HABER MERKEZİ –
Çağlar boyunca insanlık tarihinde tanıklık edilen bir çok devrimsel çıkış olmuştur. Ve damgasını insanlık mücadelesinde, zulme ve zalimliğe karşı duruşuyla bilinmektedirler. Direniş geleneğini İnana, İştar ve Mezopotamya tanrıçalarından devralan Zerdüşt, Maniden, ta ki Budalardan, İbrahimlerin Nemrutlara karşı çıkışından tutalım, İsaların, Firavununun, insanlara karşı yağdırdığı talan ve insanlığın hafızasından silinmeyen korkuya karşı koyuşuna kadar, insanlığa özgürlük yürüyüşünü ve hakikat arayışının yol göstericisi olmuşlardır. Bu yürüyüşe daha sonra güç veren ve bu mirası kalıcılaştıran Sokrates, Sipinoza, Adorno, Deskartes ve daha isimlerinin sayma gereğini duymadığım birçok insan çıkmıştır. Ortaçağın karanlığını, felsefik düşünceleriyle berrağımsı bir aydınlığa çevirmişlerdir.
Yakın çağcılarımızda da emperyalist ve kapitalist modernite sistemine karşı koyuşlarıyla tarihte ün kazanan, Marks, Olimpede Gauş, Clara Zetkin, Engels, Leninlerden, Roza Lüksemburg ve Mahirlerden Deniz Gezmişlere kadar, sosyalizm ve kominizim adına verdikleri demokrasi ve bağımsızlık mücadelesi toplumun direniş ruhuna can katıp güçlendirmişlerdir.
En son Nelson Mandela ve özgürlük güneşimiz Önder APO’ya kadar uzanan amansız bir mücadelenin verilmemesi söz konusudur. Yeniçağın nesli olarak kendimizi bu yüce ve kaçınılmaz ideolojiler karşısında çok şanslı his edip gurur duymalıyız. Her doğuş yeni başlangıçları ve büyük başarıları kendisiyle getirmektedir. Bu nedeninden dolayı Kürt halkı olarak Önder APO gibi bir insanla tanışmak ve evrensel, çağdaş düşünceleri, bizi mutlu etiği kadar, Kürtlüğümüzle gurur duymamıza neden oluyor.
Tabi her şeyden önde Önder APO’unun 4 Nisan doğuş gününü onun şahsında tüm Kürt Özgürlük Savaşçılarına ve tüm Kürdistan halkına en içten duygularımla kutluyorum. Bu doğuş bizim için tarihi önemi taşıdığı kadar, aynı zamanda tüm insanlığın ve insanlık mücadelesini veren insanlığın doğuş günü olarak da ele aldığımı belirtebilirim. Yine kutsal ana tanrıca kültürünü son kalıntılarını kendisine temsil eden Üveyş anayı da bu vesileyle analık hakından dolaylı anıyoruz. Kendisinin bir kadın olarak isyankar, sisteme boyun eğmeyen, bir mirası bizlere bıraktığı ve bu mirasın takipçisi olacağımızı belirtiyoruz. Önder APO’ nun böylesi bir karanlık çağda ve insanlığın yaşamış olduğu sistemsel krizin en derin yaşandığı bu dönem de dünyaya gelişi bizim için bir mucize, bir devrimsel doğuş olduğunu vurgulayabilirim. Özelde de Kürt halkının yaşamış olduğu konum ve resmi ideolojiler tarafından en çok soykırım kültürüne maruz kaldığı, kültürel ve toplumsal, tarihsel ve coğrafik bakımdan sömürgeyle ve soykırım politikalarıyla karşı karşıya kaldığı bir dönemde büyük doğuşunun gerçekleştirmesi Kürdistan toplumu açısından da bir baş kaldırışı, özgürlüğe susamışlığını gidermek açısından büyük bir rol oynadığını belirtebilirim.
4 Nisan günü aynı zamanda Kürt kadının doğuşu ve Kürdistan da iradesi kırılan, herkes tarafından köle gibi kullanılan Kürt toplumunu da ikinci doğuşu olduğunu belirtebilirim. Önder APO’ nun devrimsel çıkışını gerçekleştirdiği o dönmelerde, Kürt toplumunun yaşadığı konum kuşkusuz çok trajedi ve her türden düşman zulmüne karşı teslimiyeti kabullendiği ve mücadele iradesini yitirdiği bir dönemdi. Aynı zamda da özgürlüğe dair hiçbir umudun kalmadığı ve özgürlüğe dair büyük bir hayal kırılganlığını yaşadığı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kürt toplumunda kimliğinin, kültürel değerlerinin neredeyse yok oluşu yaşadığı bir süreçte, düşmanın her türden yönelimlerine karşı bir başkaldırış ve sömürge sistemine karşı açıktan bir savaşı ilan etmesi, her yönüyle Kürdistan halkı üzerinde etkide bulunup, baskıyla şiddet politikaları ve katliamlarla yaşadığı umut kırılmasını ortadan kaldırıp, Kürdü ölüm uykusundan uyandırmasına büyük katkıda olunmuştur.
Şimdi yeni bir 4 Nisan gününü daha geride bırakırken Önderliğimizin doğum günü vesilesiyle her şeyden önce onun şahsında İmralı adasında her türden hukuksuzluğa ve haksızlığa uğrayan bir halk olduğunu unutmamak gerekir. İmralı adasında 16 yıllına giren tecrit ve izolasyon süreci salt Önderliğimizi hedeflememektedir. Onun şahsında 45 milyonluktan oluşan bir Kürt toplumunun iradesinin kırılması ve teslim alınmak istenilmesi gerçeği yatmaktadır.
Önder APO’nun düşünce ve ideolojisi tutsak alınmak isteme amacı yatmaktadır. Küt toplumu ve kadınını, olarak klişeleşmiş düşman zihniyetini ve devletçi geleneğinin altıda yatan realiteleri doğru okumak ve bu yönelimlere karşı alternatif bir ideolojik mücadele yöntemimizi belirlemek sorumluğuyla karşı karşıya kaldığımızı vurgulayabilirim.
Önder APO’ ya bağlılığımızın bir gereği olarak her şeyden önce anlamak ve onu pratikte uygulamaya koymalıyız. Önümüze koymuş olduğu demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmayı yaşamsal kılmak ve demokratik ulus inşasına hız vermemizi gerektirmektedir.
Yeni bir bahara girerken her baharın kendisiyle yeni başlangıç ve başarıları getireceğinin umuduyla, Kürt halkının da 2014 yılının baharı da Önder APO’nun özgürlüğünün sağlanmasın garanti altına alınacağını umut ediyoruz. Büyük inanç ve mücadele kararlılığımız, Kürt halkının barış ve demokrasi mücadelesine adamakla belirleyiciliğimizi ortaya koymamalıyız.
Böylesi bir günde duygu ve düşüncelerimizi dile getirirken vicdani anlamda bir zorlanmanın yaşandığını söyleyebilirim. Çünkü Önderliğin, anlam ve önemini her yönüyle bilince çıkarmada ve yaşamada eksik kaldığımızdan dolayıdır ki? 16 yıldır Önder APO İMRALI gibi bir dipsiz kuyuda tecrit koşuları altında yaşamaktadır. Bu durum bizim için duygusal ve düşünsel anlamda zor olmaktadır. Bu konu, Kürt toplumu olarak hem de özgürlük savaşçıları olarak bizim için öz eleştiri konusudur. Çünkü varlık gerekçemiz ve toplum olarak bizi biz yapan ve kim olduğumuzu öğreten ve direniş geleneğini bize gösteren tek yol öğreticimiz olan Önder APO olmaktadır. Bu gerçeklikten yola çıkarak her birimizin bu konular karşısında kendimizi sorgulamamız gerekmektedir.
Düşmanın her türden asimilasyon ve baskıları karşısında boyun eğen ve onu kendisine bir kader olarak kabul eden bir toplumsal gerçekliğimiz söz konusuydu. Ancak Önderliğin büyük devrimsel doğuşundan sonra elde etiğimiz iradesel duruş ve zihinlerimizde işlenilen insanlık mücadelesi, felsefik ve ideolojik bakımdan bizi hakikat yoluna her geçen gün biraz daha yakınlaştırdığını unutmamak gerekir. Bu açıdan Önderlik karşısında büyük borcumuzun olduğunu görmeliyiz.
Günümüzde özgür ve demokratik bir kimlikle kendimizi toplum olarak var kılmamızın temel gerekçesi Önderliğimizin felsefik yaşam ve tarih anlayışının yaşamsal kılınması ve düşman tarafından kabul görünmesinden geçtiğini belirtmek yerinde olacak bu açıdan uluslar arası iktidarcı ve gerici devletler geleneğiyle daha güçlü bir mücadeleyi vermemiz vazgeçilmez görev ve sorumluluklarımızın başında gelmektedir.
Evet, 4 Nisan Önderliğimizin doğuş günüdür ve nisan ayının bu anlamda bizim için de büyük bir anlam ve öneme sahip olduğunu dile getirebilirim. Nisan ayı baharın başlangıcı, doğanın kendisini yeni bir doğuşa hazırladığı yeşil rengine bürünüp verimliliğiyle insanlara kendi nimetlerini dağıttığı bir ay olmaktadır. Diğer yandan ağaçların yeşerip, yaprak açtığı, Kuşların, cıvıl cıvıl sesleriyle doğaya renk kattığı bir ay olmaktadır. Önderliğimizin de böylesi bir ayda dünyaya gelişi ve büyük özgürlük düşünceleriyle insanlık ve Kürt kadınına, toplumuna yeniden can vermesi anlamını taşıdığını belirtebilirim. Böylesi anlamlı bir doğuşun sevincini, mutluluğunu yaşamanın heyecanını tabi ki bütün duygularımızda, düşünce dünyamızda yaşamaktayız. Hata Kürt toplumu olarak özgürlük güneşimizden alınan güçle kendimizi yeniden yaratma eylemi günü olarak da ele almalıyız. Bu konuda birçok halktan kendimizi daha şanslı ve daha özgür hissettiğimizi dile getirebilirim. Diğer haklardan ayırt eden temel özelliğimiz, Önderliğimizin felsefik bakış açısını demokratik uygarlık temelinde kendisini yaratmakla kalmayıp kendisiyle özgür ve demokratik bir Kürt toplumunu yaratması gerçeği olmaktadır. Hem Kürt toplumu hem de özelde Kürt kadının direniş bayramı olarak 4 Nisan doğuş gününü ele almalıyız.
Tabi ki bu gün vesilesiyle tarihten günümüze kadar büyük önemiyle bilinen, Urfa’nın temsil ettiği role değinmeden geçmemek gerekecektir. Peygamber şehri olarak ün kazanan bir mekânda, Önderliğin dünyaya gelişi ve insanlık açısından ve özel olarak da Kürt toplumu içinde, devrimsel çıkışı ifade ettiği kadar, düşünsel farklılığın günümüzde de ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi Urfa, Hazreti İbrahim’in de doğuş yerine tanıklık etmiş. Yine Hazreti Eyüp’ün güzergâhı olarak da tarihte yer edinmiştir. Ve direnişin geleneğinin kökenini o topraklarda atılmıştır. Urfa, kültürel olarak belki de günümüz açısından en çok neolitik kalıntılarının kendisinde var kılan ve birer miras gibi insanlığa dağıtan belirleyici bir rolü oynamaktadır.
Örneğin kültürler diller ve farklı toplumlardan oluşan bir topluluktur. Kendi içinde dil ve kültür ayrımı yapmamaksızın ortak ve demokratik bir yaşam tarzını yaşayan bir çok köye sahip olduğu, yapılan araştırmalardan kanıtlanmıştır. Yine kadın eksenli bir kültür ve toplum şekillenmesi ön planda olduğunu dile getirmek yerinde olacaktır. Bu anlamda Önderlik gibi büyük düşünce ve bilgeliğiyle günümüzde evrenselleşen ideolojisinin bir tarihsel geçmişin etkisinin olduğunu belirtmek istiyorum. Üveyş ananın da doğal otoriter olan özelliği ve cinsiyetçi toplumun tabu ve kurallarına tabi olmayışı, buna karşı sürekli bir ilkel direniş, isyan yöntemine başvurması elbette temel etken olarak Urfa da hâkim olan insani ve doğal yaşam koşularından doğduğunu belirtebilirim.
Üveyş ananın kendisinin de taşıdığı ana tanrıça geleneğinin ilkel halinin, taşıyıcısı ve bereketinin son ürünü olarak ta Önderliği, insanlığa, ezilen ulus ve halkların özgürlük mücadelesine armağan etmiştir.
Özgür ve demokratik bir ülkede buluşmak umuduyla
Diyana Amanos