HABER MERKEZİ- Her yüreğin hakikatini resmettiği bir yaşam vardır. Bu yüzden yaşamın her anı bir başka resmin ifadesidir. PKK yaşamının bir güzelliği de herkesin kendi yaşamının resmini çizebilmesi ve herkesin fırçasının en güzel dokunuşunu bir başka yoldaşın yaşamına nakşetmesidir.
Öyle güzel ve tarihi tablolar oluştu ki bu özgürlük galerisinde. Burada her resim bir diğerinden daha güzel ve her biri bir diğerinden biraz daha eşsiz.
Beraber çizilen resimler ise bambaşka. Aynı anda iki fırçanın, üç fırçanın aynı tuvale dokunarak aynı şeyi çizdiği görülmüş müdür? PKK’nin özgürlük savaşçıları dışında bunu başaran ressamlar olabilmiş mi? Oysa Êrîş ile Andok, Şiyar ile Welat, Harun,Botan ve Erdal, Zerdeşt ve Pirdoğan, Rojhat ve Munzur Yoldaşlar bunu başarmıştı. Sara ile Rûken Yoldaş kusursuz bir resim çizdiler… Yıllarca bu resmin son halini hayal ettiler, her rengi, her dokunuşu özenle seçtiler ve nihayetinde tam da istedikleri gibi muazzam dokunuşlarla hayallerini eylemlerine nakşettiler. Bu eylem iki fedai yüreğin özgürlük mücadelesindeki hayallerinin nakşedildiği bir resimdi. Kusursuz…emsalsiz…
Bu eylemin hakikatinin sırrına ermek ancak bu iki fedai yüreğin Önderlik felsefesiyle bütünleşen yaşamlarını anlamakla gerçekleşecektir. Her bir PKK’li büyük bir yaşam arayışı ile Özgür yaşam yolculuğuna başlamış ve her adımda biraz daha buna yakınlaşmışken aslında ardına verdikleri de artmıştır. Bu yaşamı anladıkça ve tanıdıkça sırrına kavuştuğun onlarca duygunun taşıyıcısı olursun. Kimi an ve zamanların, duyguların hissinin yüceliğinin farkındalığına çoktan erişmiş olsan da birçoğunun henüz tanımını koyamazsın. Bu sefer bu tanımların peşine düşersin. Yaşamın her anı bir başka anlam arayışını sarmalar. Giderek her şey, her kes biraz daha farklı görünmeye başlar. Aslında hiçbir şey, hiç kimse değişmemiştir. Sen giderek farkına varmaya başlamışsındır yaşama dair her şeyin bir anlamının olduğunun ve PKK hakikatinin bir anlam deryası olduğunun. İşte bu deryada kulaç atmaya başlamaktır fedailik. Yaşamın farkına varmak, yaşam aşkının benliğinde yarattığı o titrekliğin yüreğindeki nidasını dinlemek, kendi özünün rengini görebilmek ve giderek özgürlüğü hissetmektir fedailik inancı ve ısrarı. Hele hele ruhunla ve bu ruhun sarmaladığı bedeninle bir kadın olarak bu fedailik yolunda adım atmaya başladıysan ve kulaçlıyorsan yaşamın tüm zorlu dalgalarını artık mesele kıyılara ulaşmak değil, yeri geldiğinde vurup vurup kıyılara yeniden dalmaktır derinliklere. Çünkü dağların zirvesindedir özgürlük, kıyıların çok ötelerinde. Mavilerden mavilere geçebilmektir mesele. Denizde boğuştuğun dalgaların gücüyle göklerde rüzgarların sert vuruşlarında kanat çarpmaktır aynı hakikate. Tıpkı Sara ve Rûken Yoldaş gibi…
Kimi yaşamını anlatır ciltlerce, kimileri de yaşamında anlatır kendini… Tıpkı Sara Yoldaşın yaşamı gibi… Tıpkı Rûken Yoldaşın yaşamı gibi…
Sara Yoldaşı ilk defa 2016 yılında tanıdım. Tanıdığın her yoldaşın ilkin sende yarattığı bir gözlem vardır. Mutlaka her yoldaşın kendisine dair bir özelliği benliğinde izini bırakır. Kimisini zamanla unutursun da. Fakat yeniden karşılaştığında ve yaşamdaki katılımına yeniden tanıklık ettikçe o güzelliği hep fark eder ve artık unutmazsın onu. Heval Sara’yı sonra dönem dönem hep belli zaman aralıklarıyla gördüm. O yüzden hiçbir özelliğini unutmadım. İlkin bende iz bırakan yanı ise sade ve ciddi oluşuyla birlikte herkese manevi duygularla yaklaşımıydı. Bu O’nunla ilk sohbetten itibaren güçlü bir yoldaşlık kurmanı sağlıyordu. Beraber aynı zamanı ve mekânı paylaşmış olmanın şanslılığını hissederek Onları anlatmayı da bir görev olarak ele alıyorum.
