HABER MERKEZİ- 68’in Kurdistan’daki ruhu: Paramaz ve Kızıl Yıldız
“Evet, yol uzun çünkü bir isyan değil bir özgür yaşam arayışı ve inşası söz konusu. İsyan, bazı hakları elde etmekle sona erebilir ama inşa bir oluş sürecidir. Ezbere, dogmatik, kolaya kaçan yaklaşımlara karşı oluşta bir eşiktir 1968. Abdullah Öcalan’ın dediği gibi, ‘Hakikat aşktır, aşk özgür yaşamdır’.”
Nagihan Akarsel
Bu ruhu okuyan Ali Çiçek ile Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş) sosyalizme olan inancın, sade yaşamın, militan değerlerin temsilidirler. 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır zindanlarında ölüm orucu direnişine katılan Ali Çiçek’e, aynı eylemde yer alan partinin kurucularından Hayri Durmuş tarafından Kızıl Yıldız (Sterka Sor) ismi verilmiştir. Bu isim dönemin en genç temsili olan Ali Çiçek’in taşıdığı gelecek tahayyülünün bir ifadesidir. Ali Çiçek’in sosyalizm ile kurduğu bağ, yerinde duramayan gençlik enerjisi ve emeği ile özdeştir. Bu enerji, Kobanê direnişinde yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı’nın (Paramaz Kızılbaş) yaşam diyalektiği ile günümüze kadar akmıştır. Paramaz Kızılbaş, yüzyıldır süren direniş geleneğinin özeti gibidir. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın avukatlığını yapan Niyazi Ağırnaslı’nın torunudur Paramaz. 1915’te Beyazıt’ta 19 arkadaşıyla katledilen Madteos Sarkisyan’ın kodunu almıştır. Suphi ismi, 1921’de katledilen Mustafa Suphi’den, Nejat da parti sekreteri Ethem Nejat’tan alınan isimlerdi. Yaşam diyalektiği Alman, Türk ve Kürt direnişçileri ile kesişmiş en son Kobanê’de direnişin öncü gücü olmuştur. “Her yürek devrimci bir hücredir”, “Hayal gücü iktidara” sözleri ile 68’in Kurdistan’daki ruhu olmuştur. Ailesine bıraktığı mektupta, “Sıradan bir genç olarak sıradan çelişkilerden dolayı, sadece bir tercihte bulundum; her şeyden önce bu tercihi kendim için yaptım. Ulvi bir inanç için yola çıkmadım, ulvi olmayan insanlarla hayatı, büyüsüz bir dünyayı, şeyleşmiş bir dünyayı büyülemek istedim o kadar. Çelişkilerimin aşılamayacağını, zira bunlar toplumsal oldukları için ancak insanın çelişkilerini örgütlemeyi, daha üst bir mertebede toplumsallaştırmaya çalışabileceğini öğrendim. Hayatımda hakikate vardığım en yakın nokta budur.” şeklinde özetlemektedir.
Bernandine ile Zeryan’da kesişen mücadele gücü
60’lı yıllarda kurulan ve 68’de aktif olan Watherman Devrimci Örgütü’nün kurucularından Bernardine Dohrn’un dediği gibi “Tarih boyunca örülmüş en vahşi düzenin içinde yaşarken şiddete başvurmamak mümkün değil.” Genç bir kadın olarak vahşi kapitalizme karşı yöntem arayışında olan radikal bir oluşumun kurucularındandır Bernandine. İşgalin her türlüsüne karşı özsavunmanın ilanını yapmaktadır. Yarım yüzyıl sonra Şırnak özyönetim direnişlerinde yer alan ve 28 Mayıs 2016’da yaşamını yitiren Zeryan Deniz Amed’de (Ayşegül Kaçar) bu ruh tekrar canlanır. Zeryan, “Yaşam savaşı, bütün yoğunluğuyla devam ediyor. Yorgunluk had safhada, fakat yürekler umutlu ve yürekler mutlu. Budur, bizlere her zorluğu yendiren ve her badireyi aştıran. Savaşa, acılara ve zorluklara rağmen gülecek, paylaşacak, bağlanacak çok şey var. Öfke var, sevgi var ve ucunda özgürlük var.” diyor.
Latin Amerika’nın ve Kurdistan’ın kesik damarlarını diken iki kadın: Sakine ve Alina
Özgücünü özsavunma bilinci ve mücadele gücü ile birleştiren Zeryan’ın beslendiği kaynak, Bernandine’nin akranı olan Sakine Cansız’ın ruhu, arayışları ve kavgası. Sakine Cansız, Bernandine ile aynı dönemi ve ruhu paylaşıyor; 68’in özgürlük ruhunu. Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi, Sakine Cansız’ın özgürlük yolunda ideolojik, sosyolojik, bilimsel kavram, kuram ve kurumlar biriktirdi. Yarım asra varan bir mücadele gelişti. Anlamsal ve yapısal dünyasında çağın ihtiyaçlarına cevap veren bir forma kavuştu. Kadın kurtuluş ideolojisi ile çağın öncü partileşmesini yarattı. Özsavunma gücü Rojava Devriminde bir sisteme kavuştu. Konfederalizm ile toplumsal modelini ortaya koydu. Jineolojî ile çağın temel çelişkilerine ve sosyal bilimin yaşadığı krize çözüm arayışında.
Latin Amerika’nın Kesik Damarları’nı teker teker dikmenin umudunu kuşanan Eduardo Galeano’nun kitaplarından beslenen Alina Sanchez’in (Lêgerîn Çiya) yolu da yıllar sonra bu ruh ile kesişir. Che’nin “Gerçekçi ol ama imkansızı iste” sözü, Lêgerîn’in arayışlarını besler. “Gerçeğin ne olduğuna bakmadan onu değiştirmenin bir formülü yok. Bir şeyi değiştirmek içinse önce ne olduğunu görmek gerekiyor. Latin Amerika’daki sorun bu. Onu göremiyoruz. Kendimize körüz, çünkü kendimize başkalarının gözüyle bakmaya şartlandırılmışız” diyen Galeano’ya “kendi gözümden bakıyorum gerçeğe” der gibidir. Sakine Cansız, “Gerçekliğin görünmesi için gören göz ve yüreğin olması gerek. Yoksa çıplak olana bu defa sen örtü olursun” diyerek eşlik etmektedir Lêgerîn’in hakikat arayışına.
Cevahir ile Çiyager’in muhteşem inançları
Bu yolda, Türkiye Devrimci Hareketi’nin önderlerinden Hüseyin Cevahir’in yolu Çiyager Hêvî (Cihad Türkan) ile buluşur. Çiyager’de “Kendimde barındırdığım bütün ‘ben’leri bir kenara atıp tamamen hedefime kilitleniyorum” sözleri ile canlanır. Cevahir’in, “Benden önce gelmiş ressamların resimlerinin bendeki nicel birikimlerinin bir nitel dönüşümüdür benim resmim” (Cevahir’den Kalan, Hüseyin Cevahir) sözü; Çiyager’de eylem olur, inanç olur. Evet, farklı dönemlerde aynı ruhun iki temsili… Bu, inandıkları doğru ile alakalı elbette. “Ben” devrini yaratmaya çalışan kapitalist moderniteye karşı güçlü bir duruş sergileyip her anları ile tarih olmayı başardılar. Cevahir’in temsil ettiği ruhun Çiyager’inkiyle buluşması, inandıkları doğru ile bağlantılı. Çiyager’e “Ne olursa olsun son muhteşem olacak” dedirten inancı; Cevahir’in güçlü edebi, bilimsel birikimi ve inancı.
Sonuç: ‘Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır’
1968 Gençlik ve Kültür Hareketi, tarihin doğru tarafında yer aldıklarına inanan gençlerin doğru söze ve doğru eyleme sahip olduğu an’ı temsil etmektedir. Anlam devrimine giden yolda arayış ve sorgulamaların iç içe geçtiği bir dönemdir. Temsil ettiği değerler itibariyle Althusser’in belirttiği gibi, kapanmamış bir parantezdir. Ruhsal, düşünsel anlamda gelişen arayışlar, yapılan eylemler, gelişen toplumsal hareketler, kültürel, felsefik ve bilimsel sorgulamalar an’a cevap vermektedir. An’da özgürlüğü yaratmanın sosyolojisi olarak ifade ettiğimiz özgürlük sosyolojisinin gerçekleşme diyalektiğine uygun bir yaşamsallaşmadır. Çağın ihtiyaçlarına cevap arayan gençlerin doğru yaşam arayışıdır. Sonuçları yaşamın her alanında bir değişimi ve gelişimi beraberinde getirmiştir. Bugün Rojava Devrimi’nde gerçekleşen bu ruhun form kazanmış halidir. Rojava Devrimi, “Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır.” (Abdullah Öcalan, Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır) Bu ısrar, dünyanın dört bir yanından gençlerin enternasyonal bir ruh ile Rojava Devrimini sahiplenmesini getirmiştir. Bu ısrar, anlam yitimini yaratan, sahte özgürlük anlayışı ile tüketim çılgınlığını arttıran, sanal bir dünyada zamanı dağıtmasına neden olan, “ben”in girdabında umutsuzluğa sürüklenen sisteme karşı bir isyan olmanın ötesinde alternatif bir sistem yaratmanın ısrarıdır.
Anlam ve hisse inanan, sosyalizmi yaşamında forma kavuşturan, düşünsel ve ruhsal dünyasını dogmatizm ve liberalizmin kirlerinden arındıran; ahlaki politik değerleri ile buluşmuş insan ile gerçekleşiyor. Evet, yol uzun çünkü bir isyan değil bir özgür yaşam arayışı ve inşası söz konusu. İsyan, bazı hakları elde etmekle sona erebilir ama inşa bir oluş sürecidir. Ezbere, dogmatik, kolaya kaçan yaklaşımlara karşı oluşta bir eşiktir 1968. Abdullah Öcalan’ın dediği gibi, “Hakikat aşktır, aşk özgür yaşamdır.” 1968, hakikat arayışında bir duraktır. Doğru yaşam arayışında bir milattır. Hakikat algımızı güçlendirmek de demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik modernite paradigmasının beslendiği damarı iyi bilmekle bağlantılıdır. Çünkü “Kadınla dolayısıyla erkekle doğru, yani bilimsel jineolojî, iyi-etik yani yeni ahlak bilinci ve tavrı; güzel yani yeni estetik ölçülerle özgür yaşamı başarmamak, sosyalist topluma yönelişi başarmamaklar özdeştir.” (Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi)
*Bu yazı, Jineolojî Dergisinin “Gençlik Tartışmaları” dosya konulu 23. sayısından kısaltılarak alınmıştır.