HABER MERKEZİ
Aslında toplumsal değerlerinden uzaklaşan ve ona sırtını çevirerek bireysel tutkularının kurbanı olan her birey her topluluk ya da aşiret aynı zamanda kendi toplumsallığına karşı bir ihanet içerisine girmiş sayılır. Fakat bu ihanet batağının içerisine girdiğinin farkında değillerdir. Onun içindir ki hallerinden memnun ve halkçı söylemleriyle naralar atarak en büyük halk kahramanı olarak kendilerini lanse etmeleri büyük ihanet içerisinde olduklarını görmemelerinden geliyor. Ya da farkındadırlar da fakat o kadar büyük ve affedilemez ihanetler yapmışlardır ki bu ihanetin içerisinden nasıl çıkacaklarını bilmedikleri için ihanetlerine hız kesmeden devam etmektedirler. Zaten ihanetin bir diğer adı da arsızlık ve yüzsüzlük olmaktadır bu yüzden. Onun içindir ki ihanet içerisinde olanlar arsızlığın ve yüzsüzlüğün sembolü konumundadırlar. İhanetlerinden hız kesmezler çünkü ellerinde olan tek silah ihanettir. İhanet silahına canları pahasına sıkı sıkıya sarılırlar. Ve bu silahla durmadan saldırırlar. Sömürgeciliğe yalakalık yaparlar. Halka saldırırlar. Ülkeyi sömürgeciliğe peşkeş çekerler. Halktan çalarlar. Sömürgecilerle işgal operasyonlarına katılırlar. Halkın protesto eylemlerine izin vermezler saldırırlar.
Yeryüzünde belki herkes küçükte olsa ihanete uğramıştır. Kimisi küçük yalanlarla, kimisi aldatmalarla, kimisi verilen sözün yerine getirilmemesiyle ihanete maruz kalmıştır. Kimisi de büyük hile ve kandırmacalarla ihanete uğramıştır. Kimileri ise cahilliklerinden ihanet etmiştir. Kimileri yaptıkları ihanetten pişman olmuş halk huzurunda tövbe etmiştir. İhanetlerinden dönmeyenler ise halkın gazabına uğramış halk tarafından yargılanmıştır. Bunlar ihanet eden ve ihanete uğrayanların süreç içerisinde karşı karşıya kaldığı şeylerdir. Bir yere kadar anlam verilebilinir. Ama bilerek yapılan ve bunu pişkince devam ettirenler hele birde bunu sömürgecilerle beraber yapanlar affedilmez. Ve tarihin hiçbir döneminde de affedilmemiştir. Muhakkak hesabı sorulmuştur. Kimi ülkelerde sömürgeciler, ihanetçileştirdiklerini etkisiz hale getirmiştir. Çünkü kendi halkına ihanet eden ayak takımından her türlü dalkavukluğun gelişeceği gerçeğiyle önlem geliştirmiştir. Kimi ülkelerde ise ihanetçi takımı devrim adına halkın huzurunda cezalandırılmıştır.
Elbette ki Kürdistan gibi cennet bir ülkeye sahip olmak isteyen sömürgeci güçlerde bu ihanet ağından faydalanıp Kürdistan’ı sömürmek istiyor. Bu istek günümüze has bir istek değil tabiki de. Bunun tarihsel bir geçmişi var. Öyle kaba anlamda işte sömürgecilik savaşları bilmem milattan sonra kaçıncı yüzyılda başladı safsataları tamamen bir yalan ve aldatmacadır. Kürdistan’daki sömürgecilik ta Gılgameş destanına kadar dayanmaktadır. Gılgameş destanını sanırım bilmeyen yok. Bilmeyenler içinse kısa bir tarih yolculuğuna çıkabiliriz. Gılgamış tarihin bilinen ilk destanıdır. Ve destanın geçtiği esas yer ise Kürdistan coğrafyasıdır. Önder Apo ”tarih günümüzde biz ise tarihin derinliklerinde saklıyız” dedi. Ve buna ek olarakta ”Geçmiş her zaman daha Gerçektir” diyerek tarihi bilincimizi sürekli güncel ve canlı tutmamızı emretti. Madem öyle o zaman daha gerçek olan geçmişimize bakıp bugünümüzde olanların analizini yapmamız lazım. Tarihin derinliklerine inip sorunun doğrularını ve yanlışlarını öncelikle oradan tespit etmek günümüzde nasıl bir yol izleyeceğimizin başlangıç noktası olacaktır.
Uruk kralı olan Gılgameş Kürdistan’ın engin, sarp ve kayalık arazilerine girmek ister. Kürdistan’a girmek ister çünkü Gılgameşe lazım olan uzun ve kalın sedir ağaçlarının en güzeli Kürdistan coğrafyasındadır. Fakat Gılgameş Kürdistan coğrafyasına ve arazisine hakim olmadığından epeyce güçlük çeker. Kaldı ki Kürdistan’a girse bile engebeli ve yüce dağlarını aşıp sedir ormanlarına ulaşması neredeyse imkansızdır. Tıpkı bugün sömürgeci Türk devletinin giremediği gibi. Ve daha öncekileri gibi. Coğrafya Gılgameşe geçit vermeyecektir. Fakat o sedir ağaçlarıda ona lazımdır. Bir şekilde Kürdistan’a girip o sedir ağaçlarını alması lazımdır. Bunun için yapması gereken tek şey ise coğrafyaya ve araziye hakim bir yanaşma ve işbirlikçi bulmaktır. İşte Gılgameşin arayıp bulduğu kişi bozkırın aslanı Enkidu’dan başkası değildir. Enkidu bozkır aslanıdır ve coğrafyada Enkidudan güçlü olan tek bir kişi vardır. Oda dağların ve ormanların koruyucusu hunbabadır. Kûrdîstana girmek isteyen Gılgamış öncelikle Enkiduyla arkadaşlık geliştirmek zorundadır. Gılgamışın egemen köleci zihniyeti binbir hile ve aldatmacayla dolu olduğundan Enkiduyu kandırması fazla uzun sürmez. Hile ve aldatmacayla Enkiduya vaatlerde bulunan ve sırtını sıvazlayan Gılgameş Enkiduyü ajanlaştırıp işbirlikçisi yapar. Ve önüne katar. kürdistanın geçit vermez dağlarından engelli arazilerinden gılgameşi sedir ağaçlarının olduğu ormana kadar getirir. Ama Gılgameşin bilmediği ve hesaba katmadığı şey ise sedir ormanlarının koruyucusu hunbabadır. Hun babayla karşılaşan Gılgameş ne yapacağını bilmediğinden bu işi ajanlaştırmış olduğu Enkiduya bırakır. Ve hunbabaya ilk saldıran Enkidu olmuştur. Hunbaba ve Enkidu çarpışırken Gılgamış bir şekilde hunbabayı kalleşçe yaralamıştır. Fakat esas öldürücü darbeyi vuran Enkidu olmuştur. Hunbabanın ölümünden sonra sedir ormanları hunharca bir şekilde talan edilmiş. Ve Kürdistan coğrafyası sömürüye bir ihanetçi yardımıyla açılmıştır.
Bu hikaye mitolojik bir destan olabilir. Bizim için önemli olan gerçek ya da soyut olması değildir. ne zaman-nerede yazılmış ve anlatılmış olmasıdır. Ve hikayenin günümüzde bizlere hangi güçleri hatırlatmasıdır. Bu hikâyeyi okurken zihinlerimizde canlanan ihanetçiler ve karakterler kimlerdir. Bu hikâyedeki karakterlerden kaba bir formulasyonla günümüzün analizini yapabiliriz. Gılgameş kimdir? Enkidu Kimdir? Hunbaba kimdir?
Baran Mawa
Devam edecek…