HABER MERKEZİ
Araştırmanın Yöntemini Kuran Yol
Kuşku sorunsallaştırılıp araştırıldıkça ortaya Alevilik inancının kadim ve kadıncıl bir inanç olduğunun izleri iyiden iyiye ortaya çıkmaya başladı. Bu izleri sürmek için kadim toplumlara bakmaya başladım. Ve bugün kendisine ait yazılı malzemeler bırakan en eski uygarlık olarak Sümerlere gidip oradan günümüze dek gelecek bir yolculuğu başlattım. Sümerler, bilebildiğimiz kadarıyla şimdilik yazıyı kullanan en eski uygarlık olarak kendisi hakkında yazılı kitabeler bırakan ilk uygarlıktır. Ve bu kitabelerde sosyal hayattan mitolojiye, kanunlara, edebiyata, iş hayatına, sözleşmelere, yaratılış efsanelerine, tanrıça ve tanrılara dek her şey yazılı idi. Yani tıpkı kutsal kitaplar gibi Sümerlerin de inançlarını an- latan yazılı metinler (kitabeler) vardı ve Sümerlere dair bilgiye direkt kaynağından ulaşabiliyorduk. Böylece Sümerlerin inanç sistemini tahmin etmiyor, tıpkı bugün tutulan kayıtlar gibi o gün tutulan kayıtlar (kitabeler) üzerinden direkt bilgiye ulaşabiliyorduk.
Alevilik üzerine yapacağım kadim yolculuk Sümerlerden itibaren başlamıştı ve kadim uygarlıkların din/inançları üzerinden devam ederek bugünlere dek gelecekti.
Araştırmam üç ana bölümden oluşmakta. İlk bölümde antik uygarlıkların çok tanrıça/tanrılı inançlarından tek tanrılı dinlere dek din ve inançları toplumsal cinsiyet açısından incelemeye çalıştım. Ancak ele aldığım inançlar özellikle Alevilik inancının ortaya çıktığı Anadolu coğrafyası ve onun çevresindeki uygarlıklar ve onların inançlarıydı. Bu inançların temel karakteristiğini oluşturan yaratılış hikayesini özellikle ele aldım. Çünkü din/inançları toplumsal cinsiyet açısından ele alırken yaratılış anlatılarının bu alanı belirleyen en temel unsur olduğunu düşünmekteyim.
Yaratılış alanında ilk yaratma/var olma/doğma eylemlerinin Ana tanrıçalar tarafından yapıldığı, sonrasında ortaya çıkan erkek egemen sistemle bu eylemlerin Ana tanrıçalar- dan erkek tanrıların tekeline geçtiğine tanıklık ediyoruz. Ancak erkek egemen sistemde dahi doğma eylemini tanrılar hiçbir zaman tanrıçalardan alamayacaktı. Çünkü doğma eylemi kadın bedeninde olan bir eylemdi ve erkek bedeni bunu yapabilmekten mahrumdu. Doğuramayan erkek boş durmayacak, doğurabilen kadın bedenini kontrol altına alarak bu alandaki iktidarını sağlamlaştıracaktı.
Kadim toplumlardaki çok tanrıça/tanrılı inançlarda tanrıça ve tanrıların pozisyonları, güçleri ve rolleri hakkında detaylı çalışmak gerekiyordu.
Çok tanrıça/tanrılı toplumların doğa ile ilişkilerini, tanrıça ve tanrılar arasındaki hiyerarşik yapılanmayı, bu yapılanmanın cinsiyetle ilişkilerini ve bu yapılanmanın nasıl ve neden değiştiğinin izlerini sürmeye özellikle gayret ettim. Bu cinsel iktidar değişiminin sistematik halde nasıl oluştuğunu açıklamaya çalıştım. İnançların kutsal mekanları, anlatıları, mitolojileri, kutsal kitaplar vb ile kadıncıl eşitlikçi bir inanış ve toplumsal yapıdan, erkek egemen inanç ve toplumsal yapıya doğru nasıl değiştirilerek yol alındığının tarihsel süreklerini izledim.
Aynı zamanda Alevilik inancının da kaynağı olan bu kadim ve kadıncıl inançlar ile Alevilik arasındaki ortaklıkları, Alevilik inancında yer alan kadim ve kadıncıl unsurları ortaya çıkartmaya, görünür kılmaya gayret ettim.
Ve elbette anaerkil toplumlardan bugünkü ataerkil toplumlara geçişin yansıdığı önemli bir alan olarak var eden/doğuran ana tanrıçalar ile onların yoldaşları olan tanrıçalarla tanrılar arasındaki mücadeleye de feminist bir bakış açısıyla dikkat çekmeye çalıştım.
Kitabın ikinci bölümünde Anadolu ve çevresindeki coğrafyada toplumsal açıdan eşitlik ve adalet isteyen toplumların mücadelesini göreceksiniz. Eşitlik ve adalet isteyen toplumların aynı zamanda inançsal alanı hem inanç hem de ideolojik bir araç şeklinde belirlemesi özellikle kayda değer. Bu bölümde Alevilik inancının etkilendiği toplumların ve inançların yanı sıra sonradan Alevilik adı altında buluşacak olan inançları, Alevilik inancında ve Alevi toplumlarında kadınların inançsal ve toplumsal konumlanışlarını ortaya çıkartmaya gayret ettim.
Üçüncü ve son bölümde Alevilik inancının teolojisine ve Alevilik inancındaki temel un- surlardan (ritüellerden) yola çıkarak Alevilik inancında kadınların durumunu, varlık biçimini ele aldım. Alevilik kozmogonisindeki ‘var oluş/doğma’nın ne anlama geldiğini, ‘Bir’ ve ‘Hakk’ kavramlarını Alevi deyişlerinden de destek alarak kadınlar açısından, kadın perspektifiyle inceledim. Kırklar Meclisi, Pir Ana, müsahiplik, Alevilik hukuku gibi alanlara Alevi kozmogonisinin ışığında kadınların var oluşunu sorgulayan bir yer- den baktım. Ortaya kadınların lehine çok önemli sonuçlar çıktığına inanıyorum.
Edindiğim bilgiler, toparlayabildiklerim gerçekten umduğumun çok üzerindeydi. Çalış- maya başladığımda bu kadar çok veriye ulaşabilmeyi beklemiyordum. Alevilik kesin olarak kadim ve kadıncıl bir inançtı. Alevilerin “Bizde kadın erkek eşit” söylemlerinin Alevilerin dahi bilmedikleri, tahmin etmedikleri bir derinliğe ve geçmişe sahip olduğuna şahitlik etmek anlamına geliyordu tüm bunlar benim açımdan. Gerçi kimi Alevi dedelerin, araştırmacı ve siyasetçilerin Alevilik inancında kadınların etkin olduklarını ve hatta Fatma Ana üzerinden kimi deyişlerde var oluşsal yaklaşımın dillendirildiğini bildiklerini görüyordum. Ama onların da çoğu bu bilgiyi susarak gizliyor, Alevilere ulaştırmıyor, bu gerçeklikle toplum arasında perde oluyorlardı. Çünkü Alevilik inancı kadıncıl bir inanç olmakla beraber Alevi topumu çoktan erkekleşmeye teslim olmuş, erkek egemen bir topluma dönüşmüştü. Üstelik bu kişiler artık Alevilik inancını da erkekleştirmişlerdi.
Böylece Alevilikte kadınların varlığını, Alevilikte kadınların etkisini susarak, gizleyerek, kadınları tutundukları mevcut yerlerden kovarak yok etmeye başlamışlardı.
Bunun en somut örneği olarak bugün artık neredeyse Pir Anaların yok denecek sayıya dek gerilemesini gösterebiliriz. Oysa Yol’a göre Pir Analar olmadan cem erkanı kurulamazdı. Ama Aleviler hiç gocunmadan Pir Ana’nın olmadığı cem erkanları kuruyorlar. Bundan genel olarak Alevi dedeleri ve toplumu rahatsızlık duymuyor. Cemlerde Pir Anaların olmamasına karşı yeni yeni, o da cılız tonda itirazlar yükselmekte. Hala çok az sayıda dede, cemleri Dede ve Pir Ananın beraber yönettiğini kabul etmekte ama nedense cemlerde bu durumdan kimse bahsetmemekte. Pir Analar konusunda özellikle susma yolu tercih edilmekte.
Uzun bir sürecin ürünü olarak Alevilik inancında özellikle kadın, erkek ilişkileri ve Alevilikte kadınların varlığı, yer aldıkları konum açısından çok önemli oranda değişip başkalaşmış, kadıncıl bir Alevilikten, erkekleşen Aleviliğe doğru devasa bir değişim yaşanmıştır. Bu değişim bugün Alevi toplumundan, erkanına, diline dek her alanda hükmünü sürdürmekte.
Bu tür araştırmalarda var olan bilgiyi egemen cinsiyetçi dilin manipülasyonlarından kurtarmak ayrı bir özen gerektiriyor. Kaynak olarak başvurduğum tüm yazarlar çok tanrılı dönem diyerek adlandırıyorlardı eski uygarlıkları. Oysa tanrı kavramının içine gizledikleri tanrıçalar da vardı ama tanrıça kavramı sadece çok özel durumlarda geçiyordu. Bu haliyle dilin kullanımında sadece cinsiyetçilik sorunu yoktu, yanı sıra yanlış ve eksik kavramlaştırma da mevcuttu. Birden fazla tanrıça ve tanrıların olduğu uygarlıklar için bu ne- denle ‘çok tanrılı’ kavramı yerine ‘çok tanrıça/tanrı’ kavramını uygun gördüm.
Yine sık sık cinsel politika, kadın kurtuluşu, kadınların özgürlüğü, cinsel iktidar, erkek egemenliği ve patriarka gibi çeşitli kavramları da kadın ve erkekler arasında tarih bo- yunca devam eden mücadeleleri anlatmak için kullandım. Evet, kavramlar yakın tarihin kavramları ama derdimi anlatmak için de işimi bir hayli kolaylaştırıyorlardı.
Anaerkil, matriarka, kadıncıl gibi kavramları, kadınların emeğinin, kimliğinin, bedeninin, kültürel açıdan ürettiklerinin kabul edilip görüldüğü, bugünkü gibi erkek ege- men kriterlerle değersizleştirilmediği, bir cinsin diğer cinsin emeğini, kimliğini, bedenini sömürüp ezmediği, eşit ve adil bir toplumu ve o toplumun özelliklerini ifade etmek için kullandım. Anaerkil ve matriarka bir sisteme işaret eden kavramlarken, kadıncıl kavramı sistem olmasa da daha ziyade kimlik, özellik, durum, kadınlardan yana oluşu, kadınlığı belirten bir kavram.
Bu çalışmayı yaparken beslendiğim kaynakların neredeyse tamamının dili cinsiyetçiydi. Ne yazık ki dildeki cinsiyetçilik hala yeterince önemsenmiyor. Tabii cinsiyetçi dil dediğimiz şeyin, fikri cinsiyetçiliğin dışa vurumu olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Gülfer Akkaya
https://www.nuceciwan29.com/2019/09/23/ana-tanricalardan-pir-analara-alevi-kadinlarin-praksisi-ii/
https://www.nuceciwan29.com/2019/09/22/ana-tanricalardan-pir-analara-alevi-kadinlarin-praksisi-i/
https://www.nuceciwan29.com/2019/09/24/ana-tanricalardan-pir-analara-alevi-kadinlarin-praksisi-iii/