Heval Sara Şırnak’lıydı. Goyî’ydi. Daha çocuk yaşta düşman gerçekliğiyle karşılaşmıştı. Her çocukluk anısında öfkeli yüreğinin gözlerine taşan ifadesine rastlıyordun. Bir çocuğun yüreğini büyüten, o küçük gözlerinin tanıklık ettikleri ve göz bebeklerinden o küçük kalbine fısıldadıklarıdır. Birçok Kürt çocuğu gibi Heval Sara’nın da o küçük kalbine sığdırdığı o kadar çok şey olmuştu ki böylece hem hiç büyümemiş hep bir yanı çocuk kalmıştı hem de çok çabuk büyütmüştü kalbini. Bu yüzden dostunu da düşmanını da iyi tanımıştı ve zaten ülkesine, halkına olan sevgisi ve bağlılığıyla çok erkenden yemin etmişti intikamcı olmaya ve çok geç kalmadan koyulmuştu dağların yoluna. Bu yüzden Heval Sara’ya her baktığında gözlerinde iki ifadeyi çok keskin ve net görürdün; sevgi ve öfke. Yürek dolusu severken yoldaşlarını hınca hınç öfke doluydu düşmanına karşı. Bir bütünen yaşamı bu iki duygunun harcıyla örülmüş gibiydi. Yaşama olan sevgisi ve bağlılığı öyle belirgindi ki bunu herhangi bir ifadeye kavuşturmasına gerek yoktu. Sabah uyandığı andan gece uyuyana kadar zamanının hepsini değerlendirme çabasına, emeğine, fedakarlığına, yoldaşlarıyla sohbetlerine tanıklık etmek bunu anlamak için yeterliydi.
Zaman çok anlamlı ve değerlidir bir devrimci için. Geçen her an, her saniye bir halkın ve bir ülkenin kaderini belirlemekte. O yüzden her anı bir görevle karşılamak sorumluluk duygusunu derinden hissetmekle alakalıdır. Heval Sara bu duyguyu derinden hissediyordu. Zaman geçirmek, zaman öldürmek, zamanın öylece akıp gitmesine izin vermek Onun için asla olmaması gerekenlerdi. Çünkü yaşamı başlı başına eylem gibiydi ve eylem odaklıydı. Mesele gidip son anda büyük bir patlama gerçekleştirerek bir eylem sahibi olmak değildi. Bu eylemin onuruna erişebilmek için kendini, yaşamını bu eyleme adamak gerekliydi. Her anı bir eylem olmuş oluyordu. Bu yüzden her görevi, yaşamdaki her çabası da bir eylem hazırlığı. Bu yüzden her işine ciddi yaklaşıyordu ve bu ciddiyetle başarıyı kazanmış oluyordu. Başarısızlık yoktu Heval Sara’nın yaptığı hiçbir işte ve görevde. Mükemmel insan yoktur. En güzel insanlar PKK’de toplanmış olmasına rağmen mükemmel değil kimse. Ama kusursuz ve mükemmel bir Önderliğin militanları olarak her işini mükemmel yapma çabaları vardır hepsinin. Bu Heval Sara’da belirgindi ve bu konuda başarılıydı da. Yaşamını büyük bir amaca doğrultmuş ve tüm yaşamını buna göre şekillendirmişti. Disiplinliydi mesela; her şeyiyle. Bir yanıyla var olan bütün askeri işleyiş ve yaşam düzenine katılırken bir yanıyla kalan zamanı için kendisinin örgütlediği bireysel bir planlama ve programı vardı. Okurdu, yazardı, araştırırdı; çünkü peşinde oldukları vardı. Arayışları bitmezdi bu yüzden. Azimliydi, hırslıydı; yıllarca aynı amaç uğrunda hazırlandı, görevlere gidip geldi, birçok alanda kaldı. Önünde hep bir aksilik çıktı. Kendisinden çok başka etkenlerden kaynaklanan bu engelleri aşmak için pes etmeden elinden gelen her şeyi yaptı. Fakat her zaman eksik kalan yanı kendi kişiliğinde, Önderliğe olan bağlılığının hakikatinde aradı.
Mücadele hayatı boyunca birçok fedai ile aynı zamanı ve mekânı paylaştı Sara Yoldaş. Bu O’nun için hem yaşamın geçen her anını daha değerli kılıyor hem bundan sonraki yaşamında önüne koyacağı görevleri, hedefleri arttırıyordu. Şehit Jînda Özgür, Şehit Ekin Deniz Fırat, Şehit Rojhat ve Şehit Munzur, Şehit Jiyan, Şehit Sema Acem, Şehit Harun Fırat Heval Sara’ nın yaşamında hem yaşamları ve yoldaşlıkları hem de şehadetleriyle önemli bir yere sahipti. Bağlılık kavramının anlamını birçok Şehit Arkadaşın yaşam duruşunda, anılarında, son nefeslerini vermeden önceki yoldaşlıklarından ve fedakarlıklarından öğrenmişken Heval Sara ile bunu tüm hücrelerime kadar hissettim. Önderliğe ve Şehit arkadaşlara olan bağlılığı öylesine gerçek, özlü ve içtendi ki. Onlardan öğrendiği her şeyi yaşama akıtıyordu. Eyleme gitme istemi hep engellerle karşılaşınca Heval Sara bu sefer bu engelleri aşmak için geçen süreyi dağda daha yoğun bir pratiğin içinde geçirmek istiyordu. Bu yüzden yüzünü Zagros dağlarına dönerek Zap’a gitti. Orada da güçlü katılımı ve yoldaşlığıyla kısa zamanda yoldaşlarının sevgisini kazanmıştı. Çünkü yaşamı, yoldaşlarını ve gerillacılığı çok seviyordu Heval Sara. Sakine Cansız Yoldaşın yalnızca ismini değil mücadele ruhunu da taşıyordu Heval Sara. Bir kadının her zorlu koşulda, tüm engellere rağmen başaracağına ve azmiyle her şeyi aşacağına inanıyor ve pratiğiyle bunu yanındaki yoldaşına da ispatlıyordu. Zap’ta güzel bir yoldaş, fedakar bir komutan, iyi bir dinleyici, öncü bir kadın fedaiydi O. Her işte yoldaşlarıylaydı. Onlarla kervana gidip saatlerce uzaklıktaki yoldan yoldaşlarının erzaklarını getirmeye çalışırken karda ne üşümeleri ne ayaklarının yanmalarını ne de buz kesen yanaklarındaki titrekliği dert etmemişti aksine gülüşleriyle allandırarak o yanakları yine ısıtmıştı yoldaşlarının yüreğini. Görevden gelip dikiş yapan yoldaşlarına katılmıştı ve o esnada kazayla elindeki büyük iğne gözüne batmıştı ve gözü göremeyecek kadar kötüleşmişti. Tedavi için alandan zorla çıkarılmıştı. Bırakmak istemiyordu yoldaşlarını. Zaten kendisine asla kabul etmezdi bir hastalık için geri adım atmayı. Öyle basit bir yara değildi gözündeki ama gözü de gitse bırakmazdı Heval Sara. O yüzden tedaviden döndüğü gibi yeniden Zap’ a gitmek için ısrar etti. Fakat yine kendisinin elinde olmayan durumlardan dolayı Zap’ a gönderilmedi. Bu duruma çok kızmıştı. Bu yüzden yeniden göreve gitmede, eylem yapmadaki ısrarına devam etti. Bu arada ideolojik akademide eğitim gördü. Bu eğitim sürecinde bir arkadaşıyla birlikte kamp dışında bir göreve gidiyorlar ve bir depoya giriyorlar. Depoda erzak, sağlık malzemeleri her şey birbirine karışmış durumda. Heval Sara için her yer örgütündü, her örgüt görevi de kendisine aitti. Birilerine yaptırmayı, şikâyeti ya da bu ne demeyi değil de hemen işe koyulmayı ve yanındakinin onun aşkıyla aynı göreve katılmasını sağlardı. Hiç kimseye sormadan ve bir şey demeden tüm erzakları paketleyip sağlık malzemelerini düzenlemiş ve depoyu tertemiz kılmıştı. Bu görüntüyle karşılaşan Doktor Arkadaş biraz öncesinde kendisine ‘bu ne hal doktor’ diyen arkadaşa dönüp ‘’Bak işte Apoculuk budur, fedailik budur’ der Heval Sara’ yı göstererek. Heval Sara yaşamda hepimize Fedailiğin, Apoculuğun yaşam ölçülerini, katılım ölçülerini gösterirdi.
Birçok erkek arkadaş hem Heval Sara’yı çok sever, Onunla paylaşmak, sohbet etmek, aynı çalışmayı yürütmek isterdi hem de hep çekinerek, her söylediğini düşünüp tartarak konuşurdu Heval Sara ile. Sevgi ve saygıyı yoldaşlığın her paylaşımında öyle güzel konumlandırmıştı ki ne sevgisi saygısından taviz verirdi ne de saygısı sevgisine sınır koyardı. Özgür kadın arayışları yüksek olan Heval Sara bu konuda yoğunlaşmalarını hep güçlü tutardı. Düşüncesi, ruhu hep kadınca olmanın çabasındaydı. Kendini Önderlik felsefesiyle yaratmaya çalışmayan erkeği görünce tepkilenmez, hayıflanırdı Heval Sara. Özgürlükten bu kadar uzak durmaya ve özgürlük için çabalamamaya anlam vermezdi, buna öfkelenirdi. Çünkü yaşamın anlamını bu arayışta bulmuştu Heval Sara. Son zamanlarda Şehit Atakan Mahir arkadaşın eğitimdeki değerlendirmelerini dinler ve söylemlerin ne anlama geldiği üzerine kafa yorarak hem Şehit Atakan’a duyduğu hayranlıkla hem de kendi sorgulamalarıyla açığa çıkanları yaşamdaki örneklerle bütünleştirir ve sohbetlerinde sık sık paylaşırdı.
Düşünmek, düşündüklerini hissetmek ve hissettirmek herkesin benliğiyle bütünleştirerek yaşama akıtabildiği bir hakikat olamazken Heval Sara bu konuda bir derya gibiydi. Düşüncelerinin ve hislerinin, yüreğinde dile gelmek istenenlerin yoğunluğu gözlerine öylesine yansırdı ki hem parlaktı gözleri hem de hep dolu dolu… Bu sevgisini yaşama ve yoldaşlarına da aynı yoğunlukta akıtırdı. Nihayetinde bu sevgisi, bağlılığı, ısrarı ve inancı bir cevap bulmuş ve fedai eylem önerisi kabul olmuştu. Yıllarca Şehit Zîlan Ölümsüzler Taburu’nun bir fedai adayı olarak hep bugünü beklemişti. Ama iki isteği aynı anda kabul olmuştu. Çünkü bir diğer isteği de bir kadın yoldaşıyla beraber gerçekleştirmekti bu eylemi. Ekinlerin, Zeyneplerin,Semaların, Göksunların, Aventlerin de hayalini gerçekleştirmekti. Bu süreçte Heval Rûken ile bir ekip olup koyuldular yola…
Heval Rûken’i Heval Sara kadar çok tanıma şanslılığına ulaşamazsam da beraber geçen her an ve zaman bu fedai yüreği tanımak için yeterliydi. Heval Rûken Rojava’ lı bir arkadaştı. Yurtsever bir ailede büyüdüğü Kurdistan’ın her dört parçasına olan bağlılığı, Kürt halkına karşı duyduğu sorumluluk duygusuyla her anında aşikardı. Nitekim şehadetinden sonra ‘’Rûken bu eylemi yalnız kendisi için yapmadı, hepimizin adına yaptı. Bu eylemi benim yerime de yaptı ve O’nun sayesinde içim rahatladı; oxx’’ diyen büyükannesini görünce Heval Rûken’in bu bağlılığının derinliğini değerli ailesinden alarak beslediğini daha iyi anladım. Heval Rûken’i de ilk defa 2016 yılının sonlarında görüp tanıdım. O zamanlar daha çok sakin, sessiz bir katılımı vardı. Fakat bu sessizlik hali O’nu yaşama rengini akıtmaktan alıkoymuyordu. Meraklıydı ve sürekli Önderliği okuyor, fedailik üzerine tartışıyor, yoğunlaşmalarını ortamda ideolojik bir tartıştırmaya dönüştürmenin çabasını veriyordu. Özellikle Şehit Arkadaşlara olan bağlılığı dikkatimi çekmişti. Şehit Arkadaşlardan bahsederken ağzından çıkan her cümlenin yüreğinin derinliğinden, anılarının gözlerinin önünde resmolan canlılığından geldiği çok netti.
Bir fedaiyi en iyi tanıma hakikati yaşamdaki duruşu ve katılımıdır. Bu yüzden o an gelip bir eylemin sahibi olduğunu duyduğun yoldaşının bu eylemi gerçekleştirmiş olmasına çok da şaşırmazsın. Öyle bir yaşam ancak böyle bir şehadetle ölümü yitik kılabilirdi dersin o an. Heval Rûken ismini her zaman resmediyordu. Güler yüzlü ve coşkuluydu. Yaşamda morali ve heyecanıyla sempatik kılıyordu kendisini. Yoldaşlık sevgisi ve bağlılığı güçlüydü ve bunu yalnızca zor anlara da sığdırmıyordu. Bir sohbet anından beraber göreve giderkenki yol yürüyüşüne kadar her zaman paylaşımcı ve tamamlayıcıydı. Bir süre görevden gelenlerin, göreve gidenlerin toplandığı yerde komutanlık yaptı. Sanırım en iyi bu süreçte onu gözlemleme ve tanıma, yaşam güzelliğinde farkına varma şansım olmuştu. Zor bir çalışmaydı. Kimi arkadaşlar ilk defa alana gelmişti, kimileri ilk defa dağa gelmenin zorluğunu yaşıyordu, kimisi döndüğü görevin çıkarımlarına yoğunlaşıyordu, kimileri ise yeni gideceği görev için hazırlanıyordu. Heval Rûken’ in de görevden dönüp alana geçmesi çok uzun zaman olmamıştı. Fakat aldığı sorumluluğun da ciddiyetiyle çabuk alışmıştı ortamdaki çok renkliliğe, koşuşturmaya, heyacana, telaşa. Sayı da kalabalıktı ve bu yüzden çalışmalara, yoğunluğa yetişmek zordu. Fakat her çalışmada Heval Rûken vardı. Bir yanıyla da her arkadaşla sohbet edip ilgilenmeye çalışıyor ve her arkadaşa zaman ayırabilmeyi de başarıyordu. Bu süreçte en çok paylaşımı da Önderlik üzerine uygulanan tecrit ve Şehit düşen arkadaşların intikamını alma esasıylaydı. Heval Rûken bir an olsun bu düşünce ve yoğunlaşmadan vazgeçmedi. Bu yüzden yaşamda ne kadar emek verip çabalasa da yetmiyordu O’na. Hep daha fazlasını yapmak istiyordu. Bu yüzden Heval Sara, Heval Rûken ile göreve gideceğini söylediğinde bunun öyle sıradan bir görev olmadığını hissetmiştim. O an iki duygu sarıyor yüreğini. Yoldaşının şehadete yürüdüğünü hissetmenin büyük acısı ve O yoldaşlarının onurlu bir zafere koşuşunun heyecanı…İkisi de fedaice yaşamı resmediyordu. Bir süre sonra görevden döndüklerinde ikisinin de morali yerindeydi ve görevlerinin güzel geçtiği belliydi. Şehadetinden sonra bu görevlerinin bir hazırlık aşaması olduğunu öğrenmiş olduk. Orada ikisinin kendisini düşmana vurmak için nasıl büyük bir inançla eğittiğini, birbirlerini asla düşman karşısında zayıf düşmemek için nasıl zorlayıp geliştirdiklerini anlamış olduk.
Büyük amaç ortaklığında başlayıp sevgi ve saygıdan duvarlarla giderek büyük bir aşk yolculuğuna taşınan yoldaşlıkları iki kadın fedainin Önderlik aşkıyla nasıl PKK’lileşip yıldızlaştığının da resmi oldu. Önderlik ‘’Çözümlemelerimde ve anlatımlarımda epey ipucu verdim. Bu ipuçlarına değer biçin ve o temelde dönüşüm sağlayın’’ dedi. Özgürlük Tanrıçalarımız Heval Sara ve Heval Rûken bu ipucularının izinden gidip yüksek değer biçerek kendilerinde dönüşümü sağladılar ve başardılar. Onlar o ipucularıyla resmi tamamladılar ve özgürlüğü resmettiler. Bize düşen yalnızca aynı ruhun izinden devam etmek…
İKİ FEDAİ KELEBEK…
Sokak lambalarının aydınlığında
Öyle rahat, öyle sakin
Ve bir o kadar seri adımlarla
Kuytulara sığınmadan
Meydanın tam da ortasında
Meydan okuyan
Gencecik
Uzun ve ince bedenli
İki güzel kadın…
Mermilerin haykırışı sarmışken geceyi
Namlulardan yıldızlar saçılıyordu aynı geceye
Yerde uzanmış bir mavi tişörtlü ödlek
Parke taşlarının ardına sığınmıştı cesaret
Bacağını tutmuş, sürünmekte
Çok uzak değildi son nefesi vermeye
Bir adam mıydı yerde bağıran
Yoksa yitirilmiş yiğitliğin son naraları mı
Korkakların eceli cesurların gülüşlerinde
Kavuşuyordu tarihin hakikatine.
Ve iki cesur yürek
Sırtlarında iki siyah çanta
Sanırsın ki
Yılların umudu ve hayalini sırtlanmış
Öyle yürüyorlar
Kararlı ve emin…
Korkusuz ve başları dik…
Birinin Sol bacağına değiyor
Alçak bir elin tabancasından
Sıyrılan mermi
Bir of demeden
Uzanmaya çalışıyor az uzağına savrulan silahına
Bir an geçmeden
Yanına doğru adımlarını serileştiriyor diğeri
Yine sakin, yine rahat
Adımları ve yüreği yoldaşına doğru
Namlusu yine düşmana kin kusmakta.
Her adımda biraz daha alevler saçıyor namlusundan geceye
Bu gece yıldızların gecesi.
Ardından Sessizlik sarıyor geceyi
Bağırışlar, naralar yine dolu dizgin
Namlular soğumakta
Meydana çıkan er yok!
O zaman üstüne üstüne gitmeli korkakların
Kopsa da bacağım,
Ardımdan yalpalasa da
Az yokuş aşmadı bu ayaklar,
Ne yaralarla yürüdü dağlarda
Gelmişken celladın mekanına
Durur mu?
Oluk oluk akabilir kanım
Damla damla bu an için
Biriktirdim ya ben…
An intikam anı…
Kanımın son damlasına kadar demiştim
Son nefesime kadar demiştim
Son mermiye kadar demiştim
Bu gece sonların başlangıcı;
Birazdan gecenin sessizliği yırtılacak
Ve yer gök şahitlik edecek
Fedai yıldızların dansına…
Bu gecenin zifirisi ve
Sokak lambalarının aydınlığı
Şahitlik etsin ki
Birazdan kopacak fırtınalar
Bedenimdeki her parça
Göklerdeki tanrıçaların göz bebeklerine değecek
Ve bedenimdeki her zerre
Göğün ayrı bir ışıltısına dönecek…
Çok özlediğim yoldaşlarım var dağlarda benim
Şimdi o soğuk gecelerde
Onları ısıtan gecenin mavilerine karışıp
Örteceğim üstlerini
Hep sımsıcacık kalsın diye düşleri…
Onlar benim umudumdu
Ben de onların intikamı.
Adım Sara, Adım Rûken;
Şimdi adım umut…adım intikam…
MÜCADELE ARKADAŞLARI
Kaynak: YJA-STAR online