İSTANBUL – İşgalci Türk devleti ve güdümündeki çetelerin 9 Ekim günü Rojava Kurdistanı ve Kuzey Suriye’ye yönelik başlatmış olduğu işgal saldırıları devam ediyor. İşgalci Türk devletinin saldırılarını ve bu saldırılar karşısında diren Halkların haklı mücadelesini Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş’a sorduk.
Özlem, AKP-MHP bloğunun içinde olduğu krizi işgal saldırıları ile aşmaya çalıştığını belirterek, “Akp/Mhp bloğu, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimine karşı girişilen işgal politikası aynı zamanda Kuzey Kürdistan’da belediyelerin işgal-kayyım atamak suretiyle halk iradesini gasp edilmesi ve yine bu iki işgalci saldırıyı Türkiye halklarıyla birlikte hak yasaklaması ve baskılar biçiminde sürdürmeye çalışılıyor bu biçimde krizini aşmaya çalışıyor”ifadelerini kullandı.
Dün Bağdadi öldürüldü. Bu ülkede çok büyük kitle katliamlara yol açmış Daiş’in lideri olan bu kişinin bugüne kadar sadece 5 km dibimizde yaşadığını öğrendik. Bölge Türkiye’nin kontrolü altında olan bir bölge. Bu kontrolleri bölgede katliamlar planlanmış, faili saklanmış. Dolayısıyla sınırda bir terör sorunu yok, fakat burada açık terörcü katliamcı bir güce karşı savaşan halklar gerçeği var. Biz Suruç gibi bir katliam saldırısına maruz kalmış siyasi bir parti olarak da bu savaşı haklı ve meşru görüyoruz.
Rojava’yı savunmak başta bunun için önemli. Sınırımızda bir terör koridoru istemiyoruz. Bölge halklarıyla bir arada yaşayabileceğimiz barış umudumuzun işgal planlarıyla da yok edilmesini istemiyoruz. Bu nedenle kadınlar, gençler ve Türkiye halkları bu haksız savaşa karşı durmalılar.
Yine Türkiye’de özgürlük mücadeleleri bakımından şunu net olarak söylemeliyiz; Akp’nin savaş ve işgal politikasında derinleşmesinin Türkiye halkına kazandırabileceği hiçbir şey yok. Türkiye halkları bu savaşın sınırları dışında geliştiği fikri ile başını yastığa koyup rahat uyuyamaz. Bu savaş emekçi halkın evlatlarını da ölüme götüren, Alevi diye cenazesi bile kaldırılmayan haksız bir savaş. Bu savaş zamlarla, ekonomik yıkımla el ele giden bir savaş.
Aynı zamanda Türkiye halklarının özgürlük mücadelesinin önüne daha güçlü yasakların, baskıların yolunu açmak demektir. Bunlar karşısında özgürlük cephesini genişletmemiz gerektiği açık. Bu çok net. Bu memlekette özgürlük cephesinin önünü açabilmek ve kazanabilmek Kürt ulusal sorununun çözümünün demokratik bir şekilde, toplumsal bir şekilde ele alınması ve çözümünde ortaklaşılmasından geçiyor. Bunu başaramadığımız sürece hiçbir hakkımızı kullanma ve bu memlekette bir arada barış ve huzur içinde yaşama şansımız yok.
İki yanılgı var buna dikkat çekerek tamamlamak isterim. Biri Akp’nin kendi iç kriziyle çatlayabileceğini, içinden çıkabilecek ayrı bir partiyle belki bölünebileceğini zayıflayabileceğini beklemek. Bu Türkiye demokrasi güçlerine gerçekten zaman kaybettiren bir konu. Türkiye demokrasi güçleri Akp’nin Babacanlarla ortadan yarılmasını beklemek yerine Kürt özgürlük hareketiyle somut politik bir program, Kürt sorununun adil, demokratik çözümü programı etrafında birleşmek durumunda. Diğer zaaf ise muhalefet partisinden, CHP’den beklenti. Teskerenin geçişinde de gördük, ana muhalefet partisinden beklenti Türkiye demokrasisini yavaşlatan, demokrasi mücadelesini zayıflatan bir konu.
Son olarak 2 Kasım’a değinen Özlem, herkesi alanlara Rojavayı savunmaya çağırarak şunları söyledi:”Bu konuda da açık, dolaysız, net, üçüncü cephenin geliştirmesinde güçlü bir şekilde inisiyatif alınmasına ihtiyaç var. Halklarımıza şöyle bir çağrı yapıyoruz; bu kirli haksız savaşa hiçbir şekilde onay vermemeliyiz. Bu memlekete özlemini duyduğumuz özgürlüğü orada toplumsal bir yaşama dönüştürmüş olan ve bu memlekette çok ağır katliamlar yapmış Daiş’e karşı da haklı onurlu bir mücadele veren Rojava halklarının yanında olmalıyız. 2 Kasım’a hazırlanıyoruz, parti olarak 2 Kasım’daki sloganımız da “Dünya Rojava’yı savunuyor sende katıl ” olacak. 2 Kasım’da bulunduğumuz her yerde Rojava’yı savunma eylemleri gerçekleştirelim.””
NC/Aldar DİREN