HABER MERKEZİ
Sıkça AKP’nin MHP’lileştiğini ve kimi zamanda MHP’nin AKP’yi ele geçirdiğini ifade etmiştik. Tıpkı zamanında Alpaslan Türkeş’in zindana atıldığında, ”Biz içerdeyiz ancak görüşlerimiz iktidardadır” sözlerini Bahçeli’ye uyarlayarak, ”Bahçeli muhalefette ancak görüşleri iktidardadır” tespitinde de bulunduğumuz gibi.
Ancak öyle görülüyor ki, dile getirdiklerimiz Bahçeli’nin durumunu izah etmeye yetmiyor. Çünkü Bahçeli AKP’nin söylemesi gerekenleri ya da Erdoğan’ın vermesi gereken cevapları vermeye başlamıştır. Hatta öyle ki AKP’li milletvekillerin ‘yanlış’ konuşmalarına müdahale ederek, konuşmamalarını emretmektedir. Kendi partisi için söylese anlaşılırdır, ancak söz konusu müdahale edilen yer AKP politikaları ve AKP’nin iç işleri ise o zaman bizim AKP’ye dönük ya da Bahçeli’ye dönük yeni değerlendirmeler yapmamız gerekmektedir.
31 Mart seçimlerinde AKP-MHP ortaklığı büyük darbe yemiştir. AKP-MHP’nin yanına Ergenekoncularla diğer faşist yapıları da bu yenilen cephenin yanına eklemlemek yanlış olmayacaktır.
31 Mart yerel seçimlerindeki darbeyi esasta tamamlayan ve bu yenilgiyi hezimete çeviren ise 23 Haziran İstanbul seçimleri olmuştur. 25 yıldır aralıksız bir şekilde İstanbul’u yöneten ve Türkiye’nin neredeyse devasa mali kaynakları yandaşlarına ve kendi ceplerine akıtarak büyük vurgunlar vuran AKP bu mevziiyi yüzde dokuz oy oranı farkıyla büyük kaybetmiştir. Üstelik 31 Mart seçim sonuçlarına büyük bir iddia ile itiraz etmesine rağmen. Üstelik Bahçeli’nin mehter marşıyla İstanbul’a mitil atmasına rağmen. Üstelik Erdoğan’ın Binali Yıldırım’ın Ekrem İmamoğlu’na karşı TV’de gösterdiği kötü performans sonrası sahaya –hem de tüm kibrine, hakaret diline ve de şişirilmiş egosuna- inmesine rağmen, bu böyle olmuştur. AKP daha doğrusu Erdoğan ve Bahçeli ittifakı tam bir yenilgi almıştır.
31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin en stratejik şehirleri Erdoğan’ın elinden çıkartılmıştır. Yine ekonomik merkezler ile Türkiye’nin kültürel taşıyıcısı olduğu söylenen şehirlerle birlikte Adana gibi Bahçeli’nin çok etkili olduğu devasa bir şehir de muhalefetin eline geçmiştir.
Özcesi, Türkiye’de yapılması gerekli olan bazı hususları tartışmaya açmak iken, Ali Cengiz oyunlarıyla, Ali kıran baş kesen yöntemleriyle İstanbul’da yenilen seçimlerinde önceleri bindelik oy oranı fark var iken yüzde dokuzluk oy farkı ile sözün tam manasıyla AKP-MHP ezildi.
İstanbul seçimleri doğası gereği bazı hususların değişmesi demektir. Bazı şeylerin yeniden gözden geçirilmesi demektir. Bir seçim gerçekleştirilmiş ve bu seçimin kazananı ve kaybedeni bulunmaktadır. O zaman yapılması gerekli olan hızla bu seçimlerden ders çıkartma temelinde seçim sonuçlarının yeniden değerlendirilmesidir.
İstanbul’da bu kadar büyük bir oy oranıyla kaybeden bir partinin -ki Türkiye oy potansiyelinin neredeyse yüzde 20’sini İstanbul ifade etmektedir- güçlü bir iç muhasebeyle, ahlaki ölçüler yitirilmemiş ise erken seçim çağrısı yapılmasıdır. Yine seçimlerin kaybedilmesine götüren nedenleri de bularak yeni politik açılımlara gidilmesidir. Gerekirse bu seçim sonuçlarına yol açan kişilerin görevlerinden alınmasıdır. Ve tabi en önemlisi de Türkiye halklarının hem cumhurbaşkanı olan hem de bir partinin başkanı olan bir kişiyi kabul etmediğini görerek ya cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi ya da parti başkanlığı görevini bırakarak sade Türkiye halklarının cumhurbaşkanı görevine geri dönülmesidir.
İşte tam da bunlar tartışılacak iken, ilk konuşan Bahçeli olmuştur. Hem de en üst perdeden. “Türkiye’de seçim süreci kapanmıştır herkes işine bakmalıdır” diyerek. AKP’liler ağızlarını az biraz açtıklarında ise, ”AKP’liler böyle konuşmamalıdır” diyerek. Daha önce AKP’li olupta bir şekilde yolları Erdoğan ile ayrılmış olan kişilerin yeni parti kuracakları tartışmalarına ise, ağzını açıp gözlerini yumarcasına yüklenerek. Az biraz seçimlerin kaybediliş nedenlerine inen ya da inmek isteyen AKP’lilerin önü ise keserek.
Tüm bu olup bitenlere bakıldığında öyle görülüyor ki Bahçeli sadece MHP’nin genel başkanı değilmiş. AKP’lilerle MHP’lilerin ortak ama gizli yaptıkları kongrelerinde meğerse Bahçeli her iki partinin de başı yani genel başkanı olarak seçilmiştir de kimsenin haberi yokmuş.
Eğer Bahçeli AKP’nin de yeni başkanı ve genel başkanı değilse hangi hukukla ya da hangi yürekle AKP milletvekillerine format çekmeye kalkışır?
Ya da Bahçeli AKP’nin de başı değilse, neden erken seçimlerin olmayacağını ilk söyleyen Bahçeli olur?
Bahçeli AKP’nin başına geçmemiş ise neden AKP’de ayrılanlara Erdoğan’ın bile söylemediği düzeyde hakaretler yağdırır?
Dile getirdiğimiz gibi, hepimiz bilmesekte öyle görülüyor ki gizli bir toplantı ile AKP’nin yeni lideri Bahçeli ismindeki zat olmuştur. Bu bağlamda AKP sadece MHP’leşmemiştir. AKP’nin başına bir MHP’li geçerek artık AKP MHP’ye geçerek, MHP olmuştur.
MHP’ye karşı da mücadelenin nasıl verilmesi gerektiği öncelikli olarak; Kürtler, Aleviler, Süryan-Keldaniler, Ermeniler, kadınlar, demokratlar, sol ve sosyalistler, dıştalanmış ne kadar toplum kesimi varsa bunların tümünün bu mücadeleyi ortak bir Demokrasi Bloğu ya da Demokratik İttifak anlayışı ile bir araya gelerek birlikte, ortak çalışmanın tam da zamanı olduğunu bilerek, bir an evvel Türkiye’yi üstenci ve tek sesle yöneten faşist yapılardan arındırma zamanı değil mi?
Kasım ENGİN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi