HABER MERKEZİ –
Anlamaya karşı direnmek, anlamanın gereklerini pratikleştirmemek; bütün hataların, yanlış yaklaşımların, dolayısıyla başarısızlıkların temelidir. Anlama yeteneği, yaşam yeteneğidir. Anlama dürüstlüğü, yaşam dürüstlüğüdür.
Anlama gücü, yapma gücüdür. Anlayanlar yapabilir. Anlar gibi gözükenler belki de kendisini hiçe saymanın, kendisiyle alay etmenin en temel nedenini veya yaşayamaz yaftasını kendi elleriyle boynuna asanlardır. Anlar gibi gözüküpte, anlamla bağlantısı olmayan pratik yaşam iflasın yine en temel nedenidir.
Ülkesini kaybetmek, yaşamını kaybetmek, bütün pratiklerinde zarara yol açmak bu kişilikle bağlantılıdır. Anlamaya karşı ciddiyet; kişiliğin bir adım daha büyümesinde diğer çok temel bir nedendir. Anlayan ve anlarken de ciddi olabilen, en sağlam adımın sahibi olmayı başarmış demektir.
Anlama savaşı, onunla birlikte doğan ciddi olma kişiliği, sağlam bir başlangıç için en büyük silahlanmayı sağlamış demektir.
Hiç uzatmaya gerek yok, kendi yaşam gerçekliğimi yine sizlerle mukayese ederek değerlendiriyorum. Benimle bu militanlarımızın farkı niye böyle ortaya çıkıyor. En önemli bir nedeni anlama savaşını tam bir yaşam savaşı gibi ele alma, anlayabilmek için büyük şüphe-tereddütler savaşımını yenip doğruyu kendime “kabul ettim, anladım” dediğimde aslında en büyük işlerden birisini başarmış olduğumu görüyorum. Tabii anlamakta tutarlılık, dürüstlük onun hemen hayatla, yaşamla bağlantısını kurmak olarak anlaşılmalıdır.
Anlamaya ihanet; belki de ihanetlerin başlangıcıdır, tüm ihanetlerin. Anladığına uygun davranmamak; bütün aşağılık, düşmüş kişiliklerin temel hatasıdır, yanlışıdır. Anlamanın sonuçlarına karşı kayıtsızlık bütün sefaletlerin ve iflasların da nedenidir. Anlama gücü, anlama dürüstlüğü, anlama göre yapma arasında bağlantıyı geliştiremeyenler, bilmeli ki; kendi elleriyle kocaman bir ömrü iflasa yatırmışlardır. Size gerekli olan nedir biliyor musunuz? Gerçekten anlama gücü, anlama ciddiyeti anlamaya göre olup-bitenlerin değerlendirilmesi. Hiç taktik derslermiş, sosyalizmmiş, bilmem felsefeymiş, politikaymış bunların hepsi öyle sanıyorum ki, kafanız üzerinde bir yük, bir ağırlıktır. Sizin sorununuz hem çok basit, hem de çok önemli olan anlamaya karşı gösterdiğiniz ciddiyetle bağlantılıdır.
İnsan, her şeye anlayarak yaklaşan bir varlıktır. Anlamadan insan hiç bir şeye yaklaşamaz. İnsanın kutsallığı da buradadır.
Kürt olayında düşmanın etkisiyle tersi sağlanmıştır. Yani köleleşmesi için bu düzeyi ona zorla kabul ettirilmiştir. Yani; her şeye anlamadan gözü kör yaklaş, görmeden, duymadan, hissetmeden yaklaş ve bu bütün yaşam hatasının herkes için yürümesi demektir. Ne dinden anlar, ne imandan, ne felsefeden, ne siyasetten, ne savaştan. O zaman siz hiçbir şey olamazsınız. Bir de anlar gibi gözükmek yani lafazanlık, yani demogoji sanatı. Anlama, pratiğe koşturmadıkça demogojiye, lafazanlığa koşturur. En büyük terbiye, demogojik olmaktan kendini kurtarmaktır. Nasıl hep on ikiden vurma en iyi vurma tarzıysa, anlamayı pratikte on ikiden vurma gibi gerçekleştirenler, size söyleyeyim; en büyük savaşçı olabilirler, en büyük siyasetçi, yaşam kişiliği olabilir.
Düşmanın bize öğrettiği en tehlikeli bir gerçek, yalan sanatıdır. Bütün bir yaşamı yalandan ibaret bir biçimde bize yutturmuştur. Bu yalanların bin bir biçimi var. Örneklersek; kandırmaca tarz, kurnazlık tarzı. Her şeyde; görür gibi görme ama görmeme, anlar gibi gözükme ama anlamama hepsi bu yalanın birer biçimidir. Yapar gibi gözükme, savaşır gibi gözükme hepsi yalan ve sonuçta zavallı kişiliğiniz orta yerde kalır.
Büyük terbiye; kendisini bir yalancı olmaktan çıkarmaktır. Kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik, -varsa bu büyük lafazan, demogojik veya ezop konuşur ama dili sadece döner ne kelime söylediği pek anlaşılmaz. Çok sinirlendiriyor. Yine size bir özelliğimi hatırlatayım; kendime karşı dürüst olmaya büyük özen gösterirken, kendimi herkesle savaşır halde buluyorum. Neden? Evet dürüst olmak, bunu ben istedim aslında. Başlangıçta hiçte bu kadar genelleştirme niyetimde yoktu.
Zavallığınızın kaynağını artık araştırmalısınız. Bu bela kişiliğini kaldırmaya artık cesaret etmelisiniz.
Tarihte bakın; büyük düşünürler Atina’da, Roma’da, yani ilk çağ Yunanistan’da hatta İslamlıkta, Orta Çağ İslamlığında büyük düşünürler vardır. Yaşamın normlarını oluşturmak için egemen sistemine göre olsun, isterse ezilenlerin dünyasına ilişkin olsun, büyük değerler ortaya koymuşlardır. Büyük düşünsel, büyük erdemler yani bir doğruya bağlı yaşama. Bunun büyük savaşımını, cihadını vermişlerdir. Büyüklükleri de zaten bununla bağlantılıdır.
Kürt gerçeğinde bu anlamda her şey uçurulmuştur. Yani felsefe uçurulmuştur. Din uçurulmuştur, siyaset uçurulmuştur. Yerine ne konulmuştur? Her ne kadar bugün işte köşe dönmecilik, şahsını herşeyin yerine koyma, aslında bu en tehlikeli bir köleleşme biçimidir, çünkü bütün bu değerler uçurulduktan sonra geriye kalan çok zavallı, her tür baskıya ve sömürüye hazır kişiliktir. Sizde yaşanan budur. Bireyin bu kadar zayıf kılınması onun bütün yaşamsal değerlerine saldırı içindir. Ve bu gerçekleşmiştir. Sizlerde şunu görüyorum; düşünmeden kaçma, bunun yerine fitne-fesadı koyma. Atalardan kalma bir sanat. Ama bununla hiçbir yere varılmamıştır.
Benim anamın en büyük gücü şuydu; komşunun bir tavuğu bizim avluya girdi mi inanılmaz bir savaşçılığı ortaya çıkarırdı. Kahramanlığı yani tavuk savaşı, köpek savaşı buna benzer küçük işler savaşı. Benim bu savaş meselesinde ilk ele aldığım konu; bu savaşlar değer mi, değmez mi? “Yapma ana! ” diyordum. O zamanki çocuk halimle anlıyordum: “Böyle şeyler için böyle savaş olmaz!” Savaş öğretisini ele aldığımda yani insan yüreği dayanmıyor buna diyordum. Eğer çok önemliyse, bu savaş işte kendimi eğitmeye çalıştım. Niçin savaşılabilinir? Savaştan çok çekinen bir çocuğun bütün yaşamına damgasını vuran; savaş gerekli mi, değil mi?
Bu zor savaş niye ilk gündem maddesi olarak her gün dayatılıyor? İşte bugüne kadar; niçin savaşılmaz, niçin savaşılır? Tabii ardından, nasıl savaşılır? Bulmaya çalışıyorum. Ayıp değil çünkü ortada yaşam sözkonusu.Anamın tarzı, yaşamdan vazgeçmenin tarzıdır. Her türlü rezil-rüsva olmayı göze alan tarzdır. Yani aslında düşünceleri, gerçi kurumuş. Edebiyatçılar olsaydı da böyle Kürt özelliklerini bir edebiyat dili ile yazabilselerdi. Hemen bu noktada anti parantez şunu belirtelim ki; gözleri kör ve düşünme yetenekleri o kadar dumura uğratılmış ki, kendi sosyal gerçekliğini hiç bir Kürt anlamak istemez. Buna siz de dahilsiniz. Kaçıyorlar kendi sosyal gerçekliğinden. Savaşa karşı kendimi savunma hareketidir. Eğer bu olmasaydı o gün ben kaybetmiştim. “Büyüklerimdir bunu uygun görmüşlerdir, ben de ona göre dikkat edeyim” ondan sonra herşeye kuşkulu yaklaşmaya, en azından geleneksel değerleri ciddiye almamayı tabii bu tehlike büyük olduğu için de, mümkünse doğrusunun ne olabileceğini araştırmayı. Dikkat edilirse ihanetten de beter bir sosyal gerçeklikle karşı karşıyayız. Hiç nefes bile aldırtmıyor. Bu Kürt sosyal gerçeği zaten kendi içinde en büyük savaşı yaşıyor.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan