ANKARA- Üniversite öğrencileri, Ankara Demokratik Üniversite İnisiyatifi’nin kuruluşunu ilan etti.
Bizler Ankara Demokratik Üniversite İnisiyatifi olarak kampüslerde yıllardır devam eden demokratik ve özgürlükçü mücadeleyi, fedakar ve kararlı öncüleri Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş, Mazlum Doğan ve binlerce devrimcinin izinden giden; kampüslerde tekçi, cinsiyetçi, ırkçı ve faşist anlayışlara karşı mücadele veren ve bunu kampüslere hapsetmeyen yani üniversite gençliğinin asıl görevi olan mücadeleyi halk ile buluşturup yenilmez bir güç yaratan ve bunun için öncülerinin yolunda yürüyen hiyerarşik ve devletçi anlayışları reddeden, kadın özgürlükçü mücadeleyi her şeyin önünde gören, ekolojik ve tam demokratik bir mücadele hattını benimseyen üniversiteli yurtsever gençleriz.
Yüzyıldan fazladır ahlaksızca devam eden savaş, asimilasyon ve soykırım politikalarına ve bunların her düzeydeki yürütücülerine karşı etkin ve birleşik mücadeleyi esas alan, kampüslerden sokaklara örgütlülüğü yaratan ve bunun öncüsü olanlarız.
Bizler Muğla’da sadece Kürtçe konuştuğu için katledilen Şerzan Kurt’un sıra arkadaşları ve ona mücadele sözü veren yoldaşlarıyız.
Anadilde eğitim hakkını hem insan haklarının bir kabulü hem de her türlü maddi manevi toplumsal inancın bir zorunluluğu olarak görmeliyiz
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yüz yıldır devam eden Türkleştirme, diğer halkları tanımama, Türkçe dışındaki herhangi bir dili yok sayma yani asimilasyon politikaları bugün kendini tüm çirkinliği ile koruyor. Türkleştiremediğini katletmeye çalışıp tüm şiddetini gösteriyor. Yüz yıldır bu politikaya karşı canı pahasına kendini kendi gibi yaşayan ve yaşamaya çalışan Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye ve Kürdistan’daki tüm halklar faşist devlet şiddetini yaşıyor ve buna karşı mücadele veriyor.
Devletin bilgi iktidar aracı haline gelen üniversiteler, bir eğitim kurumundan ziyade devlet için makul, sorgulamayan ve itaatkar bir gençlik yaratmanın aracı haline getirilmiştir. Bu aracın en şiddetli yönü ise bir asimilasyon kurumu haline gelmesi ve bu asimilasyonu Kürt gençleri üzerinde uyguluyor olmasıdır. İlkokulda başlayan asimilasyon, üniversitelerde en yüksek seviyeye çıkıyor ve Türk olmayanı Türk gibi düşünmeyeni işsizlik ve açlık ile korkutup asimilasyon sürecini Kürt gençleri üzerinde tamamlamaya çalışıyor. Buna karşı anadilde eğitim hakkını hem insan haklarının bir kabulü hem de her türlü maddi manevi toplumsal inancın bir zorunluluğu olarak görmeliyiz. Tüm halklar anadillerinde eğitim görmek için mücadeleyi büyütmeyi bir zorunluluk olarak kabul etmelidir.
Üniversiteli genç kadınlar kampüslerde erkek öğrencilerin, hocaların, özel güvenlik birimlerinin tacizine maruz kalıyor
Binlerce yıllık erkeklik ve onun tüm halleri kendini kadın kimliği üzerinde bir iktidar olarak dayatmakta ve bunu toplumun en küçük alanı olan aile kurumuna kadar örgütlenmiş bir halde yapmaktadır. Kadın kimliği aileden başlayarak baskılanmakta ve kadına her fırsatta ikinci cins muamelesi yapılmaktadır. Her yıl yüzlerce kadın erkek akıl tarafından katledilmekte ve bu durum bir cins kırım halini almaktadır. Tacizciler, tecavüzcüler ve kadın katilleri devletin kurumları olan adliyelerde iyi hal indirimi alarak ödüllendirilmektedir. Kadın haklarını büyük oranda gözeten İstanbul Sözleşmesi feshedilerek kadınların güvenli yaşam hakkı ellerinden alınmaktadır. Özellikle son yıllarda Kürdistan’da birçok kez gündeme gelen tecavüz vakaları, tecavüzcülerin cezasız kalması, Gülistan Doku ve İpek Er gibi Kürt kadınlarının katledilmesi bunların sıradan olaylar değil de sistematik bir politika olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu politikaların kampüslerdeki yansıması da bundan farksız değildir. Üniversiteli genç kadınlar kampüslerde erkek öğrencilerin, hocaların, özel güvenlik birimlerinin tacizine maruz kalıyor. Erkek şiddeti sadece kampüs içinde kalmıyor, kampüs dışında da devam ederek genç kadınların yaşam şartlarını sınırlıyor. Cezasızlık politikaları genç kadınların gerek kampüs içinde gerek kampüs dışında kendi tacizcileriyle yüz yüze gelmesine sebep oluyor. Bu güvensiz ortamda şiddet sadece tacizle kalmıyor cinayet girişimiyle sonlanıyor. Şiddetin yanısıra cinsiyetçi eğitim tüm üniversitelerde yaygınlaştırılmak istenerek kadın üniversiteleri adı altında ‘makul’ kadın oluşturulmak isteniyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sadece kampüslerle sınırlı kalmıyor yaşamın her alanına sirayet ediyor.
Üniversiteler YÖK’ün ve kayyum rektörlerin denetiminden kurtulmalı, özgür ve özerk bir hale gelmelidir
21. yüzyıl bilim ve rasyonel aklın çağıdır. Çağa uygun bir tarzda üniversiteler bilimsel olmalıdır. Eğitim her gencin, her insanın ulaşabileceği bir araç yani parasız ve özgür bir şekilde ulaşılabilir olmalıdır. Üniversiteler YÖK’ün ve kayyum rektörlerin denetiminden kurtulmalı, özgür ve özerk bir hale gelmelidir. Tek tipleşen ve tekçi anlayıştan kurtulmalıdır. Her birey en temel demokratik haklarından biri olan anadilde eğitim hakkına sahip olabilmeli, tek dille eğitim anlayışı reddedilmelidir.
Türkiye’de yaşayan bütün aydın ve demokrat gruplar iktidar eliyle halktan kopartılıyor ve bu grupların halkla bağı kesilmeye çalışılıyor. Zindanlardaki devrimciler insan haklarına aykırı şartlarda yaşamaya zorlanıp, çoğu zaman tek hücre cezasına ve pişmanlık yasası dayatmalarına maruz bırakılıyor. Zindanlardaki devrimcilerin dış dünyayla iletişimleri tamamen kesilerek ağır tecrit koşulları uygulanıyor.
Gençlere kampüs yaşamı adı altında toplumdan uzak ve toplumda karşılığı olmayan bir yaşam özendirilmektedir.
Tecrit politikalarının kampüslerdeki yansıması ise kampüslerin fiziki olarak toplumsal yaşamdan izole edilmesi, halkın kampüse girişlerinin yasaklanması, kampüs girişlerinde sıkı bir güvenlik barikatının kurulmasıdır. Gençlere kampüs yaşamı adı altında toplumdan uzak ve toplumda karşılığı olmayan bir yaşam özendirilmektedir. Kampüslerde özel güvenlik birimleri, polis ve işbirlikçi çeteler aracılığı ile her türlü eylem, etkinlik ve festivaller yasaklanmaktadır. Gençlerin nefes alacak alanları birer birer yok edilmektedir. Genç kitlenin öncü gücünden ve yaratacağı örgütlülükten korkan faşist iktidar gençleri sorgulamaktan ve düşünmekten alıkoyarak eğitimi tek tipleştirmek istemektedir. Eğlence ve sosyalleşme adı altında gençlerin zihni hazcı bir hale getirilip sorgulamayan bireylere dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Gençler arasında fuhuş ve uyuşturucu yaygınlaştırılıp yozlaştırılmış bir eğlence kültürüyle içi boşaltılmış daha itaatkâr bir gençlik yaratılmak istenmektedir.
Tüm bu bahsettiğimiz sorunlar ve müdahaleler gençleri tek bir yola çıkarıyor; Kesintisiz ve sürekli mücadele…
‘Özgür Üniversiteyle Demokratik Toplum İnşasına’
Gençler tarihsel rollerini ve misyonlarını iyi okumalı, Mahirlere, İbolara, Mazlumlara yoldaşlık iddiasını tüm benliğiyle sahiplenip ezilen ve yok sayılan halkının öncüsü olabilmelidir. Başta Kürt gençleri olmak üzere tüm genç kadın ve gençler hem kapitalizme hem de beş bin yıllık eril akıl ve erk gücüne karşı ‘Özgür Üniversiteyle Demokratik Toplum İnşasına’ şiarı ile kendi kampüsünden başlayarak sokakları ve tüm halkı örgütlemeli haklarını savunmalıdır. Ankara Demokratik Üniversite İnsiyatifi olarak tüm gençlere çağrımız şudur ki: Kızıldere’de ezilen halkı için kanını severek döken Mahir’den, darağacına giderken Kürt ve Türk halklarının ortak mücadele arzusunu dile getiren Deniz’e, zindanda genç bedenini paramparça eden faşizme karşı tek bir kelime dahi etmeyen İbrahim’den, faşizmin zindanlarında karanlığa karşı kendi bedeni ile meşale olan Mazlum’a kadar gençlerin tüm öncüleri şahsında halka ve ezilen tüm insanlara karşı tarihi görevini tüm gençler çok iyi hatırlamalı, onlara biçilen misyon doğrultusunda ayaklanıp geleneğini devam ettirdiğimiz özgür üniversite direnişine ses olmalıdır.
İnstagram: @ankarademuni
Tweetr: @AnkaraDemUni