarını kurmaktır. AKP- MHP üniversitelerde kendi tapınaklarını, faşist zihniyetini oluşturuyor.
Özgürlüğe yürüyen, özgürlük arayışı olan bir gençliği tutmak zordur
Özgürlüğe yürüyen, özgürlük arayışı olan bir gençliği tutmak zordur. Sistemler her daim daha etkili olma adına gençliği kendi çıkarları çerçevesinde kullanmışlardır. Bunun yanında gençlik sistemlerin başına en başta bela olan kesimdir. Tarih boyunca bu çok iyi bilindiği için, eğitim adı altında gençlik kurban edilmekten tutalım, akla hayale gelmez uygulamalara tabi tutulmuştur. Hiyerarşik toplumun yükselişinde kadından sonra gençliğin bu duruma düşürülmesi belirleyici rol oynar. Gençliği kontrole alan düzenin kendini en güçlü hisseden düzen sayması boşuna değildir. Daha sonraki devletçi toplum sistemlerinin tümü gençliğe benzer bir uygulamayı dayatmışlardır. Zihni böyle yıkanan gençlik her işe koşturulabilir. Savaş dahil en zor işi meslek edinebilir. En önde tüm zor işlere sürülür. Özcesi sistem ve iktidarların zaaf ve gücünden kaynaklanan gençliği bağımlılaştırma ve güdümleme ilişkisi hızından ve yoğunluğundan hiç kaybetmeden hakim sistemlerin en güçlü sürdürücüleri kılınmışlardır. Gençlik sadece yıllar yahut ömür ile tanımlanan fiziki bir olay değildir, toplumsal bir olaydır. Tıpkı kadınlığın fiziksel değil toplumsal bir olgu olması gibi. Bu iki olay üzerindeki çarpıtmaları kaynağına inerek açığa çıkartmak ve yine özellikle üniversitenin bu durum ile ilişkisini açığa çıkarmak önemlidir. Üniversite dediğimizde ilk akla gelen bütün yapının gençlik yapısında olmasıdır. Hem genç kimliğin yoğunlukta bulunması hem de sistemin kendi ağlarını öreceği alanın özellikle üniversite olması açısından düzenin temel hedef haline getireceği yer olarak görmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bütün sistemsel kriz denemelerini orada denediği gibi kendisi açısından mikro toplum alanı olarak görmektedir. O açıdan üniversitelerin sistem içinde ki stratejisini anlamadan ona göre rota belirleme böylesi kirli, ahlaksız, insanlık dışı sistemin çarkı olmaktan kendimizi kurtarmanız imkansız olmaktadır. Bu anlamıyla daha derinlikli çözümlenmeye, değerlendirmeye buna karşın mücadele tarafı belirlemek mutlak aciliyet gerektirir.
Sistem içinde yaşamayacağını anlayan, umudu, yaşamı partimizde gören Önderlik ideolojisini tercih etmektedir
Ütopik sosyalistlerden bilimsel sosyalistlere, anarşistlerden feminist, ekolojik hareketlere ve 68 Gençlik devrimine kadar bütün bu çıkışlar gençlik öncülüğünde olduğu gibi üniversitelerde başlamış olması tesadüf değildir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sistem en fazla iktidarını üniversiteler üzerinden kurmak istese de temel çelişkilerin yaşandığı yer üniversite gibi okul mekanları olmaktadır. Üniversitede bulunan her birey toplum ve iktidar çözümlemesini doğru çerçevede ele alır çözümler ise devlet endeksli üniversitelerin ahlaki politik toplum karşıtı olduğunu anlayacaktır. O nedenle üniversiteler, okulların temel araştırma yerleri olmadığını, toplumu yok etme amaçlı devlet iktidarının kendini resmileştirdiği kurum olduğunu daha net üniversitelerde gözlemlemektedir. Dolayısıyla sistem çelişkisi en net buralarda yaşanmasından kaynaklı bire bir fark edenler üniversite öğrencileri olmaktadır. Sistem karşıtı çıkışların kaynağının üniversite olması daha net gözlem ve yaşanmasıyla alakalıdır. Daha sonra bu çıkışların düzen ile özleştiğinden öte sistem karşıtı olmaları devrimsel çıkış olduğunu gösterir. 68 gençlik devrimsel çıkışı bunun en büyük örneklerinden olmaktadır. Dünyayı sarsan 1968 gençlik kültür devriminin bu kadar etkili olmasının temel sebebi hem gençlik hem de üniversiteli öğrencilerden oluşmasıdır. Bu devrimin en belirleyici özelliği sistem karşıtı olduğu gibi aynı zamanda küresel bir eylem tarzına dönüşmesi ve eylemde sürekliliği yaratmış olmasıdır. Yine partimizin tarihine baktığımızda ilk grup aşamasından, örgütleme dönemlerine kadar birçok kadrosu üniversiteli olmaktadır. Önder Apo’nun özellikle partimizin ilk grup kadrolarının üniversiteli ve üniversitede olması, örgütlülüğü oluşturması sistemin merkezi sisteminde darbeyi vurmuştur. Sistem içinde devrimci örgütlülüğü sağlayarak hala nasıl olduğunu anlayamayan TC faşist devletine tarihsel intikam dersini vermiştir. Hala devam eden bu mücadelenin bu kadar köklü ve yenilmez olmasının temel sebebi ideolojik derinliği olmasıyla alakalı olduğu kadar ilk nerede başlamış olması da etkili olmaktadır. Partimize katılan bir çok kişinin üniversite kökenli olması tarihsel bir gelenekten öte partimizin toplumsal ve ilerici sistem olarak tercih edilmesiyle alakalı olmasıdır. Zaman zaman özel savaş olarak devletin yürüttüğü yöntemlerden biri sözde partimizi tercih edenlerin yoğunlukta umudu kalmamış, sınıfsal ele alarak, küçümseyerek köylülerin katıldığını belirtmektedir. Bunu öylesine belirtmemektedir. Bunu söylerken sistem olarak gerici ve sadece böyle kesimleri etkileye bildiğimizi söylemek istemektedir. Elbette ki partimize köylüsü, işçisi, öğrencisi katılmaktadır. Öyle düşmanın söylediği gibi sadece bir yerden katılım olmamaktadır. Sistemin en etkili olduğunu düşündüğü üniversitelerde daha fazla katılım olmaktadır. kaldı ki partimize katılan her birey bir bilinçle katılmış olmaktadır. Toplumsal farkındalık ve düşman zulmüne karşı duyduğu öfke ile katılmaktadır. Bilakis sistem içinde yaşamayacağını anlayan, umudu, yaşamı partimizde gören Önderlik ideolojisini tercih etmektedir.
Sadece çalıştaylar ile yeterli kalmamak gerekir
Bu süreci özellikle bu yılı genel olarak üniversiteler açısından değerlendirdiğimizde böylesi çetin süreç karşısında hareketlilik olsa da yetersiz kaldığını belirtebiliriz. Özellikle bu yıl yapılan eylem ve örgütlülük çerçevesinde üniversitelerde bir hareketlilik vardı. Bazı eylemleri belirtmek gerekirse; Boğaziçi direnişi, Enes Kara eylemleri, Barınamıyoruz, yurtsuzlar hareketi, KYK borçlular hareketi, Sibel Ünli intiharı eylemleri, Demokratik Öğrenci Meclis ilanı, newroz kutlamaları mayıs ayında yapılmış olan çalıştaylar ve son olarak İstanbul ve Wan’da yapılmış olan çalıştaylar ile alanlarda bir hareketlilik oluşturdu. Nitekim düşmanın üniversiteler üzerinde ki bu kadar yoğun baskılarını ele aldığımızda yapılan eylemler yetersiz kalmaktadır. Düşman hiç olmadığı kadar bu süreçte faşist ve özel savaş saldırıları pervasızca uygulamıştır. Üniversitelere yaptığı genel operasyonlar, tutuklamalar Kürt öğrencilerine faşist saldırılar, yurtlara yapılan son genelge, yurt ve yemekhanelere yapılan % 71 artış, kayyım atamaları gibi sayamayacağımız bir çok yönlü saldırılar ile üniversiteleri kendi hakimiyetlerinde tutmak istemişlerdir. Sadece üniversitelere yapılan saldırılar karşısında da üniversite gençliği kendini sorumlu görmemeli. Önderliğimize, halkımıza, gerillaya yapılan saldırılar karşısında da kendisini sorumlu görmelidir. Bu son süreçte özellikle Önderlik tecridine, gerillaya karşı kullanılan kimyasala, Rojavaya yönelik işgal saldırıları karşısında kendini sorumlu görmek, yurtseverlik görevi olmaktadır. kendini yurtsever olarak tanımlayan her üniversite gençliği bu anlamıyla sorumluluğunu yerine getirmelidir. Son süreçte yurtsever üniversite gençliğinin Wan, İstanbul, Dersim gibi alanlarda Önderlik tecridini, kimyasal kullanımını, işgal başlıklı konularla yaptığı çalıştayları selamlıyor ve anlamlı buluyoruz. Böylesi gündemlerle üniversite gençliğinin bunları tartışması, düşmana karşı bilinç çalışmalarının yürütülmesi elbette önemlidir. Fakat sadece çalıştaylar ile yeterli kalmamak gerekir. Her yerde eğitim bilinçlendirme çalışmaları ve alanlarda eyleme geçmeliyiz. Daha fazla örgütlülük sürekli eylem sloganı ile harekete geçmeliyiz.
Biz değil onlar bizden korkmalı
Bizler bu süreçte faşist saldırı ve özel savaş uygulamalarını rutin bir dönem olarak ele alırsak çok ciddi yanılgılara düşeceğimizi bilmeliyiz. bu kadar faşizm karşısında sadece kısa süreli protesto ve lokal sayılarla eylem düzenleyerek faşizmi yenilgiye uğratamayacağımızı bilmeliyiz. Bu uygulanan saldırılar ile hükümet kendi faşist zihniyetini kurmak istemektedir. Düşmanın özellikle bu tür saldırılarını sadece üniversiteler üzerinden uygulama stratejisi aslında bütün toplumu kapsamaktadır. Bu uygulamalarla nasıl ki kendi sistemini üniversiteler üzerinden dizayn ediyorsa, toplumu ise ona göre dize getirmeyi hedeflemektedir. Düşmanın üniversiteler üzerinde ki hakim olma durumu aynı zamanda toplum üzerinden hakimiyeti anlamına gelmektedir. Bu saldırlar bir sistemin, bir stratejinin amacı çerçevesinde yapılmaktadır. Her şey oldukça hesap edilerek yapılmaktadır. Gençliğini kaybetmiş bir toplum yenilmekten öte varlığını kaybetmiştir. Faşizm saldırı hedefinin bu kadar derinlikli ve yoğunlukta gençlik olmasını böyle algılamak gerekir. Aslında yıllarca kalıcı olarak sürdürülecek, iktidar ve sistem oluşturulmaya çalışılmaktadır. Kendi sistem kadrolarını üniversite ve okullarda yetiştirmeyi hedeflemektedir. Yani halkına karşı ihanetçi, ajanını eğitmeyi hedeflemektedir. O nedenle en başından belirttiğimiz gibi bu saldırıları kesinlikle sıradan ele alan yaklaşımlar olmamalıdır. Yapılacak her eylem, direniş bu kapsamda ele alınarak örgütlülüğü oluşturulmalıdır. Sistem karşıtı örgüt veya direnişlerin sürece damgalarını vurmalarının kaynağı sürekli eylem içinde olmalarından almaktadır. Sürekli eylem ve örgütlülük içinde olmak sistemi korkuttuğu gibi geri çekmeye de mecbur kılacaktır. Bunu unutmamak lazım nasıl ki kapitalist modernite sistemini oluşturmayı üniversiteler üzerinden hedeflemiş ise de kendi açısından elinde patlayacak bir bomba olarak görmektedir. O açıdan faşist saldırlar, baskılar, düşmanın panzeri, polisi bizi korkutmamalıdır. Bizler doğru örgütlenir sürekli eylem içinde olursak faşizm bizden korkacaktır. Biz değil onlar bizden korkmalı. Yeter ki bizde ki gücü görüp, inanmalıyız.
Bulunduğumuz üniversiteden başlayarak her yerde serhıldan başlatabiliriz
En faşist, gerici olarak tanımladığımız İran devletinde bile ayladır devam eden eylemlerin öncülüğünü üniversite öğrencileri yürütmektedir. Bu durum İran gibi faşist bir devleti bile korkutmuştur. Her yer halk serhıldanlarına dönüşmüş durumdadır. Nasıl ki parti mücadelemiz “Kürdistan sömürgedir” sözü ile mücadelemizin çıkış nedeni ise bugün “JİN JİYAN AZADİ” sloganı ile mücadelemiz bedene bürünmüştür Bir söylem, bir slogan ile mücadeleye kenetlenen bir halk Önderlik mücadelesinde, hakikatinde amansız savaşçılığında gördü. Bizlerde bu hakikatle mücadele etmeli, tarihe öncülük etmeliyiz. Kimseden değil kendimizden başlayarak eyleme geçmeliyiz. Birileri değil bizler yapmalıyız. PKK destanı böyle başladı ve şimdi milyonlara vardı. Bizlerde kendi bulunduğumuz üniversiteden başlayarak her yerde serhıldan başlatabiliriz.
Bu temelde Üniversitelerden ilkokullara kadar dayatılan eğitimler öz ve biçim olarak bireye, toplumdan kopmuş, yozlaşmış bir gençlik yapısı, devlet ve hiyerarşi güdümlü insan oluşturmayı esas aldığından, bu tip eğitim ve öğretimin tuzaklarını ve aldatmacalarını aşmak temel hedefi içinde olunmalıdır. İnsanı ve toplumu tarihsel gerçekleriyle tanıştıran, anı özgür kılarak geleceğe taşıyan yeni bir zihniyet devrimi içinde özümsenip yaşamsal kılınmalıdır. Bu temelde 2023 yılının üniversite gençliğinin alanlarda eylemlerde olması inancıyla yeni yılınızı şimdiden kutluyor, yeni mücadele yılında üniversiteleri direniş kalelerine dönüştürmeye çağırıyoruz.
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi