AMED – Bildiğiniz gibi ben kendi halimde Amed’te yaşıyordum. Kah Sur da kah Fiskaya da kah her gün yeni açılan cafelerde idim. Ama ne yaptıysam bu işgalciler peşimi bırakmadı. Bir gün sabah vakti beni YDG-G’tan gözaltına aldılar. Oradan başladı benim hikayem.
Ben gözaltında bodrum katında bir nezarethanede yalnız kalma fırsatı buldu. Kendi kendime dedi yaw acaba beni niye aldılar. Ben kendi halimde bir Amedli. Ben cafelerden çıkmayan, keyfşme bakan bir gencim. Sonra aklıma dedem ve nenemlerin anlattıklarını anımsadım.
Şêx Saîdê Pîran isyanında ailemin katliama maruz kaldığı ve bu katliamdan sadece 12 yaşında bir çocuğun kurtulduğu… Ve aslında büyüklerimiz işgalci Türk devletini her zaman eskerê Romê diye tanımlamalarına anlam veriyorum. Büyüklerimize göre devlet ne yaparsa yapsın o eskerê Romê dir ve yakar anlamında kullanılır.
Artık tamam dedim beni bu eskerê Romê’ler aldi beni de yakacaklar. Bir felsefeye inanırım. Bağlar’da çocukken öğrenmiştim. Yakılınca seni yakanlardan ne kadar götürsen kardır. Ben o felsefeyi esas aldım. Baktım bu eskerê Romê’ler beni tutuklayacak dedim en iyisi keyfime bakayım.
Hayatımın en büyük ve en esaslı cümlesini kurmaya başlayacaktım. Gördüğüm bütün filmlerin o meşhur sahnesini gözlerimin önünden geçiriyordum. “Avukatımı istiyorum.” Bir an eskerê Romê’ler şaşırdı. Tabi dediler yok artık avukatında var. He dedim niye olmasın. Ben sahipsiz değilim. Dediler tabi sahipsiz değilsin senin örgütün var ve her örgütün de avukatı var. Dedim tamam bunlar bu cümleyi önüme getirecekler. Madem öyle ya herru ya merru. Zaten tutuklayacaksınız.
Artık cafelere ve Sur’a gitmeyeceğim. Bunları düşünmek acı veriyordu. Ama dedelerim eskerê Romê’lere direnmişse bize de direnmek yakışır. Dedim birden geldiler. Savcılık dediler. Neyse bizi apar topar götürdüler.
Bir tane kel, gözlüklü amed deyimiyle: Bir tane ewêlın karşısına çıkartiler.
Bize acayip acayip sorular sormaya başladı. Ben her sorunun karşısında şaşkınlığım artmaya başladı. En son ben zaten Murat Karayılan’dan aldığın talimata göre dedi. Ben orada kotum artık dinlemiyordu kendime gülüyordum. Bir cafe de tanıştığım avukatta yanımdaydı. Neyse bana sen neymişsin be öyle dedi. Hiç duydukların gibi değil dedim tabi ki de inanmadı. Neyse velhasıl eskerê Romê’dır işte tutuklandık.
Bizi siyasi olan D tipine götürdiler. Tabi ben de artık siyasiyim. Eskiden duymuştuk ama pek bir şey bilmezdik. Bizim en fazla bir cafede devrimci prêzelerden öte gitmedi. Eskerê Romê biz prêzecileri de siyasi yaptı. Artık ölsem de boştur yani.
Velhasıl 15 yıl dağda gerillacılık yapmış bir siyasi abênin koğuşuna düştük. Abê bizi aldi dawanız nedir dedi. Ben her şeyi anlattım cafe, prêze ve Sur’u biraz da eskerê Romê ve dedelerimin hikayelerini. Dedi tamam dır sen bundan sonra benim yanımdasan. Burada kalacaksan al bu kitabı bir hafta da bitir. Kendi kendime dedim alsana ben hayatımda kitap okumamışem şimdi ne yapacağız.
Dert başa düştü mecbur okuyacağız. Neyse okudukça eskerê Romê’nin anlatılan hikayelerinin ne kadar fazla olduğunu öğreniyorum. Ve ben Mazlum, Hayri, Kemal ve dörtler ile tanışıyorum. Botan’ın komutanı eskerê Romê’ye ilk kurşun sıkan Agit’i, artık hiçbir şey benim için eskisi gibi olmuyor. Her uyandığım sabah benim için daha bir aydınlanıyor.
Koğuşun en genci de benim bu arada. Herkes burada ya gerilla, ya hep dep görmiş bir belediye başkanı zamanında milletvekili, ya devrim mücadelesine yıllar vermiş. Bende en son bir lüks cafe de prêze yapıyordum.
Ve büyük bir gerçeklik ile koğuşumun gözlerimin önünde aydınlandığının tanığıyım. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da farkındayım.
Not: Bu yazının devamı gelecek. Amedli bir genç dünyadan habersiz yaşarken birden tutuklanıp ondan sonra yaşamının nasıl devam ettiğini anlatmaktadır.