İntikamın bilenmiş güzelliği ile
ve ayak izlerine basa basa Beritanın, tanrıça Zilanın.
Geldiler, karanlığı namluların alevi ile aydınlatmaya.
Zehirlenmiş genç bedenlerin,
zindanlardan arşa ölüm seslerinin hesabını sormaya geldiler.
Bitti denilen zamanda hem de ışık hızında,
gafil haldeki zalimin şaşkınlığında,
Yükseklerden, yücelerden geldiler.
Dağlı kadınların yüreği, toprakta atan kahramanların,
Şoreş Beytüşşebap’ın selamını getirdiler.
Unutmadılar, gülüşüne kan değmiş çocukların Kürt olduğunu.
Unutmadılar, kutsallığına işgal sürülmüş toprağın yurt olduğunu.
Bundandır,
yer ile gök arasında Sara ve Rukeni durduracak bir güç yok.
Bu öfke ki dağdan kente inmişse artık intikamdan öte söz yok.
Ahura’nın aydınlığına ant içtiler.
Bu karanlığı yerle yeksan etmeye kararlı.
Hem de kent ortalarında silahlı .
Bir yolculuğa çıktılar ki yürek ister .
Bu yolculuk özgürlük sevdasının yolculuğudur.
Özgür kadınların intikam yolculuğudur.
Bu yolculuk güneşe söz vermiş Sara ve Rukenin yolculuğudur.
Elleri tetikte, yüreklerinde katledilmiş kadınların özlemlerini taşırlar.
Nujiyan’ın, Viyan’ın yoldaşlığını, Jinalar’ın sözünü taşırlar.
Güneşin sözleri ile bir kubbe misali yükselen
“JIN JİYAN AZADİ” haykırışlarını taşırlar.
Dağlar gördü şafak sökmeden yoldaşlarının gülüşlerini. Dudaklarında taşırken söz verdikleri gibi, yendiler .
Ölümleri, zulümleri, karanlıkları,
Ahura ülkesinin yiğit kızları…