HABER MERKEZİ-
“Her halk kendi kahramanlarını yaratır sözünü çok duyarız çok eskiden dile gelen bu söz belki de en çok Kürdistan topraklarında gerçekleşiyor. Bu topraklar tarihi gibi binlerce kahramanlığa şahitlik etmişti, bağrında o kadar çok direniş destanları yarattı ki ve hala da yaratmaya devam ediyor. Her halk kendi topraklarına benzer denir ve bu coğrafyanın çocukları da tıpkı kendi toprağı gibi yaşamı yaratıyor insanlığa insanlık adına tüm değerleri armağan ediyor. Tüm kavgası coğrafyasının değerlerini korumak ve tarihine ihanet etmemek. Bunun için tüm kavgaları göze aldı vermesi gereken bedellerden hiç çekinmedi. Güzellik adına yaşam adına yapması gerekenleri hep bildi ve ona göre kuşattı yüreğini, biledi iradesini. Bu yüzden bu topraklarda attığınız her adımda yürüdüğünüz her patikada bir destanla karşılaşırsınız. Şiirlere, romanlara konu olacak yaşamlar resimlere ilham olacak gülüşler dillerden düşürülmeyecek türkülere şahitlik edersiniz. Herkes bu romanda birer kahramandır! işte o anda erersiniz neden PKK‘nin bitmeyen bir roman, bir türkü, bir şiir olduğuna. Çünkü herkes bayrağı birbirinden devir alır daha yükseklere ulaştırmak için durmadan inatla yürür.
Heval Berxwedan da bu bayrağı büyük bir aşkla, inançla devir alanlardan biriydi. Bayrağı devir alırken hiç ikirciliğe düşmedi kendinden emin adımlarla yürüdü çünkü yürümesi gereken yolun bu olduğunu çok iyi biliyordu, bilmekten de ziyade bir genç kadın olarak hep hissetti bunu, coğrafyasındaki kadınlar gibi oda toprağının sesini duyanlardan his edenlerdendi. Her ne kadar yurdundan uzakta dünya ya gelmiş olsa da orda büyüse de o hiçbir zaman toprağıyla olan bağını koparmamış hep onunla buluşma anını beklemişti.
Aslen Van‘ın Şax ilçesinden olan Leyla İzmir de doğmuş orda büyümüş bir Kürt kadınıydı. Her ne kadar metropol kentlerinde büyümüş olsa da asla onun sahte büyüsüne kapılmadı o yaşam ona hep yabancı geldi, ona ait olmayan bir elbiseyi giyer gibiydi ve ne yaparsa yapsın bir türlü kendine yakıştıramıyordu bu elbiseyi. O toprağının rengini sesini özlüyordu ve o büyüdükçe içinde onla büyüyen arayışları vardı. Kendini arayan bu kadın içindeki sese kulak verdi hazinesini kaybettiği yerde aramak için yollara çıktı. Bu yol onu farklı mekanlardan farklı duraklardan geçirdi her defasında iradesini inancını test etti bu yollun yolcusu olabilecek mi diye! Ama Leyla ülkesi gibiydi kolay vaz geçmedi hiçbir şeyden. Bir kere yolcu olmaya karar vermişti yoldan dönmek kendine ihanet etmekti. Kimliğinin coğrafyasının acısını hep yaşadı susturulmak istenen sadece bir halk değildi bir tarih, kültür yok edilmek insanlık havzasından silinmek isteniliyordu. O coğrafya ki insanlığa beşiklik etmişti onu yok etmek aslında insanlığı yok etmek hafızasızlaştırmaktı. Bazıları yüreklerini çoktan nadasa bıraksa da o asla yüreğini nadasa bırakamazdı, kendine ait olmayan bir yaşamda yaşayamazdı. Bunun için çıktığı yolculukta her şeyi göğüslemeye hazırdı. Her adımında kendini keşfetti kendini keşfettikçe düşmanını daha iyi tanıdı. Yolu zindanlardan geçti düşmanın tüm çirkinliklerini görüp yaşadı, ama aynı zamanda yüreği toprağına benzeyen nice güzel insanlarda gördü hep dinlediği zindan direnişine şimdi o tanıklık ediyor aynı zamanda yer alıyordu. Direnmenin güzelliğini keşfetmişti ait olduğu yeri bir kez daha iyi anlamış ve yolluna daha sıkı bağlanmıştı. Şimdi yola daha kararlı devam ediyordu. O aradığı yaşama doğru yürümekte kararlıydı.
İşte tam böyle bir zamanda tanımıştım onu. Gözleri, gülüşü bitmeyen heyecanıyla birden girmişti yaşamıma. Ona baktıkça ülkemin pınarlarını sevdasını görüyordum. Ona baktıkça ülkemin renklerini görüyordum içime yavaş yavaş değil hızlıca işliyordu, sanki hep yan yanaymışız gibi bir güven veriyordu. O ısrarla özlemini duyduğu dağlara kavuşmak için oldukça sabırsızdı bir an kaybetmeden yolla devam etmek mola vermek istemiyordu sanki durursa asıl duracak olan kalbi olacak. Bir şeylere geç kalmışlığın telaşı vardı bu yüzden ‘’sadece yürümemeli koşmalıyım’’ derdi. Onu durdurmak imkansızdı. Hepimiz aradığımız şeyi bulduğumuzda ona daha fazla geç kalmaktan korkmaz mıyız? bir an önce ulaşmak değil midir tüm isteğimiz. Leyla da bunun heyecanını yaşıyordu. İnançlı ve inatçıydı yüreğiyle aklını bir yaparak yürümeye çalışıyordu. Defalarca göz altına alındı sorgulamalardan geçti düşman onu yoldan çıkarmak için tüm yolları denese de o düşmana inat daha da inançla aşkla bağlandı yolluna. Nasıl ki bir nehri yatağından koparmak imkansızsa ülkesine insanlara sevdalanmış bir yolcuyu yolundan etmekte o kadar imkansızdı. O kaynağına ulaşmak için tüm yolları aşmaya, engelleri geçmeye her şeyle mücadele etmeye hazırdı. Mücadele ede ede, kavgayla yürüyordu. Her şeyin bir zamanı vardı ve şimdi onun zamanıydı yollar onu test etmiş iradesini sevdasını görmüş ve yol vermişti şimdi eskisinden daha bilenmiş iradesi ile daha da güçlenerek yol alıyordu. Şimdi yol ona ulaşmaya çalışıyordu, zamanı peşine takmış Sara zamanına ulaşmak için yürüyordu.
İnsanlar sadece coğrafyalarına benzemezler aynı zamanda isimleriyle de kişiliklerini yaratırlar. İsim seni anlatır ve o kendine verdiği isimle yolculuğunu nasıl devam ettireceğini bir kez daha gösteriyordu. Zaten buraya kadar hep direnmemiş miydi her şeye her kese karşı belki de en çok kendine karşı. Heval Berxwedan devir aldığı bayrağın ağırlığının farkında olarak büyük bir aşkla bu yaşamda yaşarken, tüm öfkesiyle de düşmanının üzerine yürüyordu. Bunun için kendini her açıdan güçlendirmek hiç durmadan kendini eğitmeye çalıştı. Bir kadın olarak var olma mücadelesini en güçlü şekilde nasıl vereceğinin arayışında hep oldu. Ülkesini dağları çok sevdi tutkuyla aşkla baktı yaşama her adımı onu kendine yaklaştırıyor tüm sınırları kaldırıyordu kadın olmanın bereketiyle tanışıyor ve her adımda daha da heyecanla öğreniyordu dağda yaşamı. Tek amacı güneşi ile yoldaşlık yapa bilmekti. Kendini Apocu’laşmada daha da derinleştirmek için çabalıyordu bunun yolunun Sara’laşmaktan Zilan’laşmaktan geçtiğinin farkındaydı. O perspektifini direk güneşten daha zindandayken almamış mıydı ne demişti. ‘‘Aklını başat hale getirirsen ve formunu zenginleştirirsen büyük bir gerilla olabilirsin; Saralaşabilirsin!’’ bu sözleri Heval Berxwedan hiç unutmadı ve bu sözleri esas alarak hep yürüdü dağlarda. Dağlı olmanın kuralları vardı. Sadece yürümek bir dağlı için yetmezdi, yetmedi de. Profesyonel bir gerilla olabilmeliydi ki sorabilsin düşmandan yılların hesabını. Her eylemde zaferi yakalayabilmek için daha da dağla bütünleşmeli ve onun kurallarını iyi bilmeliydi. Bir kadın olarak soracak çok hesap alınacak çok intikam vardı bu yüzden zaman kaybetmeden daha da yürümeli temposunu daha da artırmalıydı emin adımlarla. Amacına ulaşabilmek için ne tek inanmak nede tek istek yetmezdi. Süreci iyi anlamalıydı ki bir kadın gerilla olarak gereklerini yapabilsin ve cevap olabilsin. Sabotaj akademisinde kendini profesyonel yeni dönem gerillasına ulaştıra bilmek için bütün azmiyle çaba sarf edip yaşama kattı. Gerilla olmanın inceliklerini yeni dönem gerillasının taktiksel derinliğini kavramak için ruhuyla çaba harcamaktan geri tutmadı kendini. Aklını başat hale getirdi kendini tanıdıkça ülkesini halkını tanıdı her adım ona yeni şeyler öğretirken yaşamın zenginliğiyle tanıştırdı ve yeni formlar aldı. Yüreğini zenginleştikçe nasıl da insanların güzelleştiğini görüp, yaşadı. Yürürken bu yolda hep coşkuluydu ve coşku verdi yoldaşlarına. Demokratik modernitenin profesyonel bir gerillasıydı. O hep ilk gördüğüm gün gibi heyecanlı ve coşkuluydu. Bu heyecanla gitti Bakur’a. Bu yolculukta adımları kendinden emin bir şekildeydi. Yüreğine tüm gülücükleri umutları alarak, düşmana olan öfkesini bileyerek yol almaya başlamıştı bu defa yolculuğuna gözlerine Saranın kavgasını almış, yüreğine, gülüşüne Zilan’ın intikam ateşini alarak yürüyordu tanrıçaların taht kurduğu Cudi’ye doğru.
Adı gibi yaşadı savaştı heval Berxwedan. Bir 22 Nisan günü devir etti bize aldığı bayrağı, coşkusunu sevincini bırakarak. Bu romanda bu şiirde bir kahraman olarak yer aldı ve bitmeyecek bir türküye dönüştü. Yola çıkanlara yoldaş olarak hep yanımızda, hakikatleşen binlerce kahraman gibi.
Kaynak: YJA-STAR Online Sitesi