HABER MERKEZİ- Editörden “2024’ü “yeni bir yıl” yapalım”
İnsanlığın birkaç gün sonra “yeni bir yıla” yani 2024 yılına gireceği biliniyor. Klişe bir protest tavırla; yeni olan hiçbir şey yok, her şey aynı, bunca adaletsizlik, onca sömürü, savaş, işgal ve katliamlar devam ederken değişen ne var ki yeni bir yıla giriyoruz diyelim, diyecek değilim. Çünkü kötülüğü sıradanlaştıran kapitalist uygarlığın asıl saldırısı zihniyet boyutunda olmaktadır. Kapitalist sistem, Toplumları zihniyette derin bir yabancılaşma içerisine almış olmasaydı yukarda yazılanlar tek başına bu sistemin sonunu getirmeye yeterdi. En başta belirtmek gerekir ki yeni yıl kavramının kendisi hatalı ve hastalıklıdır. Miladi takvime göre girildiği söylenen 2024 yılı sadece bir hesaplama konusudur. Bahsedilen 2024 rakamı; ne içerisinde yaşadığımız dünyanın, ne evrenin ne de toplumsal tarihin hakikatini yansıtmamaktadır. Bu yazının amacı sonsuz izafilik içinde konuyu bağlamından koparıp muğlaklaştırmak değildir. Fakat bazı hakikatleri hatırlatmadan da zaman konusunun hep muğlak kalacağı da zamanın kendisinin bir paradoks olma özelliğinden ileri gelmektedir. İlk olarak belirtmek gerekir ki; zamanın mutlak olmadığı, her mekanda, her olguda aynı yaşanmadığı, aynı sonuçları doğurmadığı hatta varlık, çokluk, oluş ve hareket olmadan tek başına bir zamanın dahi olmadığı, olamayacağı artık biliniyor. Dünyanın saatte 1600 km hızla 24 saatte kendi etrafında bir tur dönmesine paralel güneş etrafında 365 gün 6 saatte yani 8766 saatte bir tur atması insanlığın, tarihsel-toplumun zamanı değildir. ( Ki bu arada güneş de sabit değil, O da son sürat bir şeylerin etrafında dönüyor ve dönerken dünya da dahil yörüngesindeki her şeyi kendisiyle birlikte sürüklüyor ama bu konuyu uzay bilimcilere bırakalım)
“Önder APO’nun da belirttiği gibi oluşumun hızına zaman diyoruz. Eğer ortada bir oluş yoksa orda herhangi bir zamandan söz etmekte mümkün değildir.”
Dünya ve güneş arasında yaşanan bu kaçmaca-kovalamaca oyununun insanlıktan bağımsız yaşanması bir yana kalsın, bunun bir amacı olup olmadığı veya bunun uzay-zamanda sürekli ileri doğru akan bir olay olup olmadığı dahi bilinmemektedir. Yani insanlığın tarihsel-toplumsal zekası ve anlam verme gücü olmadan evrenin kendi farkına varması, kendini anlamlandırması mümkün olmadığından dolayı da zamanın farkına varmak bile mümkün olmamaktadır. Önder APO’nun da belirttiği gibi oluşumun hızına zaman diyoruz. Eğer ortada bir oluş yoksa orda herhangi bir zamandan söz etmekte mümkün değildir. Evrendeki her şeyin kaotik bir uyum içerisinde sürekli hareket ettiği, bir biri etrafında döndüğü ve tüm kâinatın canlı bir organizma olduğu anlaşılmakla birlikte bunun aynı zamanda evrende bir oluşum evresi(süreci) olup olmadığı ise sınırlı insan zekamızla anlayabileceğimiz bir durum olmamaktadır. 13 milyar yıl önceki büyük patlamadan bu yana yıldızların ve dev gök taşlarının büyük çarpışmaları ve patlamaları sonucu ortaya çıkan gaz ve toz bulutlarının, maddelerin tepkimeleri sonucu yaşamın bugün ki halini aldığı bilinmektedir. Fakat dediğimiz gibi bunlar zamanın ilerici özelliğinden kaynaklı olmamakla birlikte belki de sadece yaşamın sonsuz karakterinden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar bilim dünyası bazı teorilere dayalı rakamlar vererek dünyaya, güneşe ve Samanyoluna ömür biçse de, dediğimiz gibi bunlar bazı teorilerden ibarettir ve eğer doğruysa bile ispatlanması için milyarlarca yıl geçmesi gerekecektir. Bundan daha kısa sürede gerçekleşecek bir yok oluş, eğer durdurulmazsa kapitalist uygarlık tarafından çok daha yakında gerçekleştirilecektir.
