HABER MERKEZİ
Sekiz yıl aradan sonra 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatları Önder Apo ile görüşmüşlerdi. Aradan geçen yirmi gün sonra 22 Mayıs günü avukatları Önder Apo ile yeniden bir görüşme daha gerçekleştirdiler. Elbette gerçekleştirilen bu görüşmeler birçok açıdan ele alınıp değerlendirme konusu yapılabilir. Fakat burada öncelikle görülmesi gereken, Önder Apo ile gerçekleşen bu görüşmelerin bir direniş sonucunda gerçekleştiğidir. Ortaya çıkardığı sonuç itibariyle de, giderek daha ağır bir hal alan mutlak tecrit politikasında çatlaklar yaratmıştır. O nedenle de bir başarı ve siyasal kazanımdır.
Süresiz Açlık Grevi Direnişleri her ne kadar başarıyla sonuçlandırılmış olsa da, Önder Apo üzerindeki mutlak tecrit devam etmektedir. AKP-MHP faşist diktatörlüğü yemiş olduğu bu darbenin etkisini azaltarak, kendisi için bir kazanıma dönüştürmek istemektedir. Avukat görüşmelerinden sonra bayram nedeniyle olduğu söylense de, aile yakınları ile yapmış olduğu görüşme de bu gerçekliği değiştirmemektedir. Özellikle de AKP-MHP faşist diktatörlüğünün Önder Apo’nun avukatları ile gerçekleştirdiği her iki görüşmenin ardından uygulamaya koyduğu politika ve yönelimleri de bundan farklı bir düşünce içerisinde olunmasına olanak tanımamaktadır.
Önder Apo, sondan bir önceki avukat görüşmesini 2 Mayıs günü gerçekleştirmişti. Gerçekleşen bu görüşmenin sonuçlarına dair avukatlar tarafından yapılan açıklamanın tarihi ise 6 Mayıstı. Doğal olarak avukatlar tarafından yapılan bu açıklamanın gerek iç gerekse de uluslararası kamuoyu üzerinde etkisi büyük olacaktı. Zaten ilgili çevrelerde yapılacak olan bu açıklamayı beklemekteydiler. 7 Kasım 2018 tarihinden itibaren DTK Eş Başkanı Leyla Güven tarafından başlatılan, PKK’li ve PAJK’lı tutsakların Ölüm Orucuna dönüştürdükleri Süresiz Açlık Grevi Direnişinin geleceği, yarattığı sonuçlar yapılacak olan bu açıklama ile açığa çıkacaktı. O nedenle tüm dikkatler yapılacak olan bu açıklamaya odaklanmıştı.
Böyle bir gerçekliğe rağmen, AKP-MHP faşist diktatörlüğü, gündem değiştirmeyi kendi çıkarına gördü. Yüksek Seçim Kurulu, o gün kendisine İstanbul Yerel Seçim sonuçlarına dair yapılan başvuruyu karara bağladı ve daha önce açıklanan seçim sonucunu iptal ederek, İstanbul Yerel Seçimlerinin yenileneceğini açıkladı. Bu açıklama ile birlikte gündem birden değişti. Önder Apo’nun avukatları ile yapmış olduğu görüşmeye dair ilgi ve merakla beklenen açıklamalar yerine, YSK kararı tartışmaların odağına oturdu. Oysa, Önder Apo’nun avukatları ile yapmış olduğu görüşmede dile getirdikleri, YSK kararından az önemli değildi. Sadece o günlerde devam etmekte olan SAGD’i ile de sınırlı değildi. Hatta denilebilir ki, Türkiye’nin esas gündemleri üzerinden kaderini belirleyecek olan temel hususları içermekteydi. Ancak buna müsaade edilmedi, geri planda kalması sağlandı. Önder Apo’nun avukatları ile son gerçekleştirmiş olduğu görüşme sonrasında yaşananlarda bundan farklı olmadı.
Önder Apo, avukatları ile 22 Mayıs günü görüşmüştü. Sonuçları ise 26 Mayıs günü açıklandı. Yapılan bu açıklama ile birlikte Leyla Güven’in öncülüğünde devam eden SAGD yedinci ayını doldurmak üzere iken sonuçlandırıldı. Direniş kendiliğinden ve çözümsüz bir şekilde sonuçlanmamıştı. Önder Apo’nun çağrısı üzerine böyle bir kararlaşma içerisine girilmişti. Önemli kazanımlar elde edilmişti. Kuşkusuz elde edilen bu sonucun toplum üzerinde derin etkileri olacaktı. Bu aynı zamanda AKP-MHP faşist diktatörlüğünün mutlak tecrit politikasına vurulan ciddi bir darbeydi.
AKP-MHP faşist diktatörlüğü 2 Mayıs görüşmesinin ardından olduğu gibi, 22 Mayıs görüşmesinden sonra da benzeri bir yaklaşım sergiledi. 26 Mayıs günü avukatlarının, Önder Apo ile yapmış oldukları görüşme ve SAGD’nin sonuçlandırılacağına dair yaptığı açıklamanın gerçekleştiği günün akşamı Xakurke’ye yönelik işgal saldırısı başlattı. Böylece bir kez daha gündemi değiştirdi.
AKP-MHP faşist diktatörlüğü 31 Mart Yerel Seçimlerinin ardından, SAGD karşısında da yenilmişti. Bunun etkileri daha sarsıcı olacaktı. Bu etki sadece Kürdistan’la da sınırlı kalmayacaktı. Türkiye’yi de etkisi altına alacaktı. 23 Haziran’da tekrar yenilecek olan İstanbul Yerel Seçimlerinde de bu gerçeklik çok somut olarak görülecekti. Bu da AKP-MHP faşist diktatörlüğüne vurulacak olan en can alıcı darbelerden biri olacaktı.
AKP-MHP faşist diktatörlüğü de yaşayacağı bu akıbeti gördü. Onun içindir ki, yine Türkiye’nin asıl gündemi dışına çıkmayı kendi çıkarına buldu. Gündem değiştirdi. Direnişin sonuçları, kazanımları, başarısı yerine, Xakurke’ye yönelik olarak başlattıkları işgal saldırısını Türkiye’nin temel gündem maddesi haline getirdi ve bunun üzerinden politika yapmaya, belirlemeye çalıştı.
Önder Apo’nun, avukatları ile görüşmelerinin ardından tüm bu yaşananlar bir tesadüf değildi. Tam bir özel savaş politikası ve taktiği idi. Bundan farklı düşünmenin de olanağı yoktu. TC devleti zorlandığında, sürekli olarak bu tür taktiklere başvurmaktaydı. Yaşadığı yenilgi ve yediği darbeleri, ancak bu tür taktikleri devreye koyarak, boşa çıkarma ve üstünlüğe dönüştürme arayışı içerisinde olmuştu.
Şimdide yaptıkları bundan başka bir şey değildir. Önemli olanda bu gerçekliğin bilincinde ve farkında olunmasıdır. Tüm bunlar da Önder Apo’nun avukatları ve aile yakınları ile görüştürülmesini erkenden, iyimser bir şekilde ele alarak, değerlendirmeler de bulunmayı ve beklentiler içerisine girmeyi olanaksız kılmaktadır. Özellikle de Önder Apo üzerinde uygulanmakta olan mutlak tecrit devam ederken bundan farklı olması da mümkün değildir.
Hala, Önder Apo’nun; sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü öncelikle çözüm bekleyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu sorunlar çözülmediği sürece AKP-MHP faşist diktatörlüğünün yaklaşım ve politikaları hep bu şekilde, özel savaş politikaları ve taktikleri olarak ele alınmaya, görülmeye devam edecektir.
Cumali Doğan / Rojnamewelat Gazetesi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi