HABER MERKEZİ- ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi öğrencilerinin yanı sıra Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri ve KESK’in de çağrısıyla onlarca kişi tutuklu öğrenciler için Yüksel Caddesi’nde toplandı.
Eylemde ortak bir açıklama yapıldı. 300’den fazla üniversite öğrencisinin ve gençlerin 19 Mart’tan sonra düzenlenen gösterilere, eylemlere, mitinglere katıldıkları için tutuklandığına dikkat çekilen açıklamada, ” Siyasi iktidarı bir kez daha uyarıyoruz, sorunların çıkış yolu , baskılar, göz altılar, tutuklamalar değil, demokrasidir, temel hakları , başta yaşama hakkı , düşünceyi ifade hakkı, ve her türlü örgütlenme hakkı olmak üzere, güvence altına almak ve desteklemektir. Bizler bu ülkenin emekçi halkı olarak kararlıyız, kazanacağız.” denildi.
Okunan ortak açıklama ise şu şekilde:
Düşüncelerini özgürce ifade eden her bir genç, bu toprakların vicdanıdır.
Ancak ne yazık ki, o vicdan, bugün ülkemizde demir parmaklıklar ardına konulmuştur.
Bu süreçte 300’den fazla üniversite öğrencisi, genç 19 Mart’tan sonra Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen gösterilere, eylemlere, mitinglere katıldıkları için tutuklandı. Bugün hala 100’ün üzerinde öğrencimizin tutuklulukları sürüyor.
Daha da vahimi, kamuoyuna ve medyaya da yansıyan veriler, tanıklıklar bu gençlerin cezaevlerinde insanlık dışı koşullara maruz bırakıldığını, fiziksel ve psikolojik şiddete, işkenceye, tacize uğradığını göstermektedir.
Tüm bunlara rağmen Adalet bakanlığı başta olmak üzere iktidar kanadından yapılan açıklamalarda hala yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna ilişkin nutuklar atılmaktadır.
Buradan soruyoruz.
Bu ülkede yargı bağımsız ve tarafsızsa 300 üniversite öğrencisi neden hala karanlık duvarların, demir kapıların ardında tutuldu, 100’lercesi tutulmaya devam ediyor.
Ne yaptı bu öğrenciler, bu gençler?
Hırsızlık mı yaptılar? Cinayet mi işlediler? Kara para mı akladılar? Rüşvet mi aldılar? Çete kurup, mafya olup haraç mı topladılar? Pudra şekeri süsü verip uyuşturucu mu kullandılar? Yere kapaklandıklarında bile gözlerine biber gazı sıkacak kadar, tekme tokat müdahale edecek kadar orantısız güç kullanan, tam teçhizatlı polisleri mi darp ettiler?
Elbette ki bunların hiçbirini yapmadılar. Peki ne yaptılar?
19 Mart’tan sonra Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen barışçıl gösterilere, eylemlere, mitinglere katıldılar. Bu eylemlere katılan milyonlarca yurttaş gibi ülkede yaşanan hukuksuzluklara, haksızlıklara, en temel insan haklarının ayaklar altına alınmasına karşı çıktılar.
Kayyum atamalarından YÖK sultasına kadar üniversitelerinin özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran kuşatmaya “yeter “dediler.
“Gün geçtikçe artan barınma ve yemek, okul masraflarımız yüzünden eğitimimizi yarım bırakmak istemiyoruz” dediler. Başlarını sokabilecekleri, güvenli içinde kalabilecekleri bir yurt, sağlıklı yemek haklarını istediler.
“Diplomalı işsiz olmak istemiyoruz” dediler. Mezun olduklarında torpilin, kayırmanın, mülakatın değil, liyakatın esas alınmasını istediler.
Bu öğrenciler güvenli bir gelecek, demokratik bir ülke, herkes için adalet istediler.
Tüm bu taleplerini dile getirmek için ise sadece anayasal haklarını kullandılar. Toplanma haklarını, konuşma haklarını, düşüncelerini özgürce ifade etme haklarını siyasal iktidarın yanlış politikalarına itiraz etme haklarını kullandılar.
Bizler Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri olarak ülkemizin aydınlık geleceği olan gençlerimizin haklı taleplerinin, mücadelelerinin hep yanında olduk. Bugün de yanlarındayız, birlikte mücadele ediyoruz, bu ortak ve haklı talepler için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Onların eğitim haklarını, geleceklerini savunmak için aldıkları kararlara, boykotlara sahip çıktık. Öğrencilerin haklı boykotlarına hak veren bilim emekçilerinin sendikası EĞİTİM SEN 25 Mart’ta üniversitelerde 1 günlük hizmet üretmeme eyleminde yaptı.
Bununu üzerine, 25 Mart’ta 1 günlük hizmet üretmeme kararı alan EĞİTİM SEN MYK üyelerine “sendikal görevlerini” yaptıkları için hukuksuzca ev hapsi cezası verildi.
Bizler öğrencilerimizin, gençlerimizin, çocuklarımızın yanlarında olmaya devam edeceğiz.
Çünkü biliyoruz ki bir ülkenin caddelerinde, üniversitelerinde, kampüslerinde yankılanan genç sesler, o ülkenin yalnızca bugününü değil, yarınlarını da inşa eder. Dolayısıyla gençliğe uygulanan her baskı geleceğimizi tehdit eden bir gölgedir. Ve o gölgenin karanlığı toplumun sadece bir kısmını değil, tamamını kapsar.
Varsayalım ki ceza evlerinde tutulan bunca üniversite öğrencisi, bunca genç 2911 sayılı yasaya muhalefet etmiş olsunlar; bu durumda bile cezaevinde bir gün bile olmamaları gerekirken hala demir parmaklıklar arkasında tutulmaları, bu da yetmiyormuş gibi düşman hukukuna tabi tutulmaları kabul edilemez.
Hiç kimse unutmasın ki üniversite öğrencileri, gençler hepimizin geleceğidir.
Bir ülkenin geleceği ise korkuyla değil, gençlerine duyulan güvenle yazılır.
Bu topraklarda bir üniversite öğrencisi, bir genç, sadece anayasal haklarını kullandığı, eylemlere katıldığı için cezaevinde tutuluyorsa demokrasinin, adaletin elimizde kalan son kırıntıları bile zincire vurulmuş demektir.
Bunun için ülkeyi yönetenlere, yargı mercilerine bir kez daha sesleniyoruz.
Ülkenin Geleceğini Karartmayın!
Tutuklu Öğrencileri, Gençleri, Çocuklarımızı Derhal Serbest Bırakın!
İşkence ve kötü muamele iddialarının bağımsız bir şekilde soruşturulmasının, sorumlulardan hesap sorulmasının önünü açın.
Üniversitelerdeki polis ablukasından YÖK eliyle başlatılan soruşturma furyasına kadar uzanan öğrencilerimizi sindirme çabalarına son verin.
Bizler ülkenin mücadeleci sendikaları, mücadeleci kitle örgütleri, demokrasiden, emekten yana siyasi partileri, çeşitli üniversitelerden öğrenciler, tüm emek ve demokrasi güçleri olarak, adaleti, hukuku, demokrasiyi, eşitliği ve barışı demokrasiyi, eşitliği taleplerimizi kazanmak için mücadele etmeye devam edeceğiz. Nerede bir haksızlığa uğrayan varsa, hak talebi varsa onunla dayanışmaya devam edeceğiz.
Siyasi iktidarı bir kez daha uyarıyoruz, sorunların çıkış yolu , baskılar, göz altılar, tutuklamalar değil, demokrasidir, temel hakları , başta yaşama hakkı , düşünceyi ifade hakkı, ve her türlü örgütlenme hakkı olmak üzere, güvence altına almak ve desteklemektir. Bizler bu ülkenin emekçi halkı olarak kararlıyız, kazanacağız.”
Açıklama “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber! Ya Hiç birimiz.” sloganıyla sona erdi.