HABER MERKEZİ
31 Mart yerel seçimleri Türkiye’de gerçekleşti gerçekleşmesine de, ne hikmetse sonuçlar bir türlü netleştirilemiyor. AKP-MHP faşizmi yerel seçimlerde devletin tüm imkânlarını pervasızca kullanmasına rağmen halkın iradesini aşamadığı, sandıklarda yenilgiyle çıktığı yerlerde belediye başkan ve eş başkanlarının mazbataları AKP’nin paravan kurumu YSK tarafından verilmiyor.
Herkes tarafından değerlendirildiği gibi bir devletin tüm imkânlarını pervasızca kullanan, medya manipülasyonu, yargı, polis, asker, kontra ve çetelerin tüm baskılarına rağmen yerel seçimler AKP-MHP faşist bloku için hüsran olduğu tartışmasız tek sonuçtur. İlk saatlerden itibaren daha oy sayımları bitmeden yangından mal kaçırır gibi Binali Bey, ‘seçimi biz kazandık’ açıklaması yaptıktan sonra sırayla Bahçeli ve meşhur balkon kabadayısı Erdoğan’ın yapmış olduğu konuşma ve ruh hallerinden yolla çıkarak seçim sonuçlarını hazmetmeyecekleri belliydi.
AKP-MHP faşist bloku bu seçimlerde darbe yemiş ve gemi çoktan su almaya başlamıştı. Faşist reis su alan geminin kıyıya ulaşamayacağını bildiğinden son hamlelerle olanı kurtarmak için karanlıklarda debelenirken, geminin yüzde yetmişinin sular içinde kaldığını telaştan unuttuğu belliydi. Bu gemi bu reis ile kıyıya ulaşır mı bilmem, ama geminin şansa kaldığı belli. AKP-MHP faşist bloku tarafında durumlar bu iken beri tarafta Türkiye’nin Batısında CHP, Kürdistan’da ise HDP’nin kazanımları Türkiye’de yeni bir başlangıcın parametreleri için ilk adımın zeminini yaratsa da bunun önüne geçmek için AKP’nin çok ince ve stratejik oyunlarla Türkiye toplumunu karşı karşıya getirmeye çalışacaktır. Özelikle kar ve rant merkezi olan İstanbul’da kaybedince çılgına dönen dikta rejim hile ve oyunlara başvurarak, yeni kirli yöntemler geliştirmekten geri durmamakta. AKP İstanbul il başkalığında kurmay ve bakanlarla toplantı üstüne toplantı yapan AKP-MHP heyetleri nihai sonuca yavaş yavaş yaklaşmak istediklerini söylemlerinde açık dile getirmeseler de pratikleriyle bunu yeterince ispatlamaktalar.
Çizdikleri yol haritasını bir şekilde topluma kabul ettirebilmek için adalet ve hukukun yüceliğinden her oturuşlarında, kalkışlarında dillendirmelerinin altında hırsızlıklarını gizlemek olduğu aşikâr. Elbette açığa çıkan sonuçta katkısı ve izlemiş oluğu stratejiden dolayı HDP cezasız kalmayacaktı. Bu sonucun kader tayin edicisi olmasından dolayı bedeli ödemek için hazır olmak gerek. Çünkü Türkiye’de oligarşik bir dikta rejimin yargı, yasama ve yürütmeyi ele geçirdiği bir süreçten söz ediyoruz. Belki birçok kesim ya inanmak istemiyor ya da bu tabloya göz yummak mecburiyetinde kaldığı için tepkisi sadece sosyal medyayla sınırlı kalabiliyor. Seçimde halkın iradesini yansıttığı yerlerde mazbataların verilmemesi ve uzatılan sayım işlemlerin kararlarının hepsi AKP il başkanlıklarında yürütülmektedir, kimse AKP’nin paravan kurumu YSK’dan ya da hukuktan söz etmesin. Hukuk varsa, bu hukuk neden Muş ve diğer birçok il ve ilçede uygulanmadı? Neden sadece AKP’nin itirazlarıyla sınırlı YSK? Varsa hukuk, neden seçimlerden önce KHK’lılar başvurduklarında aday olamazlar kararı çıkmadı da, neden kazandıktan sonra ret kararı veriliyor? Bu hangi hukuk, hangi adaletle izah edilebilinir? Devletin tüm imkânları, polis, asker ve mafya çeteleriyle yarattıkları korku cenderesi yetmiyormuş gibi birde uyduruk kararları almaları tek kelimeyle Türkiye tarihine hırsızlığın kılıfsız hali olarak geçecektir. Hırsız çaldığına kılıf uydururken AKP’nin kılıfı da çaldığı net.
Devletin tüm gücünü ellerinde tutmalarına rağmen AKP-MHP faşist bloku halkın iradesi karşısında gerilediği ve siyasal-toplumsal meşruiyetini yitirdi. AKP-MHP faşist blokunun ekonomik ve siyasal krize çözüm gücü olamayacağı da ortadadır. Ancak muhalefetinde mevcut izlediği yolla sonuç alamayacağı da kesin. AKP-MHP faşist blokunun tüm baskı ve hukuksuzluğuna rağmen seçim sonuçları halka moral ve güç vermişken, muhalefete de görev ve sorumluluklar yüklemiştir. AKP-MHP faşist blokunun son çırpınışlarının temelinde yatan yegâne sebep ekonomik rant ağlarının ellerinden gitmesi ve bu saltanatlarını yürütememeleri korkusudur. İşte buradan itibaren CHP’nin ve diğer muhalif güçlerin demokratik bir Türkiye için gezi ruhu ve düşüncesiyle sokaklarda örgütlü güçleriyle inip, bu talancı, gaspçı, şoven sisteme dur demelidir. Bu şoven sisteme dur diyebilmek için yaratılan protest Kemalist ve şoven ümmetçi akıldan uzak Demokratik Cumhuriyet şemsiyesi altında birleşmekten başka da yol olmadığı yaşanan son süreçte de görmek mümkündür.
Birkaç gündür sosyal medya ve tv ekranlarında direnişin sembolü haline gelen Sudanlı kadın dikta rejim karşısında söylediği bir iki cümle özgürlüğün efsuni şifresi gibi. ‘Vatanımı sevdiğim için sokaktayım. Mermi öldürmez, sessiz kalmak öldürür’ sözlerini o kadar içten ve inanarak haykırıyordu ki, nihayetinde Ömer El-Beşir’in tahtan inmesine kadar gitti. Ne diyelim, darısı diğer diktatörlerinin başına. Ortak bir vatanda birlikte yürütülen bir mücadeleyle ancak bir dikta rejim sonu getirilebilinir. Hukuku, adalet herkes içinse o zaman Muş içinde isteyeceksin, İstanbul içinde isteyeceksin, aksini düşünmek ise gayri ahlaki olur. O da hukuk olmaz, bugünkü gibi tabu olur. Artık Erdoğan’ın çıkışları ve tehditleri onun gücünü değil güçsüzlüğünü, zayıf düşmüş olduğunu gösteriyor. Korkuları onu esir almış durumda. O zaman açığa çıkan bu tarihi fırsatı doğru okumak için öncelikle Kürdistan’da ve dünyanın bir çok yerinde süren açlık grevlerine ses olmak, devam eden insanlık suçu tecride son vermek, zulme dur diyebilmek için demokratik hakkımızı, sivil itaatsizlik eylemleriyle her alanda büyütmeli, AKP-MHP faşist blokuna dur demeliyiz.
Toplumun iradesini yok sayan, toplumu birbirine düşmanlaştıran zihniyetten biran önce kurtulmasak gelecek günler, bizi zifiri karanlığa doğru sürükleyeceğinden kimse şüphe etmesin. Dünya tarihinde iktidara doyan ve iktidarda toplumun iradesine saygı duyan hiç diktatör gördünüz mü, bir örneği var mı? Dikta rejimin olduğu bir ülkede kimse kendisini hukuk ve adaletle aldatmasın. Türkiye karanlık bir mecraya sürüklenmiş bir felakete doğru yol almaktadır. Bugün bu dikta rejime dur demenin olanakları ve koşulları oluşmuşken sessiz kalmak ve kendini hukukun yüceliğiyle avutmak, sadece ve sadece AKP’ye zaman kazandırmakta ve AKP’nin ömrünü uzatmaktadır. Çünkü AKP tüm hicap duygularını yitirmiş. Yarın nedamete düşmemek için bugünü yarınlar için inşa edelim. Yaşanan bunca kirliliğe rağmen halen Türkiye’de hukuktan söz eden var mı? ‘Yandı gülüm keten helva’ de sen bu işe.
Devrim GEWDA