HABER MERKEZİ
Her yerde dörtnala giden atların sesleri, yaralıların iniltileri, çaresiz geri çekilen savaşçılar, top patlamaları… Havada toz ve kan kokusu yükselmiş ve nefes bile alınamıyor. Tarih 27 Temmuz 1880, ve Afganlar İkinci Afgan-İngiliz Savaşı sırasındaki Maiwand savaşında İngiliz Sömürgecilere yenilebilecekleri ihtimaliyle umutsuzluğa düşüyor. Henüz 19’unda yaralılarla ilgilenen diğer kadınlarla birlikte savaşçılara içme suyu götüren bir Afgan kızı, Malalai, umutsuzca geri çekilen savaşçılara bakıyor. Sonra, bayrağı taşıyanın öldürüldüğünü ve kızıl bayrağın yere düştüğünü görüyor, ileri gidiyor ve bayrağı alıp dağlara doğru kaldırıyor ve haykırıyor:
“Genç Aşık! Maiwand savaşında düşmeyen,
Allah şahittir ki, bir utanç abidesi olarak yaşayacak!”
Ne var ki, çoğu kişi onun bu sözlerini şöyle çevirir: “Aslan gibi bir gün yaşamak, yüzlerce yıl köle gibi yaşamaktan iyidir!”
Malalai, Afgan savaşçılara cesaret verdi, vuruldu ve öldürüldü fakat Afgan ordusunun büyük bir zafer kazanmasına yol açtı. Bu gün bile Afganlar, İngiliz Sömürgecileri üç kez neredeyse çıplak ellerle mağlup ettiklerinden gururla bahsederler.
1919’dan sonrası, genç ve ilerici Kral Emanullah Han liderliğinde Afganistan Britanya Kraliyeti’nden bağımsızlığını alınca, Afgan kadınları için altın bir çağdı.
Kamusal alanda başörtüsünü çıkaran ilk kadın, ilk kız okulu Mastorat Lisesi’nin ve ilk kadın gazetesi İrşad ul Nisvan’ın (Irshad-ul-Naswan) kurulmasına yardım eden Prenses Süreyya, kralın eşi, (24 Ekim 1899- 20 Nisan 1968) bu dönemde hayati bir rol oynadı. Bir grup genç kız, yüksek eğitim için yurt dışına gönderildi. Bağımsızlığın yedinci yılı kutlamalarının arifesinde, “Biz kadınlar, ulusumuzun ilerlemesi için gayret etmeliyiz ve bu eğitimsiz mümkün değil.” diyordu. Ne yazık ki bu dönem kısa sürdü ve sonraki on yıl içinde cahil bir soyguncu olan Habibullah Kalakani Britanya İmparatorluğu’nun desteğiyle dizginleri ele geçirdi. Ve kadın özgürlüğüne dair her şey kısıtlandı. Biz ona Baba Taliban diyoruz.
1978’de Afganistan’ın Rus birliklerince işgali ve kukla rejimlerini getirmeleriyle Afgan kadınları için karanlık bir dönem daha başladı. Rus kuklası rejim kadın özgürlüğü kisvesi altında kadınları nesneleştirirken, ABD-Nato Ülkeleri, Suudi Arabistan ve Pakistan ta- rafından desteklenen ve silahlandırılan Mısır İhvan-ı Müslimin’den feyz alan köktenciler ise her tür kadın özgürlüğünü kısıtlayıp kadını erkeğin yarısı ve üstelik erkeklerin şehvetini tatmin etmek için bir araç olarak ele alıyorlardı.
Afgan kadınlarının insan hakları ve sosyal adalet için mücadele eden ilk bağımsız sosyal ve politik örgütü Devrimci Afgan Kadınları Birliği (RAWA), 1977’de Kabil’de oluşturuldu. RAWA, Meena’nın (27 Şubat 1956- 4 Şubat 1987) öncülüğündeki bir grup Afgan kadın tarafından kuruldu. Meena, 21 yaşında, kadınlar için yürüttüğü eğitim çalışmalarıyla RAWA’nın temellerini attı. Kamal, 1979 yılında Sovyet destekli Afganistan hükümetine ve Sovyet güçlerine karşı bir kampanya başlattı. 1981’de, iki dilli Payam-e-Zan (Kadınların Mesajı) dergisini çıkardı. Faaliyetleri ve görüşleri, aynı zamanda kukla hükümete ve kökten dincilere karşı çalışmaları 4 Şubat 1987 yılında suikaste uğramasına yol açtı. Ölümü bu kadın örgütünün bitmesini getirmedi ve kadınlar özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet için mücadelesiyle gelişmeye devam ettiler.
Her çatışmada olduğu gibi, kadınlar ve çocukların ilk kurbanlardır. ABD hükümetinin Afganistan’ı işgal ederken öne sürdüğü “Kadınların Kurtuluşu” sloganına rağmen, Afgan kadınları ve kızları hala çok sıkıntıdalar. ABD, kadınlara karşı sayısız suç işleyen Kuzey İttifakı’nın savaş lordlarını geri getirdi.
Şimdi, kadınların sağlığa ve eğitime ulaşımı kısıtlanmış durumda. Tecavüz kurbanı kadınlar ve kızlar, tecavüzcüleriyle evlenmeye zorlanıyorlar. 27 yaşındaki Ferhunde, Kuran yaktığı iftirasıyla Kabil’in şehir merkezinde bir kalabalık tarafından güpegündüz linç edildi. Uluslararası Af Örgütü’nün 1 Kasım 2015 tarihli raporu Kunduz’a saldırıları esnasında kadınlara karşı işlenen korkunç suçları ortaya çıkardı. Ve başka birçok zorluk…
Afgan hükümeti, 22 Eylül 2016’da, Türk medyasına göre Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşı olan ve şimdi Türkiye’de ikamet eden, ‘Kabil kasabı’ olarak bilinen Gulbeddin Hikmetyar’dan, Hizb-i İslami ve hükümet arasında yapılan ‘barış anlaşması’ gereğince özür diledi. Adı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kara listesinden çıkartıldı. Bu görüşmeler şimdi Taliban’ı da geri getirmek için sürüyor.
Gulbeddin ve Afganistan’daki diğer savaş suçlularının iğrenç suçlarından muzdarip Afganistan Dayanışma Partisi (SPA) ve ülkenin işkence gören yurttaşları, barış için adaletin feda edilemeyeceğine inanıyorlar. Gulbeddin ve Taliban’ı tekrar yönetime getirerek barış olmayacak, sadece ve sadece suçlular çemberi tamamlanacaktır.
Kadınların artan bilinciyle, her toplumdaki köktenciler ve gerici kuvvetler ve yönetimler verilen mesajı görüyorlar. Bundan ötürü, bu tür rejimlerin ve kuvvetlerin belirgin bir özelliği, kadın kurtuluş hareketlerini bastırmak ve toplumun kadın yarısını evlere hapsetmektir. 1990’larda ülkemizde İslamcı köktenci partilerin iktidarı alır almaz yaptıkları ilk iş, kadınlara karşı saldırıya geçmek, hak ve özgürlüklerini almak olmuştur. Bugün de, güç sahipleri ve savaş ağaları, Taliban’ın düşünceleriyle eş güdümlü olarak, kadınları katlediyor ve kendi suçlarına ve ahlaksızlıklarına maruz bırakıyorlar.
Hiç şüphe yok ki ülkemiz kadınlarının son kırk yılı, bir yandan en fazla kurban verdiği ve baskıların en kötüsüne maruz kaldığı yıllar olurken, diğer taraftan tarihimiz eserleri ve hikayeleri ile hepimize örnek ve ilham kaynağı olması gereken kahraman ve cesur kadınlarla doludur. Bütün bu şiddetten ve barbarlıktan kurtulmak, Malalai of Maiwand, Naheed, Wajiha, Meena, Malalai Joya ve diğer yılmaz kadınların kahramanca cesaretlerini gerektirir. Kadınların kendi hakları için yükselen sesleri, bir kadın kurtuluş hareketine evrilebilir, evrilmelidir. Geçtiğimiz yıl, masum Ferhunde ve Tebessüm’ün dökülen kanının halkımızı nasıl birleştirdiğini, benzeri görülmemiş şekilde nasıl binleri sokağa döktüğünü ve çürümüş Gani-Abdullah rejimini nasıl şoka uğrattığını gördük.
Durumları az ya da çok Afgan kadınlarınınki ile özdeş olan, Rojava’nın Kobanê bölgesindeki savaşçı kadınların mücadelesi bizler için bir model olabilir. Afgan kadınlar kendi kurtuluşları için bilinçle ayağa kalkmadıkları sürece ve kalkmayana kadar, yeryüzündeki hiçbir güç kadınları köktenciliğin prangalarından, köhnemiş feodal ve ataerkil ilişkilerden kurtaramaz.
Selay Ghaffari