“Evrendeki canlı-cansız tüm varlık özgürlük peşinde koşmaktadır.”
Yani evrende zaman denilen fenomen aslında tek başına yoktur. Zamansız yani öncesiz-sonrasız(sonsuz) bir evrende yaşadığımızı varsaysa idik eğer, insanlık olarak bu psikolojiye acaba ne kadar dayanabilirdik? Bu yüzdendir ki denildiği gibi; ölüm belki de yaşamı anlamlı kılan en değerli yegane uyarıcı etkidir. Bu sorularla yeni bir hiçlik teorisine kapı aralamak niyetinde değilim. Bilimsel bir temeli olsun ya da olmasın bu sorularla anlamak ve anlatmak istediğim şey; Önder APO’nun savunmalarda birçok kez sorduğu şu sorulara cevap bulma arayışından dolayıdır: Yaşam nedir? Yaşamın amacı nedir? Önder APO’nun bu sorulara verdiği cevaplar hakikat değerindedir: Önder APO “Evren’in amacı özgürlüktür diyesim geliyor” demiştir. Önder APO bu hakikati bizlere göstermiştir. Evrendeki canlı-cansız tüm varlık özgürlük peşinde koşmaktadır. Evrenin, tüm bu varoluşun bundan başka bir amacı da yoktur. Önder APO’nun son savunmasında alıntı yaptığı tasavvuf ehlinin de belirttiği gibi; Her ne var ise âlemde AŞK imiş; İlim bir kıyl û kâl imiş ancak.
Tarihsellikle, Toplumsallıkla, doğayla, evrenle dolayısıyla özgürlükle bağını yitirmiş olan kapitalist uygarlığın insanlığı felakete sürüklerken sarıldığı bin bir yalandan biri de, tarihin sürekli ileri doğru gittiği, dolayısıyla girilen her bir “yeni yılın” da insanlığı ileri taşıdığı yalanıdır. “İnsan nasıl insan oldu” sorusunun cevabı: insanın toplumsallaşmasıyla birlikte tüm gelişmeleri sağladığı ve insanı insan yapan tüm değerlerin de tarihsel süreçlerde oluşan bu toplumsal karakterinden ileri geldiğidir. Yani tarihsel-toplumun zamanı onun oluşum süresiyse ve bugün bu değerlerden dört nala bir uzaklaşma söz konusuysa eğer burada insanlık için zaman ileri değil geriye doğru gitmektedir.
“Vicdanından boşaltılan İnsanlık; bir yandan modernlik kisvesi altında robotlaştırılmakta, diğer yandan sadece tüketime dayalı biyolojik bir yaşama çekilerek hayvanlaştırılmaktadır.”
Kapitalizm ve resmi ideolojisi liberalizm ilerlemecilik adı altında ortaya çıkan son teknik-teknolojik gelişmeleri insan yaşamını kolaylaştırma iddiası ile piyasaya sürse de olayın özü bu değildir. Evet kapitalist tekellerin kâr güdümünde teknik ve teknoloji ilerlemekte ama bireyciliğe mahkûm edilmek istenen insan yaşamı her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Vicdanından boşaltılan İnsanlık; bir yandan modernlik kisvesi altında robotlaştırılmakta, diğer yandan sadece tüketime dayalı biyolojik bir yaşama çekilerek hayvanlaştırılmaktadır. Durdurulmazsa eğer bunun insan toplumu açısından bir ilerleme değil, tam aksine gerileme ve sonun başlangıcı olduğu kesindir. Önder APO boşuna dememiştir, “İnsanlığın geçmişi daha gerçektir ve ne arayacaksak orda arayacağız” diye.
Tabi insanlığın içine girdiği bu bataklığın tüm suçunu kapitalist uygarlık güçlerinin üzerine yıkmak da biraz kolaycılığa kaçmak olacaktır. Buna dur demek, insanlık açısından duran, geriye giden zamanı yeniden başlatmak tarihsel-toplum olarak bizlerin ellerindeyken; kapitalist sistemin zihniyetinden tam anlamıyla bir kopuşu gerçekleştiremeyen, demokratik moderniteyi inşa sürecini hızlandıramayan bizler de bu kötü gidişatın birincil sorumluları olmaktayız.
Unutmayalım ki oluş varsa varlık-zaman vardır; oluş yoksa varlık da, zaman da yoktur.
Bu noktada Kürt halkının durumuna özel bir parantez açmak gerekiyor. Bizler Kürt halkı olarak tüm tarih boyunca yaşandığı gibi maalesef günümüzde de yine kutsallık ve lanetliliği bir arada yaşamaktayız. Konumuz zaman ve oluş olduğundan dolayı ontolojik bir varlık olarak Kürtler açısından zaman ne ifade etmektedir veya Kürt zamanı ilerlemekte midir sorularını sorma ihtiyacı doğmaktadır. Kürtler varlık olarak var olduğundan ve zamanda oluş esas olduğundan dolayı Kürtler açısından tarihsel bir zamanın varlığından bahsetmekte gayet doğal olmaktadır. Fakat sömürgecilik tarafından Ağrı’da betona gömülen bu varlık bilinci ve zaman, Önder APO ve PKK’nin 50 yıldır büyük bedeller pahasına sürdürdüğü soluksuz mücadele ile mezardan çıkarılmış ve yeniden kazanılmıştır. Kutsallığı da buradan kaynaklanmaktadır. Lanetliliği ise; sömürgeciliğin kendisine kader olarak özümsetmek istediği kölece yaşamı kabul etmiş olan, hep başkasının devletinin, sisteminin en iyi askeri olma durumunu aşamayan işbirlikçi-hain kesimlerden ileri gelmektedir. Evet bir yandan özgürlüğü için kendi zamanını yakalayan ve ona dört elle sarılan, uğruna canını vermekten geri durmayan Özgür Kürt, diğer yandan başka güçlerin ve devletlerin denetimini kabul edip onların askeri, kölesi olma görevini sürdüren ve başkalarının zamanını yaşayan Köle Kürt. Unutmayalım ki oluş varsa varlık-zaman vardır; oluş yoksa varlık da, zaman da yoktur. Dolayısıyla Kürt halkı olarak; ya Önder APO’nun ve PKK’nin başlattığı Kürt zamanını-varlığını savunmak, garantilemek için soykırımcı-sömürgeci güçlerin sonunu getirecek olan devrimi gerçekleştireceğiz ya da….. Ya da’sı yoktur. Kürt halkı açısından Var olmanın kendi zamanını yaşamanın başka bir yolu yoktur. Bu anlamda Kürt halkı girilen 2024 yılını; eskiyi yıkan, yeniyi inşa eden bir yıl olarak gerçek anlamıyla yeni bir yıl yapmasını bilecek, Ortadoğu ve dünya halklarına armağan edecektir. Bunu gerçekleştirmenin ilk adımı olarak da 2024 yılını Önder APO’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı yıl olarak tarihe yazacaktır.