HABER MERKEZİ
Kürdistan halkı tarihinde her zaman varlık mücadelesi vermek zorunda kalmış bir halktır. İradesi elinden alınmış, kendi için neyin iyi, neyin kötü olacağı kararını veremez duruma getirilmek istenmiştir. Kürtler, sadece sömürülecek bir halk gibi görülmüş, görülmek istenmiştir. Egemenler, Kürtlerin kendi karar almasından korkar duruma gelmişlerdir.
Kürt düşmanları Kürtlerin bir halk gibi varlık mücadelesi vermemesi için elinden geleni de yapmışlar. Kürtlerin bu mücadelesinden korkanlar sadece düşman ve sömürgeci güçler olmamışlardır. Bundan korkanlar daha çok işbirlikçi-düşman uşaklığı yapan, halkına karşı düşmanın safında yer tutan Kürtler olmuşlardır. Kürtleri bastırmak için düşmandan daha zalim, daha gaddar davranan bu Kürtler düşmanın Kürdistan’daki bekçiliğini, savunuculuğunu, vekilliğini yapmışlardır. Kürtlerin ulusal ve kültürel tüm değerlerini hiçe sayıp ayaklar altına alabilmişlerdir ve hiç düşünmeden düşmana “iyi Kürt” görünebilmek için bu değerleri düşmana peşkeş çekmekten de büyük bir zevk duymuşlar bundan da geri durmamışlardır.
Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesi verdiği günümüzde düşman var gücüyle bu mücadeleye saldırıyor. Legal-illegal tüm yolları sadece Kürtlerin mücadelesini bastırmak için kullanıyor. Düşmanın bu yönelimine de topyekün direniş ve serhıldan ile cevap verilmesi gerekir. Bu gerçekliği ortaya çıkarmakta Rojava Devrimi tam bir laboratuvar görevi oynadı. Rojava Devrimi’nde her kes safını belli etti. Düşmanın safı zaten belliydi daha bariz duruma geldi. Bununla da her fırsatta Kürtlük ve Kürdistan edebiyatı yapan kesimlerinde safı belli duruma geldi. Rojava Devrimi dünya insanlığının gönlüne kazınmış bir devrim olmasına rağmen bazı Kürtler tarafından karalanmaya çalışıldı.
Bütün dünya Kobanê destanını gördü, bununla beraber Şengal rezaletini de gördü. Bütün dünya gördü ki Kobanê’deki savaşçılar Kobanê’yi canı pahasına savundu, bununla da bütün dünya Şengal’de bir kurşun bile sıkılmadan yüzbinlerce insanı DAIŞ çetelerinin katliamlarına maruz bırakanları da gördü.
Ezidilerin toplumsal tarihleri ve inançsal hafızaları çağları aşan bir ötekileşmenin hazin hikâyesi olduğu kadar fermanlarının da bizzat tarihidir. 3 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ daha Ezidilerin köy ve kasabalarına saldırmadan önce, başta KDP olmak üzere orada bulunan bütün Peşmerge güçleri geri çekilmeye başlamış ve geri kalan kısmı da ferman günü tek bir mermi sıkmadan bölgeyi çetelere terk etmişti. Söz konusu bu tarihi hakikat hem tanıklıklar hem de basın ve Peşmerge kademe komutası tarafından eksiksiz bir şekilde ifade edilmiştir. Zira işlenen bu katliam suçuna bağlı olarak bazı sorumlulara karşı göstermelik hukuki soruşturmalar açıldığını bizzat Barzani’nin ağzından duymuştuk.
Buna bağlı olarak DAİŞ’in Şengal’de işlediği katliam suçunun esas ortaklarının Barzani’ye bağlı Şengal’deki silahlı güçler olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla Barzani’nin sorumluluğunda olan bu güçlerin mesuliyetinde meydana gelmiş bir katliamdır Şengal fermanı.
Ezidilerin tarihsel hafızalarında 73. Ferman olarak yer alan bu katliamın yıkıcılığı vicdan sahibi dünyayı derin bir hayrete düşürmüş ve insanlık bu kötülük karşısında neredeyse çaresiz kalmıştı. Lakin bu acı hakikat Ezidilerin anavatanı ve kutsal toprakları olan Şengal’in yerle bir edilmesi, binlerce Ezidi’nin öldürülmesi, 7 bine yakın kadın ve çocuğun esir alınması ve 300 bini aşkın insanın yurtlarını terk etmesine yol açmıştı. Dolayısıyla o gün yaşananlar her ne kadar çağımızın iblisleri olarak adlandırılan DAİŞ’İn vahşi çeteleri tarafında yapılmış da olsa, bu katliama yol veren ve sebep olan Şengal’deki Barzani ailesine bağlı Peşmerge kademe komutasından başkası değildir.
Şimdilerde ise bir dönem Kürdistan, Irak ve Suriye topraklarında katliam rüzgarı estiren karanlık gücün temsilcisi DAİŞ, Suriye Demokratik Güçleri (QSD) tarafından yer üstünden bitirmek üzere. DAİŞ birkaç yüz metrelik alana sıkıştırılmış durumda. Haftalardır QSD güçleri tarafından açılan koridorlarda, DAİŞ çeteleri, aileleri ve siviller güvenli bölgelere taşınmakta. Çeteler ayrı, siviller ayrı bölgelere bırakılmakta.
En önemlisi de Şengal’de DAİŞ çeteleri tarafından kaçırılan Êzidî kadın ve çocukların QSD güçleri tarafından özgürleştirilmesi dikkat çekiyor. DAİŞ’in elinde kalan son toprak parçası olan Dêrazor’un Baxoz köyünde son haftalarda onlarca kadın ve çocuk kurtarıldı. Kurtarılan kadın ve çocukların görüntüleri sık sık medya ve çeşitli medya kuruluşlarında yer aldı. Bu durum kendisi ile birlikte KDP’nin Şengal ihanetini gündeme getirirken, DAİŞ tarafından kaçırılmış ve uzun süre esir olan ve sonrasında BM iyi niyet elçisi olan Uluslararası arenada kaçırılan Êzidîlerin arayışçısı olan Nadiya Murad’ın, YPG/YPJ güçlerini suçlayıcı paylaşımı gündeme oturdu.
DAİŞ’in elinden kurtarılan Êzidî çocuk “Şengal’e bir şey oldu mu?” diye sordu. O anlar kameralara alınmış ve bütün platformlarda paylaşılmıştı. O anlara dair görüntüleri paylaşan Nadia Murad ise, KDP’nin Şengal’e yönelik ihanetine hiç değinmeden “çocukların ihanete uğradığını, Şimdi bu soykırım kurbanlarına saygı duymadan politik bir oyun olarak kullanılıyor” diye bir paylaşımda bulundu.
Nadia Murad Basee’yi KDP’nin yönettiği sık sık KDP’nin etkinliklerine katılarak, KDP’nin Şengal’deki ihanetini görmeyerek kanıtlıyor. Nadia Murad, QSD güçlerine teşekkür edeceğine, suçlayıcı bir dil kullanması bütün herkesin tepkisine yola açtı. Ve bunun üzerine anlaşıldı ki nasıl ki KDP kendi halkına ihanet ediyor, Nadia Murad’da kendi akrabalarına ihanet ediyor. Emperyalist güçlerin Êzidîsi olmayı tercih ediyor.