Bu makalede sistemin ideolojik ve politik yapısını özetle analiz etmeye çalışacağız. Yine konu çerçevesinde; CHP ve AKP’nin sistemdeki yerini, yine Beyaz Kürtlük bağlamında KDP’nin rolünü ve T.C. ilişkilerini de makalemizde irdelemeye çalışacağız.
1-) Beyaz Türk faşizmi genelde Ortadoğu, özelde ise Kürtlere karşı kurgulanıp sistem haline getirilen hegemonik güçlerin bir projesidir. Esasta Yahudi sermayesinin birinci Pro-İsrail tasarımıdır. 1925’te Şeyh Sait’e karşı komplo ile başlatılan Beyaz Türk faşizmi kendisini katı laik Türkçü bir sistem olarak tanımlasa da özünde metafizik olan, çok dogmatik bir din ve terörist bir rejimdir. Günümüze kadar devam eden terörün, soykırımların ve sömürünün esas genetik formudur. Bu rejim M. Suphiler şahsında sosyalist kesime, laiklik adıyla İslami ve doğu değerlerine, milliyetçilik adıyla Ermeni, Rum, Pontus, Asuri, Kürt halkı ve diğer topluluklara uyguladığı soykırımla kendini inşa etmiştir. Dolayısıyla Beyaz Türk faşizmi halklar üzerinde uygulanan soykırım rejiminin diğer adıdır.
“Beyaz Türklük” ideolojisi bir din şeklinde tasarlanmıştır. Amacı Anadolu ve Kürdistan coğrafyasında üstten dayatmayla zorla “ulus-devlet” modeliyle otantik kültürleri eriterek suni bir “üst kimlik” yaratmaktır. Kapitalist modernitenin dini olan milliyetçilik bu sitemin dayandığı temel ideolojidir. Hitlerin esin kaynağı da bu model olmuştur. Hitlerin M. Kemal Atatürk hayranlığı bilinmektedir. “Beyaz Türklük” ün inşasında Kemalizm temel yapıdır. Kemalizm eklektik bir düşünce ve ideolojidir. Kemalizm; Solun şovenizmi, sağın milliyetçiliği ve dincilik ile yoğrulmuş yapay bir dindir. Fransız pozitif sosyolojisini, Alman ordu-devlet modelini ve Yahudi ideolojisini sentezleyerek Türk tarzı bir sistem tasarlanmıştır. Beyaz Türk faşizmi, Hitlerin nasyonal sosyalizmi ve Arap Baas kara faşizminin özü ve zihniyeti aynıdır. Vecde etmeyeni; kafir, sapkın, hain, bölücü ve terörist ilan eden yobaz bir dindir. Tarihselliği ve toplumsal dayanağı olmayan tepeden zorla dayatılan gerici bir dindir. Milliyeti ve tarihsel inananları olmayan laiklik adıyla pozitivizmin laboratuvarlarında geliştirilmiş insanlık dışı bir rejimdir. Mustafa Kemal’in tanrılaştırılması, İnönü’nün peygamberleştirilmesi, Fevzi Çakmak’ın komutanlaştırılması, Yahudi ideolojisinin “biricik tanrısı” Yehova, Davut peygamberi ve komutan Yeşua üçlemesinin kaba bir uyarlanmasıdır.
2-) Beyaz Türk faşizmi hakimiyet, iktidar ve toprak alanı daraltılmış Osmanlı artığı burjuvazinin kendine yeni iktidar alanı ve pazar açma çabasıdır. Pazar alanı daralınca elinde kalan coğrafyadaki toplulukları benzersiz bir sömürgeleştirme tarzıyla iktidarını pekiştirmek istemiştir. Bu yüzden Osmanlı imp. Kalıntıları üzerinden Türk gerçekliğiyle ancak dar iktidarcılık bağlamında ilişkisi olan ve Türk’ten çok iktidar hastası kendini inkâr eden devşirme milliyetsizlerden inşa edilen elitlerin iktidarıdır ve bu faşist elit iktidarı gerçek Türk halkı da dahil tüm Ortadoğu halkları üzerinde bir soykırım makinesi işlevi görmektedir. Tepeden inmeci, toplumla ancak iktidar anlamında ilişkili olduğundan halktan kopuktur, gaddardır, duygusuz, merhametsiz ve acımasızdır. İktidar ilişkisi dışında Türkiye halklarıyla bir bağı yoktur. Bu rejim için toplum sadece bir iktidar aracıdır. Tehlike görmesi halinde kendi toplumunu bile yok edecek düzeyde faşist bir karektere sahiptir.
3-) Beyaz Türk faşizminin temel amacı Anadolu ve Kürdistan kültürlerinin fiziki ve kültürel soykırımla ya yok edilerek ya da asimile edilerek “Türk ulus devleti” modelini yaratmaktır. Ermeni, Rum, Kürt soykırımları ve diğer kültürlerin asimile edilmesi bu stratejinin sonucudur. Beyaz Türk faşizminin özü yapay Türklüğe dayalı, terörle toplumun homojenleştirilmesidir. Bu tanım dışında kalan hiçbir kültür ve düşünceye yaşam hakkı tanınmaz. Binlerce yıllık kültürler yapay Türklük için devşirilmesi ve eritilmesi gereken ham madde rezervi olarak değerlendirilmiştir. Karşı bir direnç veya itiraz hainlik ve bölücülük olarak teşhir ve tecrit edilip yok edilmesi gereken düşman unsurlar şeklinde ele alınmıştır. Rejimin özel savaş yapısı sürekli düşman yaratmaya endekslenmiştir. “Türkün Türkten başka dostu yok” yalanı özel savaş yalanıdır. Ya içte ya da dışta mutlaka sanal bir düşman kurgusuyla, bölünme, parçalanma vb. türünden korkular sayesinde toplum üzerinde her türlü özel savaş ve terörist faaliyetler yürütülmüştür. Bu faaliyetlerin özü toplumu sömürgeleştirme, iradesizleştirme ve biyolojik bir sürüye dönüştürmedir.
4-) Beyaz Türk faşizminin temel stratejisi Kürt düşmanlığıdır. “Milli” olan her şey Kürt karşıtlığı temelinde örgütlendirilmiştir. Türk devleti böyle bir düşmanlık üzerinde kendini var etmiş ve sürdürmüştür. Rejimin siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve askeri kurumlaşmaları bu stratejiye hizmet eder halde programlanmıştır. Bu hastalıklı yobaz zihniyet, Kürt varlığının özgürlüğünü kendi sonu olarak görmektedir. Ne kendini yeni dünya koşullarına göre dönüştürebilmekte, nede dıştan değiştirilmeye müsaade etmektedir. Bu gerici özelliği krizi daha da derinleştirmektedir. Hem tıkanan hem de tıkatan bir konumdadır.
5-) Türk faşizminin diplomatik ve dış faaliyetlerinin merkezinde de yine Kürt Özgürlük Hareketi şahsında özgür Kürtlüğün tasfiyesi vardır. Bu amaçla dengelere oynamakta ve sürekli taviz vererek kendini dışa bağımlı kılarak toplumu istismar ederek ülkeyi ve toplumu pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Türk soykırım rejiminin esas sorunu Kürt kimliğidir. Hiçbir parti veya parçayı ayırmaksızın genel olarak Kürtleri ya yok edilmesi ya da kölelik statüsünde tutulması gereken potansiyel bir tehlike şeklinde değerlendirmektedir. Türk faşizminin temel politikası fiziki ve kültürel soykırımla Kürt ulusunun yok edilmesidir. Bu yaklaşımı Ortadoğu’nun değişimi ve demokratikleşmesi önünde de en büyük engel durumundadır.
6-) CHP Gerçeği; Beyaz Türk faşizminin kuruluştaki ideolojik ve siyasi programcısı İttihat ve Terakki Cemiyetidir. Geleneğin temsilcisi devlet partisi CHP’dir. CHP=Türk devleti=Beyaz Türk faşizmidir. Bu yüzden CHP sistemin sadece sigortası değil, zihniyeti durumundadır. Şark ıslahat planı CHP’nin Kürt ulusunu yok etme planıdır. Kürt soykırımının baş sorumlusu Kemalist CHP’dir. AKP sadece CHP’nin başaramadığı Kürt soykırımını tamamlamak için görevlendirilmiştir AKP; sistemin sahte milliyetçi-dinci görünümdeki sağ kanadı olurken, CHP; sahte laik, demokrat görünümdeki sol kanadıdır. İkisi de faşist sistemin iki blokudurlar. CHP’nin esas görevi emekçi, sol, laik, demokrat, alevi kesimlerin Türklük şemsiyesi altında denetlenmesi ve sisteme entegre edilmesidir. CHP Erdoğan’ı iktidara taşıyan, başbakan yapan, Tek adam rejiminin başına getiren ve onu ayakta tutan güçtür. Kürt soykırımında da AKP-MHP rejimine sonsuz destek sunan yine CHP’dir. Kılıçdaroğlu AKP-MİT operasyonuyla CHP’nin başına getirilmiş devşirme bir kişiliktir. Buna göre CHP iktidarın muhalif görünümdeki en stratejik ortağıdır. İkisi de küresel Yahudi sermayesinin projeleridirler. Bundan dolayı sistemin demokratik dönüşümü ancak CHP’nin dağılmasından ya da köklü dönüşümünden geçer. CHP var olduğu sürece AKP gibi devşirme oluşumlar farklı şekilde ve zamanlarda çıkacaktır. CHP 20. Yüzyılın beyaz Türk faşizminin kurucu beyin unsuru olurken, AKP-Erdoğan ise 21.yüzyıl liberalizminin ABD’nin “yeşil kuşak” projesine bağlı olarak yeni Osmanlıcılık adıyla beyaz Türk faşizmini hegemonlaştırmak isteyen güçtür. MHP ise, siyasal görünüm kazandırılmış sistemin tetikçi-kontra örgütlenmesidir. AKP-MHP “cumhur ittifakı” ve CHP-İP “millet ittifakı” Beyaz Türk faşizmi çatısı altında gerçekleşen gerici ittifaklardır. Toplumun kutuplaştırılarak sistemde tutuma stratejisidir. Özde birbirlerinden farkı yoktur. Türkçü, Ulusalcı, Kemalist sağ ve sol diğer tüm partiler bu sistemin türevleri ve hizmetçisidirler. Özleri faşizmdir ve hedefleri aynıdır. Tekçilik, anti toplumculuk ve anti Kürtlük temel ideolojileridir. Oligarşik sistemin temel yapılarıdırlar. CHP’de alevi, sosyalist, emekçi ve sol demokratik bir eğilim vardır. Açığa çıkması halinde hem CHP’de hem de Türkiye siyasetinde önemli açılımlar yapabilecektir. Fakat bu kesimler CHP yönetimi tarafından sürekli sınırlandırılmakta ve denetimde tutularak pasifize edilmektedir. Böylece CHP sistemin ve iktidarın temel dayanağı durumunda bırakılmaktadır. K. Kılıçdaroğlu bunun için seçilmiştir. Muhalif gibi görünse de Erdoğan’ın en güçlü ittifakı ve onu ayakta tutan güçtür. CHP Kürt soykırımında AKP’ye sonsuz destek sunmaktadır. E. İmamoğlu faktörü devletin bir projesi olarak görülmektedir. Klasik CHP zihniyetini ne kadar aşacağı belli değildir. Demokratik söylemlerinin henüz bir karşılığı açığa çıkmış değildir. Kürt sorununa yaklaşımı esas kriterdir. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin kayyumlar karşısındaki tutumu Kürt soykırımdaki rolünü bir kez daha teyit etmiştir. CHP’ye göre Kürdistan bir sömürgedir ve sömürge hukuku bağlamında tutulmalıdır. Batı’da geçerli olan şey Kürdistan ile kıyaslanmamalıdır.
7-) AKP-Erdoğan’ın Gerçeği; Erdoğan Beyaz Türk faşizmi projesi çerçevesinde küresel Karaim tarikatı tarafından görevlendirilmiş ultra faşist bir kişiliktir. Atatürk nasıl ki, “Ulu Önder,” İnönü ise, “Milli Şef” ünvanlıyla Beyaz Türk faşizminin kuruluşunda rol oynamışsa, Erdoğan’da “Milli Reis” ünvanıyla beyaz Türk faşizmin hegemon tarzda kurumlaşmasında ve yayılmasında aynı rolü oynamaktadır. AKP, Küresel Karaim sermayesinin bir projesi biçiminde hayata geçirilmiştir. Türk tarzı başkanlık sistemi aslında “milli şef-reis” geleneğinin bir devamıdır. Irkçı ve faşist sistemin yapay liderlik tasarımıdır. Ancak Erdoğan’ın temel bir farkı lümpen bir karakterde olmasıdır. Bu özelliği Türk siyasetinin lümpenleşmesine yol açmıştır. AKP şahsında söz konusu olan; özde kendi toplumlarıyla bir alakası kalmamış, çıkar birliği yapan rantçı, orta sınıf devşirme milliyetsizlerin, ırkçı ve lümpen faşist iktidarıdır. Erdoğan ise Türk siyasal rejim tarihinin en lümpen ve düzeysiz kişiliğidir.
Erdoğan’da gerçekleşen iktidar anlayışının farkı üç erki de kendinde merkezîleştirmesidir. Erdoğan kendini hem Tanrı hem peygamber (milli reis-başkan), hem de komutan rolünde görmektedir. Çağımızın Nemrut’u konumundadır. Bu iktidar-güç manyaklığı onu tiranlaştırmıştır. Çünkü iktidar yoğunlaşıp tekleştikçe o denli yozlaştırıp despotlaştırır. Erdoğan sonradan görme aç gözlü orta sınıf tüccar zihniyetinin hiçbir ilke ve ahlak tanımayan hep daha fazla sermaye ve iktidar sahibi olma psikolojisiyle hareket etmektedir. Oligarşik devlet yapısı içinde ayrıca aile hanedanlığını geliştirmiştir. Devleti bir şirket ve tolumuda bir aile gibi yönetmektedir. Ailedeki despot erkek-baba ve şirket patronu psikolojisiyle toplumu agresif davranışlarla yönetmektedir. Erdoğan kendini devletin tanrısı düzeyine taşıyarak, toplumuda büyük oranda düşüncesiz ve iradesiz biyolojik insan sürüsüne dönüştürmek istemiştir. Bir yandan da çaldıklarını kaybetme korkusunun yarattığı psikoz ruh halini yaşamaktadır. Müthiş bir Kürt düşmanıdır. Erdoğan katlettiği her Kürt insanında zevk ve mutluluk duyacak kadar zihin bozuluğu yaşayan ırkçı, sadist ve faşist bir kişiliktir.
Erdoğan kişiliğinin PKK düşmanlığının tarihi nedenleri bulunmaktadır. T.C denen devşirme oluşum başta Kürtler olmak üzere halkların imhası üzerinden inşa edilmek istendi. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve diğer topluluklar fiziki soykırıma tabi tutuldu. Kürtlere karşı hem fiziki hemde kültürel soykırım uygulandı. Kültürel soykırımla asimile edilecek olan Kürt halkı, kurulması planlanan Türk ulus-devlet sisteminin nesnesi, yani hamaddesi olarak değerlendirildi. Çok sayıda kendini inkâr eden devşirme işbirlikçi Kürt kökenli kişiliğinin sömürgeci rejime hizmet etmesi ve kendi halkına düşmanlığı bununla bağlantılıdır. Böylece Kürt ulusundan devşirme bir Türk kimliği yaratılacaktı. Bunun anlamı; Anadolu ve Kürdistan’daki kültürleri eriterek “Türklük” adı altında Hitlerin tarifiyle “üstün bir ırk” oluşturmaktı. Geri kalan ya fiziki yok edilecek, ya da Türklüğün hizmetkarı olacaktı. Bir din olarak planlanmış, ırkçılık, milliyetçilik ve dincilikle yoğrulmuş yapay Türklük “tek ve herkesin efendisi” derekesinde sayılacaktı. Beyaz Türk ırkçılığı onun zihniyeti olurken, sözde Türk devlet sınırları da onun asla dokunulmaz her karışı kutsal vatanı olacaktı. Böylece kapitalist modernitenin sosyalizm ve demokratik mücadeleler karşıtı özel savaş rejimi Türk ulus-devlet sistemi Ortadoğu halklarının bağrına bir hançer gibi saplanmıştı.
Ancak PKK’nin çıkışı bu projeyi sabote etti, darbeledi ve işlevsiz kıldı. PKK Kürdistan’da uygulanan soykırıma karşı ağır bedeller karşılığında yeniden bir diriliş ve var olma süreciyle Kürtleri Ortadoğu’da temel aktörler arasına taşıdı. PKK, Kürt hakikatini açığa çıkararak köklü bir zihniyet devrimini gerçekleşirdi. Beyaz Türk faşizmin malzemesi düzeyinde düşünülen nesnel Kürtlük, sadece Türk devletini değil, Ortadoğu’yu dönüştüren bir güç ve öznesi haline geldi. PKK’nin tekçi ve faşist ulus-devlet modeline karşı geliştirdiği çok kültürlü ve çok kimlikli demokratik ulus ve Ortadoğu demokratik konfederasyonu projesi sistemi saldırganlaştırmış ve 15 Şubat komplosuna yönlendirmiştir. Özellikle Kürdistan devrimi bağlamında gelişen Rojava devrimi faşist Türk rejimini ve onun temsilcisi Erdoğan kişiliğini dehşete düşürmüştür. Sağıyla, soluyla tüm sistem parti ve güçlerini “milli cephede” birleştirerek ve tüm devlet imkanlarını seferber ederek Kürt varlığının imhası için uğraşmaktadırlar. PKK’nin tasfiyesi karşılığında 2002 yılında Erdoğan ve AKP sistem tarafından iktidara getirildi. Erdoğan’nın “çözüm ve diyalog süreçleri” bu amaçla geliştirildi. Ancak tüm özel savaş yöntemlerine rağmen PKK tasfiye edilemediği gibi büyümesi de engellenemedi. Uluslararası komplonun merkezi olan İmralı sitemindeki Önderlik direnişi belirleyici konumda oldu. Hem komployu boşa çıkardı, hemde yeni paradigmayla Harekte doğrultu vererek yeniden yapılandırdı. Bunu gören TC-Erdoğan rejimi asli işlevine dönerek İmralı tecritine bağlı olarak savaş ve soykırım politikasını en kirli ve ahlaksızca yöntemlerle tekrardan devreye soktu. Kendi “beka” sorununu ülke sorunu haline getirerek faşizmi toplumsallaştırdı. Her yönüyle krizli bir döneme girildi. AKP denen devşirme oluşum, hiçbir hükümetin yapmadığı kapsamda kendini devletleştirerek kendi Gladio’sunu oluşturmuştur. Hiçbir bir zaman savaştan vazgeçmemiştir, tersine araç ve yöntemini değiştirip kapsamını derinleştirerek içten dışa taşıyarak boyutlandırmıştır. Bu anlamda AKP kendisinden daha önceki bütün devlet partilerinden daha fazla “devlet partisi”, daha fazla “faşist özel savaş partisi ve hükümetidir.” AKP’nin MHP’leşmesi ve Erdoğan’ın Bahçeli’leşmesinin altında yatan bu gerçekliktir. Ancak bu gerici iktidar yerel seçimlerde toplum tarafından ret edilmiş çöküş sürecine girmiştir. !9 Ağustos 2019 darbesiyle Kürtlere karşı gelişen kayyumlar, toplu tutuklamalar ve askeri operasyonlar bu çöküşü durduramayacaktır. Tersine hızlandıracaktır.
😎 KDP Gerçeği; KDP denen oluşum bir partiden ziyade bir sistemdir. Emperyalist ve Siyonist güç tarafından bir model biçiminde Kürt ulus-devletçiliği Proto-israil olarak tasarlanmıştır. 1923 sonrası Türklük maskesi altında nasıl ki, bir Türk ulus-devlet projesi geliştirilmişse, 1945 sonrası da benzer projenin ikinci aşaması KDP üzeri hayata geçirilmiştir. İsrail’in kalıcı güvenliği için birinci proto-İsrail Türk ulus-devleti yetersiz görülünce ikinci Proto-İsrail olarak Kürt ulus-devletinin inşasına ihtiyaç duyulmuştur. CHP ile tahakkuk ettirilen Proto-İsrail Türk ulus-devleti, Kürtlerde KDP üzeri gerçekleştirilmektedir. Bu planlamaya göre Proto-İsrail bağlamında olmayan Kürdistan’daki tüm oluşumlara müdahale edilip etkisizleştirilmesi temel bir politika olarak benimsenmiştir. PKK öncülüğünde gelişen Devrimci Halk Savaşına karşı geliştirilen komplolar aynı politikanın bir gereğidir. İsrail, Türkiye ve KDP güçlerinin NATO ve Gladio ile birlikte PKK’nin üzerine gelmeleri ve uluslararası komploya yönelmeleri, PKK Önderliğinin esaretiyle oluşturulan İmralı sistemi yine bu ittifakın sonucudur. Komplo, işbirlikçilik ve ihanet KDP zihniyetinin esas karakteristik özelliklerindendir. KDP aşiret-aile Oligarşik zihni ve yapısı, yine ENKS gibi türevleri birleşik demokratik Kürdistan önündeki en büyük engeldir. Bu tür yapılar demokratik ulus çözümüne karşı milliyetçi bile denemeyen komplo niteliğindendir.
KDP’ye verilmiş en önemli bir görevde “beyaz Kürtlük” inşasıdır. KDP, ulus-devlet partisi olurken, “beyaz Kürtlük” te onun zihniyeti yani ideolojisi olacaktır. Tıpkı Türk ulus-devlet partisi CHP ve zihniyeti ittihat terakki “Beyaz-Türk” yaratımına benzemektedir. Şeklen Kürt olsa da özü başka olmaktadır. Nasıl ki, Israil Siyonizm’i açısından Anadolu’daki Beyaz Türk ulusçuluk partisi, Proto-İsrail rolü oynamışsa, Güney Kürdistan’ındaki ilkel Kürt milliyetçiliği de özellikle Barzani ailesi üzerinden benzer bir rol atfedilmiştir. Beyaz Türk ulusçuluğuyla Beyaz Kürt ulusçuluğu arasında hem ideolojik hem de pratik güçlü bağlar mevcuttur. Türkiye’de AKP-Erdoğan ne ise, Güney Kürdistan ‘da KDP-Barzani’de o dur. Aynı tarikatın-(Nakşi)-zihniyetin ve sınıfın mensubudurlar, ideolojik kardeştirler.
KDP denen yapı güncelde fazlasıyla özünde anti özgür Kürt konumundadır. Özellikle Türk sömürgeci rejiminin hükümeti faşist AKP-MHP iktidarıyla yaptığı iş birliği ihanetçi özelliğini üst boyutlara taşımıştır. Güney Kürdistan topraklarının işgali, Kürt Özgülük gerillasına karşı gelişen hava ve kara saldırılarının temelinde KDP-T.C. kirli ittifakı ve iş birliği yatmaktadır. Güney Kürdistan sahasını Türk devletinin her türlü hava ve kara savaş araçlarına kullandırtan, işgalde iş birliği yapan, sivil alanların bombalanmasına ve sivil katliamlara onay veren KDP kliği bu kirli ihanetini açıktan yapar duruma gelmiştir. ABD-NATO tarafından görevi devralan Neçirvan Barzani Türk devleti tarafından da onaylanmıştır. PKK karşıtlığı temelinde ekonomik ve siyasal alanda palazlanan Barzani ailesi Erdoğan ailesiyle birçok alanda ortak durumundadır. Efendileri huzurundan yemin ettikten birkaç gün sonra Amediyé saldırısına onay vermesi Neçirvan Barzani’nin Türk sömürge valisi gerçeğini açığa vurmaktadır. KDP başta istihbarat olmak üzere, PKK’ye karşı her alanda T.C. ile ortak bir saldırı konumundadır. Oligarşik aşiret ve aile iktidarı için, PKK düşmanlığı karşılığında KDP Güney Kürdistanı Türk sömürgeci rejime peşkeş çekmektedir. Askeri İşgale, ekonomik talana, kültürel soykırıma onay verme ötesinde buna ortaklık yapmaktadır. Her şeyiyle Türk devletine bağımlı hale getirilen Güney Kürdistan adeta Türk devletinin bir kolonisine dönüşmüştür. Bölge başbakanı ise bir sömürge valisi konumundadır. Ancak KDP mevcut politikasıyla tıpkı AKP gibi teşhir olmakta ve toplumsal gücü zayıflamaktadır. AKP’nin çöküşüne bağlı olarak KDP politikasında da çöküşler yaşanacaktır
9-) PKK Gerçeği; PKK öncülüğünde gelişen Kürdistan devrimi bağlı olarak Rojava devrimi ve bölgede yarattığı etki Türk rejiminin tüm hesaplarını bozarak halklar için demokratik mücadelenin alanını yaratmıştır. Halkları yok eden Türk ulus-devlet modeline karşı halkların özgür ve demokratik birlikteliğini ifade eden demokratik ulus modelini geliştirmiştir. Beyaz Türk faşizminin eritmeye çalıştığı kimlikleri yeniden diriltmiştir. Bu nedenle Türk sömürge rejimi PKK’yi ne pahasına olursa olsun yok edilmesi gereken beka sorunu olarak görerek “varlık-yokluk” meselesi biçiminde değerlendirdi. Rojava devriminin tasfiyesi ve Kürt soykırımını başarmak için tüm varlığını ortaya koymaktadır. Serêkanî, Kobanê savaşları ve Afrin işgalini doğrudan her şeyiyle çeteler üzeri bizzat Türk devleti yürüttü. PKK ve Önderliğine duyulan sınırsız düşmanlığın altında Türk soykırım sisteminin darbelenmesi ve kırılması bulunmaktadır. Durdurulamayan PKK ve temsil ettiği özgür Kürt topluluğu faşist rejimin inşası ve hegemonlaşması önünde tek engel olarak görülmektedir.
PKK öncülüğünde gelişen meşru savunma savaşı Kürdistan sömürge sisteminin beş ittifakını parçalamıştır. Birincisi; Türk sömürge sisteminin Kürdistan üzerindeki inkâr ve imha politikası darbeleyerek parçalamıştır. İkincisi; onun sol versiyonu sosyal şovenizmi deşifre edilmiş ve etkisizleştirmiştir. Üçüncüsü; işbirlikçi feodal komprador ve Kürt ilkel milliyetçi zihniyet ve sınıfla mücadele edilerek hakimiyeti kırılmıştır. Özgürlük hareketi çıkışında en büyük mücadelesini bu kesimlere karşı yürütmüştür. Dördüncüsü; Kürdistan’ı aralarında parçalamayarak sömürgeleştiren devletlerin oluşturdukları ittifakı büyük oranda işlemez duruma getirmiştir. Beşincisi ise; emperyalist sistemin birinci dünya savaşıyla oluşturduğu sınırları ve statüyü anlamsızlaştırarak Kürt halkını Demokratik Ulus paradigmasıyla birleştirmiş, irade ve kimlik sahibi yapmış ve herkesin kabul ettiği bir güç haline getirmiştir.
PKK meşru savunma savaşıyla imha ve inkâr rejimini işlevsizleştirmekle kalmamış, Kürt ulusunu diriltmiş, bilinçlendirmiş, örgütselliğe kavuşturmuş ve kimlik sahibi yaparak statü elde etme aşamasına getirmiştir. Beyaz Türk faşizmi, sol sosyal şovenizm ve işbirlikçi Kürt ilkel milliyetçi ve küresel kapitalist güçlerin PKK düşmanlığı Kürdistan ve Ortadoğu’daki iktidarlarının darbelenmesinden ve sistemlerinin işlemez duruma getirilmesinden kaynaklanmaktadır. En önemlisi de PKK Demokratik Modernite alternatifiyle öz savunma bilinciyle donatılmış Özgür kadın direnişini, sosyalist özgür birey ve toplum gerçeğini yaratmasını başarmıştır.
Genel olarak PKK Önderliği Kürt toplumunda: birincisi; İdeolojik ve stratejik Önderlik kurumunu yerleştirmiş, ikincisi; demokratik ulus bilinciyle tüm Kürtleri kapsayan toplumsal örgütlülüğü geliştirmiş, üçüncüsü; öz savunma bilinciyle ordulaşmasını gerçekleştirmiş, dördüncüsü; İdeolojik, siyasal ve sosyal kurumlaşmalarını sağlamıştır. Bugünde bu olgular üzerinden öz savunma savaşını sürdürmektedir. PKK nasıl ki, meşru savunma direnişiyle kendini bugüne taşımışsa, bundan sonrada toplumsal varlığını güvenceye almak için sömürgeci sistemlere karşı aynı anlayış ve pratikle mücadele edecektir. Özellikle 3.dünya savaşının merkezindeki Kürdistan ülkesinin ve soykırım kıskacındaki halkı olarak Kürtler her zamankinden daha fazla öz savunma savaşı mekanizmasına ihtiyaç duymaktadır. Kürtlerin varlığının ve özgürlüğünün güvencesi öz gücüne dayanan öz savunma örgütlülüğüdür. Kürtlerin kaderi öz savunma örgütlülüğüne ve savaşına bağlı olarak belirlenecektir.
10-) Sonuç;
Kürtlerin kuruluş sürecindeki tasfiyesi Cumhuriyeti içe kapatıp diktatörlüğe dönüştürmüştür. Bugünde aynı yaklaşım TC.‘nin çözülüşüne neden olmaktadır. PKK Önderliğinin son görüşmelerde çözüm olarak sunduğu “toplumsal uzlaşma”, “demokratik müzakere” ve “yumuşak güç” kavramlaştırmaları sadece Kürt sorununun değil, bölgede ve Ortadoğu genelinde tıkanan toplumsal ve sistemsel sorunların çatışma, savaş ve kavga dışında tartışma, diyalog, müzakere temelinde toplumsal uzlaşmanın sağlandığı demokratik yöntemlerle çözmeyi önermekte ve bu amaçla proje sunmaktadır. Üç kavramlaştırmamın odağında tüm toplumsal kesimlere yer veren demokratik bilinç ve siyaset anlayışı yatmaktadır. PKK Önderliği, Türk devletini izlediği klasik politikaları nedeniyle eleştirmekte ve demokratik çözüm seçeneklerini sunmaktadır. PKK Önderliği defalarca mevcut politikaların sorunları ağırlaştırdığını ve sistemi krize sürüklediğini söylemiştir. Ancak mevcut AKP-MHP iktidarı bu demokratik çoğulcu anlayıştan uzaktır. 19 Ağustos 2019 siyasi darbeyle seçilmiş belediyeleri Kayyum ile gasp etmesi ve halk iradesini hiçe sayan politikalarıyla faşist diktatörlük düzeyinde yükselen AKP-MHP iktidarı “yumuşak güç” olarak tanımlanan demokratik tüm unsurları baskılamış ve muhatap olmaktan çıkarmıştır. Bu açıdan sert bir mücadele süreci yaşanmadan demokratik değişim mümkün görünmemektedir. Seçim gibi en temel demokratik yöntemleri bile tanımadığını gösteren Erdoğan diktatörlüğü seçimle iktidardan gitmeyeceğini kanıtlamıştır.
Beyaz Türk faşist rejimi katı ve dogmatik yapısından ötürü esnemez ve siyasal çözümü geliştirme özelliğinden yoksundur. Beyaz Türk faşizmi, duyarlı, demokratik ve sosyalist bir kesim dışında toplumsal bir zihniyete dönüşmüştür. Sahte solcusu, sağcısı, laiki-dindarı, tarihçisi, aydını-sanatçısı faşist zihniyete bürünerek Kürt ve demokrasi düşmanı “milli cephe” de birleşerek Daiş ile ortaklaşmıştır. Bu karanlık yobaz zihniyetle ortak yaşamın zemini oldukça zayıflatılmıştır. Birlik sadece Kürtlerin istemiyle değil, ancak Türkiye’de gerçekleşecek devrimsel bir süreçle ortaya çıkacak demokratik ulus çerçevesinde gerçekleşebilir. Buda Türkiye halklarının temel özgürlük sorunu olmaktadır. Faşizm Devrimci halk savaşı süreciyle ve siyasal alanda bunu tamamlayacak toplumsal muhalefetin basitten karmaşığa yoğun ve yaygın demokratik mücadele yöntemleriyle ancak aşılabilir. Türkiye’nin demokratikleşmesi anti-faşizm temelinde halkların yürüteceği ortak bir mücadeleyle sağlanabilir.
Kürtlere karşı askeri, siyasal, kültürel ve ekonomik soykırımı tek politika olarak benimseyen Türk sömürge rejimi her açıdan büyük bir krizi yaşamaktadır. Milliyetçilik ve ırkçılık AKP’nin temel politikası haline gelmiştir. Milliyetçilik ilk defa bu denli toplumsallaştırılmış ve Kürtler başta olmak üzere demokratik kesimlere karşı bir silah olarak kullanılır hale getirilmiştir. Fakat milliyetçilik sorunları ağırlaştırdığı gibi krizi de derinleştirmiştir. Efrin işgali bataklığa dönüşmüş, Suriye politikası iflas etmiş, ABD ile Rusya arasında sıkışmış, artık vereceği taviz ve yapacağı şantaj kalmamış, ekonomik alanda üretimden kopmuş ve çökmüş bir Türkiye gerçekliği vardır. Diğer taraftan bölgesel ve küresel güçlerle Türk sömürge sistemi Kürt sorununun çözümünde çelişmektedir. Türk devletinin inkâr ve imha politikası eskisi gibi destek bulamamaktadır. Türk devletinin Kürt sorununda soykırım dışında farklı bir çözüm yöntem ve arayışı bulunmamaktadır. Klasik imha ve inkâr siyasetinde ısrar etmektedir. Tek başına güç getiremediği Rojava ve Kuzey Suriye alanında da ABD izniyle ve KDP-ENKS gibi çete grupları üzeri tasfiyeyi amaçlasa da istediği sonucu elde edememiştir.
Açlık grevi ve Ölüm oruçlarının yarattığı direniş AKP-MHP faşist rejimin dünya genelinde gündem yaratmış ve Türk devletinin hukuksuz, anti demokratik yapısını güçlü şekilde deşifre ederek tecridin kırılmasını ve Önderlikle görüşme yapılmasını sağlamıştır. Önderlikle görüşmeleri sağlatan esas şey dokuz arkadaşımızın fedaice eylemi ve binlerin A.G ve Ö. Orucu direnişi olmuştur. Gerillanın bahar hamlesiyle geliştirdiği eylemsellikler askerî açıdan ayrıca sömürge sistemini darbelemekte ve başarısızlığa mahkûm etmektedir. Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi amacıyla ortaklaşan AKP-MHP birlikteliği çözülüş sürecine girmiştir. Kürt özgürlük hareketi hem askerî açıdan tasfiye edilemezliğini kanıtlamış, sömürge sistemini darbelemeye devam etmiş, hem de siyasal alanda 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP-MHP iktidarının çöküşünü başlatmıştır. Kürt iradesi karşısında kaybeden AKP-MHP savaş iktidarı sersemleşmiş durumdadır. Bir taraftan Önderlikle görüşmek zorunda kalan AKP bir taraftan da çöküş süreci nedeniyle Kürtlere karşı daha fazla saldırganlaşmaktadır. Rojava işgalini gündeme tutarak, Güney Kürdistan işgaline ağırlık verecektir. Gerillaya karşı yoğun hava saldırıları ve operasyonlar gerçekleştirmektedir.
Tür soykırımcı rejimi Kürtlerin imhası ve statü kazanmaması karşılığında ilkesizce her şeyi pazarlamaktadır. Kürt direnişi Türk faşizminin korkulu rüyası haline gelmiştir. Sadece rüya değil gerçektende onu bitirecek somut bir olgu halinde varlığını büyüterek sürdürmektedir. Lakin korkunun ecele faydası yoktur, unutmamak gerekir ki; Nemrutların olduğu yerde birde İbrahimler vardır. Özgürlük fikri Nemrut’un beynine sızarak çıldırtmış ve saltanatını yerle bir etmişti. Şimdide Kürdü dirilten ve insanlığı aydınlatan Apocu özgürlük Hareketi halk direnişleriyle, gerilla ve zindan direnişleriyle tüm dünyada yayılarak sömürgeci sistemi ve onun Nemrut’ unu çıldırtıyor ve saltanatını yıkıyor, yıkacaktır.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi