HABER MERKEZİ
ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme kararı tartışılmaya ve politik etkisini göstermeye devam ediyor. Bilgiler arttıkça olay daha iyi aydınlanıyor ve bunun bir Başkanlık kararı olduğu daha açık bir biçimde ortaya çıkıyor. Öyle ki, neredeyse Amerika’da devrim yapacak kadar siyasi etki yapmış bulunuyor. ABD Yönetiminin paramparça olduğu görülüyor. Kimin hangi görüşte olduğu henüz tam bilinemese de, Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının Trump ile aynı düşüncede olmadığı gözleniyor. Bu durumun daha çok tartışılacağı ve siyasi etkisinin daha çok devam edeceği anlaşılıyor.
Burada anlaşılmaya çalışılan soru şu: Mevcut kararla ABD Suriye’den gerçekten de çekiliyor mu? Peki Suriye’den çekilmek tüm Ortadoğu’dan çekilmek anlamına gelmez mi? Bu sorular temelinde düşününce, ABD’nin Suriye’den çekilmeyeceği çok net olarak görülüyor. Çünkü Ortadoğu’dan çekilemez. Ortadoğu’dan çekilse, ortada mevcut ABD kalmaz. ABD küresel sermaye sisteminin öncüsü konumunda kalamaz. Gerçi Trump baştan beri “Önce Amerika” sloganını dillendiriyor. Ancak bu, küresel kapitalizmin jandarmalığını bıraktığı anlamına da gelmiyor. Tersine AB Devletleri ve diğer güçleri küresel kapitalizmi korumanın sorumluluğu ve yükü altına biraz daha fazla sokmayı amaçlıyor. Aslında Ortadoğu’daki ağır sorunların yükünü onlara da paylaştırmak istiyor.
Kuşkusuz devrimci ve sosyalist güçler, bu durum karşısında “Suriye yetmez, tüm Ortadoğu’dan çekilmelisin” diyor. Özellikle de ABD’nin Türkiye’den çekilmesi, Türkiye üzerindeki ABD ve NATO vesayetinin kalkması çok önemli oluyor. Türkiye’nin demokratik ve toplumların özgür olabilmesi için, yine yaratılmış ağır toplumsal sorunların çözülebilmesi için bu gerekli görülüyor. Çünkü ABD ve NATO vesayeti Türkiye’deki sorunları çözmüyor, tersine daha da ağırlaştırıyor ve artırıyor. Özellikle de şoven milliyetçiliği besleyerek Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü engelliyor. ABD ve NATO’nun desteği TC’nin arkasında olmasa, böyle faşist-soykırımcı bir zihniyet ve siyaset yürütemeyeceği açıkça görülüyor.
Peki şimdi ne oluyor? ABD Başkanı Trump’ın bu son kararını nasıl okumak ve anlamak gerekiyor? Madem ki ABD Ortadoğu’dan çekilemez, o halde Suriye’den çekilme denen karar ne anlama geliyor?
Bu sorular kapsamında baktığımızda ABD’nin Suriye’den çekilmesinden çok, aslında saf değiştirmekte olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu, 22 Temmuz 2015 tarihli ABD-TC anlaşması temelinde oluşan ikili ABD tutumu şimdi netleşiyor. Yani ABD Yönetimi, DAİŞ karşıtı koalisyondan çekilerek, TC ile oluşturduğu sahte tarafa, yani DAİŞ-El Kaide tarafına geçiyor. Trump ile Erdoğan görüşmeleri adına yapılan açıklamalar, olayın böyle olduğunu gittikçe netleştiriyor. Çünkü, ABD’nin DAİŞ’ten kurtarılan yerleri TC’ye teslim edeceği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Yapabilir veya yapamaz; ancak ABD Yönetiminin böyle bir niyetinin olduğu anlaşılmaktadır.
Peki DAİŞ kimdir, nedir? Daha tam netleşmemiştir. DAİŞ’i kimler yaratıp piyasaya sürdü? Bu konuda da bir netlik oluşmamıştır. DAİŞ olayında ABD ile İsrail’in payı ne kadardır? Bu da tam belli değildir. Ancak özellikle TC ile İsrail’in payının başat olduğu ifade edilmektedir. Yine içinde ABD ile başka güçlerin de bulunduğu, Ortadoğu’daki devrimci dinamikleri eritmek için böyle bir gücün ortaya atıldığı belirtilmektedir. Durum tam net olmasa da, DAİŞ’in beslenip türetilerek Ortadoğu halklarının ve insanlığın üzerine atıldığı, özellikle de Kürdistan Özgürlük Hareketinin bu temelde tasfiye edilmek istendiği tartışmasızdır. Çünkü, Musul ve Rakka’nın silahlarını ele geçirdikten sonra Şengal, Maxmur ve Kobani’ye saldırtılmıştır. Rojava Özgürlük Devrimi bu temelde ezilip tasfiye edilmek istenmiştir.
Şimdi açıkça görülüyor ki, DAİŞ ileri sürüldükten itibaren ortaya iki cephe çıkmıştır. Birisi DAİŞ’in öncülük ettiği faşist-soykırımcı cephe, diğeri ise Rojava Özgürlük Güçlerinin öncülük ettiği özgürlük ve demokrasi cephesi. Özellikle Kobani savaşı temelinde bu cepheleşme netleşmiş, bölgedeki siyasi güçler buna göre saf tutmuştur. Bu temelde ve Rojava Özgürlük Güçlerinin yenilmeyeceği açığa çıkınca, içinde ABD’nin de olduğu birçok güç bu cepheye katılmış ve çok geniş bir anti-DAİŞ cephe oluşmuştur. Buna DAİŞ karşıtı koalisyon da denmiştir.
Yani ABD, DAİŞ karşıtı koalisyonu oluşturan değil, ona sonradan katılan bir güçtür. Katılımı da hep sorunlu ve kaypak olmuştur. Nitekim daha birkaç ay geçtikten sonra TC Yönetimi ile 22 Temmuz 2015 günü bir anlaşma yaparak, “TC’nin de DAİŞ karşıtı koalisyona katıldığını” ilan ve iddia etmiştir. Oysa herkes biliyor ki, özellikle AKP-MHP iktidarı DAİŞ, El Kaide ve Axvani Müslimin denen üç akımla da ilişkili olan, özellikle de Axvani Müslümin örgütünü her bakımdan besleyen bir güçtür. Benzer biçimde El Kaide ve DAİŞ ile de sıkı ilişkisi ve işbirliği vardır. O halde, böyle bir gücün DAİŞ karşıtı değil, DAİŞ cephesinde olduğu açıktır.
Nitekim 24 Temmuz 2015 gecesi “DAİŞ’i vuruyoruz” diye havalandırılan TC savaş uçakları, gerçekte PKK kamplarını vurmuştur. Bu saldırı durumu hep böyle devam etmiştir. Söz olarak “DAİŞ vuruluyor” denilmiş, gerçekte ise PKK ve YPG’den oluşan Kürt hedefleri vurulmuştur. ABD Yönetimi ise, böyle bir sahtekârlığa hem destek vermiş, hem de kol-kanat gererek gizlemeye çalışmıştır. Böylece DAİŞ karşıtı koalisyon ABD tarafından parçalanmıştır. Bir yanda DAİŞ’e karşı kahramanca savaşan demokratik cephe, diğer yanda ise ABD-TC’nin sahte DAİŞ karşıtı cephesi birlikte var olmuştur. Bu temelde 26 Ağustos 2016 günü TC ordusu Cerablus ve Bab’a girerken de ABD Yönetimi, Başkan yardımcısını Ankara’ya göndererek destek vermiştir. TC ordusu, Bab ve Cerablus alanını ABD’nin onayı ve desteği ile işgal etmiştir.
ABD Yönetiminin bu tutumunun Rakka’nın DAİŞ’ten kurtarılması ve bu temelde DAİŞ’in yenilgiye uğratılması ardından daha çok geliştiği de açıktır. Nitekim 20 Ocak 2018 günü TC Afrin’e işgal saldırısı başlatırken, “Yapabileceğim bir şey yok” diyerek ABD aslında destek vermiştir. Gizliden TC ile anlaşmış olma ihtimali ise daha da güçlüdür. Öyle anlaşılıyor ki, Trump Yönetimi bugünkü kararı o zaman açıklayacakken, yönetim içinde bazı güçler tarafından engellenmiş ve bu muğlak duruş bir süre uzatılmıştır. Şimdi Suriye’deki son noktadan da DAİŞ kovulunca, Trump Yönetimi “Geriye kalan şeyleri TC yapacaktır” diyerek Suriye’den çekileceğini açıklamıştır. Peki geriye ne kaldı ki? Ortada DAİŞ’in kalmadığı çok açık. O halde TC neyi temizleyecek? Belli ki Kuzey ve Doğu Suriye’yi DAİŞ’ten kurtaran Demokratik Suriye Güçleri’ni alandan çıkarmaya çalışacaktır.
Dikkat edilirse, şimdiye kadar DAİŞ’e karşı mücadelede ABD Yönetimi hep ikili, hatta daha çok yönlü davranmış, birçok oyun geliştirerek kazançlı çıkmaya çalışmıştır. DAİŞ’e karşı mücadelenin zayıf karnı olmuştur. Şimdi de “DAİŞ bitti” diyerek, TC Devletiyle olan ittifakını öne çıkarmıştır. Evet, DAİŞ’in yenildiği doğrudur. Ancak yenilen DAİŞ’in yerine, şimdi akıl hocası olan AKP-MHP faşizmi geçmekte ve bu güçler Suriye’de yeniden El Kaide uzantısı El Nusra’yı etkili kılmaya çalışmaktadır. Şimdi cephe faşist AKP-MHP ile Kürtler öncülüğündeki demokrasi güçleri arasında oluşmaktadır. Belli ki ABD Yönetimi böyle bir cepheleşmede safını faşist AKP-MHP tarafında tutmaktadır. Kısaca ikili oyun sona ermekte, mevcut ABD Yönetiminin gerçek politik tutumu netleşmektedir. Elbette doğru değerlendirilirse, halklar açısından bu da önemli bir gelişme olup yeni fırsatlar sunmaktadır.
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi/Atakan ÇETİN