HABER MERKEZİ
AKP, Osmanlıcık hayallerini gerçekleştirmek için yürüttüğü Suriye politikasındaki tutumlarını, yalanın sınırları zorlayarak, yeni kavramlar uydurarak, toplumu bastırarak haklı göstermeye çalıştı.
Tüm yalanlar, uydurmalar, dokuz yıldır ısrarla sürdürülen kirli Suriye politikalarına zemin bulmaya dönük arayışların sonucudur. Tüm bu gelişmeler AKP iktidarının mezhepsel bir refleksle, emperyalist ve gerici güçlerle işbirliği içerisinde, Kürtlerin kazanımlarını yok etmeye yöneliktir. Ancak şimdiye kadar soykırımcı TC’nin girdiği savaşta hiçbir stratejik amacına ulaşamadı. Stratejik bir amaca ulaşmadığı gibi İdilb’te de iktidarın stratejisi kendisine dönmüş durumda. İktidar idlib’te dibe vurduğunu söylesek gerçek dışı bir yaklaşım olmaz. İç ve dış siyasette yanlızlaşan ve daha da yanlızlaşacak olan işgalci TC ve şövenist Erdoğan’ın sonun hazin olacağını söylemek yerinde olacaktır.
İdlib’te dibe vuran AKP/MHP iktidarı, NATO, ABD ve bu güne kadar iç işlerine çomak sokmakla suçladığı Avrupa ülkelerine yalvararak uzattığı eli boşta kaldı. İktidarın sadece dış siyasette eli boşta kalmadı, iç siyasette de giderek çürüyen ve son demlerini yaşayan bir rejim haline geldi. Şövenist Erdoğan’ın yalnız kaldığı ve Suriye’deki diğer önemli oyuncularla da ciddi anlamda tersyüz olduğu da görünen bir gerçekliktir. Türkiye’de bu güne kadar faşist iktidarın destekleyecileri olan Ulusalcılar, Milliyetçiler, cemaatçiler ve Ergenekoncular yönlerini AKP/MHP iktidarına verimiş durumda.
Nasıl mı?
AKP iktidarının baştan beri Suriye’de yanlış bir politika izlendiğini dile getirenlerin büyük bir çoğunluğu Ulusalcı’lar ve Ergenekoncu’lardır. Oysa derin devlet teşkilatlanmaları bugüne kadar AKP/MHP iktidarının güçlenmesini sağladılar. Faşist iktidarla birlikte Kürtlere yönelik katliamlar gerçekleştirdiler. Hem içte hemde dışta Kürtlerin bütün kazanımlarına göz diktiler ve yok etmeye çalıştılar. 15 Temmuz’dan sonra AKP, paralal devlet yapılanması adı altında Gülen cemaatine büyük operasyonlar yaparak, binlerce asker ve generali gözaltına aldı, cezaevine attı. TSK’yı kendine bağlayarak kendi yandaşlarını yerleştirdi. AKP ve Erdoğan rejimi böylece ilerde önüne çıkacak ve ona muhalif olabilecek bütün kesimleri ortadan kaldırmaya başladı. İşte tam burada Ulusalcılar, Ergenekoncular ve Gülen cemaati, AKP’yi bitirmenin zamanı geldiğini düşünerek seslerini çıkartmaya başladılar. Çünkü artık AKP onlar için de bir riskti. Oysa Erdoğan’ı ve AKP iktidarının alt yapısını ve teşkilatlanmasının ilk temel taşlarını örenler Gülen cemaati ve Ulusalcıların ta kendisiydi. Onun için AKP’nin yıkılmasının alt yapısını oluşturmaya çalışanların başında yine Gülen cemaati, Ulusalcılar ve Ergenekoncular gelmektedır. Faşist AKP/MHP iktidarının yardımıyla devletin bütün kurumlarını ellerine geçiren Gülen cemaati, Ergenekoncular ve Ulusalcılar şimdi ise diktatör Erdoğan’ın iktidarı tek elde toplamaya başlamasıyla birlikte ters düştüler. Tek ortaklaştıkları nokta ise Kürtlerdir. Kürt katliamları ve soykırımı üzerinde ortaklaştılar ve Kürtlerin önüne geçmeye çalıştılar ama başaramadıar.
Özellikle Ulusalcılar bu dönemde kendi basın yayın organlarında bas bas bağırarak Erdoğan’ın sonunun geldiğini ve yargılanması gerektiğini söylüyorlar. Diğer taraftantan Ergenekoncular AKP’nin ülkeyi büyük bir felakate sürüklediğini söyleyip duruyorlar. Şu anda iç siyasette Erdoğan ve AKP/MHP iktidarını destekleyen sadece ittifak kurduğu MHP’nin bir kesimidir. Diğer kesim ise, milliyetçi ve ülkücü kesim diyebileceğimiz bir kitle şu anda AKP’nin çöküşünü dört gözle beklemektedir. AKP rejiminin kutuplaştırıcı politikasından nasibini alan diğer parti örgütleri ise kısık olsa da seslerini çıkartmaya başladılar. Özellikle bu dönemde ulusalcı ve milliyetçi kesimin gazetecilerine yapılan gözaltı ve tutuklama furyaları ise tepkinin zirveleştiği son noktadır. Şimdi Erdoğan’a karşı politika yürütenler sadece Ulusalcılar, Ergenekoncular ve cemaat değil, bunun yanında eski Ekonomi Bakanı Ali Babacan ile Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kurduğu Deva Partisi ve eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı yeni partinin de AKP ve Erdoğan karşıtlığı üzerinde bir siyaset yürüteceği kesinlik kazanmıştır. Şimdiye kadar AKP’den istifa edip diğer partilere geçişler büyük bir oranda artış göstermektedir. Bu da iktidarın gün geçtikçe zayıfladığını ve artık uzun süreli bir politika üretemediğinin göstergesidir. Şu anda iktidar günü kurtarmaya ve zaman kazanmaya dönük politikalar yürütmektedir. Günübirlik politikalarla ömrünü uzatacağını ve bunun üzerinden kendi aile şirketini kurtaracanağını zannetmektedir. Ancak bunun çok kolay olmayacağı kesindir.
Özellikle İdlib’den sonra bu güne kadar dile gelmeyen sorunlar yavaş yavaş dile gelmeye başladı. Faşist AKP iktidarının 18 yıllık icraatlarına baktığımızda elde sadece ölüm, katliam, tutuklama, ekonomik kriz, işsizliğin patlaması, Kürtlere yönelik yapılan siyasi soykırım operasyonları ve katliamların yanı sıra, dış siyasette ABD ve Rusya arasında gidip gelirken, halkın bütün değerlerini peşkeş çeken şövenist bir iktidar karşımıza çıkıyor. Sadece bunlar da değil; AKP içinde kopmalar ve istifaların başlamasıyla birlikte, bugüne kadar Kürtlerin katliamları üzerinden ortaklaştığı Ulusalcılar, Ergenekoncular ve cemaat de artık iktidara karşı politikalar yürütmektedir. Bu da iktidarın içten ve dıştan çöküşünü göstermektedir.
Sara GULAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi