İSTANBUL – Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım rektör olarak atanan Melih Bulu’yu protesto ettikleri için 1 Şubat’ta gözaltına alınan 159 öğrenciden 97 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Anadolu Adliyesi 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme salonunda yer olmadığı gerekçesiyle duruşma Çağlayan’da bulunan İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi salonuna taşındı.
Duruşmada, tutuksuz yargılanan onlarca öğrenci ve avukatları savunma yapmak üzere hazır bulundu.
TALEPLER REDDEDİLDİ
Yargılama öncesi söz alan dava avukatları, iddianamenin “illegal” olduğunu, bu nedenle yargılamanın adil olamayacağını ifade ederek, yargılanan öğrenciler hakkında beraat talebinde bulundu. Mahkeme, avukatların talebini reddetti. Kimlik tespiti ardından başlayan duruşmada “Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet etmek” iddiasıyla yargılanan Ahmet Can Sarıkaya, Boğaziçi protestolarını gazeteci sıfatı ile takip ettiğini dile getirdi. Bu esnada polis tarafından herhangi bir uyarının yapılmadığını ve gözaltı işlemi yapıldığını dile getiren Sarıkaya, aynı zamanda ters kelepçe uygulamasına maruz kaldığını aktardı. Sarıkaya, bu uygulamayı ise “işkence” olarak tanımladı.
Kayyım atamasına tepki göstermek için demokratik yöntemlerle protesto etme hakkını kullanmaya gittiğini, ancak yolda polis tarafından gözaltına alındığını dile getiren Ayşe Eylem Uluçay, “İşkence ile gözaltında alındık. Gözaltına alacağına dair bir uyarı yapmadı. Direkt saldırdı. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
‘SEN BENİ NEYLE YARGILIYORSUN?
Yargılanan bir diğer öğrenci Azad Aksoy da, polisin o gün üzerine araba sürdüğünü paylaştı. Eylemlere “kokuşmuş sisteme” tepki göstermek için katıldığını ifade eden Azad Aksoy, “Bu yüzden yaptıklarımızın suç olduğunu düşünmüyorum. Bu adalet sarayına Ocak’tan beri geliyoruz. Onlarca arkadaşımız defalarca yargılandı. Hiçbirinin hukukla bağdaşır bir yanı yok. Onurlu her yurttaşın ses çıkaracağı bir durum. Ancak buna rağmen öğrenci avına çıkılmıştı. Polis kendi okuduğu hukuk kitaplarını baz almıyor. Artık karşımızda bir polis devleti var. Benim şu an okulda olmam lazımdı. Ne işim var burada. Ayrıca bir diğer önemli husus ise hazırlanan iddianame. İddianamede neyle yargılandığım yazılmıyor. Sen beni neyle yargılıyorsun? ” sözleriyle tepki gösterdi.
ANAYASAYA İŞARET ETTİ
Azad Aksoy’un ardından suçlamalara karşı birçok öğrenci savunma yaptı. Mahkeme, yapılan savunmaların ardından duruşmaya 30 dakika ara verdi. Aranın ardından devam eden yargılamada söz alan Güngör Umut Müezzinoğlu’nun avukatı Gözde Gedik, müvekkilinin eğitim nedeniyle yurt dışında bulunduğunu, bu aşamada yargılamaya fiziki olarak katılamayacağını belirterek, istinabe yoluyla ifadesinin alınmasını istedi.
Anayasada “protesto etme” hakkı olduğuna işaret eden Emrullah Yıldırım, bu hakkını kullandığını söyledi. Ancak bu hakkını kullanma sırasında polis şiddetine maruz kaldığını ifade eden Emrullah Yıldırım, “Hiçbir ikazda bulunmadan bizi darp etmeye başladılar. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
Mahkemenin, Emrullah Yıldırım’a slogan atıp atmadığını sorması ise dikkati çekti.
‘BİZE KEYİFLE İŞKENCE YAPAN POLİSİN YARGILAMASINI İSTİYORUM’
Başından beri protestoların içinde yer aldığını söyleyen Ferhat Can, “Bebek’te polis tarafından darp edilerek gözaltına alındım. Doğru bir şey yaptığın gibi gözaltına alınıyorsun. Bize işkence eden polis yerine biz buradayız. Bu başından beri bir saçmalık olarak ortada duruyor. Bize keyifle işkence yapan polisin yargılanmasını istiyorum” dedi.
MAHKEME SUSMA HAKKINI NİÇİN KULLANDIĞINI SORDU!
Mahkeme Ferhat Can’a, soruşturma evresinde “susma hakkını” kullanma nedenini sordu. Ferhat Can, kendisine işkence eden bir polise ifade vermek istemediği için susma hakkını kullandığını kaydetti. Ferhat Can, “Gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldırmaz” sloganını suçlama konusu yapan mahkemeye, “Böyle bir slogan atmadım ki atmış olsam dahi suç barındırmıyor. Ayrıca, yüzümde maske olmasına rağmen böyle bir slogan attığımı nasıl iddia edebiliyorlar” diye konuştu.
ÖLÜM TEHDİDİ VE HAKARET
Protestolarda gözaltında alındığı sırada iki kadın polisin kendisine, “Yürü or…, seni arabanın içinde öldüreceğiz” diye hakaret ve tehditte bulunduğunu paylaşan Kevser Turan da kendilerinin değil, polisin sanık sandalyesinde olması gerektiğini kaydetti. İstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Muharrem Yazgan’ın da kendilerine hakaret ve tehditlerde bulunduğunu aktaran Kevser Turan, “Hak ve hukuk isteyen herkese, gazetecilere ve milletvekillerine saldıran, suç işleyen kişi odur. Gelip burada sanık sandalyesinde ifade vermesini istiyorum. Çünkü hakkını kullanan herkese saldırıyor. Herkesi terörist ilan ediyor” dedi. Suçlamaları reddeden Kevser Turan, kayyım rektörün olduğu üniversite yerine özgür bir üniversitede eğitim görmek istediğini dile getirdi. Mahkeme Kevser Turan’a, soruşturma evresinde kullandığı “susma hakkına” dair bir diyeceğinin olup olmadığını sordu. Kevser Turan, polisin kendini her şeyin üstünde gördüğü için ifade vermediğini ifade etti.
HUKUK DIŞI DELİL
Mahkeme’nin “slogan ve pankartlarla” ilgili sorduğu soruların usule aykırı olduğunu, bundan dönülmesini isteyen avukat Şiyar Rişvanoğlu, “Suçlamalara ilişkin toplanan deliller hukuk dışı yöntemlerle toplanmıştır. Bu nedenle delil vasfı bulunmamaktadır. Sizin de hukuk dışı toplanan bu ‘delil’leri baz alarak müvekkillere soru sormanızı istemiyoruz. Talebimizin kabul etmenizi bekliyoruz” dedi.
‘BAŞIMIZ DİK’
Protestolara katılma nedenini ve gözaltına alınma sürecini anlatan Yağmur Naz Şakar, gözaltına alınma esnasında polisin kendilerine, “başını aşağı indir” şeklindeki tehdidini anımsatarak, “Mahkeme ve savcı da şahit olduğu üzere bu şekilde gözaltına alınmaya çalışılan hiçbir arkadaşımız burada ifade verdiği sırada ‘başını aşağı indirmedi’. Çünkü böyle bir şey huyumuz değil. Başımız dik ” diye konuştu.
Duruşma birçok öğrencinin savunmasıyla devam etti. Ardından mahkeme, duruşmayı yarın devam edilmek üzere erteledi.